‘Lozan'da katolik dinine geçmeyi kabul ettiler’
Emekli Albay Seyfeddin Yılmaz 5 Temmuz 1960 tarihinde yani 27 Mayıs darbesinden çok kısa bir süre sonra Millî Birlik Komitesi Genel Sekreteri Albay M. Şükran Özkaya’ya bir mektup gönderir. CHP’nin geçmiş zulümlerini ve toplumun içine düştüğü acıklı durumu izah eden Albay Yılmaz, darbeyi İnönü’nün planlayıp fiiliyata geçirdiğinden habersiz bir şekilde darbecilerden İnönü ve CHP’nin önünün kesilmesini talep ediyor.
Yeni anayasanın masonlar ve komünistlerce hazırlandığını belirten Yılmaz, büyük bir ümitle dertlerin çaresinin İslam olduğunu haykırıyor. Bir yandan laiklik belâsının tarifini isterken, diğer yandan da Lozan’da Müslüman Türk milletini Katolik yapma taahhüdünde bulunulduğunu belirtiyor. Müslümanların iktidara gelebilmesinin önüne engeller konulduğunu ifade ederek CHP’nin yeniden iktidara gelmesi durumunda ise ülkenin başının belâlardan kurtulmayacağına da dikkat çekiyor.
Mektubu, sadece metin içinde seçilen cümlelerden oluşan ara başlıklar dışında olduğu gibi size sunuyoruz. Osmanlı terbiyesi almış bir subay olduğu belli olan emekli Albayı tanıyan varsa bizimle irtibata geçmesini dileriz. İşte o mektubun tam metni:
Millî Birlik Komitası
Genel Sekreterliği’ne
Sayın kardeşim
ve Meslekdaşım,
5.7.1960 tarihli
Maruzatıma zeyildir:
30 seneden beri gelip geçen iktidar hükümetleri erkânının takip ettikleri din ve mukaddesat düşmanlığı yüzünden umumî ahlâk bozuldu. Kalplerde Allah korkusu olmadığı için Halk ve bilhassa yeni nesil gençleri arasında büyüğüne hürmet, küçüğüne şefkat hissi kalmadı. Üç, beş liralık bir menfaat için en yakın akraba ve sevgili arkadaşının canına kasdetmekten çekinmez oldu. Ufak bir mesele yüzünden anasını, babasını ve öz kardeşlerini öldürenlerin vukuât haberleri günlük gazetelerin başlıca haber sermâyesi oldu. Hırsızlık, uğursuzluk, dolandırıcılık, ırza ve nâmusa tecâvüz vak’aları alelâde bir vukuât hâlini aldı. Esnafta merhamet ve insaf kalmadı. Ne narh dinledi, ne kanun, ne de nizâm. Halkı tutturabildiğine soyup soğana çevirdi. Kara borsa her tarafta aldı yürüdü.
Sanatkârlar her işinde hileye saptı. Çürük malzemeden yaptığı şeyi birinci kalite diye medh ederek akılları durduracak yüksek fiyatlarla satıp halkı dolandırmakta hiç tereddüt etmediler.
‘KALPLERDEN ALLAH KORKUSU SİLİNDİ’
Memurlar arasında rüşvet, vazifeyi suiistimal el ile tutulacak bir hâle geldi. Yazımı fazla uzatarak kıymetli zamanınızı heder etmemek için hulâsa etmek icap ederse A’dan Z’ye kadar yüksek ve orta halk tabakasından her biri fırsattan istifadeye kalktı. Yapılan çeşitli kanunlar, tatbik edilen şiddetli cezalar hiç fayda vermedi, veremezdi de. Çünkü kalplerden Allah korkusu silinmiş; bunun yerine hırs, tamah ve para biriktirme arzusu kaim olmuştu. Halkta maneviyat adına bir şey kalmadı. Din ve ahlâktan bahsedenlere mürteci damgası vurularak maddiyât âleminde kulaç atmağa devam ile mevcut apartmanının yanına bir veya birkaç daha ilâve etmekten başka bir şey düşünülmez oldu.
‘CHP HÜKÜMETLERİ ZULMETTİ’
Günlük gazeteler ise bu ahlâksızlığın sebeplerini araştırıp bir ân evvel ıslahı çarelerinden bahsedeceği yerde sâdece vukuâtı kaydetmekle vazifelerini yapmış olduklarını zannediyorlardı. Esasen bahsetmelerine de imkân yoktu. Zira senelerden beri dini ve mukaddesâtı baltalamakla meşgul olan CHP hükümetleri zamanında dinî ve ahlâkî yazılar hakkında neşriyât yasağı ve şiddetli cezâları ihtiva eden (ve elyevm de meriyyette bulunan) kanunlar vazederek zavallı milleti susturdular. Ağız açamaz, yazı yazamaz bir hale getirdiler.
‘EN AĞIR HASTALIK MANEVİYAT HASTALIĞIDIR’
Malûmu âliniz bir hastalığı tedavi için evvel emirde teşhisi konur. Ondan sonra ilâcı verilerek tedaviye başlanır. Ağır baskılar ve şiddetli kanunlar yüzünden şimdiye kadar hiç kimsenin teşhisine dahi cesaret edemediği bu hastalık maneviyat hastalığıdır. Bu öyle sârî ve öldürücü bir hastalıktır ki veba ve kolera salgınından daha tehlikelidir. Maddî hastalıklar yalnız fertleri öldürür, zayıf düşürür. Ve neslin cılız kalmasına sebep olur. Manevi hastalıklar ise bununla yetinmeyip bir aile ve cemiyeti veya bir devleti mahv ve inkıraz uçurumlarına sürükler.
İLAÇ: HAKİKÎ İSLÂM AHLÂKI
Bu hastalığın tek bir ilâcı vardır ki, o da hakikî ve kuvvetli bir iman, sağlam bir din bilgisi ile halkın ve bilhassa genç neslin kalplerine Allah sevgisi ve Allah korkusunu zeval bulmayacak tarzda aşılamaktır. Bu da ilmiyle amel eden, söylediklerini bizzat ve bilfiil tatbik eden öğretmenlerle mümkün olur. Milli Birlik Komitası Hükümeti, Türk milletinin ve devletinin eski ve yüce satvetine ulaşmasını arzu ediyorsa maddiyattan ziyade manevi kalkınmaya ehemmiyet vererek dinî kalitesi yüksek ve kültürlü öğretmenler yetiştirmelidir. Bu meyanda eldeki genç öğretmenleri de ciddî bir kurstan geçirmelidir.
Şunu iyi bilmelidir ki, kalplerinde kuvvetli bir iman ve Allah korkusu mevcut olan kimseler, Allah’ın kendini her an gördüğünü ve yaptığı işi, hatta hâtır ve hayâlinden geçenleri dahi bildiğine inandıkları için böyle kimseler kanunun ve polisin gözünden uzak ve yalnız başına kaldıkları zamanlarda dahi herhangi bir cinayet ve ahlâksızlıkta bulunmaları şöyle dursun, sokakta ve yerde buldukları bir kurşun kalemini dahi hemen ceplerine indiremezler. Sahibini arar, bulur ve teslim ederler. İşte hakikî İslâm ahlâkı da budur.
LAİKLİK BAHANESİYLE DİNDEN MAHRUM BIRAKILDIK
Başımızı çevirip de geride bıraktığımız günlere bakacak olursak 30 seneden beri lâyıklık (laiklik) bahanesiyle okullardan din ve ahlâk derslerinin kaldırıldığını, din uzmanı yetiştiren müesseselerin kapandığını, körpe dimağların din bilgisi, hakikî bir iman, Allah bilgisi ve Allah korkusundan mahrum bırakıldıklarını görürüz.
Evlatlarına hususî surette din ve mukaddesat bilgisi vermek isteyenlerin de yalnız men edilmekle kalmayarak hapislere, zindanlara atıldıklarını, mürtecilik ve gericilik ile itham edildiklerini görürüz.
Cami ve mescitlerimizde mevcut imam ve müezzinler, yavan bir ekmek parasına dahi kâfi gelmeyecek bir meblağ ile geçinmeye mecbur bir duruma düşürüldüler. Bu da kâfi gelmiyormuş gibi, zavallılar bir kısım mecmua ve günlük gazetelerimiz tarafından (matbuatımız için ilelebet yüz karası teşkil edecek tarzda) bir takım yazı ve karikatürlerle tahkir ve tezyif ediliyorlardı.
‘CHP MİLLETİN KÂBUSU’
Cesaret, ahlâk ve seciye itibariyle dünya milletlerinin mazharı takdir ve tahsinini celbeden bu saf ve temiz ruhlu Türk milletinin başına 30 seneden beri bir kâbus gibi çökmüş olan CHP genel başkanıyla idarecilerinin din ve mukaddesât aleyhtarlığı yüzünden saf ve körpe dimağlar (Her tehlikeyi göze alarak aile gayretiyle yetişenler müstesna) dinsiz ve Allah’sız hayvanlar gibi yetişerek bugün resmi ve hususî âmme hizmetlerinin en mühim mevkilerini İşgal etmektedirler.
Son inkılap hareketiyle iç yüzleri meydana çıkan yüz kızartıcı suiistimallerin maznunlarına dikkat edilirse büyük bir çoğunluğun 40-45 yaşlarındaki maznunlardan ibâret olduğu ve o devirde ekilen ahlâksızlık, Allah’sızlık tohumlarının mahsulü oldukları anlaşılır.
‘CHP, DİNSİZ VE AHLÂKSIZ BİR NESİL TÜRETTİ’
Eğer hakikî bir adâletle sağlam temele dayanan bir ahlâk ve kanun devleti kurulmak isteniyorsa, (muhakkak ki isteniyor) sakıt iktidar maznunlarıyla birlikte, iktidarda kaldıkları 30 sene gibi uzun bir müddet zarfında Anayasayı hiçe sayarak dinsiz ve ahlâksız bir neslin türemesine sebep olan CHP genel başkanı ve devlet başkanı İsmet İnönü ile kabinesi erkânının da bunlarla birlikte ve aynı hâkimlerin huzurunda fiillerinin hesabını vermeleri ve lâyık oldukları cezalara çarpılmaları hem kanunî ve hem de âdilâne bir hareket olur. Çoğunluğu teşkil eden tarafsızlarla bir kısım partililerin istedikleri ve bekledikleri de budur.
Sakıt DP idarecileri de iktidar mevkiine geçer geçmez CHP iktidar mesullerini hesaba çekmiş olsalardı bilahare kendileri de dürüst hareket etmek mecburiyetinde kalırlar ve bugünkü felâkete maruz kalmazlardı. CHP idarecileri de iktidar mevkiine geldikleri takdirde eski ve sakat programlarını takip etmekte ısrara cesaret edemezlerdi.
‘HAYIRLA ANILMAK İSTERSENİZ…’
Tarihin tekerrürden ibâret olduğunu hatırdan çıkarmayarak ileride tekrar bu gibi felâketlere maruz kalmamak için şahsî hatır ve gönül gözetmeksizin tam bir adâlet göstermek ve halkın kalbinde ve tarihin altın yaldızlı sahifelerinde ebedî olarak yer almak ancak bu suretle mümkün olur.
Muvaffakiyetle başarılan inkılap harekâtının her hangi propaganda veya mitinglere hâcet kalmaksızın tazeliğini ve ehemmiyetini muhafaza etmenin tek çâresi vukuâtı alelacele tarihe kaydetmekle değil tam ve devamlı bir adâlet göstererek halkın kalplerine hâk (kazımak) ve mâl etmekle mümkündür.
‘CHP UMUMÎ AHLÂKI İFSAT ETMİŞ OLAN BİR PARTİ’
Aksi takdirde tarihe altın kalemle yazılması icap eden güzelim inkılap harekâtı, Celâl Bayar’ı iktidardan indirip 30 sene zavallı milleti din ve mukaddesattan mahrum ederek inim inim inleten, mısır koçanından ve fındık kabuğundan mâmul kara ve kuru taş gibi ekmeklerin karnesini kara borsadan tedarike mecbur etmiş ve umumî ahlâkı ifsat etmiş olan bir partinin lideri İsmet İnönü’yü onun yerine oturtmak gibi alelâde bir parti kavgası hâlini alarak ehemmiyet ve kudsiyetini zâyi eder. Halk arasında ve tarih sahifelerinde alelâde günlük bir vukuat haberi olmaktan ileri geçemez.
‘SİZE HZ. ÖMER’İN ADALETİNİ TAVSİYE EDERİM’
Tarihlerde ebedî olarak kıymet ve ehemmiyetini muhafaza eden vakalar, evvel emirde halkın kalbinde kendiliğinden yer tutmuş olan vakalardır. Nitekim Hazreti Ömer (r.a.)’ın hilâfeti esnasında gösterdiği emsalsiz adâlet hüsnü idaresi üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen yalnız tarihte değil elân halkın kalbinde de tazeliğini muhafaza etmekte ve daha asırlarca da muhafaza edeceğinden asla şüphe edilemez.
‘İNÖNÜ HESAP VERMELİDİR’
Yukarıda arz edilen sebeplerden maada parti lideri İsmet İnönü ile parti idarecilerinin hesap vermelerini icap ettiren daha birçok meseleler de yok değildir.
Bunlardan birincisi, önümüzdeki seçimlerle iktidara geldikleri takdirde takip edecekleri hatt-ı hareketi göstermekte ve halkı şimdiden bedbinliğe sevk etmiş olması itibariyle çok mühimdir. Şöyle ki; şu birkaç gün zarfında çıkan gazetelerde mahzuru âlileri olduğu veçhile Ankara’da toplanmış olan Dil Kurumu Kongresi başkanlığına seçilen ve meşhur (Merhum Kenan Öner – Hasan Ali Yücel) mahkemesinin kararıyla komünistliği sabit olan CHP iktidarının Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in Dil Kurumu başkanlığına seçilmesini müteakip kongreden aldığı ilk karar, Ezan-ı Muhammedi’nin (yine saltanatları zamanında olduğu gibi) Türkçe okunması olmuştur ki bu karar, partinin iktidara geldiği takdirde takip edecekleri programın ilk habercisi olduğu gibi evvelki seyyielerinin hesabını vermeden iktidar mevkiine geldikleri takdirde zavallı milletimizin başına daha ne gibi felâketler yandıracaklarının inkâr kabul etmez bir delilidir.
İNÖNÜ RAHAT DURMAZ
İkincisi: Millî Birlik Komitesi tarafından partilerin siyasetle iştigal etmemeleri hakkında verilen karar ve emirlere rağmen CHP Başkanı, zahiren hususî ziyaretine gelen heyetler ismi altında il ve ilçe başkanlarını toplayarak seçimlerde takip edecekleri hatt-ı hareket hakkında bir takım talimat vermekte, bu da kâfi gelmiyormuş gibi Hürriyet inkılâbının köylülere izahı işinde Millî Birlik Komitesine yardım etmek bahanesiyle partili ve solcu öğretmenler vasıtasıyla parti propagandası yaptırmakta ve saf köylülere solculuk fikirlerini aşılamakta oldukları aldığımız hususî haberlerden ve köylülerin (bize yine dinsizlik fikri telkin ediyorlar) diye gözyaşları dökerek yaptıkları şikâyetlerden anlaşılmaktadır.
Zahiren cahil görünen bu saf ve zeki Türk Milleti, yapılan inkılâbın hakikatini münevverlerden daha iyi anlamış ve kavramıştır. Onların başlıca düşünceleri din ve mukaddesat düşmanlarının tuzaklarına tekrar düşmemektir.
Yapılan inkılap ve kurulan hükümetin halk tarafından benimsenmesi ve sevilmesi isteniyorsa, bilumum partiler mensuplarını Millî Komite’nin karıştırmayarak yardımcı olarak ancak seciyyesi malûm tarafsızlardan istifade edilmesi ve bu dürüst hareketle masum köylü dayıların yaralı kalplerine merhem sürerek onlara bir takım kaçamaklı ve lastikli sözlerle değil, katî ve ikna edici sözlerle teminat verilmelidir.
Üçüncü ve çok mühim bir mesele de şudur ki, uzun zamanlar tarih encümenlerinde vazife gören merhum ve mağfur bir general ağabeyimizin anlatmış olduğu tüyler ürpertici bir malûmatı da kayd-ı ihtiyatla ve parantez içinde arz etmeyi faydalı görmekteyim.
‘LOZAN’DA KATOLİK DİNİNE GEÇMEYİ KABUL ETTİLER’
Bu zât aynen, şöyle söylemiştir: “Bir gün Lozan muahede ve protokollerini tetkik ederken takriben şu mealde bir protokol gördüm. Türk hükümeti esas itibariyle Katolik dinini kabul etmeyi taahhüt eder, fakat halkımızın din hususunda mutaassıp bulunmaları yüzünden tedricî olarak ve şimdilik layıklığı kabul ile din tedrisatını men etmeyi kabul eder” şeklinde olduğunu çok gizli olarak ifâde etmişlerdi.
‘TÜRK MİLLETİNE BUNDAN BÜYÜK İHANET OLAMAZ’
Ahlâkından ve seciyyesinden emin olduğum bu zatın sözlerine itimat etmekle beraber kalbimde uyanan şüpheyi de bugüne kadar izale edemedim, idarenin Millî Komite’nin elinde olması dolayısıyla Lozan muahede ve protokolları arasında böyle bir protokolün mevcut olup olmadığını komitenizce tetkik etmek mümkündür. Hakikaten böyle bir protokol mevcut ise İslâm Türk Milletine karşı bundan daha büyük bir ihanet tasavvur edilemez, Hakikatin anlaşılması protokolün tetkikine mütevakkıf olduğundan bu hususta fazla bir şey ilâvesine lüzum görmüyorum.
‘MASON VE SOLCULARIN İKTİDARA GELDİĞİNİ BİR DÜŞÜNÜN’
Diğer mühim bir mesele de, devlet reisimiz ve Bakanımız Sayın General’in son günlerde gazetelere vaki olan beyanatında dinin istismar edilmemesi için anayasaya bir kayıt konulacağı sözleri, halk arasında menfi bir tesir ve teessür husule getirmiştir. Bunu kısaca bir misal ile arz edeyim.
Meselâ, dine ve Kur’an ahkâmına inanmayan masonlarla solculardan müteşekkil bir parti, iktidar mevkiine geldiği ve Anayasada dinin istismar edilemeyeceğine dair bir kayıt mevcut olduğuna göre bu gibi din ve mukaddesat aleyhtarı bir iktidarın, dinini müdafaa etmek isteyen muhalif partiler milletvekillerine karşı anayasadaki bu kayıttan istifade ederek “dini istismar ediyorlar” diye ceza-î baskılar tatbikine tevessül edeceği ve yeni yapılmakta olan anayasaya ilave edildiğini yine gazetelerde okuduğumuz (parti kapatma) salâhiyetine dayanarak din ve mukaddesat taraftârı partileri kapatabileceği gibi öteden beri tatbik edilegelen mürteci ve saire gibi kelime oyunlarıyla bir takım baskı usullerine girişmelerini açık kapı bırakılmış olur.
‘ANAYASAYI MASON CHP’LİLER HAZIRLIYOR’
Nitekim ekserisi CHP’ye mensup solcu ve mason hukuk uzmanları tarafından yazılmakta olan Anayasa taslağından gazetelere akseden yazılardan birinde mesela: 16 Temmuz 1960 tarihli Ulus gazetesinin 5’inci sahifesinde 6’inci sütununda aynen şöyle yazılmaktadır:
“Bu arada, yeni anayasada vatandaşların kanun teklifinde bulunmaları yer almayacaktır. Buna sebep olarak da bazı irticâî fikirlere sahip olan kimselerin bu konuda yapacakları tekliflerle umumî efkârı bulandırabilecekleri gösterilmiştir.”
CHP İKTİDARA GELİRSE DİNE SALDIRIR
İşte bu gazetenin verdiği şu iki satırlık haber, CHP ile Anayasa heyetinin zihniyetlerini apaçık anlatmaktadır ki, bu efendiler iktidara geldikleri takdirde anayasaya rağmen yine din ve mukaddesata muhalefet edeceklerinin bir delilidir.
Şu halde Sayın Orgeneralin buyurdukları gibi Anayasaya “din istismar edilemez” kaydı konduğu takdirde yüzde 90’nı dindar ve Müslüman olan bir milletin iktidara mensup olmayan milletvekilleri tarafından dinin müdafaasına veyahut din ve mukaddesatı hakkında her hangi bir kanun tekliflinde bulunmalarına imkân verilmeyecektir.
‘YA DİNSİZSİNDİR YAHUT DİNDAR’
Şunu iyi bilmek lâzımdır ki, anayasasını yeniden tanzim etmek isteyen bir devlet ya dinsiz veya dindar olur. Bunun ortası başı, kıçı ve aşırısı olamaz. İslâm dini öyle bir bütündür ki, asla bölünme kabul edemez.
Ya hep ya hiçtir. Din ahkâmından ve esaslarından bir veya birkaçını kabul etmeyerek kasten terk edenler, dinden ve İslamiyet’ten çıkmış addolunur.
Bugünkü acıklı ve şaşkın duruma düşmemizin başlıca sebebi, şimdiye kadar gelip geçen iktidar mensuplarının din mevzuunu ciddî surette ele almamalarından; daha doğrusu tam bir Müslüman olmamalarından ileri gelmiştir. Bunu böylece bildikten sonra dünya devletleri arasında tek bir devlet, Komünist Rusya ile peykleri olduğuna göre diğerleri kâmilen bir dine mensup ve kendi dinlerine ait kitaplara tam mânâsıyla bağlıdırlar. Bunların anayasalarında dinlerinin aleyhine tek bir kelime bulmak mümkün olmadığı gibi bilakis başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere anayasalarında: “Din aleyhinde bir kanun yapılamaz, emir de verilemez” kaydı mevcuttur. Binaenaleyh şu günlerde iki şıktan birini yâni dindar ve dinsizlikten birini kati olarak seçerek kabul ettiği din veya dinsizliği de anayasaya koyduğu kayda göre ciddî surette benimsemesi ve halkı bir takım lastikli ve yaldızlı cümlelerle oyalamaması lazımdır.
‘DİNSİZLER İNKIRAZA / YOK OLMAYA MAHKÛMDUR’
Dinsiz ve ahlâksız idarelerin, mensup oldukları devleti ve milleti felâket ve inkırâza sürükledikleri tarihen mâlûm bir keyfiyet olmakta beraber bunu bizzat Allah kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’den aldığım iki âyet ile de te’yit etmek isterim: Mesela: Kur’ân-ı Kerim’in 12’inci (Yusuf) suresinin 2’inci Ayetinde:
“Bir kavm veya millet Allah’ını unutmak suretiyle hâl ve ahlâkını bozmadıkça Allah onlardaki refah ve saadeti bozmaz.” Yine Kur’an Kerim’in 20’nci Taha suresinin 124’üncü ayetinde: “Her kim ki Allah’ını, kitabını ve Peygamberini inkâr veya onları anmaktan yüz çevirirse onlara dar bir maişet verir, geçimlerini daraltır, güçleştiririz. Ve onları kıyamet gününde de gözleri kör olarak haşrederiz” buyurulmaktadır.
Mealleri hulasatan arz edilen ayeti kerimelere dikkat edilecek olursa vuku bulacağı zikir ve beyan buyurulan dünyevî cezalar, yurdumuzun muhtelif bölgelerinde yer yer, vakit vakit vukua gelen yer sarsıntıları, sel baskınları, yangınlar, insan ve hayvanlara arız olan çeşitli hastalık vesaire suretinde tecelli ederek bizleri malî ve iktisadî ziyanlara maruz bırakmak suretiyle milletimizin refah ve saadetini bozmaktadır.
İkinci ayette beyan buyurulduğu veçhile önüne geçilemeyen iktisadî buhran, pahalılık ve kara borsa sebepleri yüzünden halkın maişeti daralmakta ve geçim hususunda sıkıntılara maruz kalmaktadırlar. Bu hâli önlemek için tatbik edilen cezalarla kanuni tedbirlerden hiç biri fayda vermemektedir. Vermek ihtimâli de yoktur. Çünkü Allah’ın emri yerine gelmektedir ve gelecektir.
Şu halde nüfusunun yüzde 90’ı İslâm dinine mensup olan bir devletin fertleri de Cumhurbaşkanından halkın son dümen neferine kadar dinini sevecek, icabında serbestçe müdafaa edecek ve Kur’an’ın emrettiği veçhile tatlı dil, güzel yazı ve nasihatlerle din kardeşlerine dininin hakikatini fayda ve güzellikleriyle inceliklerini öğretmek dinî vazifeleridir. Zira Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Din, nasihatten ibarettir” buyurmaktadır. Nasihatsiz din zevâle mahkûm olduğu gibi dinsiz bir devlet de inkıraza mahkûmdur.
‘ANAYASAMIZ DİNSİZ MASONLARA HİZMET EDİYOR’
Binaenaleyh nüfusunun yüzde 90’u dindar olan İslâm devletinin içinde azınlığı teşkil ve temsil eden din ve mukaddesat aleyhdarı bir zümrenin yazılmakta olan anayasamıza aşırı sağcı ve aşırı solcu gibi komünistlerle, solcu ve masonların gizli maksat ve emellerine hizmet eden bir takım lastikli kelimeler koyarak dini kösteklemelerine ve baskıya almalarına meydan verilmemelidir.
‘ŞU LAİKLİĞİ BİR TARİF ETSENİZ’
Esasen dinin devlet idaresine ve devletin de din işlerine karışmayacağı anayasada layıklık kelimesiyle hudutlandırılmış ve bertaraf edilmiştir. Fakat laiklik kelimesinin öteden beri olduğu gibi bir takım din ve mukaddesat aleyhtarı solcular tarafından bir nevi din baskısı olarak kullanılmasını önlemek için anayasaya şüphe ve tereddüde mahal kalmayacak tarzda bir tefsirin eklenmesine ihtiyaç vardır. Bu yapıldığı takdirde,
Dinî emirleri ve Dinî vazifelerini yapmak isteyen hakikî müminlere karşı din aleyhtarlarının ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri ve bütün Müslümanların kalplerini rencide eden irtica ve mürteci gibi sözlerin de ortadan kalkması temin edilmiş olur. İnkılâp ve inkılâpçı kelimelerinin de tefsire ihtiyacı vardır,
‘6 OK ANAYASADAN ÇIKARILMALI’
“Esasen bunlar CHP’nin 6 ok remizlerinden ve umdelerinden olduğundan Anayasadan çıkarılması icap eder.” Zira yapılan bir inkılâp her zaman değiştirilemeyeceği gibi ilânihaye kıyamete kadar da baki kalmasına imkân yoktur. “İnkılâpçıyız” diyerek mütemadiyen inkılâp yapmağa kalkılırsa devlet idaresindeki istikrar bozulur. Fayda yerine zarar husule gelir.
‘DİNSİZLER DİNDE REFORM YAPACAKMIŞ’
Bu kelimenin de ya büsbütün kaldırılması veyahut esaslı bir tefsire ihtiyacı vardır. Mesela en son ve tekemmül etmiş bir din olması itibariyle bir değişiklik yapılamayacağı Kur’an-ı Kerim ahkâmından olmasına rağmen dinin (d)esinden haberi olmayan, ömründe alnını secdeye koymamış olan kimseler “dinde reform yapacağız” deyip dine dil uzatmaktan çekinmiyorlar.
Binaenaleyh her işi ehline terk ile aklı ermeyenlerin işe karışmamaları ve karıştırılmamaları lâzımdır. Bu hususlar temin edildiği takdirde devlet de rahat eder. Ve faydalı memleket işleriyle meşgul olur. Halk da rahat ve huzura kavuşur.
Kıymetli zamanınızı heder ederek sizleri meşgul ettiğimden dolayı vaki olan kusurumun affımı rica eder, cidden çok mühim ve hayatî olan vazife ve işleriniz için Cenâb-ı Hak’tan muvaffakiyetler diler, hürmetlerimi sunarım. Aziz kardeşim, Efendim!
25.7.1960
Türk Milletinin selâmeti uğrunda hayatını feda etmek üzere ant içen Ağabeyiniz
Emekli Albay Seyfeddin Yılmaz
(I) 7’nci sahifedeki hâşiyenin izahıdır: Anayasaya aşırı sağcı ve aşırı solcu kelimeleri koymalarının sebebi şudur: Parti faaliyetleri başladığı zaman sağcı ve solcu partiler veyahut diğer devletlerde olduğu gibi (Hıristiyan Demokrat Partisi ) karşılığı İslâm Demokrat Partisi ve açıkça Komünist Partisi teşkil edemedikleri için yalnız solcu parti adıyla bir parti teşkil edecekler. Bilahare rağbet göreceği muhakkak olan sağcı veya İslâm Demokrat Partilerini “aşırı hareket” ediyorlar bahanesiyle anayasaya koydukları parti kapatma kaydından istifade ederek dinî partileri kapatacaklar ve teşkil ettikleri solcu parti ile yine dini baltalamağa devam edeceklerdir. Bu gizli plân ile Türk milletini ya dinsizliğe veyahut Katolik dinine sevk etmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Habâsetli ve maksatlı kayıtlara önem vermek suretiyle tedbirli ve uyanık bulunmak gerekmektedir.