Küreselleşme ve değişen sosyolojiler
İstanbul Sözleşmesi kaldırılmış olmakla birlikte maalesef üniversitelerimizde kurulan Toplum Araştırmaları Merkezleri, Toplumsal Cinsiyet Merkezleri hâlâ o değirmene su taşıyor. Elbette ki kız okullarının hatta üniversitelerinin açılmasını isterim. Lakin kültürel aktarımın olmadığı, eğitim sisteminin şeytana hizmet etmekten başka bir işe yaramadığı, feminist ezik Müslümanların yetişeceği bir kurum olmaktan öteye gidebilecek mi?
Sosyoloji, insan ve toplum bilimidir. İnsan içinde yaşadığı toplumun kültürel yapısını aktararak varlık gösterir. İçinde yaşadığı, canlılık özelliğine sahip toplum, geliştirdiği medeniyetle büyür. Medeniyetin gelişip büyüyebilmesi için de kültürel bir aktarım olması gerekir. Küreselleşme dünyayı sadece büyük bir pazar haline getirmedi. Küreselleşme dünyayı tek tipleştirdi. Artık herkes aynı şeyleri giyiyor, içiyor, yiyor, eğleniyor, öğreniyor.
Dünyayı tek tipleştiren sistem aynı zamanda dünyayı tek bir sosyolojik yapı içine sıkıştırmaya çalışıyor. Sıkıştığımız bu sosyoloji inançsız. Küresel düzen, İlahî buyruk tanımıyor. Kadın hakları, hayvan hakları, eğitim sistemi, medya hepsi aynı şeytanî düzene hizmet ediyor. Şeytan dünyayı yavaş yavaş küreselleşme ile ele geçiriyor.
Türkiye gündeminde “Merve Taşkın’ın yargılanmasının yapıldığı duruşma salonuna giydiği kıyafet”; Dünya gündeminde “Rihenna’nın hâmile iken giydiği kıyafet”; “tesettürlü” (tanım doğru olmamakla birlikte) kadınların sosyal medyada paylaştıkları dans videoları…
Nükhet Duru ve Nurseli İdiz’den eleştiri
Bunlar muhafazakâr kesim için eleştiri odağı olurken Nükhet Duru’dan: “Sokakta tayt ile dolaşılması hoş bir görüntü değil.”
Nurseli İdiz’den: “Her dakika çıplak kadın görmekten fenalık geldi. Sadece sosyal medyada değil sokakta da öyle. Artık donla, sütyenle dolaşıyorlar. Türkiye muhafazakârlaşıyor deniyor ama yok öyle bir şey” açıklaması…
Kadınların müstehcenlikte nasıl global olarak kullanıldığına basit misaller. Küresel şeytan ‘kadın hakları’ diyor ama kadını soyup değer kaybetmesin, ailenin yıkılmasına veya hiç kurulmamasına hizmet ediyor. Aile yoksa gelecek de yoktur. Bildikleri ve hedefledikleri şey tam da bu.
Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler ve diğer inanç grupları bu kötülüğe karşı yekvücut olmak zorunda. Zira Beyaz Saray’ın misafir ettiği LGBT lobilerini Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar yekvücut olarak boykot ettiler. Rusya ve Çin’in cinsiyet değişikliği ile evlat edinme ve propaganda yasağı, ayrıca Netfilix illetini yasaklaması bu dayanışmaya örnek olabilecek girişimler.
Küresel akademinin istemediği hiçbir yayına izin yok
Kültürel aktarımın diğer yolu eğitim ve öğretim müfredatıdır. Fakat eğitim sistemleri de maalesef küresel etki altında. Eğitim dili İngilizce. Belirli alanlarda belirli geçerlilikleri olan yayınları yaparsanız akademik unvan alabilirsiniz. Küresel akademinin istemediği hiçbir yayın yayınlanmaz.
Yayınlananlar da neticede mutlaka küresel şeytanın yayınlanmasını istedikleridir. Mesela Osmanlıca çalışma yapıyorsunuz, sunum yapacaksınız uluslararası alanda ama İngilizce yapmalısınız. Yurt dışı eğitim için dünyada tercih edilen ülkenin İngiltere olması, eğitim sisteminin çok iyi olduğuna mı işarettir, yoksa küresel idareciler yetiştirerek dünyayı küreselleştirme çalışmaları mıdır?
Kız okulları
Millî Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin, kız çocuklarının okuması ile ilgili olarak velilerin istekleri doğrultusunda kız okullarının açılabileceği açıklamasını yapıyor. Bu açıklama ile birlikte Kız İmam Hatip Lisesi mezunlarının okulda tesettürlü iken mezun olunca tesettürü çıkarmaları ile ilgili acaba bir veri var mı ellerinde? Ayrıca diğer imam hatip liselerinde çocuk düşürüp, hastaneye kaldırılan kız öğrenciler hakkında bir veri?
İmam Hatip’te okuyup namaz kılmayı bilmeyen öğrencilerin oranlarını biliyor muyuz?
Kur’an-ı Kerim okuma dersine girip “Allah belanızı versin” diyerek derse başlayan kaç öğretmeni olduğundan haberi…
Ebubekir Sofuoğlu’nun “Müslüman olarak yolladığımız çocuklarımız neden üniversite mezunu olduklarında ateist, deist oluyorlar” sorusuna YÖK ne cevap verir?
İstanbul Sözleşmesi kaldırılmış olsa da…
İstanbul Sözleşmesi kaldırılmış olmakla birlikte maalesef üniversitelerimizde kurulan Toplum Araştırmaları Merkezleri, Toplumsal Cinsiyet Merkezleri hâlâ o değirmene su taşıyor. Elbette ki kız okullarının hatta üniversitelerinin açılmasını isterim. Lakin kültürel aktarımın olmadığı, eğitim sisteminin şeytana hizmet etmekten başka bir işe yaramadığı, feminist ezik Müslümanların yetişeceği bir kurum olmaktan öteye gidebilecek mi?
‘Dünyanın değişen sosyolojisine ayak uydurayım’ derken kendini kaybeden devletler değil, kendi kimliklerini muhafaza ederek güçlenen devletler varlıklarına devam edebileceklerdir.
Toplum sosyolojisi küresel sosyolojiye teslim edilecek bir mesele olmamalıdır.