Kızışan casus savaşları
Çin ve casusluk kelimeleri dünyanın bir başka ucunda, İngiltere’de gene gündemin baş sıralarına oturdu. 12’den fazla üniversiteden yaklaşık 200 İngiliz akademisyen ve araştırmacı, Çin hükümetine kitle imha silahları geliştirmede “bilmeden” yardım ettiği gerekçesiyle soruşturulmaya başlandı. Uçak, füze tasarımları ve siber silahlar gibi ileri teknoloji üstüne araştırma verilerini “farkında olmadan” Çin’e aktardıklarından şüphelenilen akademisyenleri uzun bir yargılama maratonu bekliyor.
Çin son zamanlarda casusluk haberleriyle daha sık gündeme geliyor. Avustralya vatandaşı TV sunucusu Çeng Lei “devlet sırlarını yurtdışına satmak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Çin doğumlu, dokuz yaşında Avustralya’ya göç etmiş Lei, Çin’in İngilizce haber servisi CGTN’nin en çok tanınan simasıydı.
- Geçtiğimiz Ağustos’ta ansızın gözden kaybolmuş, ailesi ve çevresiyle bağlantısı kopmuştu. Aynı günlerde CGTN’nin sitelerinden adı silinince kimin tarafından buharlaştırıldığı az çok anlaşıldı. Yurttaşının izini süren Avustralya, Lei’nin “konut gözetimi” altında tutulduğunu öğrendi. Eylül ayında “Çin’in ulusal güvenliğini tehlikeye attığından” şüphelenildiği bilgisine ulaşıldı.
Çin’de insanlar herhangi bir hukukî yardıma erişim garantisi olmadan altı aya kadar sorgulanabiliyor. Avustralya büyükelçiliği Lei’yi altı kez ziyaret edebildi. Elçilik, sürecin “Uluslararası normlara ve insanî muamele standartlarına uygun olmasını” umarken Çinli yetkililer ise “Avustralya tarafının Çin’in yargı otoritesine saygı duyacağını ve Çin’in bu davayı yasal olarak ele almasına herhangi bir şekilde müdahale etmeyi bırakacağını umuyoruz” şeklinde açıklama yaptılar.
Rehin mi tutuyor?
Bayan Lei masum mudur, suçlu mudur bilemeyiz fakat pek çok kişi meselenin aslının Çin ile Avustralya arasındaki ilişkilerin son zamanlarda kötüleşmesi olduğunu düşünüyor. 2018’de Avustralya’nın merkez sağ hükümeti, Çinli elektronik şirketi Huawei’nin 5G ağı için ihale açmasını men etti ve müdahalelerini sıklaştırdı. 2020’de koronavirüs salgının kökenine ilişkin açılan soruşturmalar sebebiyle gerginlik iyice arttı. Bu bağlamda Çin’in elini güçlendirmek için Lei’yi bir tür rehin tuttuğunu iddia etmek aşırı bir yorum olmayacaktır.
Çin ve casusluk kelimeleri dünyanın bir başka ucunda, İngiltere’de gene gündemin baş sıralarına oturdu. 12’den fazla üniversiteden yaklaşık 200 İngiliz akademisyen ve araştırmacı, Çin hükümetine kitle imha silahları geliştirmede “bilmeden” yardım ettiği gerekçesiyle soruşturulmaya başlandı. Uçak, füze tasarımları ve siber silahlar gibi ileri teknoloji üstüne araştırma verilerini “farkında olmadan” Çin’e aktardıklarından şüphelenilen akademisyenleri uzun bir yargılama maratonu bekliyor.
Güvenlik birimleri, akademisyenlerin bu gafletinin “öncü İngiliz teknolojisinin diktatör Komünist hükümetin azınlıklara ve muhaliflere yönelik baskısını kolaylaştırabileceğinden” endişe ediyor. Bilim insanlarının son derece hassas konulardaki fikrî mülkiyeti düşman devletlere nakletmesinin önüne geçmek için devreye konan ihracat yasalarını ihlal ettiklerini düşünüyorlar.
Eskisi kadar rahat at koşturamayacak
Bir araştırmaya göre en az 20 İngiliz üniversitesi, 29 Çin üniversitesiyle ve nükleer silah yapanlar da dâhil askerî bağlantıları olan 9 şirketle iş tutmuş. İddialar doğruysa İngiliz üniversiteleri, “altına hücum” havasında Çin’le son teknolojileri paylaşma yönünde hayli istekli davranmış. Doğrusu bu pek de yeni bir durum değil. İngiliz üniversiteleri, diğer ülkelerden daha fazla Çinli öğrenciye sahip ve onları yağlı müşteri olarak görüyor. Yılda 1,7 milyar sterlin az para değil. Bu geniş ağ, ortak araştırma fonlarının cömertçe kullanımını kolaylaştırıyor.
Burada öğrenilen bilgilerin 2.250.000 kişilik Halk Kurtuluş Ordusu’yla paylaşılması anayasal bir zorunluluk. Önümüzdeki 6 yıl içinde ABD ile askerî gücünü eşitleme gayesindeki Çin, 2049’da küresel hâkimiyetini tesis etme planları yapıyor. Şayet herhangi bir kısıtlamaya maruz kalırsa İngiliz üniversitelerine bol keseden yaptığı harcamalarda kısıtlamaya gitmesi bekleniyor.
Manchester Üniversitesi, Uygur Müslümanlara yapılan muameleden ötürü Çinli bir askerî teknoloji şirketiyle anlaşmasını iptal etti. Hong Kong’ta muhaliflere sergilenen şiddet de başka iptallerin gerekçesini teşkil edebiliyor. Haklarında soruşturma açılan akademisyenlerden 20’sinin hapsi boylayacağı tahminleri doğru çıkarsa Çin eskisi kadar rahat at koşturamayacaktır. Atı alıp çoktan Üsküdar’ı geçmiş olsa da.
Çin’in su silahı
Çin Komünist Partisi yeni bir baraj yapma kararı aldı. Dünyanın en büyük barajını. Hindistan ve Bangladeş’e de akan Yarlung Zangpo Nehri üzerine kurulacak baraj hem bu iki komşu ülkede hem de çevreciler nezdinde endişe verici bir gelişme olarak görüldü. Himalayaların eteklerindeki nehir Tibetliler nezdinde kutsal bir kaynak olduğu için en büyük endişe ve itirazlar onlardan yükseliyor.
Geçtiğimiz Kasım ayında ilan edilen projenin 14 yıl sonra bitmesi bekleniyor. 24 milyar dolarlık projenin “enerjiye aç” ülke için önemli bir yenilenebilir enerji kaynağı olacağını savunuyor Çinli yetkililer. Ayrıca iç güvenliği sağlamaya hizmet edeceğini ve sel baskınlarını da önleyeceğini iddia ediyorlar. Bunu “temiz enerji planı” için tarihî bir fırsat olarak görüyorlar. Linyit gibi fosil yakıtlarına bağımlılıktan kurtulmak için su onlar için bulunmaz bir ganimet.
Dünyanın en büyük barajı yapılıncaya değin Çin zaten barajların en büyüğüne ev sahipliği yapma unvanını elinde bulunduruyor. Üç Gorges Barajı, 2009’da faaliyete geçtiğinde Brezilya’nın Itaipu Barajı’nı geride bırakarak en büyük hidroelektrik projesi olmuştu. Bu yönüyle işin propagandif ve turistik bir tarafı olduğu da kesin.
Politik niyetler
Yarlung Zangpo, Himalayalar boyunca 5000 metre yüksekliğe erişerek dünyanın en yüksek rakımlı nehri olma şanına sahip. Hızlı akışıyla ABD’deki Büyük Kanyon’un iki katından fazla derinlikte geçitler oluşturuyor. Eriyen buzullardan ve dağ kaynaklarından gelen tatlı su 1,8 milyon insana içme suyu sağlıyor. Geçtiği güzergâh boyunca binlerce balıkçının da geçim kaynağı.
- Eşsiz manzarasıyla Tibetliler içinse bir nehirden daha fazlası. En yüksek enkarnasyonlardan biri olarak bir tanrıçanın bedenini temsil ediyor. Öyle ki nehirde yüzseler de banyo yapmıyorlar. Şimdi bu kutsallık bir inşaat projesine kurban gidecek. Üç Gorges Barajı 1,4 milyon insanın yer değiştirmesine sebep olmuştu, onun üç katı enerji üretecek olan baraj acaba kaç kişiyi binlerce yıllık yurtlarından edecek? Şimdiden 2 şehir ve 116 kasabadaki 1,2 milyon insanın tahliyesini istedi Çin. Tazminat olarak toprak parselleri ve 7 dolar maaş alacaklar.
Bunun için Tibetlilere danışacak değiller elbette. 1950’den beri kontrollerinde tuttukları Tibet’in nüfus yapısını dönüştürmek, binlerce Çinliyi bölgeye taşımak için bunu bir fırsat olarak görüyorlar. Projenin arkasındaki politik niyetler çok bariz.
Bu inşaat bir felaket
Çin, komşularından Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Laos ve Vietnam’a akan 7 büyük nehri kontrol ediyor. Bu suların yaklaşık yarısı Hindistan’a akıyor, bu da iki ülke arasındaki jeopolitik gerginlikleri daha bir körüklüyor. Hindistan sınırının 30 km dibindeki barajı Çin “Kesinlikle siyasî amaçlarla kullanmayacağını” söylese de kimse kesinlikle inanmıyor. Sıfır bildirimle inşaata başlayan Çin kötü sürprizleriyle tanınıyor. Yani “Çin’in aşağı havza komşularına muamelesinde yeni bir şey yok.” Nehirleri bir stratejik araç olarak kullanmıştı, bundan böyle belli ki silah olarak kullanacak.
Jeolog, biyolog ve çevrecilerin ikazlarına ise kulak vereceğe hiç benzemiyor. Yoğun nüfuslu, binlerce hayvan ve bitki çeşidine ev sahipliği yapan bir yörede bu inşaat bir felaket olarak görülüyor. Fay hatları üstüne kurulacak dev barajın taşıdığı devasa riskler ise Çin nezdinde ehemmiyet arz etmiyor.
Dijital tekelcilere karşı
Çin, en büyük internet şirketlerinin gücünü kısıtlamayı hedefleyen yeni düzenlemeleri yürürlüğe koydu. Pazar günü internet platformlarını hedefleyen yeni tekel karşıtı yönergeler yayımladı. Teknoloji devleri üstündeki denetimler geçtiğimiz aylarda sıkılaştırılmıştı. Komünizm’in son kalesi, nicedir sürdürdüğü “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” politikasından vazgeçmişe benziyor.
Aralık ayında Ant Group’un 37 milyar dolarlık ilk halka arzını askıya aldı, Alibaba Group hakkında da anti-tröst soruşturma başlattılar. Yeni kurallar, şirketlerin hassas tüketici verilerini paylaşmasını, daha küçük rakipleri ortadan kaldırmak amacıyla ekip oluşturmasını ve onları iflasa sürüklemek için zararına satış yapmasını engellemeye çalışacak. Bu hamlelerin “tekelci davranışları durduracağını ve pazardaki adil rekabeti koruyacağını” söyleseler de bu saatten sonra bunu ne kadar başarabilecekler?
İnternetin tekel bekçisi
Örneğin Ant, dijital ödeme sisteminde 1,3 milyar kullanıcıya sahip. Alibaba ve JD.com ise Çin’deki e-ticaretin 4’te 3’ünü elinde bulunduruyor. Alibaba’nın 881 milyonluk aylık aktif kullanıcısı var; Çin nüfusunun yarısından fazlası. Düzenleme sonrası Çin teknoloji hisseleri keskin bir düşüş yaşasa da tekel bahsinde radikal bir değişiklik beklemek için bir sebep yok.
Şu da var ki internet devlerinin gücünü dizginleme çabasında Çin yalnız değil. AB ve ABD de benzer tedbirlerin arayışında. Almanya ve Fransa, pazar gücünü kötüye kullanmakla suçladıkları Amazon’a karşı tavır almış durumda. ABD makamları ise Google’ın arama motoru olarak saltanatına karşı harekete geçmeye hazırlanıyor. Adalet Bakanlığı’nın şirketi “İnternetin tekel bekçisi” olarak nitelemesi hiç de basit bir gelişme değil. 90’ların sonlarında Microsoft aleyhine açılan davadan bu yana yapılmış tekel karşıtı en ileri hamlenin sonucu ne olacak acaba?
Tüm soruların cevabı, Çin’le ABD arasındaki ticaret savaşlarının alacağı şekilde saklı.