Kızılelmasızlık ve...
Korona plandemisi ile başlayan düzenbazlık, savaş ve kıtlık oyunları ile devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte bütün ülkeler sessiz sedasız ‘korona tedbiri’ denilen numaralarına bir bir son verdiler.
Artık uçağa da binip dilediğiniz ülkeye gidebilirsiniz. Umre ve Kudüs ziyaretleri başladı. Bu yıl Hac ibadeti de îfâ edilecek. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın Danıştay’daki “Maske takma zorunluluğu içeren bir genelge bulunmamaktadır” şeklindeki savunmasına rağmen Türkiye’de hâlâ marketten maskesiz alışveriş yapamıyor, toplu taşıma araçlarına binemiyorsunuz. İnsanları oksijensiz bırakma numarasının da sona ermesi pek uzak değil.
İnsanlığı korku ve kıtlık oyunu ile yönetmek isteyen çete, hemen her gün tüm ülkelerde yeni bir korku bombası patlatıyor. Avrupa’da motorin kıtlığından söz ediliyor, Türkiye’de ise ayçiçeği yağı, et, buğday şeklinde devam eden gıda oyunu sürüyor. Pakistan’da Amerikancı muhalefet, hükümeti düşürme oyunu oynuyor.
Dijital köleliğin merkez üssü olan Çin, Rusya’nın bu savaştan galip ayrılması durumunda Tayvan’ı işgal etmenin hesaplarını yapıyor. Tayvan işgal edilirse, Rusya-Japonya ve Hindistan- Pakistan arasında da savaş çıkarabilirler. Bosna Hersek’te ise yine başarısız yeni bir Sırp savaşı başgösterebilir.
Geçtiğimiz yıl halkını gıda stoklamaya çağıran Çin yönetimi, dünyanın en temel gıdalarını depolayarak dengeleri bozmakla meşgul. Batı, Rusya’ya ambargo uygulayarak ekonomik dengesini ve iç huzurunu hedefliyor. Bizdeki gibi Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde de enflasyon telaşı tam gaz. Yeni Dünya Düzeni’nde başat aktör olmak veya aktörü yönetme derdindeki İngiltere ise yine yeni sinsi planlarla meşgul.
Daha şimdiden 30’dan fazla ülke pek çok gıda ürününün ihracını ya yasakladı yâhut da sınırlama getirdi. Eskiler ‘yok deme yok olur, var de ki var olsun’ derlerdi. Şimdi herkes, her şey için ‘yok’ diyor. Korku tüneline sokulan insanlığın sabır ve şükür ayarları da ciddi düzeyde bozuldu.
Ayrıca piyasalardaki fiyat oyunları bu ahlâkî düzeysizlikle düzeleceğe benzemiyor. O hâlde ağır müeyyide şart. Bunu çok sıradan bir örnekle açalım. P.. marka bir pil sorduğum satıcı 4’lü paketi için 20 lira dedi. Yakınındaki bir satıcıda aynı ürün 24 liraydı. 200 metre ilerideki başka satıcıda yine aynı marka pil 13 lira. İnternet mağazalarında 10 lira ile 48 lira arasında değiştiğini gördüm. Hepsinin maliyetinin aşağı yukarı aynı olduğu basit bir mâmülde bu denli fiyat maskaralığı yaşanıyorsa, temel ihtiyaç maddelerini bir düşünün.
Evet ‘serbest piyasayız’ ama bir yanda karaborsacılık, diğer yanda tutturabildiği fiyata satma ahlâksızlığı olmamalı. Peki, bundan en çok zarar görecek olan siyaset ve bağlı makamlar neden bu kadar vurdum duymaz davranıyor?
- Bu milleti diğer milletlerden ayıran en temel şey ‘Anadolu irfanı’ydı ve işte tam bu zamanlarda ve hassaten bugünlerde, özellikle de ticârî hayatta o irfana ihtiyacımız var. O irfandan nasipsizler için yapılacak şey kötektir. Yani kanunî müeyyide, hem de en ağırından…
Diğer taraftan dînî sahada da benzer hatta daha alçakça saldırılar yaşanıyor. Dînî, felsefî veya benzer bir dalda eğitim görmüş bazı kimseler, İslâm’ın mukaddeslerine saldırıyor. Geçmişte şarkiyatçılar, misyonerler ve câsusların yaptığı ifsad edici faaliyetler artık daha çok ‘Müslüman kisveli’ kimselerce yapılıyor. Kimi kafasına göre meâl ve tefsir yazıyor. Kimi peygamberlere iftira ediyor.
Kimi Hadis-i Şerifler ve Sahabe-i Kirama saldırıyor. Kimi Osmanlı ve tasavvuf ile alay ediyor. Kimi sahih mezhep ve mezhep imamlarıyla savaşıyor. İçlerinde imanın esaslarından namazı inkâr edene dek sınır tanımayanlardan tutun, kendisi girmiş de geriye kefere Yahudi ve Hıristiyanlar kalmış gibi gâvurları cennete katmaya çalışan diyalogcusuna kadar yok yok. Mesela Ankara İlahiyattan Prof. İbrahim Maraş adlı şahıs, “‘İslâm Orta Çağı’ yaratılmaya çalışılıyor” diyecek kadar ileri gitmiş durumda.
Bunlar İslâm’ı tahrif edemeyeceklerini bal gibi bildikleri hâlde muhtemelen içlerindeki şeytana söz geçiremiyorlar. Ayrıca kalplerini, beyinlerini ve midelerini kaptırdıkları sahiplerine de vazgeçemeyecekleri çalışma taahhütleri var.
Ebubekir Sifil Hoca bu durumu “İşin şirazesi öyle kopmuş ki, sana göre bana göre bir Müslümanlık moda oldu. Kendi uygun gördüğü şeyi din diye anlatıyor” diyerek özetliyor. “Türkiye’de İslâm dini hâriç her alanın bir sahibi var ve bu alanı kimseye kaptırmıyor. İslâm dini söz konusu olduğunda ağzı olan konuşuyor” diyen Ebubekir Hoca, yürek yakıcı bu hâli Türkiye’deki ana Müslüman omurganın bir Kızılelması olmamasına bağlıyor.
Kapağımıza ve ‘Yuvarlak Masa’mıza bu kez İngiliz İslâm’ı için çalışan yeni İbn-i Sebeleri, Hasan Sabbahları taşıdık. Konuyu Prof. Ahmet Turan Aslan, Dr. Akif Dursun ve Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım ile konuştuk. Prof. Bedri Gencer ve Doç. Ebubekir Sifil hocalar ise yazı ve görüşleri ile katkı sundular.
Ayrıca sayfalarımızda Ukrayna savaşı konusunda Kırım Müslümanlarının efsanevi lideri, sakin, sabırlı, azimli, vakur bir şahsiyet olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Bey ile yaptığımız özel mülakat var. Diğer yandan Hasanali Yıldırım, Ömer Kayani, Alimcan Ablet, Mücahit Topcu, Alirıza Erdebili, Âdem Bilal, Mamadou Abdoul, Samir Babaoğlu ve Tevfik Şahin’in derinlikli tahlil ve gözlemlerini göreceksiniz.
Bilvesile Ramazan-ı Şerif ve Kâdir Gecenizi tebrik ederiz. Bu mübarek gün ve geceler uğruna Allah (c.c.) Müslümanları ve dahi insanlığı şeytânîlerin şerrinden muhafaza buyursun.
Vesselam!