Kadın, dünya ve İslam
Toplumlar sahip oldukları değerlere göre bir medeniyet inşa ederler. Medeniyetin inşasında kullanılan en önemli verileri de dînî inançlarından elde ederler. 21.yüzyıla geldiğimizde topluma yön vermek isteyen, yeni bir medeniyet tasavvuru inşa etmek isteyenlerin kadın üzerinden bu çalışmayı yaptığını görüyoruz.
Tarih boyunca kadın kimi zaman ilahlaştırılır kimi zaman da şeytanlaştırılır. Kadının kimliği ile ilgili ifratla tefrit arasındaki bu savruluşu, onun toplumda yerini idrak etmesinde zorlanmasına sebep olmuştur. Toplum içindeki yerini ve itibarını konumlandıramayan kadın, kendini değerli hissettiren ele sıkı sıkı yapışmıştır. Fakat kendine uzanan elin çoğu zaman kendini köleleştirdiğini fark edememiştir. Yahudilikte kadının ilk görevi çocuk doğurmak, yuvaya bakmaktır. Din görevlisi olamazlar, cemaatle ibadet edemezler, cenaze merasimine katılamazlar. Şahitlikleri geçerli değil. Başlarını örtmek zorundalar. Alenen başını örtmeyen kadını kocasının boşama hakkı var. Kadın kocasına, kardeşine ve babasına mirasçı olamaz. Kamu görevinde vazife alamaz.
Hıristiyanlıkta ise ibadet için kiliseye gidebilir lakin söz hakları yoktur. Hz. Havva’nın Hz. Âdem’i cennetten çıkarması dolayısı ile günahkâr olduğu kabul edilir. Kadın, yeryüzüne günahı getirdiği için suçludur. Nikah töreninde “Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiş annem bana gebe kalırken” duasının sebebi de bu anlayıştır. Kadınlar, Hz. Meryem gibi temiz kalmak için manastırlara kapanmışlar ve temiz kaldıklarını varsayarak evliliği reddetmişlerdir. Kadın ve evlilik reddedilmiş, kadının ruhunun olup olmadığı dahi akademik olarak tartışılmıştır.
İslâm’ın nüzul edilmeye başlandığı günlerde bazı insanlar şeref, izzet sahibi değildirler. Şeref ve izzet sahibi insan, maddî mânâda güçlü, toplumda söz sahibi olan insandır. Kadın ise cinsî arzuların tatmini, temizlik, beslenme ihtiyacının karşılanmasına vesile olan hizmetlidir, köledir.
İslam insana izzetini iâde etti
İslâmiyet ile birlikte kadın, şeref ve izzet sahibi bir varlık konumuna sahip olurken, insanın köleliğine de son verilmiştir. Erkek ve kadının toplum içindeki yeri eşitlenmiş, hatta kadının anne olabilme ayrıcalığı onun cennetle müjdelenmesini sağlamıştır.
Toplumlar sahip oldukları değerlere göre bir medeniyet inşa ederler. Medeniyetin inşasında kullanılan en önemli verileri de dînî inançlarından elde ederler. 21.yüzyıla geldiğimizde topluma yön vermek isteyen, yeni bir medeniyet tasavvuru inşa etmek isteyenlerin kadın üzerinden bu çalışmayı yaptığını görüyoruz.
Kadın hakları kılıfı kadını köleleştirme oyunudur
Kendi yaşadıkları coğrafyada köleleştirdikleri, eşya gibi kullandıkları ve attıkları kadına, şimdi kadın hakları kılıfı ile el uzatıp, değer verdiklerini ifade etmekteler. Bunun için pek çok sivil toplum örgütü çalışma yapmakta. Fakat bu çalışmaların yönü daha ziyade kadının değer bulması için değil, toplumun yozlaşması için.
Kadın haklarının muhafaza edilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının ne ülkemizde ne de Avrupa ülkelerinde samimi olmadıklarını, ahlâkî hareket etmediklerini gözlemliyoruz. Mazlum, mağdur kadının hakkının muhafazası için çalışmamaktalar. Mesela, estetik endişelerin beslenmesi dolayısıyla kadınların güzelliği için harcanan paralar ve kadınların içine düştükleri içler acısı durumlar.
Yapılan basit botoks operasyonları sonrasında perişan olan yüzler, yapılan rejimler için kullanılan terkipler sonrasında yitip giden hayatlar. Bunlar en basit olanları. Çocukların korkutulması sonrasında kanlarından elde edilen adrenokrom ile gençleşen sanatçılar. Birilerinin gençleşmesi için yitip giden minik yavrular.
Kadının beğenilme arzusunun sömürülmesi
Kadının beğenilme arzusunun keşfedilmesi ve kullanılması. Yeni medeniyet tasavvuru, beğenilme arzusunu kullanmakta. Bununla birlikte kadın hür olmamakla itham edilmekte ve hür olabilmesi için erkeklerle aynı şartlarda çalışması gerektiğine inandırılmaktadır. Bu vesile ile
- - Kadın erkekleşmekte,
- - Fıtratı bozulmakta,
- - Kadına ait meziyetlerini kaybetmektedir.
Kadın erkekleşiyor; erkek kadınlaşıyor
Zaman içinde kadın erkekleşirken, kadının gözünde itibar kaybeden erkek de kadınlaşma temayülü göstermektedir. Toplumda kadınlaşma temayülü gösteren erkek, erkekliğinden utandırılmakta ve cinsiyet değiştirme eğilimine yönelmektedir.
İkili ilişkilerde dikkat çekici diğer nokta, kadının yanında kaslı, güçlü erkek görme eğilimi mevcutken, bu yozlaşmada kadınlaşan erkekler de aradığını bulamamaktadır. Aradığını bulamayan kadının da cinsî eğilimleri farklılaşmaya başlamaktadır.
Hülasa bozulan fıtratlar, toplumu da ifsat etmektedir. Son dönemde merkez sağ içinde boy gösteren muhafazakâr kadın siyasetçiler, 21.yüzyılın yeni medeniyet tasavvuru hakkında acaba ne düşünüyorlar?
Yeni medeniyet tasavvurundaki bu cinsiyetsizleştirme çabasının farkında değiller mi? Yeni Dünya oluşumunu fark edememişler mi?
Siyasetteki konumları nedir? Bizi bu oluşuma karşı nasıl bir siyasetle muhafaza edecekler?
Şayet Yeni Dünya düzeninin farkındalar ve bu değirmene su taşıyorlarsa... O zaman durum daha da vahim. Çünkü onları bulundukları konuma getirenler de aynı değirmene mi su taşıyorlar?