‘İyi’ sandığınız gerçekte de iyi mi?

‘İyi’ sandığınız gerçekte de iyi mi?
‘İyi’ sandığınız gerçekte de iyi mi?

Bizlerin, diğer insanların ve ülkelerin leh ve aleyhinde neticeler meydana getirmesi yine de iyi ve kötünün tanımlamasını değiştirmez. Neticeyi değiştirecek olan şey, kişinin hâlinin bize veya başkasına göre iyi veya kötü olması değil, Rahman’a göre iyi veya kötü olmasıdır. Allah-ü Teâlâ nazarında iyi olan iyi, kötü olan da kötüdür. Bu durumda görünürde ne denli iyilikler yaparsa yapsın bu hâl onu iyi yapmaz. İyi olmak için evvelen iman gerektir.

İyi insanın içini ferahlatan, kötü ise kasvete sokan iki kelimeden ibaret değil ve bunlardan iyiliğin altı Rahmânî unsurlarla doldurulmazsa her şeyin girift bir hâl almasına da sebebiyet verir.

Aksi halde ‘iyi olmak’ da ‘kötü olmak’ da sıradan bir tanımlamadan ibaret kalır.

Herkesin zihninde iyi ve kötü hakkında mutlaka bir hüküm cümlesi vardır. Bir iyi her zaman kendisinin iyi olduğuna dair bir hükme varamayabilirken, bir kötü ise her zaman kendisinin kötü olmadığı, aksine iyi olduğu hükmüne varır. Bunun en iyi misali de israil ve siyonistlerdir. Yahudiler peşinen kendilerinin ‘iyi’, kendileri dışında kalan herkesi ‘goyim’ yani ‘kötü’ olarak yaftalarlar.

Şayet iyi veya kötünün kendisi hakkındaki hükümleri doğru olsaydı yahudileri kimse eleştiremezdi. Kaldı ki bu haldeyken bile onları eleştiren herkes zaten otomatik olarak ‘antisemitik’ olarak etiketlenir. Ayrıca beşer kendisini ‘yegâne doğru’ veya ‘yegâne iyi’ olarak tarif etmeseydi dünya bugün daha iyi bir halde olabilirdi.

Çoğu kimse zihnindeki iyiyi kendi fikir ve düşüncesine en yakın ve muhabbet duyduğu kimseler olarak tasnif eder.

Mesela faydalı bir buluş yapmış kimse ‘iyi biri midir’ veya ona ‘iyi’ denmesi onu iyi kılar mı? Ya bir savaşı durdurmuş bir adam? Yahut çevresine hiçbir zararı dokunmamış ve dokunmamakta olan şahıslar iyi kimseler midir?

Şayet iyi olmak için tek ölçü, ‘zararsız olmak’ hatta ‘faydalı olmak’ ise şüphesiz bu kişiler iyi kimseler sayılırlar. En azından kötü değillerdir.

Birileri için ‘iyi’ olan veya gözüken biri, bir başka taraf için kötü olabilir. Tıpkı Trump’ın Grönland’ı, Kanada’yı, Panama Kanalı’nı, Gazze’yi, Ukrayna’nın değerli kaynaklarını, Suudilerin parasını ve daha pek çok şeyi ele geçirmeye çalışması gibi. Bu Amerikalılar açısından menfaat sağlayan ‘iyi’ bir iş olabilir ancak milyonlarca insan için kan ve gözyaşı…

Bizlerin, diğer insanların ve ülkelerin leh ve aleyhinde neticeler meydana getirmesi yine de iyi ve kötünün tanımlamasını değiştirmez. Neticeyi değiştirecek olan şey, kişinin hâlinin bize veya başkasına göre iyi veya kötü olması değil, Rahman’a göre iyi veya kötü olmasıdır.

Allah-ü Teâlâ nazarında iyi olan iyi, kötü olan da kötüdür. Bu durumda görünürde ne denli iyilikler yaparsa yapsın bu hâl onu iyi yapmaz. İyi olmak için evvelen iman gerektir.

Allah’a, peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, ahiret gününe, kaza ve kadere şeksiz şüphesiz iman etmeyenin iyiler zümresine dahili mümkün değildir.

Zîra şirkten daha büyük bir kötülük yoktur. Görüleceği üzere iyi görünmek iyi olmak için yetmiyor.

İyi olmanın ilk şartı iman olduğuna göre iyi kalmak için de imanın icaplarını yerine getirmek gerekir.

Müslüman bir kadının başını örtmesi iyi olduğunun delili değildir. Müslüman olmanın asgarisini yapmayan bir kadın ve bir erkek iyilerden sayılmaz.

İslam’ın nehyettiği feministlik, Allah’ın takdirine razı olmamaktır. Bu durumda bir feminist için asla ‘iyi’ sıfatı zikredilemez. İffetini muhafaza ederek başını açmak günahlardan bir günahtır ama bu da o kadını kötü yapmaz. Lakin örtünüp feministlik yapmak, Allah’ın kadına yüklediği mesuliyetlere rıza göstermeyip, nefsânî arzular peşinde koşmak ve gençlere bu ifsat edici hali öğütlemek kötülüktür. Gizli şirktir. Bunu örgütlü bir şekilde yapmak ise örgütlü kötülüktür.

Kadın, insan neslini doğurmak, yetiştirmek, kocasının iffet ve mahremiyetini muhafaza etmekle mükellefken, kadının erkeklik rolüne soyunması ile karısının, çocuklarının yani ailenin rızkını kazanma, iffetini muhafaza ile memur erkeğin de bunu terk edip kadınlaşması da fıtrata karşı duruş ve bazen de savaştır.

Müslüman iyi olandır ama mü’min olmak şartıyla.

Küfür ehli ise ne kadar iyilik yaparsa yapsın iman etmedikçe iyilerden olamaz. Ama zararsız bir insan olabilir.

O zahiri iyiliklerine imanı eklemediği müddetçe batında kötüler arasına kaydedilir. Onun kötülük yapmaması ve insanlara iyi muamelesi sadece ahiretteki azabını azaltır ama ebedi cehennemlik olmasına mânî olmaz. Dinlerarası diyalogcuların dediği gibi cennete gidemeseler bile cehenneme gitmeyip toprak olacak değillerdir. Yani imansızlığın bedelini mutlaka ödeyecekler.

Kadının kadınlığı ve erkeğin erkekliği kendi tercihi değil. Tercihinde olmayan hallerden de mesul değiller. Ancak ona lütfedilen nimet ve hâllerin mükellefiyetinin nimet-külfet dengesi açısından lütuflara mazhar olacaklardır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım