İngiliz ve Yahudilerin bin yıllık fırtınalı aşkı
Günümüz İngiliz aklı, Yahudi aklıyla ilişkilendirilir. İki millet arasındaki bağ o kadar güçlüdür ki, binlerce yıldır beraber hareket ettikleri söylense çok kimsenin itiraz edesi gelmez. Ama durum tabii ki öyle değil. Aslında hiçbir şey bugün göründüğü gibi değil. Ne İngilizler bugün yaşadıkları adada sanıldığı kadar uzun zamandır ev sahibi, ne de adadaki Yahudiler İngilizler için sanıldığı kadar muteber misafir. Ama ortada bir gerçek var: İngiliz aklı olmasa Yahudiler bugünkü güçlerine ulaşamaz; Yahudi aklı olmasa İngilizler bugün tarih kitaplarındaki eski bir krallıktan öteye geçemezdi.
Avrupa kıtasına bugün Manş Tüneli ile bağlı olan İngiltere adası, ana karayla bağı olmadığı tarih boyunca hep imparatorların istilâ listesinde oldu. Fransa’nın Normandiya kıyılarına kadar gelebilen tüm krallar, imparatorlar, derebeyler ve sözde fatihler, kıyının karşısındaki bu yağmurlu adayı almak için en az bir kere şansını denedi. Fakat 5. yüzyıla kadar bu emeli taşıyanlar karşılarında hep Roma İmparatorluğunu buldu.
5. yüzyılın ortalarına kadar İngiltere adasını elinde tutan Romalıların gidişiyle de adaya ilk Anglo-Saksonların geldiğine inanılıyor.
İnanılıyor diyoruz, çünkü Anglo-Saksonlar da aslında diğer Avrupalı milletler gibi ‘kanı karışık’ bir millet. Tarih sahnesine ne zaman çıktıkları, ancak tarihi kendileri yazmaya başladığında ‘netlik’ kazanıyor. Bu yüzden de adada yaşayan İngilizler ve ana karadaki Avrupalılar, bu toprakları ezelden beridir İngilizlere ait sanıyor. Elbette İskoçlar ve İrlandalılar hariç.
Sürekli Avrupalı fatihlerin gözdesi olan adaya, İngilizler gibi Yahudilerin de ne zaman geldiği tam bilinmiyor. Ama Filistin topraklarında Yahudilerin kurduğu işgal devletinin mimarı olan İngilizlerle, Yahudi milletinin ilişkilerinin bundan bin yıl önce başladığı biliniyor.
1066’da adaya adım attılar
Kayıtlara göre Roma hâkimiyeti döneminde adada Yahudi yerleşimine izin verilmiyor. Zâten Romalıların Yahudi milletine çok iyi gözle bakmadığı da malûm. Fakat 1066’da adayı ele geçiren Norman Kralı 1. William yâhut da İngiltere tarihindeki adıyla ‘Piç William’ adaya ilk defa Yahudi nüfusunun gelmesine izin veriyor. Daha doğrusu William, Yahudileri adaya bizzat kendisi taşıyor. Bunu neden yaptığını ise tarih kitapları tek bir nedenle açıklıyor: Para.
Yahudiler, o zamanlar da varlıklarını ticaretle sürdürmeye çalışıyordu ve Piç William adayı istila ettikten sonra bölgedeki derebeylerden toplayacağı vergileri ‘koyun, süt, arpa’ olarak değil, gerçek para olarak almak istiyordu. Ve Yahudiler o zamanlarda ‘para mıknatısı’ gibiydi. Piyasadaki basılı paraları ticaret yoluyla toplaması için Yahudileri ülkenin çeşitli yerlerine göndererek hâkimiyetini güçlendirdi. Yani Yahudilerle İngilizlerin ilk münasebeti, bugünkü gibi tamamen ‘duygusal’ nedenlere dayanıyordu.
- İngiltere’de kaç Yahudi var?
- İngiltere'de hâlihazırda 275.000 Yahudi olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı, son nüfus sayımında kendini ‘Yahudi’ olarak tanımlayanlardan oluşuyor. Büyük çoğunluğu Londra ve çevresinde yaşıyor. Londra’da yaklaşık 160.000, yakınlarındaki Hertfordshire'da ise 21 bin Yahudi bulunuyor. İngiltere’de ikamet ediyor gibi görünen 25 bin kadar Yahudi ise aslında Filistin’deki işgal edilmiş topraklarında yaşıyor. Yani İngiltere kayıtlı her 10 Yahudi’den biri aslında Filistin’in işgalinde aktif olarak kullanılıyor.
Yahudiler: Kralın özel malı
Nakit vergi toplamak ve kraliyet hazinesini doldurmak için özel olarak seçilip, İngitere’ye yerleştirilen Yahudiler bu işi beklenenden de iyi yaptı. Kendileri zenginleştikçe emirleri altında yaşadıkları kralları da ihya ettiler. Bir nevi ‘kazan-kazan’ politikasıyla devletle aralarında özel bağlar kuruldu.
O kadar ki Yahudilerin İngiltere'deki statüsü tamamen Kraliyet'in koruması altındaydı. Londra Yahudileri, Tower of the Constable denilen kişinin sorumluluğundaydı. Bu kişi, Londra kulesinin de güvenliğinden sorumlu olan ve İngiltere’deki en büyük bürokrat sayılan bir güvenlik amiriydi. Kralların başı sıkıştığında saklanıp kendilerini güven altına aldıkları Londra Kulesi’nin güvenliğini sağlıyordu. Ve Yahudilere de diğer hiçbir millete verilmeyen bir imtiyazla ‘başları derde girdiğinde’ bu kuleye sığınma hakkı tanınmıştı.
Krallığın hazinesini doldurmakla görevli olan ve bu görevi çok da iyi yapan Yahudiler için bu kadarcık imtiyaz az bile sayılabilirdi. Zaten başa gelen her kral da bu imtiyazın gerçekten az olduğunu düşündü. Sıradan bir tebaa için normal sayılmayacak ayrıcalıklar aldılar. Ülke içinde istedikleri yere gitme, bazı geçiş noktalarında ödenmesi gereken vergilerden muaf olma, kraldan toprak alabilme, ülke genelindeki kalelerden istediğine istediği zaman sığınma hakları vardı.
1100 yılında tahta geçen 1. Henri zamanında ise Yahudiler çok daha fazla ayrıcalık kaptı. Ticarette tam serbestiyet elde eden Yahudiler, tefecilik ve rehincilikte de bu dönem kariyer yapmaya başladı. Borç karşılığı aldıkları rehin mallarını bir yıl geçtikten sonra istedikleri gibi satma hakkı elde ettiler. Küçük gibi görünen bu adım, Yahudilerin büyük servetler yapmasını sağladı.
Öte yandan kendi mahkemelerini kurma ve Tevrat üstüne yemin etme gibi sembolik ayrıcalıkları da hiç zorlanmadan aldılar. Hatta 1. Henri’nin verdiği imtiyazlar içindeki bir madde, Yahudilerin kısa sürede ne kadar ‘sevildiğini’ gösteriyordu. Buna göre Yahudiler, kralın özel malı sayılacaktı ve İngiltere’de istedikleri toprağa yerleşebileceklerdi. Dolayısıyla yerleştikleri yerler de kralın malı sayılacaktı.
Erken dönem İsrail’i
1. Henri zamanında imtiyazlı dönemlerinin zirvesini yaşadığı sanılan Yahudiler, 2. Henri zamanında ise o kadar parlak bir sürece girdiler ki, İngiltere deyim yerindeyse küçük bir ‘erken dönem İsrail’ine dönüştü. Topladıkları vergilerle devletin hazinesini dolduran Yahudiler, zamanla kendi hazinelerine sahip oldular. Ülkenin en büyük şehirlerinde ekonomik olarak onların hükmü geçiyordu. Bu durum hem kralın hem de Yahudilerin işine geliyordu ama 1. Richard bu kadar servetin de vergilendirilmesi gerektiğini düşünerek, Yahudilere çeşitli vergiler getirdi. Hatta 1194’te ‘Yahudi Nizamnâmesi’ yayınladı. Buna göre krallık, tüm Yahudi tacirlerin faaliyetlerinin kayıt altına alınmasını zorunlu kıldı. Buna Yahudilerin mülkleri de dâhil edildi, çünkü daha önceki imtiyazlar sayesinde Yahudiler geniş mülkler edinmişti.
- Yahudilere özel devlet hazinesi
- Yerleştikleri topraklarda kısa sürede tepkilerin odağı olup nefret objesine dönüşmek tarih boyunca Yahudilerin kaderi olmuştur. Bugün Yahudi mottosu olan ‘bir daha asla’ ifadesi aslında bu kadere isyanın sloganıdır. Her seferinde farklı nedenlere dayansa da bu süreçlerin hepsinin sonunda, Yahudilerin yaşadıkları topraklarda huzuru sağlamanın tek yolunun o toprakları Yahudilerden temizlemek olduğu sonucuna varılmıştır.
- İngiltere topraklarındaki Yahudilerin gözden düşerek aynı kaderi yaşamalarına neden olan süreç de aldıkları bu inanılmaz imtiyazlarla başladı. Yahudilerin İngiltere topraklarına yerleştikleri dönem, aynı zamanda Haçlı seferlerinin de başladığı dönemdi. 1096’daki birinci ve 1147’deki ikinci Haçlı seferlerinde İngiltere’de ‘dini bütün’ vatandaşlar savaşa gidip can verirken, Yahudiler savaştan muaf tutulmuştu.
- Fakir halk daha iyi bir hayat için ölürken, hayalini bile kuramadıkları hayat burunlarının dibinde Yahudiler tarafından yaşanıyordu. Bu yüzden halkta, Yahudilere karşı büyük bir tepki oluştu. Sadece halk değil, krallar da servetlerinin miktarı bilinmeyen Yahudilere karşı kılıçlarını çekti. Bunun ilk adımı da bu bilinmeyen serveti kayıt altına almak oldu. Kral Richard bir Yahudi tacirin ölümünden sonra onun alacaklarını tahsil etmek için özel bir hazine kurdu. Bu hazine, İngiltere tarihine Yahudi Maliyesi ve Yahudilerin Maliye Bakanlığı olarak geçti. Böylece hem servetler kayıt altına alındı hem de Yahudilerinin tüm işlemleri kral tarafından vergiye tabi oldu.
Sonun başlangıcı: Kraldan daha zengin bir Yahudi
1200’lü yılların başında İngiliz krallığının gücünü toparlaması, Yahudiler için istenmeyen günlerin başlamasına neden oldu. Özellikle 56 yıl tahtta kalan 3. Henri yönetimi onlar için tam bir darbe oldu. Yahudiler ellerindeki borç senetlerini soylu İngilizlere satmaya zorlandı. Üstlerindeki vergi yükü her gün daha da artırıldı. Hatta bazı dini özgürlükleri bile ellerinden alındı. İlk bakışta “halkını soymak için Yahudileri kullanan kralların yeterince zenginleşip, Yahudilerle işi kalmadığı için bu ‘zulümleri’ yaptığı” düşünülebilir. Ama durum aslında öyle değildi.
Krallar tarafından korunan Yahudiler, adaya adım attıktan 100 yıl sonra resmen adayı ekonomik olarak işgal etmişti. Lincoln'lü Aaron olarak bilinen Yahudi tacirin, 12. yüzyıl İngiltere'sinin en zengin adamı olduğu biliniyor. Hatta o kadar zengindi ki şahsî serveti kralın servetini bile geçmişti. Bir kraldan daha zengin olmak da o dönemler iyi bir kariyer sayılmazdı. Aaron 1186’da öldüğünde, kral 2. Henri’nin çok da üzüldüğü söylenemez. Çünkü ilk işi, Yahudi tacirin kalan bütün mirasına çökmek oldu. Krallık hazinesinden bile büyük olan serveti gemilere yükleyip, İngiliz krallığının yönetildiği Fransa’daki Normandiya kıyılarına gönderdi. Fakat yıllarca zavallı İngilizler ve adanın geri kalan halklarından zulümle toplanan akıl almaz servet kimseye yâr olmadı. Çünkü servet yüklü iki büyük gemi de hiçbir zaman Manş denizini aşıp Normandiya kıyılarına ulaşamadı ve tüm servetle birlikte okyanusun dibini boyladı.
Modern Karun’un soyunu kuruttular
Aaron’un soyunun kaderi de servetinden farklı olmadı. Ölümünden 4 yıl sonra Aaron'a borçlu olan Richard Malebisse isimli bir adam, Aaron’un en büyük tahsildarının da ailesiyle yaşadığı York kalesine bir suikastçı birliği gönderdi ve kaledeki kadın, çocuk, yaşlı toplam 150 kişiyi katletti.
Ama Aaron’a gelene kadar Yahudiler zâten ülkeyi ele geçirmişti. 1188’de Haçlı seferleri için toplanan vergilerde, Yahudilere de mallarının dörtte birini vermeleri mecburiyeti getirilmişti. Ve yapılan hesaba göre, İngiltere’de yaşayan yaklaşık 1000 Yahudinin serveti, ülkenin toplam servetinin dörtte birine denk geliyordu.
1272’de 1. Edward’ın tahta geçişi, maddî yönden iyice semirdikleri için hem kralların hem de halkın tepkisini çeken Yahudiler için sonun başlangıcı oldu. Önce Yahudiler üzerindeki vergi yükü artırıldı, ardından çeşitli ‘iftiralar’ marifetiyle mallarına el konuldu.
- Sarı yıldız İngiliz icadıdır
- 1. Edward 1276'da Galler'e karşı yürüttüğü savaşı finanse etmek için Yahudi tefecileri vergilendirdi. Tefeciler bu çok ağır vergileri ödeyemeyecek hâle gelince de onlar sadâkatsizlikle suçlandı ve neredeyse bütün imtiyazlarını kaldırdı. Pek çok tefeci Yahudi tutuklanarak hapse atıldı. 300’den fazla tefeci, mahkeme yüzü bile görmeden asıldı. İşin ironik yanı, idam edilen Yahudiler kısa süre önce kral tarafından başları derde girdiğinde saklanmaları için kendilerine tahsis edilen Londra Kulesi’nde sallandırıldı. Bazı tefeciler, bir gece daldıkları uykudan gece baskınları nedeniyle bir daha uyanamadı. Ülkede geri kalan Yahudiler ise kimlikleri belli olsun diye kıyafetlerinin üzerine sarı bir yama takmak zorunda bırakıldı. Yani İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından Yahudilerin kollarına takılan sarı yıldızlar aslında İngiliz aklının icadıydı.
Parayı ‘kırpıp’ kalpazanlık yaptılar
Prenses Diana’nın avukatlığını da yapan İngiliz Anthony Julius, İngiltere ile Yahudiler arasındaki ilişkiyi anlatırken, İngiltere’yi ‘antisemitizmin mucidi’ olarak tanımlar. 1200’lerin sonuna bakıldığında Julius’un ne kadar haklı olduğu da görülebilir. 1269’da Yahudilerin Hristiyan dinine küfretmesi idamlık bir suç olarak belirlendi ve pek çok Yahudi bu suçu işlediği gerekçesiyle asıldı.
1278'de sayıları 3.000 civarında olduğuna inanılan İngiltere'deki tüm Yahudiler, altın ve gümüş paraları kırparak kalpazanlık yaptıkları iddiasıyla tutuklandı. Tüm Yahudilerin evleri, para sakladıkları düşüncesiyle duvarları dahi yıkılarak arandı. 1280 yılına gelindiğinde ise, bir zamanlar ülkede istedikleri her yere vergisiz giden ve istedikleri toprağa yerleşme hakkı olan Yahudiler artık köprülerden bile geçemez olmuştu. Çünkü köprülerin başındaki krallık muhafızları, Yahudilerden köprü geçme parası alıyordu.
Bütün Yahudileri kovup izlerini sildiler
Neredeyse tüm gelir araçlarından mahrum bırakıldıkları ve mülklerine el konulduğu için Yahudi nüfusu gittikçe azaldı. 1280'lerdeki yeni haçlı seferi de son darbeyi vurdu. Daha fazla ödeme yapamayacak duruma gelen Yahudiler, İngilizler için işe yaramaz insanlar hâline geldi ve Kral Edward 1290'da sayıları 2000 ile 3000 arasında değişen, ülkedeki tüm Yahudileri sınır dışı etti. Bu Yahudilerin sınır dışı edildiği de aslında şüpheli, çünkü akıbetlerine dâir elde çok fazla belge yok. Zîra Kral Edward, Yahudileri ‘kovduktan’ sonra ülkedeki Yahudilere dâir tüm izleri itina ile sildi.
Bu dosyada da okuduğunuz ve o dönem Yahudilerine ait bilgilerin hepsi, Huntingdonlu Gregory isimli bir keşişin o dönem İngiltere’de yaşayan Yahudilerle ilgili belgeleri satın alması ve saklamasıyla bize kadar ulaşabildi. Eğer o olmasaydı, İngiltere’de Yahudilerin tarihi 1655’te başlatılacaktı.
13. yüzyılın sonunda İngiltere’den kovulan Yahudilerle ilgili 17. yüzyılın ortalarına kadar hiçbir kayıt bulunmuyor. Yani aradaki yaklaşık 400 yıl boyunca İngiltere’ye hiçbir Yahudi’nin ayak basmadığı düşünülüyor. Zâten kanunlar da buna izin vermiyordu.
400 yıl sonra ancak dönebildiler
Yahudiler 1655'te yeniden İngiltere’ye kabul edilmeye başlandı. Fakat Yahudilerin yeniden kabulü de o kadar kolay olmadı. Ülke siyasetinde büyük tartışmalar yaşandı. Sonuçta 1690'a kadar yaklaşık 400 Yahudi İngiltere'ye yerleşti. Ve ilkinde olduğu gibi Yahudiler ülkede o kadar hızlı bir şekilde yükseldi ki, Solomon de Medina isimli bir Yahudi 1700'de Kral 3. William tarafından şövalye ilan edildi.
Yine de tartışmalar bitmedi. 1753’te Yahudilerin de eşit vatandaş olacağını kabul eden bir yasa kabul edildi ve ertesi yıl bunun için henüz erken olduğuna karar verilerek yasa iptal edildi.
Rothschild ailesi: Modern İngiliz tarihini yazan Yahudiler
Bu durum Yahudileri hiç yıldırmadı, çünkü çoktan ülkede yeniden kök salmaya başlamışlardı.
- 1798'de Nathan Mayer isimli bir Alman, o dönem için büyük bir sermaye sayılan 20 bin sterlinle babası tarafından İngiltere’ye gönderildi.
- İşleri çok iyi gitti. Siyasî bağlarını da güçlendirince, 1804 yılında İngiliz vatandaşlığına kabul edildi.
- Vatandaşlığı aldığı yıl, yine babasının aklıyla İngiltere’deki ilk bankasını kurdu. Bankanın adı NM Rothschild & Sons ( NM Rothschild ve mahdumları) olarak belirlendi.
- Mayer’in babası da tahmin edilebileceği gibi uluslararası finans sistemlerinin kurucu babası olarak kabul edilen Mayer Amschel Rothschild’di.
Yani bugün de dünyanın başına bela olmaya devam eden Yahudi Rothschild ailesinin dünya piyasasına çıkışı, İngiltere’de olmuştur. Tarih tekerrür etti ve 11. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında İngiltere kraliyeti ile Yahudiler arasındaki ‘paraya dayalı aşk’ yeniden başladı. Bunda özellikle Rothschild ailesinin payı büyüktür. Ve tabii kurdukları bankanın da.
400 yıl önceki İngiltere’ye yerleşen atalarının parayı kullanarak İngiltere’yi ele geçirdiğini ve bu parasal gücü kaybettiğinde toplu olarak sürüldüğünü bilen Rothschild ailesi, bir daha bu gücü kaybetmemek için yapılacak en güvenli yatırımı yapıp bir banka kurmuştu. Bu bankayı da yıllarca çok etkili bir silah olarak kullandılar.
- Napolyon 1803’te Avrupa ülkelerine saldırdığında, Rothschild ailesi eldeki para gücüyle İngiltere’yi beslerken, aslında büyük bir yatırım yapıyordu.
- Yâhut da İngilizler Mısır’daki Süveyş Kanalı’nı satın almak istediğinde onlara borç verirken, aslında küçük çaplı bir fethe ortak oluyordu.
- Cecil Rhodes denilen papaz çocuğu, Güney Afrika’yı İngiltere adına sömürgeleştirmek için ‘İngiliz Güney Afrika Şirket’ini kurduğunda, Rothschild ailesi ona sınırsız kredi vererek, İngiliz sömürgeciliğine adını altın harflerle yazdırıyordu.
- Bugün ‘Rhodes Bursu’ denilen ve sömürge valisi olarak çalışmaya gönüllü devlet başkanı adayları yetiştiren projenin finansmanı bile hâlen Rothschildler tarafından yapılmaktadır.
Şartlar oluşunca baklayı ağızlarından çıkardılar
Rothschild ailesinin çabaları, devam eden 50 yıl içinde Yahudileri İngiltere’nin ‘kopmaz parçası’ hâline getirdi. Artık İngiltere’de Yahudi baronlar, şövalyeler cirit atıyordu. 1855 yılına gelindiğinde ise David Solomons, Londra’nın ilk Yahudi belediye başkanı olarak koltuğa oturmuştu bile.
İngiliz hükümetinin Avam Kamarası’na girebilmek için edilen Hristiyan temelli yemini değiştirmesiyle, 1858'de Lionel de Rothschild Yahudi inancına göre yemin ederek nihayet İngiliz Avam Kamarası'na girdi. 26 yıl sonra da 1884'te 1. Baron Rothschild, İngiliz Lordlar Kamarası'nın ilk Yahudi üyesi oldu. O tarihte İngiltere'de 46.000 Yahudi yaşıyordu ve o günden sonra İngiltere parlamentosundan Yahudi üyeler hiç eksik olmadı.
Yahudilerin İngiltere’yi işgali ise Hitler’den önce Ruslar tarafından sağlandı. 1900’lerin başında Rusya’nın uyguladığı baskılar nedeniyle 140 bin Yahudi İngiltere’ye kaçtı. Ve yeterince nüfus ve nüfuza sahip olduğuna inanan Rothschild ailesi, 1917’de Yahudilerin büyük hayalini tozlu raflardan indirme zamanının geldiğine karar verdi. Balfour Deklarasyonu'nun şartlarını hazırlayan 2. Baron Rothschild Walter Rothschild, Yahudilere Filistin'de yeni bir Siyonist Devlet kurdurulması için düğmeye bastı.
O tarihten bu yana İngiliz aklı, aslında bir Yahudi düşünce biçiminin taç giymiş hâli olarak çalıştı. Bin yıl önce İngiliz topraklarında bugüne kadar görülmemiş imtiyazlarla fırtına gibi esen fakat içlerindeki fitne hevesini susturamadıkları için sonları yine sürgün ve ölüm olan Yahudiler, o refah dönemine bugün yeniden kavuştu. İngiliz ve Yahudi arasında yaşanan modern aşkın ne zaman biteceğini ise yaşayıp tarihi okuyabilenler görecek.