İngiliz polisi güven vermiyor
Çoğu kadın, karanlık gecelerde evine yürürken korku içerisinde kalmaktan bıkmış vaziyette. Polise bile güvenemeyeceksek kime güveneceğiz? Ayrıcalıklı bir muamele peşinde değiliz. Sadece İngiliz caddelerinde yürürken kendimizi güvende hissetmek istiyoruz. Artık buna bir çare bulunmalı. Öfkeliyiz ve de çok yorgunuz.
İngiltere’deki kadınlar kızgın. Fazlasıyla kızgın. Bir başkaldırının ayak sesleri adım adım yaklaşıyor âdeta. George Floyd’un katledilmesi nasıl dünyada büyük bir öfke seline dönüştüyse, Black Lives Matter hareketine nasıl ivme kazandırdıysa, Sarah Everard’ın katledilmesi de tarihin sarsıcı anlarından birisi olarak kayıtlara geçmiş durumda.
Birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki her iki hâdisede de polisin suçlu olduğunu görüyoruz. Adâlet arayışına giren kitleleri gerek Amerika gerekse İngiltere’de şiddete başvurmak suretiyle bastırmaya çalışan bizzat polis teşkilatı.
Sarah Everard cinayeti bardağı taşırdı
Amerika’da Minneapolis bölgesinden polis memuru Derek Chauvin, George Floyd’u öldürdüğü gerekçesiyle ikinci ve üçüncü dereceden cinayet suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Suçsuz olduğunu savunan Chauvin, sekiz dakikayı aşan bir sürede diziyle Floyd’un boynuna çöktü. Ortaya çıkan görüntü küresel çapta ırkçılık karşıtı protestoların adeta pimini çekti.
- İngiltere’de ise Londra polisinden Wayne Couzens, gece vakti evine doğru gitmekte olan Sarah Everard’ı kaçırıp öldürmekle suçlanıyor. Kızcağızın bir anda ortadan kaybolması medyanın ilgisini toplamışken cesedinin Kent bölgesindeki bir korulukta parçalanmış olarak bulunması tam bir şok etkisi oluşturmuş, büyük bir infiale neden olmuştu.
George Floyd cinayetiyle ayyuka çıkan polis şiddeti, Sarah Everard cinayetiyle bu kez kadınları ayağa kaldırdı. Bardak zaten doluydu, taşıran damla işte bu cinayet oldu. Katledilen genç kadını anmak için meydanları dolduran kadınlar üzgün oldukları kadar öfkeliydiler. Artık bardak taşmıştı. Bir yandan Sarah için gözyaşı döküyorken bir yandan kendi yaşadıkları tacizleri ve korkunç anları İngiliz toplumunun suratına çarptılar.
İngiliz hükümeti yangına körükle gitti
Yetkililer kadınların acılarını anlamak yerine kovid salgınını bahane ederek evlerinden dışarı çıkmamaları noktasında uyarı yapmayı tercih ettiler. İçişleri Bakanı Priti Patel ve İngiliz emniyeti ülke çapında çağrılarda bulundu.
Sarah cinayetiyle zâten İngiliz emniyetine karşı bir infial mevcutken bu çağrının ters tepmesi kaçınılmazdı. Direniş ruhuyla dışarı çıkıldı ve bir kadın olarak kendisiyle bağ kurduğumuz savunmasız kurbanın anısına barışçıl gece nöbetlerinde dimdik ayakta duruldu.
Londra’daki Clapham Common’da Cumartesi gece nöbeti esnasında ortaya çıkan hadiseler, duyulan tepkiyi daha da büyüttü. İğrenç bir ruh haline bürünen iri yarı, çam yarması polislerin zayıf, narin yapılı kadınları yere savurduğu görüldü.
İstanbul’da olsaydı dünya ayağa kalkardı
Çoğumuz yaşanan hadiseleri dehşet içerisinde TV ekranlarından izledik. Polis, orada toplanan kadınların en tabii protesto hakkını engellemekle kalmadı, onlara bir de orantısız şiddet uygulamakta tereddüt etmedi.
- Emin olun, eğer bu görüntüler Londra değil de başka bir yerde, mesela İstanbul’da yahut Moskova veya Tahran caddelerinde yaşanmış olsaydı, BM nezdinde ağır suçlamalar ve müdahale çağrıları peşpeşe gelir, ticari ambargo talepleri dillendirilir, dünyanın dört bir yanındaki parlamentolarda mesele enine boyuna gündeme getirilirdi.
Fakat hâdise İngiltere’de gerçekleşince herkes bir anda dut yemiş bülbüle döndü. Kadın hakları diye dört bir yanı inleten anlı şanlı kurum ve kuruluşlardan şöyle okkalı bir açıklamaya henüz denk gelinmedi. Fakat cin şişeden çıktı bir kere. Bizi istedikleri kadar görmezden gelmeye çalışsınlar, İngiltere kadını bu kirli sisteme başını kaldırdı bir kere. Bizi hiç kimse susturamaz bundan sonra.
Bir yılda 118 kurban
Kadınlar artık yaşadıkları kötü tecrübeleri dile getirmekten çekinmiyorlar. Birbirlerine destek olup bu kısır döngüye meydan okumaktan korkmuyorlar. Kadına yapılan tacize sessiz kalan, kadına şiddeti neredeyse alkışlayan sisteme boyun eğmeyeceklerini haykırıyorlar.
Şunu İngiliz polisi iyice anlamalı. Pandemi var diye mazlum bir kadının anısına yapılan eylemi engellemek iş değildir. Asıl mesele, kadına şiddet uygulamayı âdeta bir hak olarak gören zihniyetin hâlen var oluşudur. Gece evine giderken bir İngiliz polisi tarafından alıkonup öldürülen Sarah Everard değil, milyonlarca İngiliz kadınından bir başkası da olabilirdi. Bütün kadınlar Sarah Everard’ın şahsında kendi kötü kaderlerini görüp ürperiyor. Evet, korkuyorlar. İşte bu yüzden son derece kızgın vaziyetteler.
Sadece birkaç gün önce, İşçi Partisi'nin gölge âile içi şiddet bakanı Jess Philips, Dünya Kadınlar Günü oturumunda bir yıl içerisinde İngiltere’de şiddete kurban giden kadınların isimlerini okudu. Listede gözü dönmüş caniler tarafından katledilen 118 kurban yer alıyordu.
Kime güveneceğiz?
Bir de şöyle bir acı gerçek var. Kurbanlar arasında bile ayrımcılık söz konusu. Siyahi kadınlara yönelik şiddet kamuoyunu pek alâkadar etmiyor maalesef. Bunun ispatı, geçen yıl Wembley’deki bir parkta bıçakla öldürülen 27 yaşındaki Nicole Smallman ve kızkardeşi Bibaa Henry oldu.
Rezalete bakın ki hadise mahalline gelen polis, kızkardeşlerin cesetleriyle öz çekim yaptı. Dahası, bir de utanmadan fotoğrafları whatsapp grubuna yükledi. Ne yazıktır, bütün bu kepazeliğe kamuoyundan doğru düzgün bir tepki yükselmedi.
Çoğu kadın, karanlık gecelerde evine yürürken korku içerisinde kalmaktan bıkmış vaziyette. Polise bile güvenemeyeceksek kime güveneceğiz? Ayrıcalıklı bir muamele peşinde değiliz. Sadece İngiliz caddelerinde yürürken kendimizi güvende hissetmek istiyoruz. Artık buna bir çare bulunmalı. Öfkeliyiz ve de çok yorgunuz.