İklim değişikliği tiyatrosunun belli başlı aktörleri
Büyük paralarına güvenen küresel zenginler ile onların dümen suyuna meyletmiş bilimciler, politikacılar, çevreciler ve medya; iklim değişikliği tellallığından para, mevki ve ün kazanıyor. Milyarca insanı bu sahte ve abartılı senaryolar üzerinden korkutmaktan zevk alıyorlar.
Elbette her şey gibi elbette iklim de değişir. Yine de insanın kendisi ve hayatına giren eşyalara, evlere, yollara, araçlara, şehirlere göre iklimin değişimi kıyaslanamayacak kadar yavaştır. Fakat “küresel ısınma” iddiacılarına göre, değişim nicedir gözle görülür hâle geldi. İnsanın yaşayabileceği forma dönüşene kadar nice yer sarsıntıları, manyetik değişiklikler, gaz patlamaları, yangınlar, uzamalar, bükülmeler, genişlemeler yaşayan 4,5 milyar yaşındaki bir dünyada, ikliminin son 60 yıllık bir zamanda yaşananlardan dolayı değiştiğini iddia etmek pek akıl işi değil. Bu iddia, bazılarının kendini fasulye gibi nimetten sayma hadsizliğinin zirvesi olabilir ancak.
Bu gerçeğe rağmen insanların çoğunluğu sorgulamadan bu türden felaket senaryolarına inanmaya meyleder. Bunda elbette medyanın, zaman içinde aşırı önem atfedilmiş bilimin ve BM’ye bağlı uluslararası örgütlerin etkisi çok.
İşin ilmî yönüyle ilgilenmeyi kafa yorgunluğu sayanlar kulak verir mi bilmem ama böylesi olağan dışı iddiaları teyitte basit bir ölçüm vardır ve çoğunlukla işler. Geldiği ya da olduğu söylenen bir felâket konusunda dünyanın varlıklıları ne kadar çok ses çıkarıyorsa, bilin ki o felaketin gerçeğe yakınlığı o oranda azdır.
İklim değişikliği ve üç grup
Etkilerinin hayatın her alanına en vahşi biçimde yansıtılacağı belli olan iklim değişikliği hususunda başlıca üç grup var. Birinci ve ikinci gruptakiler, işin bilimiyle ilgilendiğini ifade edenler. Üçüncü grupta ise Çığır Açan Enerji Girişimleri (Breakthrough Energy Ventures) oluşumunun muhterem üyeleri; Bill Gates, Jeff Bezos, Richard Branson, Elon Musk, Jack Ma, Masayoshi Son ve Mukesh Ambani gibi yeni nesil zenginler başı çekiyor. Tabii ki onların emrine âmâde politikacılar, çevreciler ve medya da bu grubun içinde. Bu gruptakilerin en bilinen özelliği, ısmarlama bilgilerle kafa karıştırmaya bayılmaları. Bu arada birinci gruptayken üçüncü gruba ipini kaptıran da epey var.
Birinci gruptakilere göre felaket çoktan kapımızdan içeri girdi. Sokakta kedi miyavlasa küresel ısınmaya yorumluyorlar. Felaket düzeyinde bir iklim değişikliğine insanın; petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtları yakmasının yeteceğine inanmış haldeler. Bu yakıtların atmosfere saldığı CO2 sebebiyle gezegenin tehlikeli bir şekilde ısındığını düşünüyorlar. Hedefteki baş suçlu, kendilerinin de ait olduğu insan nesli. Nişangâha oturtulmuş diğer fukaralar ise ürettikleri metan nedeniyle başta sığırlar olmak üzere ruminant hayvanlar.
İkinci grup, öncelikle savunulan şekliyle iklim değişikliğini ciddi bir sorun olarak görmeyen ilim adamlarından oluşuyor. İklim değişimlerinin popülist ağızlarda sakız edilecek kadar basit bir şey olmadığına inananlar. Gerçek bir iklim değişikliğinden bahsetmek için yalnızca fosil yakıtların ölçü alınmasını fazlasıyla ciddiyetsiz buluyorlar. Haklılar, çünkü iklimlerdeki büyük değişimleri anlayabilmek için güneş, ay, bulutlar, okyanuslar, diğer kara içindeki değerler, dünyanın yörüngesel varyasyonları gibi yüzlerce farklı dinamiğin de hesaba katılması gerekir. Bütün bu alanlardaki değişimler ve etkileri tam olarak bilinmiyorken, iklim değişikliğinin veya küresel ısınmanın varlığını sadece CO2 artışına, ineklerin geğirmesine veya birkaç yerde artan sıcaklığa bağlamak pek mantıklı değil.
Sıfır karbon uçuk fikir
Varlığı tartışmalı bir sorunun içinde direkt suçlu ilan edilen CO2 emisyonlarının gerçekten baskın faktör olduğuna dair doğru dürüst bir delil de yok üstelik. Buna rağmen birinci gruptakiler, her sıcaklık ve CO2 artışını; miktarına, derecesine, sıklığına, sürekliliğine bakmadan katiyetle “kötü” olarak niteliyorlar ve bu saçma iddialarının sorgulanmasına dahi izin vermiyorlar. Oysa karbon, canlı ve cansız hayatın en önemli yapı taşı, fayda değeri en yüksek elementlerden. Hayat için vazgeçilmeyecek bir nimet. İnsanın yaşaması, hayatın devamlılığı için gerekli bir elementin bu denli kötülenmesi ve “sıfır karbon” gibi uçuk fikirlerin ortaya atılması gerçekten tam bir paradoks.
Aynı saçmalık, üzerinde fazlasıyla yaygara koparılan “sıcaklık” kavramında da yaşanıyor. Sıcaklık değişimleri üzerine laf etmek için öncelikle “sıcaklık anomalileri” (normalin dışındakiler) dediğimiz değerleri bulmak ve ortalamasını almak icap eder. Bunun için de dünyanın birçok farklı alanına yerleştirilecek istasyonlardan uzun yıllar boyunca veri toplanması şart.
Toplanan verilerin ortalamalarının alınması ve ortalamalardaki istatistikî sapmaların hesaplanması icap eder. Fakat henüz bunu yapan ya da yapılmasına ön ayak olan bir iklim değişikliği savunucusu çıkmadı. Kendilerini “bilim adamı” olarak reklam etmeye bayılanlara, uzun yıllar veri toplamayı gerektiren meşakkatli ilmî araştırmalar yerine bakkal işi hesaplar daha cazip geliyor.
Yine de şuurlu veya şuursuz üçüncü gruptakilerin etkisine girip, ısmarlama araştırmalar yapanların dışında, ilk iki gruptaki özelikle işin ilmî yanıyla ilgilenenler arasında mühim fikir benzerlikleri var. Mesela iklimin sürekli değiştiği, karbondioksit olmadığında dünyadaki yaşamın mümkün olmayacağı, karbondioksitin atmosfere eklenmesi durumunda bir miktar ısınmaya yol açabileceği ortak kabul gören hususlar.
Yine atmosferik CO2 seviyelerinin, 19. yüzyıldaki Küçük Buz Çağı'nın sonundan beri yükseldiği, son iki yüzyıldır küresel ortalama sıcaklığının çok hafif ve düzensiz arttığı, iklimin karmaşıklığı göz önüne alındığında, gelecekteki küresel ortalama sıcaklık veya etkisi hakkında güvenilir bir tahmin yapılabilmenin mümkün olmayacağı konularında da hemfikirler.
Bu endişe niye?
Peki, karşıt ilmî gruplarda dahi birçok ortak nokta varken, neden milyarlarca insan küresel ısınma hakkında bu kadar endişeli?
Kuşku yok ki, bu her şeye maydanoz olan küresel zenginlerin, politikacıların, çevrecilerin ve medyanın yer aldığı üçüncü gruptakilerin marifeti. Bilim çevresinde olup, kendini iklim değişikliği iddialarına kaptıranlar da istemeden de olsa bu gruba ihtiyaçları olan bütün malzemeyi bolca verdi.
Politikacılar için o malzemeleri kullanmak her şeyden önce daha fazla güç, kaynak ve siyaseten devamlılık anlamına geliyor. Çevreciler bu sayede oluşturdukları network, ün ve etkinlik sayesinde örgütlerine ciddi maddî güç sağlıyorlar. Zaten çevrecilerin çoğunluğu; insanın tabiata olumsuz etki eden “yıkıcı bir güç” olduğunu kanıtlamak için kendini paralayan örgütler. Elden geldiğince insanı “kötü bir varlık” olarak göstermek, inandıkları doğacılığın olmazsa olmazı.
Medya içinse küresel ısınma haberleri, abartma ve yalan manşetlerle beslenen sürdürülebilir bir para ve güç anlamına geliyor. Felaket ve korku haberleriyle insanları etkilemekten, kendilerine bağımlı yapmaktan hoşlanıyorlar. İnsanları ne kadar korkutursalar o kadar etkileri altına alacakları düşüncesi çok güçlü. Her zaman kıyamet senaryolarının çok sattığını iyi biliyorlar.
Maalesef bu kesimlerin felaket tellallıkları o kadar çok etkili olmuş durumda ki, iklim bilimiyle ilişkili olsun olmasın herkes meydanı boş bulup, yüzümüzdeki sivilceden Suriye iç savaşına kadar her şeyin müsebbibinin iklim değişikliği olduğunu söyleyebilecek duruma geldi. Bu gruptakilerin çok çıkan boş sesleri, ilk iki gruptaki nâmuslu ilim adamlarının arasında olması gereken salim tartışmaları da engelliyor tabiatıyla.
Büyük paralarına güvenen küresel zenginler ile onların dümen suyuna meyletmiş bilimciler, politikacılar, çevreciler ve medya; iklim değişikliği tellallığından para, mevki ve ün kazanıyor. Milyarca insanı bu sahte ve abartılı senaryolar üzerinden korkutmaktan zevk alıyorlar.
Lâkin unuttukları bir gerçek var.
Ne yapsalar da hakikati öldürüp, biz ölümlülere yapıldığı gibi toprağa gömmeleri mümkün değil. O yüzden vakti geldiğinde, üzerinde bir yığın modifikasyon çalışması yapılan şu “iklim”, eminim oynanan büyük tiyatronun bütün kötü aktörlerine son rollerini verip, perdeyi kendi kapatacak.