İkide iki: ‘Kâhin Netflix’ gene tutturdu!
Önce “Mesih”, ardından “Ölümcül Salgın”... Neye elinizi atsanız, altından bu platform çıkıyor. Tesadüf mü yoksa büyük bir planın parçası mı? Diğer yandan 2018’deki Ed Yong imzalı makalede yer alanlarla Netflix’in yeni ‘pandemi’si aynı düzlemde ilerliyor. İkisinin ortak sonuçlarından biri de korona aşısı olmak istemeyenlere karşı “küresel ölçekte” bir cevap hazırlığı seziliyor “Aşı olmazsanız, ölürsünüz(!)” denilerek seçme şansı bırakılmıyor.
Bu yazı 23 Mart 2020 tarihinde, Gerçek Hayat dergisinin 1013. sayısında yayınlanmıştır.
Ocak ayında ABD-İran arasındaki gerilimin savaşa dönüşme ihtimalinin zirve yaptığı günlerde Pentagon, İran Devrim Muhafızları'nın Kudüs Gücü komutanı General Kasım Süleymani'ye Silahlı İnsansız Hava Aracı ile suikast düzenleyerek Ortadoğu’yu savaşın eşiğine getirmişti. Suikasttan kısa bir süre önce ise ABD menşeli online yayın platformu Netflix, ‘Mesih’adlı dizisini gösterime sokarak işaret fişeğini ateşlemişti. Keza Amerika ve İsrail’deki Evanjelist-Siyonist Kıyamet Lobisi açısından ABD-İran savaşı Eski Ahit’te değinilen Mesih’in gelişi ve kıyameti “müjdeleyecek” Armageddon Savaşı olacaktı.
13 Ocak tarihli sayımızda derinlemesine incelediğimiz bu durum, Netflix’in “masum” bir eğlence hizmeti olmadığını, Evanjelist-Siyonist Kıyamet Koalisyonu’nun propaganda makinesi olduğunu göstermişti. Anlaşılan o ki, bir kez daha benzer bir durum ile karşı karşıyayız.
22 Ocak’da Netflix’de Pandemi: Bir Salgın Nasıl Önlenir (Pandemic: How to Prevent an Outbreak) adlı 6 bölümlük dizi, tam da COVID-19 olarak bilinen Yeni Koronavirüs Hastalığı’nın Çin sınırları dışında özellikle Batı’da görünür hale geldiği günlerde yayına girdi. Dizinin resmi sayfasında konusu şöyle özetlenmiş:
- “Bu belgesel dizisinde, influenzaya karşı verilen savaşın ön saflarında yer alan kahramanlarla tanışın ve onların bir sonraki küresel salgını engelleme çabalarını öğrenin.”
Zamanlaması Mânidar
Yayına girer girmez Batı basınında ve sosyal medyada çıkan “zamanlaması mânidar” eleştirilerine dizi-belgeselin yapımcılarından biri olan gazeteci ve doktor Sheri Fink ise twitter hesabından şu cevabı verdi:
"İnsanlar Pandemik dizisinin mükemmel bir zamanlamayla yayınlandığını söyledi. Ancak bazılarımız sistemin parça parça imtihan edildiğini gördüğü için, zayıf noktalarını biliyordu. Başka bir tehlikeli patojen ortaya çıkmadan önce uyarmak istedik, sonrasında değil."
People have said the docuseries Pandemic came out at a perfect time, but in fact we made it because some of us had seen the system tested in smaller ways and knew its vulnerabilities. We hoped to inform before, not after, another dangerous pathogen emerged.
— Sheri Fink (@sherifink) February 2, 2020
Dizinin derinlemesine incelemesine geçmeden önce, ufak bir girizgâh yapmamız, iki sene önce yayınlanan bir yazıya dönüp bakmamız gerekiyor.
Amerika menşeli The Atlantic dergisinin Temmuz 2018 sayısında Ed Yong imzasıyla yayınlanan “Yeni Veba sırada. Amerika Hazır mı?” başlıklı makalede, Birleşik Devletler’in sağlık sisteminin muhtemel bir salgına karşı ne kadar hazır olduğu mercek altına yatırılmıştı. 1918 yılında dünyayı etkisi altına alan ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan İspanyol Gribi’nin 100. yılı sebebiyle bu tarz bir salgında neler olurdu araştırmaya girişen yazar çeşitli uzman görüşü ve kuruluş ziyareti sonrası şu kanaate varıyor:
- “Dünyadaki en büyük biyomedikal araştırma kuruluşu olan Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) gibi yapılara rağmen Amerikan sağlık sisteminin pek çok zafiyeti var. Bunların başında kapasitesinin üzerinde çalışan hastaneler; stoklanmayan, ihtiyaç oldukça getirtilen tıbbi malzemeler; tıbbi malzeme ve ilaçların birçoğunun yurt dışında üretiliyor olması ve halk sağlığına ayrılan bütçenin her geçen sene daha azalıyor olması geliyor.”
Hiçbir Ülke Hazır Değil
Yong bu tespitleri yaptıktan sonra Microsoft’un kurucusu, kendini “hayır işlerine” adamış Bill Gates’in konu ile ilgili görüşlerini alıyor. Gates’in Yong’a yaptığı açıklamalar makalede çizilen kara tabloyu daha da karartıyor. Gates’e göre başında bulunduğu “sivil toplum kuruluşlarının” yaptıkları simülasyonlara göre tehlikeli bir grip salgını 250 günde 33 milyon insanın dünya çapında hayatına mal olabilir. Gates şu anki haliyle hiçbir ülkenin buna karşı hazırlıklı olmadığını da vurguluyor.
- Yong, Gates ile görüşmesinden sonra grip virüsünün dünyadaki en tehlikeli salgına sebep olabileceğini, sürekli mutasyon geçirmesinden dolayı da önceden tedbir alınmasının imkânsız olduğunu belirtiyor. Bu yüzden ABD’nin en ciddi şekilde takip ettiği salgının grip olduğunu belirtiyor.
Pahalı ve gelişmiş bir sistemle dünya çapında grip salgınlarının takip edildiğini, özellikle de Asya’daki salgınlara yoğunlaşıldığını belirten yazar, buna rağmen 2000’lerin başındaki Kuş gribinin, 2009’da Meksika’da ortaya çıkan Domuz gribi (H1N1) salgının çok geç farkına varıldığını söylüyor. Bunca yatırıma ve gözleme karşın nasıl oluyor da salgınların ABD’nin gözünden kaçtığını sorguluyor. Bu garip duruma dair CDC’nin Grip Bölümü’nün başındaki isimden aldığı cevap şu şekilde:
- “Kendi aramızda yaptığımız bir şaka var, virüs bizim konuşmalarımızı dinliyor. Tahmin edemediğimiz ne varsa onu yapıyor”.
Buna çözüm olarak da Yong’un görüş aldığı bir başka uzman, Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalık Enstitüsü’nün başındaki Anthony Fauci, şunu öneriyor: Grip virüslerinin tüm çeşitlerine karşı uzun süreli koruma sağlayacak evrensel bir grip aşısı. Başında bulunduğu kurumun tüm gücünü söz konusu aşının geliştirilmesine adadığını da özellikle belirtiyor, Fauci. (Hep bir aşıdan söz edildiğini sakın hatırdan çıkarmayın)
Peki, Netflix’in dizisiyle söz konusu yazı arasındaki bağlantı ne ki, biz bu kadar uzun uzadıya yer vermek zorunda kaldık? Çünkü dizi bu makalede anlatılanların üzerine kurulu. Çok hızlı yayılan yeni bir ölümcül hastalığın eşiğinde olduğumuz “varsayımıyla” hareket eden dizi, öncelikle 1918’deki büyük grip salgınının tarihine eğiliyor. Salgının 50-100 milyon insanın hayatına mal olduğunu, o dönemde dünya nüfusunun toplamda 2 milyarı bulduğu belirtiliyor. Ardından çeşitli uzmanların görüşüne başvuran yapımcılar, ABD’nin olası bir ölümcül grip salgınına karşı ne kadar hazır olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar. Başvurdukları uzmanların hepsi salgının kaçınılmaz olduğunu, sadece ne zaman ve nerede başlayacağını bilmediklerini belirtiyorlar.
Yüz Milyonlarca Ölüm
Yapımcılar öyle nokta atışı yapıyorlar ki, gittikleri bir hastanede “akut solunum yetmezliğine” (Corona virüsünün sebep olduğu gibi) yol açan bir grip salgınına ne kadar hazırlıklı olunduğuna dair bir simülasyon icra ediliyor. Görüşü alınan uzmanlardan biri olan Dennis Caroll adındaki doktor, bir sonraki salgının “çok yüksek ihtimalle bir hayvandan geleceğini ve daha önce hiç rastlanmamış, yeni bir virüs yüzünden” olacağını söylüyor.
“Hayvanlardan bulaşabilecek yeni virüslere karşı doğal bağışıklığımız olmaz. Sistemlerimiz hastalıkla mücadele edebilecek hiçbir araca sahip değildir, ki bu da onların son derece ölümcül potansiyellere sahip olması demektir.” diyerek sözüne devam eden Dr Caroll, örnek olarak da 2013 yılında Çin’de gözüken H7N9 virüsünün yol açtığı Kuş Gribini veriyor.
Söz konusu salgının Çin dışında gözükmediğini belirten Caroll, yakında bu tür bir salgının dünya çapında olabileceğini belirterek dört milyar insanın risk altında olduğunu vurguluyor. İspanyol gribinin milyonların canına mal olduğu dönemde uluslararası seyahatlerin bugünkü kadar sık olmadığı, içerisinde binlerce domuzun ve tavuğun barındırıldığı et ve yumurta fabrikalarının o dönemde bulunmadığından dem vuran Caroll, bugünkü koşullarda söz konusu koşullardaki hayvanlardan insanlara sıçrayabilecek İspanyol Gribi’ne benzer ölümcül bir salgının yüz milyonlarca ölüme yol açacağını “öngörüyor”.
Aşı Olmazsanız Ölürsünüz
Bir sonraki konu ise olası bir salgında “istifleme” üzerine.
Yapımcıların görüşünü aldığı başka bir uzman, salgına dair en ürkütücü tehlikelerden birinin “medikal istifleme” olacağını söylüyor. Salgına karşı geliştirilecek aşıların başka ülkeler tarafından istiflenebileceğini, bu yüzden aşıya erişimi engellenecek bölgelerde büyük can kayıplarının yaşanacağını “tahmin ediyor”.
- (Söz istiflemeye gelmişken buraya bir not düşelim: 15 Mart Pazar günü Alman gazetesi Die Welt am Sonntag tarafından Alman kamuoyunda infial yaratan bir haber yayınlandı. Habere göre ABD Başkanı Donald Trump CureVac adlı aşı geliştiren bir Alman firmasının CEO’su ile bir araya gelerek COVID-19 salgınına karşı geliştirecekleri olası bir aşının patentini ABD adına almak için milyarlarca dolar teklifte bulunmuş. Hem Beyaz Saray, hem Curevac iddiaları yalanlasa da, Alman kamuoyunda ABD karşıtlığı bu haber yüzünden tavan yaptı.)
Dizinin ikinci bölümünde ise iş aşı karşıtlığına geliyor. ABD’de çocuklarını aşılatmayan ebeveynlerle görüşen yapımcılar, çocuklarının doğal bağışıklık geliştirdiğine inanan ailelerin evlatlarını nasıl bir tehlikeye(!) maruz bıraktıklarını irdeliyor. Yukarıda bahsettiğimiz 2018 yılında yayınlanmış makale ile aynı kulvarda giden dizi, aşı karşıtlığının olası bir salgında çocukların hayatına mal olacağını iddia ederek korkuyu besliyor.
- Dünya ekonomisini sarsan, milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerin hatta ülkelerin tamamının karantinaya sokulduğu son salgına dair yaşadığımız ne varsa, Netflix’in bu dizi belgeseli tek tek öngörüyor denilebilir. Şanslı bir tesadüf mü yoksa belirli bir planın parçası mı, buna karar vermek sizlere kalmış. Ancak çizilen kara tablo, kitlelerde korku ve panik yaratacak çapta.
Bu bağlamda koronavirüsü üzerinden aşı karşıtlığına “küresel ölçekte” bir cevap hazırlanıyor olabilir. “Aşı olmazsanız, ölürsünüz(!)” denilerek seçme şansı bırakılmıyor.