İhyâ et bizi Ey Ramazan
Kuran'ın indirildiği ve içinde, “bin aydan daha hayırlı olan,” Kadir Gecesi'nin bulunduğu mübarek Ramazan ayına nail olduk. Öncelikle şükredip, ardından Ramazan’ı şerif günlerini Allah’ın rızasına uygun olarak geçirmek boynumuzun borcu. Olması gerektiği gibi geçirebiliyor muyuz peki? Hadis-i Şerif’te buyurulduğu gibi rahmetini idrak edebilseydik, 12 ayın da Ramazan olmasını isterdik. Lâkin Ramazan’a sevinmek bile nasip işi. “Nefsine mağlup olanlar onu bile yapamaz” diyor Ömer Tuğrul İnançer Hoca. “Ramazan’ı nasıl ihya edebiliriz?” sorusuna ise, “Ramazan’ı biz ihya edemeyiz” diyor ve ilave ediyor, “Ramazan bizi ihya etsin inşallah.
“Ramazan'ı ihya etmek nasip olsun” şeklinde bir duamız vardır. Oruç tutarak, Kur’an okuyarak, teravih kılarak, ibadet ederek ihya etmeye çaba gösteririz kendimizce. Esasında Ramazan nasıl ihya olur hocam?
Ramazan’ı biz ihya edemeyiz. Ramazan zaten Kuran-ı Kerim’de Allah tarafından Kur’an’ın nazil olduğu ay olarak mübarekliği bildirilmiştir. İhya, Hayy kökünden gelir. Canlı tutmak, canlandırmak mânâsına gelir. Buradan galat olarak Ramazan’ın gereklerini, oruç, teravih, mukabele gibi Ramazan’a mahsus ibadetleri yaparak, canlı tutalım mânâsına gelse de, aslında Ramazan’a yetişebilme niyetine erenleri ve o gerekleri yerine getirenleri Ramazan ihya eder.
Ramazan zaten mübarek. Oruç, teravih ve mukabele Ramazan’a mahsus ibadetler. Diğer zamanlarda da Kuran okunur ama mukabele sünneti seniyyedir. Cebrail (a.s) ile Efendimiz (sav) arasında her Ramazan, o güne kadar nazil olmuş ayetlerin karşılıklı olarak bir taraftan okunup diğer taraftan dinlenmesi şeklinde devam etmiştir. Bu bakımdan Ramazan bizi ihya etsin inşallah. Biz Ramazan’ı gafillikle geçirmezsek ihya oluruz. Ramazan zaten ihyadır, mutlaka Hayy’dır, diridir ve gelir.
Kandiller Ramazan’a hazırlar
Ramazan bizi ihya etmeden önce yapılacak hazırlıklar var mıdır? Ramazan’a nasıl hazırlanmalıyız?
Hazırlık elbet var. Bizde ‘arefe’ diye bir kavram var. Nedir bu Arefe? Gelecek olan büyük zamânâ, hazırlık. Bizim her hususta önderimiz, rehberimiz yol göstericimiz Peygamber (a.s.) hazretleridir. Kendileri Recep ayı girer girmez şu duayı buyuruyorlar, “Recep ve Şaban’ın mübarekliğinden bizi istifade ettir. Ve selametle Ramazan’a eriştir.” Buna ilave olarak, sair aylarda tuttuğundan Ramazan orucu haricinde Recep ve Şaban’da tamamen oruçlu geçirdiği seneler var. Her zaman değil. Bizde 3 aylar orucu diye tabir edilen oruç o. Tıpkı temiz ve yeni kıyafetlerle bayrama hazırlandığımız gibi Ramazan-ı Şerife de tazim göstererek hazırlanmak lazım. Bunun için de Cenabı Hak bize 3 tane fırsat vermiş. Recep ayında Regaip ve Miraç geceleri, Şaban ayında berat gecesi. Bunlar bizi Ramazan’a hazırlayan fırsatlar.
Ramazan sevinci ecirdir
Gerçekten kandil gecelerinde Ramazan’a yaklaştığımızı hissediyoruz. Başka neler bizi Ramazan’a hazırlar?
Efendimizin müjdeli bir haberi var. “Bir Müslüman Ramazan-ı Şerif geliyor diye sevinse, büyük ecir alır” diyor. Yine başka bir hadiste buyuruyorlar ki; “Ümmetim Ramazan’ı şerifte Allah'ın kullarına olan rahmetini idrak edebilseydi, 12 ayın da Ramazan olmasını isterdi.” Ramazan böyle bir ay. Elbette ona göre hazırlanmak lazım. Gönül aynamızı kirden, pastan, mâsivâdan yani bizi Haktan ayıran her şeyden biraz daha fazla imsak edinerek daha ahlâklı daha ibadetli daha Müslüman gibi olmaya çalışmak bile Ramazan’ı Şerifi karşılamaya yeterli sayılabilir. Bunun hududu var mıdır? Allah'ın bize nimetleri hudutsuz olduğu gibi bizim de zat-ı ulûhiyetine karşı arz edeceklerimizin hududu yoktur. İmanın şartı 6, İslam’ın şartı 5 diyerek bırakamayız. Bu asgarisidir. Biz soğan ekmek yesek de karnımız doyar ama yanına çorba istiyoruz. Şöyle bir etli yemek istiyoruz. Zeytinyağlı olsa da iyi olur, pilavın yanına hoşaf da iyi olur. Bunları hep istiyoruz da niye 5 vakit namazla, Ramazan orucuyla, yüzde 2 buçuk zekât ve hacla yetinelim. İbadette fukaralık, dünya hayatında zenginliğe tabiyiz. Bunu düzeltmemiz lazım.
Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifinde buyurduğu gibi hep bir Ramazan sevincinden bahsediliyor. Nasıl bir sevinç bu? Herkes bu sevinci yaşayabiliyor mu?
Nefsine mağlup olanlar, mâsivâya aldananlar elbette yaşayamazlar. Bunu yaşamak için Allah’a kul, resulüne ümmet ve bizim milletimiz için de çok büyük bir mazhariyettir, ecdadına layık fert olabilmek şuurunu herkes taşımıyor. Bizim Müslümanlarımızın çoğu mirasyedi Müslümanlık. Anamdan, babamdan, dedemden böyle gördüm diye gidiyor. Şuurlanmak için de daha fazla bilgi sahibi olmak lazım. Bence bizim toplumumuzun en fazla muhtaç olduğu şey, elbette asgari ibadetleri yerine getirmek, ama onun üzerine bilgi sahibi olmak için çalışmak.
Dünyadan soyutlanamayız
Asr-ı Saadet döneminde Ramazanlar nasıl geçerdi?
Efendimiz (a.s.), Ramazan’a mahsus yatsı ile vitr arasında namaz kıldırmıştır ama daha çok kılmıştır. Cebrail (as) ile karşılıklı Kur’an tilavet etmişlerdir. Efendimizin (a.s.) iftar sofrasında her zaman için birileri bulunurdu, kendisi de birilerinin sofralarına giderdi. İftar daveti yapmak hakkında pek çok teşvik edici hadisi vardır. Bunun dışında Ramazan ayı dünyadan soyutlandığımız bir ay da değildir. Mekke'nin fethi, Bedir gazvesi Ramazan ayında yapılmıştır. Yani Ramazan geldi diye, günlük hayatın icabatından “ben oruçluyum” diye vazgeçilemez.
Öncelikle orucun mahiyetini bilmek lazım. Bir şey yiyip içmekle oruç başlamaz veya bitmez. İmsak zamanı fiilen başlar, iftar zamanı fiilen biter. İster yemeyelim, ister içmeyelim. Ama biz Efendimiz Hazretleri namazı bile iftardan sonraya tehir buyurduğu için, bir şeyler yeriz. “Peygamber Efendimiz hurmayla oruç açardı, hurmayla oruç açmak sünnettir” demek mukallitliktir. Efendimizin sofrasında, Mango, muz, kivi, ananas, portakal, mandalina, armut gibi bir sürü meyve vardı da, Efendimiz hurmayı mı tercih etmişti? Yahu hazretlerin sofrasında başka bir şey yoktu zaten. Dolayısıyla bunları doğru anlamamız lazım. Mesela Efendimizin iftarda ilk olarak tuz diline dokundurduğu bilinir. Bu sağlıklı bir şeydir. Orası sıcak iklim. Terle birlikte tuz kaybı olduğu için bu kaybı telafi ediyor.
Gökteki yıldıza uyarım
Teravih tartışmalarına ne diyorsunuz? Sünnet olmadığını söyleyenler var.
Hz. Ömer'in yaptığı bizim için numune midir? Uyulması gerekli İslâmî kaide midir? Efendimiz (a.s.), “Benim ashabım gökte yıldızlar gibidir” buyuruyor. Gökte yıldız yön bulmaya yarar aslında. Biz kuzeyi bile kutup yıldızına bakıp buluyoruz. “Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz” diyor. Ve Ömer Efendimiz hicretin 17. yılında Ramazan’da Mescid-i Nebi’de bir erkekler bir de kadınlar için imam tayin edip 20 rekât namaz kıldırmaya emir verdi. Efendimiz cemaatle kıldırmadı, yok 8 rekât kıldı bilmem ne diyorlar. Asr-ı Saadette maaşlı müftü de yoktu, imam da. İçtihatlar bizim için uyulması gereken mecburiyetlerdir. Ben zamanın ukalalarının yerine, Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin içtihadına ve emrine uyarım, 20 rekât kılarım. Ayrıca Efendimiz, Ramazan’a mahsus yatsı ile vitr arasında namaz kıldırmıştır ama daha çok kılmıştır.
Aç kalmayı oruç tutmak zannediyoruz
Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde Ramazan’da şeytanların zincire vurulduğunu buyuruyor. Bunu nasıl anlamalıyız, ibadetler mi kolaylaşıyor, günaha girmek mi zorlaşıyor?
Elbette Efendimiz asla yalan söylemez. Biz, aç kalmayı oruç tutmak, tur atmayı hac, yatıp kalkmayı namaz kılmak olarak anlamazsak, o zaman şeytanların bağlandığını anlarız. Bize hep “şu orucu bozar mı, bu orucu bozar mı” diye yemekle alakalı, bedenle alakalı şeyleri sordular. Yalan söylemek, iftira atmak, haksız mala zam yapmak, gıybet etmek orucu bozar mı diye kimse sormadı. Hakikaten şeytanlar bağlanır ama oruç tutanlar için. Çünkü Ramazan’ın bereketi aç kalanlar için değil, oruç tutanlar içindir.
- Hep Efendimizin müjdeli haberlerinden bahsediyoruz. Oysa Peygamber Efendimizin beşir unsuru olduğu gibi nezir unsuru da vardır. Beşareti önce nezareti sonra. Yani Müjdeliyici ve uyarıcı. “Öyle oruç tutanlar var ki yanlarına açlıktan, öyle namaz kılanlar var ki yanlarına yorgunluktan başka kâr kalmaz” buyuruyor. Allah muhafaza etsin, biz genellikle öyle olduğumuz için, şeytanların bağlandığının farkında olamıyoruz. Bir de malum, kılmayana namaz, tutmayana oruç zordur. Oruç tutana, namaz kılana şeytan bağlanmıştır.
Sosyal hayatımızı kaybettik
Eski Ramazanları düşündüğümüzde en çok neyi kaybettik sizce?
Sosyal hayatımızı kaybettik, çekirdek aile namı altında aileyi ufalttıkça ufalttık. Çekirdeği gömerseniz sadece tohum vazifesi görür. Dalı, sapı, yaprağı, çiçeği olmaz çekirdeğin. Giderek aile de kalmıyor, fertleşme oluyor. Herkes çocuğuna, özellikle de kız çocuklarına “ayaklarının üstünde durmayı öğren” diye nasihat ediyor. Biz kendi başımıza ayaklarımızın üstünde durmak için yaratılmadık. Bizim en kıymetli varlıklarımız kan bağı olmasa dahi arkadaşlarımızdır. Arka-daş ne demek? Sırtını birbirine dayayabilen, ondan kuvvet alan, arkasını döndüğünde emniyette hisseden demektir. Arkadaşlık yok, sosyal hayat yok. Ramazan’ın getirdiği sosyal hayat da yok. Ramazan-ı şerifi sosyal hayattan ayrı bir özellik olarak gördüğümüzde, oruç tutmayı yatmak olarak algılarız. Dolayısıyla kaybettiklerimizi yeniden kazanmak, o sosyal hayatı yeniden kazanmak pek mümkün görünmüyor. Eski Ramazanları da yeniden yaşamak mümkün değil.
Sokakta sigara içilmezdi
Ramazan adetleri de kaybedilen güzellikler arasında. Adetler ve âyetler doğru bir şekilde harmanlanabilmiş miydi ki son zamanlarda her ikisini birden kaybediyoruz?
Çok eskiye gitmeye gerek yok, sokakta sigara içilmezdi Ramazan günlerinde. Hâlbuki bizim gençliğimizde de herkes oruç tutmazdı. Meyhaneler tamamen kapanır, lokantalar yemek yiyen gözükmesin diye perde çekerdi. Şimdi bu memlekette cumhurbaşkanlığı yapmış adam, Ramazan günü TBMM’de konuşma yaparken su içiyor. Yaşadığın toplumun dinine saygısızlığın adı ‘hürriyet’ oldu. Kudüs'e gidin, ağlama duvarına başı açık giremezsiniz. ‘Hangi dinden olursan ol, benim yerime, benim kaidelerimle girersin’ diyor. Roma’da Vatikan meydanında papa sarayın penceresine çıktığında, ister Müslüman ol, ister Yahudi, herkes dizinin üstüne çökecek. Eğer çökmezse, İtalyan polisi elinde copla arkanızdan dürter, diz çöktürür. Bunlarınki ayıp olmuyor, ama biz şortlu turist hanıma, camiye girerken eteklik verirsek ‘yobaz’ oluyoruz.
Bu Ramazan Siyer okuyalım
Salgın bahanesiyle tamamen sosyal hayattan soyutlanarak evlere kapandık. Ramazan'ın bizi ihya etmesi için neler tavsiye edersiniz?
Hiç olmazsa iki komşu bir araya gelip, teravihi cemaatle kılsa, faydadır. Ben yine döner dolaşır, siyer okumayı tavsiye ederim. Efendimiz hazretlerinin anasının adı, babasının adı, şurada doğdu gibi ansiklopedik bilgiler dışında, onun davranış biçimlerini öğrenip, özümseyip, hayatına aksettirecek insanların yetişmesinin bizim ilacımız olduğuna inanıyorum. Bizim her türlü derdimizin ilacı Efendimizdir. Efendimizi, başımızın tacı yapmaktan vazgeçelim. Baştaki taç, bedenden ayrıdır. Başın üstünde durur. Efendimizi başımıza taç etmeyeceğiz, gönlümüze sokacağız. Bu Ramazan’da da, şu anda da, yarın da ölünceye kadar, Efendimizi öğrenmeliyiz ki, zaten onu öğrenirsek Kuran'ı, fıkhı, tefsiri de öğrenmiş oluruz. Siyer’den daha faydalı bir ilim bizim için geçerli değil. “Ahir zamanda benim bir sünnetimi ihya eden, tüm sünnetlerimi yapmış gibidir” buyuruyor. Bu Ramazan da vesile olsun, Peygamber Efendimizin hayatını öğrenelim.
Bununla ilgili bir kitap tavsiyesinde bulunur musunuz?
Siyer hakkında en güzel kitap, Asım Köksal’ın Büyük İslam Tarihi. Asım Köksal’dan sonra ne okursanız okuyun, hatta yabancı dil bilenler, gâvurların yazdıklarını bile okusunlar. Her yazılana inanmayın zaten, yazarların şahsi yorumları onlara aittir. Okudukça, doğru ile yanlışı ayırdedecek kıvama gelirsiniz. İbadet eden kardeşlerimiz, abdest aldığı suyun ahkâmını bilmiyor. İlmihal okumamız lazım. Bunun için de Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihali çok feyizlidir. Çok öğreticidir. Her kitap öğretici olmaz. Her kitap herkese aynı şeyi söylemez. Ama Ömer Nasuhi Efendi ilmihali, herkese bir şey söyler.