İç göçün perde arkası: Menderes Bizans hevesine set çekti

Aytunç Bey’in üç gün veya beş gün bir yazı dizisi çıktı. Üçüncü Henri Paleolog ile alakalı. Bu şahısla mülakat da yaptı. Malta’da bir şatoya oturmuş, “Ben Bizans İmparatoru Üçüncü Henri Paleolog’um. Bizans kurulacak, ben de İstanbul’a gelip tahta oturacağım” diyordu.
Aytunç Bey’in üç gün veya beş gün bir yazı dizisi çıktı. Üçüncü Henri Paleolog ile alakalı. Bu şahısla mülakat da yaptı. Malta’da bir şatoya oturmuş, “Ben Bizans İmparatoru Üçüncü Henri Paleolog’um. Bizans kurulacak, ben de İstanbul’a gelip tahta oturacağım” diyordu.

Menderes’in asılmasının birçok sebebi mevcut. Cezayir’e silah vermesi, Osmanlı hanedanına ilgi göstermesi, ezanın Arapça okunması gibi. Bu sebeplerden biri de, İstanbul’da Bizans’ın ihyasına set çekmesidir. Amerika seyahatinde bakıyor ki adamların İstanbul üzerinde tehlikeli emelleri söz konusu. Ülkeye döndükten sonra iç göçün önünü açıyor. Anadolu’dan bavulunu kapan “taşı toprağı altın diye” soluğu İstanbul’da alıyor

Biz Ayasofya’yı nihayet camiye çevirdik ama Bizans’ı ihya çabaları bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor. Birileri kendisine “Bizans İmparatoru” unvanı veriyor, üstelik kimi devletler tarafından kabul de görüyor. İstanbul üzerine çalışmalarıyla dikkat çeken kültür tarihçisi Süleyman Zeki Bağlan ile mülakat yapalım, meseleyi konuşalım istedik. Buyurunuz.

İlk defa sanıyorum Aytunç Altındal gündeme taşımıştı. Üçüncü Henri namıyla Bizans İmparatoru unvanını kullanan, Paleolog soyundan geldiğini söyleyen biri var. Bir tarihçi olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?

Süleyman Zeki Bağlan kimdir? Eğitimci, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde 30 yıl Tarih öğretmenliği yaptı. Medipol Üniversitesi’nde İstanbul Tarihi ve Kültürü okutuyor. Fatih Külliyesi belgeselini hazırladı. Hırka-i Şerif Semt Tarihi isimli bir kitabı mevcut.
Süleyman Zeki Bağlan kimdir? Eğitimci, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde 30 yıl Tarih öğretmenliği yaptı. Medipol Üniversitesi’nde İstanbul Tarihi ve Kültürü okutuyor. Fatih Külliyesi belgeselini hazırladı. Hırka-i Şerif Semt Tarihi isimli bir kitabı mevcut.

Aytunç Bey’i 80 öncesi yaptığı yayınlardan tanıyorum. O vakitler sol kıvamında görüşlere sahipti. Bir ara yayınlarından dolayı mahkemelik oldu, yurtdışına kaçtı. Daha sonra yurda döndüğünde bir konferans vesilesiyle şahsen tanışma fırsatı buldum. O günlerde Erbakan Hoca’nın danışmanlığını yapıyormuş meğer. Şu anda başka bir gazetenin eki olarak çıkan Günaydın gazetesi o sıralar müstakil olarak çıkıyordu. Orada Aytunç Bey’in üç gün veya beş gün bir yazı dizisi çıktı. Üçüncü Henri Paleolog ile alakalı. Bu şahıs o vakitler Malta adasında oturuyordu. Aytunç Bey oraya gitti ve mülakat yaptı.

Tahta çıkma hayalleri bitmedi

Aytunç Bey’in kitaplarında bahis geçiyor bu konudan.

Evet, kitaplarına da almış ama, resimler yok orada. Resimler neden önemli, adam mükellef bir şatoda oturuyor. Malta’da böyle bir şatoya oturmuş, “Ben Bizans İmparatoru Üçüncü Henri Paleolog’um” diyor. Bizans biliyorsunuz, belli sülaleler tarafından idare edilmiş. Paleolog sülalesi de önde gelenlerinden biri. Bu şahıs Aytunç Bey’e diyor ki: “Bizans kurulacak, ben de İstanbul’a gelip tahta oturacağım.” Adamın gösterişli bir tahta oturmuş resmi de mevcut.

Sizin bu konuyla alakalı bir çalışmanız oldu mu?

15 Temmuz Darbe Girişimi vakitlerinde Tolga Saçıkara kardeşimiz Milli Gazete’de idi. Ortalık karışık, kimse dışarı çıkamıyor. Bulgaristan’da Bizans konulu bir toplantı var. O hengamede gazeteci kimliğiyle oraya gitti. Orada 90 yaşlarında birini buldu.Eski bir komunist parti üyesi. Ülkesinin vaziyetine üzülen, gelene geçene Bulgaristan tarihini anlatan biri. Tolga kardeşimiz bu adamla bir mülakat yaptı. Daha sonra Belgrad’daki 23. Bizans Araştırmaları Kongresi’ne de iştirak etti.

21 Ağustos’da yapıldı bu etkinlik. “Bizans konusunda doktora yapıyorum” diyerek belli bir ücret karşılığında kabul ettiler etkinliğe. Bu arada biz Tolga ile sürekli irtibat halindeyiz. O kongrenin 140 sayfalık program kitapçığı var, o da benim elimde. Tebliğler İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca ve Türkçe olarak sunuluyor fakat Türkçe tebliğ çok az. Ben “şu saatte şöyle bir etkinlik var, önemli” diyorum, Tolga kardeşimiz oraya yöneliyor. Oradan ses kaydı alıp haberleştiriyor. Boğaziçi ve Koç üniversiteleri rahatsız olmuş vaziyette, bu haberler nereden geliyor diye. Yaklaşık 30 oturumun yapıldığı, 3 bin katılımcının iştirak ettiği dev bir organizasyon bu. Tolga organizasyon süresi boyunca 1 hafta orada kaldı, devamlı haber geçti. Bu haberler ilgili tarihlere ait Milli Gazete koleksiyonunda görülebilir.

Bizans’ı ihya için çırpınıyorlar

Öne çıkan kimler vardı organizasyonda, hatırladığınız isimler mevcut mu?

İlk aklıma gelen, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden profesör Albrecht Berger. Bu şahıs, www.byzantium1200.com diye bir site var; buranın kurucusu ve yöneticisi. Bu site büyük çapta tahayyüle dayanıyor, hayal mahsülü yani. İstanbul bizim elimize geçince harap vaziyetteydi ama biz yıkmadık orayı. 1204 yılındaki Haçlı seferinde tarumar oldu şehir. Bir de “Tabula Byzantium” diye bir çalışma mevcut. Makedonya Manastır’dan Artvin Hopa’ya kadar olan bölgeyi üçe böldüler.

Hayallerindeki Ayasofya ve Bizans sarayı
Hayallerindeki Ayasofya ve Bizans sarayı

En mühimi bizim olduğumuz orta bölge. Harıl harıl burayı çalışıyorlar ama henüz bitirebilmiş değiller. Bir de “İstanbul’da Bizans Yürüyüş Yolu” diye kitabı da bulunan başka bir çalışma söz konusu. İlgili kimselere “Bu adamlar bunu yapıyor, biz de ‘Fetih Yürüyüş Yolu’ yapalım, Fatih’in toplarını burada sergileyelim” dedim ama maalesef henüz çıt bile çıkmış değil. Bu meselede 30 civarında rapor sundum yetkililere.

Bu konular niçin mühim görülmüyor, bunun özel bir sebebi var mı?

Mühim olmaz olur mu? Son derece mühim konular bunlar. Demin Albrecht Berger’den bahis geçtik. Bu adam orada sadece bir konuda tebliğ sundu. O da www.byzantium1200.com çalışması hakkında. Orada bulunanların zihinlerine yazıldı bu. Bir de John Haldon diye başka biri var. O da tamamen hayal mahsulü bir İstanbul animasyonu çizdirmiş. Böyle bir şehir olamaz, dünyada yok. Bütün bunlar Avrupa’da Bizans üzerine çalışanları tahrik ediyor. Bunların Dumbarton Oaks diye Amerika’da bir merkezleri var. Oraya giderseniz göreceksiniz, Bizans namına ne varsa topluyorlar. Bu konuda yayınlar yapıyorlar.

Çocuk hikayesi deyip geçmeyin

Avrupa’da Bizans çalışmalarının bir geçmişi söz konusu. Dikkatinizi çeken bir hadise mevcut mu?

Karl Krumbacher diye bir Alman var, Berlinli. 1909’da ölmüş bir Bizantolog bu. Bizans’a duyduğu ilgi nereden kaynaklanıyor, biliyor musunuz? Çocukken bir hikaye okuyor. Hikaye, Bizans devrini anlatıyor. Bu adam profesör olunca Helen Dili ve Edebiyatı kürsüsünü kuruyor üniversitede. Çocuk hikayesi deyip geçmeyelim. İnsan hayatını o derece etkiliyor, o derece tesir bırakıyor. Krumbacher uyanık bir tip. Yunanistan’ı, bizim Batı Anadolu’yu karış karış geziyor.

John Haldon tamamen hayal mahsülü bir İstanbul animasyonu çizdirmiş. Böyle bir şehir olamaz, dünyada yok. Bütün bunlar Avrupa’da Bizans üzerine çalışanları tahrik ediyor. Bunların Dumbarton Oaks diye Amerika’da bir merkezleri var. Oraya giderseniz göreceksiniz, Bizans namına ne varsa topluyorlar. Bu konuda yayınlar yapıyorlar.
John Haldon tamamen hayal mahsülü bir İstanbul animasyonu çizdirmiş. Böyle bir şehir olamaz, dünyada yok. Bütün bunlar Avrupa’da Bizans üzerine çalışanları tahrik ediyor. Bunların Dumbarton Oaks diye Amerika’da bir merkezleri var. Oraya giderseniz göreceksiniz, Bizans namına ne varsa topluyorlar. Bu konuda yayınlar yapıyorlar.

Bize dair önemli bir tespitini yeri gelmişken zikretmek lazım. Bizim topraklara girince bakıyor ki, bazı camiler ot deposu olmuş. Bunu görünce “Mâbedini ot deposu yapan millet bitmiştir” diye ibretlik bir sözü var. Daha sonra İstanbul’a geliyor, buradaki azınlıklara ait kültür merkezlerinde konuşmalar yapıyor. “Sizi tebrik ederim, Osmanlı’ya karşı direniyorsunuz” diyerek onları teşvik ediyor. Krumbacher aynı zamanda 1892 yılında ilk akademik Bizans dergisini çıkartan isim. Derginin adı “Byzantinische Zeitschrift” yani Bizans Dergisi. Bu dergi halen yayınlanıyor. Dumberton Oaks bunun organizasyonunu yapıyor.

Menderes niçin öldürüldü?

Peki, bizim tarihimize gelirsek?

İstanbul ile bağlantılı bizim tarihimizde çok ama çok mühim bir hadiseyi burada zikretmek lazım. Adnan Menderes, memlekete hizmetleri olmuş, iyi niyetli bir insan. Allah rahmet eylesin. 1940’lı yıllarda partisini kuruyor ve 1950 seçimleriyle iktidara geliyor. İktidara geldikten az zaman sonra yanında Cumhurbaşkanı Bayar, Tevfik İleri ve sanıyorum Fuat Köprülü de mevcut, hep birlikte Amerika seyahatine çıkıyorlar. O zamanlar Marshal yardımları var, biliyorsunuz. Burada Amerika’nın önde gelenleriyle toplantılara giriyorlar. Bir toplantıda Amerikalı yetkili diyor ki:

 Adnan Menderes, memlekete hizmetleri olmuş, iyi niyetli bir insan.
Adnan Menderes, memlekete hizmetleri olmuş, iyi niyetli bir insan.

“Size her türlü yardımı yapacağız. İş makinaları dahil, ne lazımsa, ne gerekiyorsa vereceğiz. Hatta yedek parçalarını da sizden esirgemeyeceğiz. Fakat sizden bir isteğimiz olacak. İstanbul’da tıpkı Vatikan gibi, sur içinde bir devletin kurulmasına izin vereceksiniz.”

Menderes “Ben bunu yapamam” diyerek teklifi reddediyor. Bakın, Menderes’in asılmasının birçok sebebi mevcut. Cezayir’e silah vermesi, Osmanlı hanedanına ilgi göstermesi, ezanın Arapça okunması gibi. Bu sebeplerden biri de işte budur. İstanbul’da Bizans’ın ihyasına set çekmesidir. Biliyorsunuz, Yassıada’da savunma yapmış Apaydın kardeşler var. Orhan Apaydın ile Burhan Apaydın. Burhan Apaydın, İstanbul Barosu’nun yasağına rağmen rahmetli Menderes’in avukatlığını üstlenen kişidir. Bu hadise işte onun hatıratında yer alıyor.

  • Peki, Menderes bu hadiseden sonra ne yapıyor? Bakıyor ki adamların İstanbul üzerinde tehlikeli emelleri söz konusu. Ülkeye döndükten sonra iç göçün önünü açıyor. Anadolu’dan bavulunu kapan “taşı toprağı altın diye” soluğu İstanbul’da alıyor. Tabi, o vakitler başka bir niyetle başlayan iç göçün bu noktaya varacağını öngörmek mümkün değil. Bugün 30 milyonluk bir şehirden bahsediyoruz.

Ruhu şad olsun, rahmetli İstanbul’u Bizans olmaktan kurtarmış ama Vatan ve Millet caddeleri açılırken yapılan tahribatlar içler acısı değil mi?

Menderes, netice itibariyle kuşatılmış bir adamdı. Etrafındakilerin marifetidir bu. Suçu tamamen Menderes’e yıkmak insaflı olmaz.