Hüzün mevsimi
Savaş günlerinde bile bu kadar hüzünlü bir bayram geçirilmiş midir? Muhtemelen hayır. Savaş günlerinde bile kapanmamıştı camilerimiz, engellenmemişti cuma ve bayram namazlarımız. Varlığı ve mahiyeti tartışmalı Çin virüsü yüzünden bir ülke, arefesi ve bayramını eve kapanmış olarak geçirdi. Gerçekten çok hüzün verici bir hâl bu...
İnsan sormadan edemiyor hangi günahları işledik yahut neleri ihmal ettik de bunlar geliyor başımıza?
Bir başka hüzün ise 27 Mayıs 1960 darbesinin sene-i devriyesi olması. Kimilerine göre 27 Mayıs ilk darbeydi. Oysa o ne ilkti, ne de son...
Evvelleri bir yana, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan hüzünlü darbeler yaşandı. Sultan Abdülhamid Han’a yapılan, Menderes’e yapılandan daha az şey midir? Ya akabinde yaşananlar, başarılı başarısız onca darbe ve nihayetinde bir işgal projesi olan 15 Temmuz…
Hâsılı bu millete çok çektirdiler. Hatta kan kusturdular.
Dinlerini, diyanetlerini, hilafetlerini, tarihlerini, lisanlarını ve her türlü meziyetlerini çaldılar. Ezanlarını susturdular, Kur’an-ı Kerim’ini yasakladılar.
Hangi milletin başına geldi bunca zulüm?
Sözde demokratik bir görünüm vermek için ABD, Türkiye’nin çok partili sisteme geçmesini emretmişti. CHP varken halkın başka bir partiye yöneleceğini hesaplamamışlardı. Ama ortada düşmana bile yapılmayacak tek parti zulmü vardı. Mason İnönü’nün yerine, mason Bayar gelse hiçbir şey değişmezdi. Fakat halk, o fikirde değildi.
- Sadece ezanın aslına rücû ettirilmesi ve Kur’an-ı Kerim öğrenmenin serbest bırakılması, halk için millî bir kurtuluştu. Aslında dinî hayatla hiçbir ilgisi olmayan, lakin İslam ve Müslüman’dan da nefret etmeyen Menderes’i bağrına bastı, sahiplendi. Lakin 1920-1950 arasının travmasını üzerinden atamadığı için 27 Mayıs’ta silaha karşı direnemedi millet. Hatta bu travma 15 Temmuz’a kadar kısmen sürdü.
Bu darbenin içinde İngilizin de, Amerika’nın da, mason localarının da, mason İnönü’nün de olduğu ve ittifak ettikleri şüphe götürmez bir gerçektir. Millî Birlik Komitesi ise bu ittifakın ordu içindeki temsilcilerinden oluşturulmuştu.
Darbeciler ezanı yeniden “Tanrı uludur” rezaletine çevirmek istiyorlardı. Ancak yükselen tepkiler bunun yapılmasına müsaade etmedi. Darbeciler aralarında anlaşamayınca girişim akim kaldı.
27 Mayıs ânî gelişen bir hâdise de değildi. Hatta ilk girişim 1950’de yapılmış, yeni hükümet darbe planından haberdar olunca gerekli tedbirleri almıştı. ‘Bir dönem sonra giderler’ diye bekleyen İnönü ise girdiği her seçimi kaybediyordu. Amerika, İngiltere, SSCB ve İnönü arasında sıkışan Menderes ise çâresizdi.
Ordu, istihbarat ve bunlara bağlı birimler İnönü’nün emrindeydiler. Menderes’in tek derdi bunlar da değildi. Kendi ifadesiyle iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi gibiydi. Celal Bayar yüzünden hükümet mason locasına dönmüştü ve kabinenin sadece 3-4 üyesi mason değildi. Ayrıca Menderes’in yanı başında ve en güvendiği adam olan Savunma Bakanı Ethem Menderes, darbecilerle iş tutarak Adnan beye ihanet ediyordu. ‘Ormanı kesen baltanın sapı ormandan’ misalinde olduğu gibi, hiçbir zaman hainleri uzakta aramamak gerekiyordu.
Kurban bayramına afiyetle erişmek niyazı ile vesselam!