Hollywood’da gerçek savaş başladı
Film vizyona girmeden önce hiçbir şekilde reklamı yapılmadı. Bu bir tercih değil zorunluluktu. Çünkü ABD’de hâkim olan yapı, böyle bir filmin kitlelere ulaşmasının önüne geçmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Ve yaptı da.
Tim Ballard, on iki yıl boyunca CIA ajanı olarak çalıştı. Görevi, çocuk pornosu yapan ve yayan sübyancı çetelerin peşine düşmekti. Görevi sırasında yüzlerce suçluyu yakalamıştı. Kolombiya’da yine bir çocuk kaçırma çetesinin peşindeyken aniden CIA tarafından geri çağrıldı. Fakat peşine düştüğü çetenin bu sefer çok ilginç bağlantılarını keşfetmişti ve emre uymadı. Görevinden istifa etti. Tek başına çocuk pornocularının peşine düştü. Ve dünyanın en büyük çocuk kaçakçılığı çetesinin patron koltuğunda eski patronu CIA’in olduğunu anladığında hayatını bu savaşa adadı. Filmlere konu olabilecek bu hikâye, elbette hiç bir zaman filmlere konu olmadı. Ta ki bir grup serdengeçti ‘Sound of Freedom’ filmini çekip geçtiğimiz ay vizyona sokmayı başarana kadar.
- Obama’nın başkanlık döneminde tohumları atılan sapkın ideolojilerin,
- Pedofil (sübyancı) olduğu oğlu tarafından ifşa edilen Joe Biden’la birlikte resmi devlet politikası haline geldiği,
- Küçücük çocukların cinsiyetlerini değiştirmek için ailelerinin elinden zorla alındığı,
- İlkokullarda travestilerin 6-7 yaşındaki çocuklara pornografik masallar okuması için özel seansların düzenlendiği,
- Eşcinselliği sembolize eden çok renkli paçavranın ABD bayraklarının yerine göndere çekildiği, kısacası ABD’nin gökkuşağı renklerine boyanmış ‘en karanlık dönemini’ yaşadığı bu günlerde, bazı sinema salonlarında ışıklar söner sönmez büyük bir aydınlanma başladı.
Adı daha önce pek de duyulmamış bir yapım şirketinin, çoğunluğunu sinemaseverlerden topladığı küçük bir bütçeyle çektiği ‘Sound of Freedom / Özgürlüğün Sesi’ filmi ABD’nin bağımsızlık bayramı olan 4 Temmuz’da vizyona girdi.
Her yıl 840 bin kayıp çocuk
Yönetmenliğini Alejandro Monteverde'ın yaptığı film, Kolombiyalı çeteler tarafından seks ticareti için kaçırılan iki küçük kardeşin, ABD’li bir ajan tarafından kurtarılmasını konu alıyor. Filmde küçük çocukları acımasız çetelerin elinden kurtaran eski CIA ajanını ise Jim Caviezel canlandırıyor.
Filmle ilgili kopan fırtınalar aslında daha vizyona girmeden başladı. ABD’liler ilk şoku, sadece ABD’de her yıl çoğunluğu göçmen olan 840 bin çocuğun kaybolduğunu, hiçbir zaman resmi rakamlar açıklanmasa da dünya genelinde bu sayının milyonları bulduğunu öğrenerek yaşadılar.
İkinci şok ise filmin konusu sosyal medyada ve bazı küçük medya organlarında anlatılmaya başlanınca geldi. Bu akıl almaz ‘çocuk ticaretinin’ arkasında, bizzat seçtikleri hükümet ve onun yönettiği ya da onu yöneten, üç harfli istihbarat çeteleri vardı.
Film vizyona girmeden önce hiçbir şekilde reklamı yapılmadı. Bu bir tercih değil zorunluluktu. Çünkü ABD’de hâkim olan yapı, böyle bir filmin kitlelere ulaşmasının önüne geçmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Ve yaptı da. Diğer taraftan filmin tamamı, bir Hollywood filmi için çerez parası denilebilecek bir bütçeyle hepi topu 14 milyon dolara çekilmişti. Yani yapım şirketinin reklama ayıracak bütçesi de yoktu.
Fakat filmin vizyon tarihi yaklaştıkça fısıltı gazetesi ABD’nin bozuk düzeninden bıkanları, bu düzenin sapkınlarının zorbalıklarına maruz kalanları ve çocuklarını bu zorbalardan korumak isteyenleri bir araya getirdi.
Gişede beklenmedik başarı
Başrol oyuncusu Jim Caviezel ile daha önce ‘İsa’nın Çilesi’ filmini çeken oyuncu ve yönetmen Mel Gibson'ın başını çektiği, daha sonra aralarına Elon Musk, Ben Shapiro ve Donald Trump’ın da katıldığı yüzlerce ünlü peş peşe filme destek açıklamaları yaptı. ‘Gerçek Amerikalılar’ filmi desteklemek için salonlara çağrıldı.
Ve ABD’de sapkınlığa karşı bir aydınlanma manifestosu hâline gelen film, beklenmedik şekilde patlama yaptı.
Vizyona girdiği 4 Temmuz’da film 14 milyon dolardan fazla hasılatla masraflarını çıkardı. Üstelik bunu, ABD dışında vizyona sokacak ülke bulamamasına rağmen yaptı. İlk gün hasılatının ardından izleyici sayısının düşmesi beklenirken, film günden güne izleyicisini artırdı. Sadece 3 hafta sonra filmin hasılatı 110 milyon doları aşmıştı.
Salonu basıp böcek ilacı sıktılar
Filme olan ilgi çığ gibi büyüdükçe, filmi kendileri için bir tehdit olarak gören hâkim ideolojinin filme karşı savaşı da sertleşti. ABD’nin demokratları destekleyen en büyük medya organlarında, filme karşı büyük bir karalama kampanyası başlatıldı. Medya kartellerinin gazetelerinde filmle ilgili ‘teyit’ adı altında ‘sahte doğrular’ üretildi.
Hatta bu savaş o kadar ileri götürüldü ki filmin gösterileceği salonlara ‘sağlık denetimi’ ekipleri gönderildi. Bazı salonlar içinde filmi izlemek isteyen insanlar varken ve filmin başlamasına dakikalar kala böcek ilacıyla ilaçlanmaya başlandı.
Bazı salonlarda film başlar başlamaz elektrikler kesildi. Bazı yerlerde ise kendine ‘protestocu’ diyen gruplar izleyicilere saldırdı. Hatta bir sinema salonunda filmin başlamasına dakikalar kala “Bu filmde çocuk istismarı var ve izlemeye gelenler arasında bundan hoşlanabilecek insanlar olabilir” denilerek, yani çocuk istismarına karşı çekilen film çocuk istismarıyla suçlanarak gösterim engellendi.
‘CIA’in beni öldürmesi gerekecek’
Görünür engellemeler sosyal medyada hızla yayılırken, film ekibinin ne yaşadığını ise oyuncu Caviezel anlattı. Ana akım medya tarafından sansürlendiği için sosyal medyada konuşan Jim Caviezel, Donald Trump'ın eski güvenlik danışmanı ve emekli General Michael Flyn'in yayınındaki kısa konuşmasında, ABD’nin sığ hükümetine, derin devletine ve istihbarat birimlerine açıkça meydan okudu:
Amerikan istihbaratı CIA, dünyanın en büyük sübyancı ağını yönetiyor. CIA, çocuk kaçakçılığını ifşa etmeyi bırakmamı istiyorsa sanırım beni öldürmek zorunda kalacak. Çünkü bundan vazgeçmeyeceğim. Çocukları kötü niyetlilerin elinden kurtarmak için seve seve canımı veririm. Şu dünyada küçücük bir kız olduğumu ve sizlerden korktuğumu düşünen hepinize meydan okuyorum. Ben zerre kadar korkmuyorum. Tanrı beni Hollywood'da oyuncu olmam için yarattıysa küçük çocukları kurtarmak için canımı seve seve verirdim. Çünkü duyduğum çığlıklar o kadar korkunçtu ki, geceleri uyuyamıyordum. Sabahın üçünde bile her ne sebeple olursa olsun o çığlıkları duyabiliyorum.
‘Medya sen şeytansın’
Yaptıklarınızın bedelini ödemek zorunda kalacaksınız. Medya, senden hiç korkmuyorum. Sen şeytansın! Küresel çocuk kaçakçılığı insanlığın en büyük belasıdır ve ne Kongre ne de 3 harfli kurumlar, çocukların annelerinden koparılmasına karşı çıkmıyor. Çocuklara ne için ihtiyacınız var? Organlarını çalmak için mi? Kanlarından adrenokrom çıkarmak için mi? Tüm bu dünya sistemini, siz Amerikalıların bilmediği kişiler yönetiyor. Ve kendilerine ‘seçkinler’ diyorlar.
Bana şu anda “İsa'nın Çilesi” filmi sırasında yaptıklarınızı yapmaya çalışıyorsunuz. Konuşmamı istemiyorsunuz. Ama beni korkutamazsınız. Zaten siz de benden korkmuyorsunuz. Hıristiyanlar, artık uyanın! Şeytan korkusuna bir son verin! Şeytan korkusu sizde Tanrı korkusundan ağır basıyor. Korkmaktan vazgeçin artık! Ben ölümü göze aldım ve bir gün bu yüzden ölebilirim!