Hitler Siyonist bir Yahudi miydi?
İşe bakın ki, Hitler el atınca binlerce Yahudi ve milyarlarca dolar siyonist harekete akıyor. Üstelik mesele sadece Haavara ile göç eden Alman Yahudileri de değil. Nazilerin, siyonizm düşmanı Avrupa Yahudilerini terörize etmesi neticesinde, Filistin’e görülmemiş bir Yahudi akını başlıyor. Naziler iktidara gelene dek Filistin'deki Yahudi sayısı 174 bin 610 iken, 1936 yılında bu sayı iki mislini aşıp 384 bin 78 kişiye ulaşıyor. Siyonizm kısa sürede Yahudiler arasındaki azınlığın görüşü olmaktan çıkıp, en güçlü Yahudi hareketine dönüşüyor. 15 yıl içinde İsrail devletini kuracak potansiyele erişiyor.
Madalyonun iki yüzü vardır. Bir yüzünü görmekle madalya gerçeğini anlayamazsınız. Bilmediğiniz diğer yüzdeki hakikatler, madalya namına bütün bildiklerinizin eksik ve hatalı olduğunu ortaya koyabilir. Mesela size Hitler’in sıkı bir Alman milliyetçisi, saf Germen ırkının temsilcisi olduğu söylendi. Nitekim buna dair binlerce kitap, video, ses kaydı bulmak mümkün. Peki, Hitler aslen saf bir Germen değil, dedesi bir Yahudi’dir desem ne diyeceksiniz? Hayır, komplo teorisyeni filan değiliz. Bugüne değin bilgiye, belgeye dayanmayan hiçbir iddiada bulunmadık. Bütün yazdıklarımız ortada. Bu yazımızda da tamamen bilgi ve belgeleri konuşturacağız.
Hans Frank’ın araştırması
Gelelim Hitler’in Yahudi soyundan gelme meselesine... Bunu iddia eden öyle sıradan, hariçten gazel okuyan biri değil. Hitler’in en yakınındaki isimlerden biri, Nazilerin Polonya Valisi Hans Frank. Hans Frank nereden ulaşmış bu bilgiye? Hikâye şöyle:
1930 yılında Adolf Hitler’in üvey kardeşi Alois’in oğlu William Patrick Hitler, dedesinin yani Hitler’in babasının Yahudi soyundan geldiğini ifşa edeceğine dair bir tehdit mektubu gönderiyor. O sıralar yıldızı gittikçe parlayan ve iktidara doğru yürüyüşe geçen Alman milliyetçisi Adolf için büyük bir sıkıntı bu. Mektubun ve yapılan şantajın akıbeti bilinmiyor ama söylentiler ayyuka çıkıyor. Hatta mevzu medyaya yansıyor. 1933 yılında Wiener Extrablatt “Hitler’in Yahudiliği noter tarafından tasdiklendi” manşetiyle yayınlanıyor. Abendblatt ise “Viyana’daki Yahudi Hitler’in sansasyonel izleri” başlığını atıyor. Bunun üzerine Hitler, hukuk bilgisi ve araştırma yeteneğini takdir ettiği avukat dostu Hans Frank’ı çağırıp, ondan soyuna dair kapsamlı bir araştırma yapmasını istiyor.
Hans Frank’ın araştırması hangi sonuca çıkıyor?
Zengin bir Yahudi ailesi olan Frankenbergerler, Hitler'in büyükannesi Maria Schicklgruber'i hizmetçi olarak işe alıyor. Hitler'in yeğeni William Patrick, ailenin genç oğlunun o sıralar 42 yaşında olan Maria'yı hamile bıraktığını söylüyor. Bu hamilelikten Adolf Hitler’in babası Alois doğuyor. Yahudi aile, gayrimeşru oğulları Alois Schicklgruber'in 15 yaşına kadar nafakasını ödüyor. Frank'ın başka bir kaynaktan temin ettiği bilgiye göre Maria, Yahudi aileyi babalık davası açmakla tehdit edince bu parayı almaya başlıyor.
Hans Frank, 16 Ekim 1946’daki idamına giderken cezaevinde kaleme aldığı “Im Angesicht des Galgens / Darağacıyla Yüz yüze” isimli hatıratında, Hitler’in Yahudi olduğunu ve yaptığı araştırmayı ifşa ediyor. Mevzuyu Nürnberg’de yargılanırken mahkeme psikoloğu Dr Gilbert'e de anlatıyor. O da Hitler’in Yahudi olduğu kanaatindedir, bunu ayrıca not edelim.
- ABD istihbaratı: Hitler Yahudi olabilir
- Dahası var, ABD istihbaratı da Hitler’in Yahudi olabileceği fikrinde. Mâlumunuz, CIA 1947 yılında 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan bir teşkilat. Öncesinde 1942 yılında kurulan OSS (The United States Office of Strategic Services / ABD Stratejik Hizmetler Bürosu) var. OSS’nin başındaki General William J. Donovan 1943 yılının başlarında yani henüz savaş devam ediyorken, Hans Frank henüz hatıratını yazmadan 3 yıl önce, aslen bir Alman göçmeni olan psikanalist Walter C. Langer’e psikoloji ve psikanaliz metotlarıyla Hitler’in biyografisini yazma talimatı veriyor. İyi bir araştırmacı olan Langer’in ‘Hitler’in ailesi’ bölümünde yazdıkları hayli detaylı. Biz Yahudilik iddiasıyla ilgili olanları nakledelim.
- “Bazı insanlar, Johann Georg Hiedler’in Alois’in babası olduğundan ciddi olarak şüphe duyuyor. Mesela Tyssen ve Koehler, Başbakan Dolfuss’un Avusturya polisine Hitler’in ailesi hakkında bir araştırma yapılması için emir verdiğini iddia ediyor. Bu araştırmada ele geçirilen gizli bir belgeye göre, Maria Anna Schicklgruber hamile kaldığında Viyana’da yaşıyor ve Baron Rothschild’in evinde hizmetçi olarak çalışıyor. Aile hamile kaldığını öğrenince, Maria, Hitler’in babası Alois’in doğacağı Spital’daki evine geri gönderiliyor.
- Bu iddia doğruysa, Alois Hitler’in babası Rothschild soyundan geliyor. Bu da Hitler’i
- çeyrek bir Yahudi yapıyor. Bu kaynaklara göre, Adolf Hitler bu belgenin varlığını ve muhtevasındaki suçlayıcı delili biliyordu. Bunu ele geçirebilmek için Avusturya’daki hâdiseleri hızlandırmış ve Dolfuss’a suikast yapılmasını temin etmişti. Hikâyeye göre, Dolfuss belgeyi gizlemiş ve ölmesi halinde Avusturya'nın bağımsızlığını garantilemek için yerini Schuschning’e söylemişti. Hitler belgeyi asla ele geçiremedi.
Adolf Hitler’in babası, Alois Hitler
- Bu iddiaya inananlar, başkalarını da inandırmak için birkaç hususa dikkat çekiyorlar.
- a. Bölgedeki küçük bir köyde yaşayan bir değirmenci çırağının miras bırakacak kadar çok
- paraya sahip olması ihtimal dışıdır.
- b. Johann Hiedler’in evlendiği kadın öldükten ve bu evlilikten tam 35 yıl sonra, evlilik öncesinde doğan oğlunu nüfusuna geçirmesi garip bir hâdisedir.
- c. Hiedler şayet mirasını kendi soyadını alma şartıyla Alois’e bıraktıysa, soyadını sonradan Hitler’e çevirmesi mümkün olamaz.
- d. Alois’in zekâsı ve davranışları tıpkı iki oğlunda da görüldüğü gibi, Avusturya köylü ailelerinin hususiyetlerinden başkadır. Hırslı karakterleri ve olağanüstü siyasi önsezileri, daha ziyade Rothschild geleneğiyle uyumludur.
- e. Alois Schicklgruber, çok genç yaşta kendi köyünden ayrılıp kısmetini aramak için annesinin çalıştığı Viyana’ya gitmiştir.
- f. Baba Alois’in Braunau’da gümrük memuru olarak çalıştığı sırada Prinz adlı Viyanalı bir Yahudi’yi oğlu Adolf’a vaftiz babası olarak seçmesi, bu Yahudi ile bir akrabalık hissetmiyorsa tuhaf bir davranıştır.
- Bu elbette çok merak uyandıran bir iddiadır. Doğru çıkarsa Adolf’un sonraki davranışları daha kolay açıklanabilir. Bununla birlikte damarlarında Yahudi kanı olup olmamasının karakter yapısını anlama noktasında bir kıymeti yoktur. Tamamen saf ilmî cihetten bakılırsa, kanaatimizi bu kadar zayıf delillere dayandırmak yerine sağlam temeller aramak daha sağlıklı olur. Her şeye rağmen bu iddiayı daha fazla delile ihtiyaç duyan bir ihtimal olarak görebiliriz.”
Benzerliklere dikkat
Şu mühim notu ilave etmekte fayda var: Langer bu satırları yazdığında Hans Frank’ın ifşası henüz ortada yoktu. Hitler’in ninesinin Yahudi bir ailenin yanında çalışmak için başka bir şehre gitmesi hâdisesinin her iki kaynakta da yer alması dikkatinizi çekmiştir. Langer, bu şehrin Viyana, Yahudi ailenin de Rotschildler olduğu iddiasına ulaşmış, bunu da olduğu gibi naklediyor.
Hitler’in babası Alois ve ninesi Maria Schicklgruber'den pek hazzetmediği biliniyor. Bizzat talimat verip ninesinin köyünü hatta mezarını bile yıktıran bir torun var karşımızda. Hitler’in geçmişine, bilhassa baba tarafına dönük tavrının tamamıyla travmatik olduğu dikkat çekiyor. Buna en iyi örneklerden biri, yakın dostu ve Nazilerin Silahlanma Bakanı Albert Speer’in şu hatırası:
“1942'de Budweis'ten Krems'e yaptığım bir gezide, Çek sınırına yakın Spital köyündeki bir evde büyük bir levha fark ettim. Levhada 'Führer gençliğinde burada yaşadı' yazıyordu. Müreffeh bir köyde güzel bir evdi. Bu evden Hitler'e bahsettiğimde bir anda öfkeye kapılıp, sekreteri Bormann’a bağırmaya başladı: ‘Sana kaç kez bu evin adı anılmayacak demedim mi?’ Mesele öğrenildi. Partinin yerel lideri işgüzarlık yapıp, plâketi oraya asmıştı. Hitler derhal kaldırılması talimatını verdi. Oysa Bormann ona, Linz ve Braunau çevresinde gençliğiyle ilgili diğer mekânların yenilenmesinden söz ettiğinde pek memnun görünüyordu. Bu tepkisini anlayamadım. Görünüşe göre gençliğinin bu kısmını silmek için bir nedeni vardı.”
Hans Frank’a yapılan itirazlar
Peki, Frank’ın söylediklerine itirazlar yükselmiyor mu?
1957 yılında Nikolaus von Preradovich ile mülâkat yapan Der Spiegel dergisi şöyle diyor:
“Preradovich, bu süre zarfında sadece Graz'da değil, tüm Steiermark'ta tek bir Yahudi olmadığını kanıtladı. Yahudiler 1496'da Steiermark'tan sürüldü ve ilk olarak 1856'dan itibaren oraya yerleşmelerine izin verildi.”
Preradovich, Hitler'in doğumunun yüzüncü yılı anısına 1989 yılında neşredilen sağcı bir yayında aynı iddiayı yeniden gündeme getiriyor:
“16. yüzyılın başından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Steiermark'ta yaşayan hiç Yahudi yoktu. Graz şehrinin ve Steiermark eyaletinin arşivlerinin yanı sıra 1856 yılında başlayan Graz'daki Yahudi dini cemaatinin kayıtları bu hususu kesin olarak ortaya koyuyor. 1820-1860 döneminde Graz'da Frankenberger adında bir aile yoktu.”
Bu iddia neredeyse copy-paste usulüyle bugüne dek pek çok kimse tarafından aynen tekrarlanıyor. Hitler’in en kapsamlı biyografilerinden birini yazan Ian Kershaw da bunlardan biri. Ne diyor Kershaw?
“Frank'ın hikâyesi 1950'li yıllarda bayağı bir yaygınlaşmıştı. Ama hikâyenin kanıtlanamaması gibi bir sorun vardı. Çünkü 1830'lu yıllarda Graz'da Frankenberger diye bir aile yoktu. Aslında bütün bir Steiermark'da o dönemde hiç Yahudi yoktu. Çünkü 1860'lara dek Yahudilerin Avusturya'nın bu kısmına girmesine izin verilmiyordu. Frankenreiter diye bir aile burada yaşamıştı ama onlar da Yahudi değildi. Maria Anna'nın değil Leopold Frankenreiter adlı kasabın yanında çalıştığına, Graz'da bulunduğuna dair bir delil yoktu.”
Bizden biri, “Bilinmeyen Hitler” kitabının yazarı Aytunç Altındal da aynı fikirde.
“1965 sonrası ele geçen belgelere göre Maria Anna, Graz'a ömür boyunca hiç gitmemişti, nerede kaldı çalışması(!) Graz polis kayıtlarında bu isme hiç rastlanmamıştı. Dahası 1830'lu yıllarda Graz'da tek Yahudi bile yoktu. Çünkü o dönemde Stryia diye bilinen Graz ve çevresinde Yahudilerin yaşaması 1496'da yasaklanmıştı. Graz şehrinde Yahudilerin yeniden oturmasına ilk kez 1856'da izin verilmişti. Diğer bir deyişle Alois'un doğumundan yaklaşık 20 yıl sonra.”
Graz’da Yahudi yok iddiası doğru mu?
Hitler’in en yakınındaki isimlerden biri olan Hans Frank’ın söylediklerine gelen itirazların temelinde görüldüğü gibi o vakitler Graz şehrinde Yahudi bulunmadığı tezi yatıyor. Peki, bu tez doğru mu? Gerçekten Hitler’in ninesinin Graz’da çalıştığı yıllarda şehirde tek Yahudi bile yok muydu? Buyrun, Montgomery araştırma merkezinden Leonard Sax’a kulak verelim. Journal of European Studies dergisinin Haziran 2019 tarihli sayısında Sax şöyle diyor:
“1848'de Viyana'da resmen ikamet eden 200 aile ile 1848'de Viyana'da fiilen yaşayan 4 bin 500 ila 10 bin Yahudi arasındaki fark, birçok Yahudi'nin yasal olarak başka ülkelerin vatandaşları olmasından kaynaklanıyordu. Resmi listeler, Avusturya'da uzun süredir yaşıyor olsalar bile, vatandaş olmayan pek çok Yahudi’yi ihtiva etmiyordu. Tarihi deliller, Yahudilerin finans sisteminde yoğun bir şekilde temsil edildiğini ve bazı Yahudilerin Avusturya’da vatandaş olarak kaydedilmeden ikamet ettiklerini göstermektedir. Bu gerçekler, Hans Frank'ın Adolf Hitler'in büyükbabasıyla ilgili iddiasının inandırıcılığını değerlendirme noktasında gündeme gelebilir.
Yukarıda belirtildiği gibi Hans Frank'ın Hitler'in baba tarafından dedesinin Yahudi olduğu iddiasını reddeden çağdaş fikir birliği, Nikolaus von Preradovich'in 1856'dan önce Graz'da 'tek bir Yahudi'nin yaşamadığı yönündeki iddiasının doğru olduğunu farz ediyor. Fakat bu iddia doğru değil. Görüldüğü gibi, 1850'den itibaren Graz'da ‘küçük ve yeni bir Yahudi topluluğu’ vardı. Alois Schicklgruber'in doğduğu 1836'da Graz'da Yahudi cemaati olduğuna dair doğrudan delilimiz olmasa da, 1856'dan önce Graz'da "tek bir Yahudi’nin bile yaşamadığı" iddiası sürdürülemez.
Ne Preradovich ne de başka biri, Frank'ın anılarında bahsedilen Frankenberger ailesinin yasal olarak komşu Burgenland’da ikamet ediyor görünüp, Graz’da yaşama ihtimalini hesaba katmış değil. Resmi şekilde Graz’da ikamet etmeyen biri şehir kayıtlarında elbette görülemez.”
Leonard Sax soruyor
“Hangi ihtimal gerçeklere en uygun?” sorusunun peşine düşen Leonard Sax, Hitler'in dedesinin Yahudi bir genç olma ihtimalini mevcut gerçeklere daha uygun görüyor ve soruyor:
• Hitler niçin ninesinin köyü Döllersheim'ın yıkılmasını emretti?
• Niçin kendi soyu hakkında açık bir soruşturmayı önleme noktasında bu denli endişeliydi?
• Hans Frank, Nazi polis devletine son verilmesi çağrısında bulunmasına rağmen niye ciddi bir cezaya çarptırılmadı? Niçin Hitler ona elini bile süremedi?
• Hans Frank'ın Hitler'in baba tarafından dedesinin Yahudi olduğu iddiasını nasıl açıklayacağız?
- Yahudiler Jerusalem Post’a ateş püskürdü
- Leonard Sax, Hans Frank’a yapılan itirazları öyle bir susturmuştu ki, aşırı sağcı İsrail gazetesi The Jerusalem Post bile 8 Ağustos 2019’da “Study suggests Adolf Hitler’s paternal grandfather was Jewish / Araştırma Adolf Hitler’in baba tarafından dedesinin Yahudi olduğunu gösteriyor” diye başlık atmak zorunda kaldı. Haberin altına yorum yapan Yahudiler ise gazeteye demediğini bırakmadı.
- “Jerusalem Post gazetesinde 1930’da Nazilerin toplandığı Münih Birahanesi’nden daha fazla Nazi var.”
- “Harika. Şimdi Hitler’in bütün kötülüklerinden dolayı yine bizi suçlayacaklar.”
- “Jerusalem Post aklını yitirdi! İnsanlığın en kötü canavarının sözde "Yahudiliği" hakkında eski bir Yahudi aleyhtarı efsanedir bu! Muhabir Ilanit Chernick bu yalandan dolayı Jerusalem Post'tan kovulmalı! Bu, tüm Yahudi halkına hakarettir!”
- “Hitler’in Yahudi düşmanlığı, kendinden nefret veya başka bir motivasyonla olmuş ne fark eder. O bir şeytandı.”
- “Biraz Yahudi kanı taşımak kimseyi Yahudi yapmaz.”
Hitler’in karısı da Yahudi
Hitler ve Yahudilik meselesini deştikçe daha neler çıkıyor, neler! Hitler’in, Ruslar Berlin’e yürürken alelacele nikah kıyıp sonra birlikte intihar ettiği uzatmalı sevgilisi Eva Braun da Yahudi çıktı.
2014 yılında İngiliz Kanal 4 televizyonunda yayınlanan Dead Famous DNA programı, Hitler’in Eva Braun ile birlikte kaldığı Bavyera’daki dağ evinde bulunan saç fırçasından elde edilen kıllara DNA testi yapıldığını ve neticenin Braun’un anne tarafından Yahudiliğine işaret ettiğini açıkladı.
Programın sunucu Mark Evans’ın yorumu ise “Akıl kışkırtan bir hâdise bu. Bu denli olağanüstü ve sarsıcı bir neticeyi hayal etmemiştim” şeklinde oldu. 5 Nisan 2014 tarihli Independent gazetesi bu gelişmeyi “Did Adolf Hitler marry a Jewish woman? / Adolf Hitler Yahudi bir kadınla mı evlendi?” başlığıyla verdi.
Eva Braun’un baş harflerinin yazılı olduğu saç fırçasını diğer bazı eşyalar ile birlikte Bavyera’daki dağ evinden özel izinle içeri girip alan kimdi peki? ABD 7. Ordu mensubu istihbarat subayı Yüzbaşı Paul Baer.
Siyonistlerle işbirliği yaptı mı?
Hitler ve karısının Yahudiliği meselesinden sonra gelelim diğer mühim mevzuya. Hitler’in Siyonistler ile işbirliği yaptığını biliyor muydunuz? Hem de öyle tesadüfen yahut kısa süreliğine bir işbirliği değil, 6 yıl süren bir anlaşmadan bahsediyoruz.
Haavara diye bir şey duydunuz mu? Kelime İbranice, bunu baştan söyleyelim. Peki, ne demek? Nakil, transfer gibi mânâlara geliyor. Biz, nakil diyelim. Buradaki nakilden kasıt hem insan hem de para nakli. 30 Ocak 1933’te iktidara gelen Hitler’in 25 Ağustos 1933’te Siyonistler ile yaptığı Heskem Haavara yani Nakil Anlaşması’nın nihayet bulması, Yahudi Telegrafik Ajansı’nın 10 Eylül 1939 tarihli bülteninde şöyle geçiyor:
“Yahudi mültecilerin sermayelerinin bir kısmını Reich'tan çekmelerine yardımcı olan Almanya-Filistin nakil anlaşmasını yürütmek için aracılık yapan Haavara Ajansı, bugün (8 Ekim 1939) varlığının lüzûmu ortadan kalktığı için faaliyetlerine son verdiğini duyurdu. Kasım 1933'te kurulan ajans, 30 Haziran 1939 itibariyle toplam 105 milyon mark (yaklaşık 35 milyon dolar) transfer gerçekleştirdi.”
Yahudi devletinin tohumlarını attı
Mevzu ile alâkalı en hacimli kitap “The Transfer Agreement / Nakil Anlaşması”nı yazan, kendisi de bir Yahudi olan Edwin Black, kitabının 25. yıldönümü vesilesiyle çıkan 2009 baskısına şu paragrafla giriş yapıyor:
“Hitler rejiminin ilk aylarında, siyonist hareketin liderleri Üçüncü Reich ile tartışmalı bir anlaşma imzaladılar. Çeşitli şekillerde yaklaşık 60 bin Yahudi ve 100 milyon dolar (2009 yılı rakamlarına göre 1.7 milyar dolar) Filistin’e transfer edildi. Karşılığında siyonistler, Hitler rejimini ilk yılında devirmekle tehdit eden Yahudilerin önderlik ettiği dünya çapındaki Nazi karşıtı boykotu durduracaklardı. Nihayetinde Nakil Anlaşması hayatları ve paraları kurtardı, ayrıca Yahudi devletinin tohumlarını attı.”
İsrail Komünist Partisi'nin 16. Kongresi açılırken sunulan bildiride bakın neler yazıyor:
"Hitler'in Almanya'da iktidarı ele geçirmesinden sonra dünyadaki tüm anti-faşist güçler ve büyük Yahudi örgütlerinin çoğu Nazi Almanya'sına karşı boykot ilan ederken, siyonist liderler ile Hitler hükümeti arasında iletişim ve işbirliği vardı."
Aynı bildiride, İkinci Dünya Savaşı sırasında Haganah örgütünün medya editörlüğünü yürüten siyonist yetkili Eliezer Livneh'in 1966 yılında İsrail gazetesi Maariv tarafından düzenlenen sempozyumda sarf ettiği şu sözler de kayıtlı:
"Siyonist liderlik için amaç bizzat Yahudilerin kurtarılması değildi, bu sadece - Yahudi devletini kurmak için - bir araçtan ibaretti.”
Alman Yahudileri neyin bedelini ödedi?
1933 yılında Almanya'da 503 bin Yahudi yaşıyordu ve toplam nüfusun yüzde 0,76'sını oluşturuyorlardı. Alman istatistikleri Almanya'daki Yahudi nüfusunun 1871-1933 yılları arasında yüzde 1,05'ten yüzde 0,76'ya düştüğünü gösteriyor. Alman Yahudileri ezici bir çoğunlukla siyonist değildi. 1925 yılında siyonist kongrelerde oy kullanmaya ehil yani siyonist teşkilatlara mensup Yahudi sayısı 8 bin 739 kişiden ibaretti. Keren Hayesod teşkilatı tarafından 6 Temmuz 1932'de Alman Siyonist Birliği 24. oturumuna sunulan rapor şöyle diyordu:
"Almanya'daki bizlerin, yalnızca geniş Yahudi çevrelerinin kayıtsızlığını değil, düşmanlıklarını da hesaba katmamız gerektiği asla unutulmamalıdır."
Görüldüğü gibi Alman Yahudilerinin yüzde 98’i aşan ezici çoğunluğu, ilgi duymayı filan bir kenara bırakın, siyonistlerden ve siyonist hareketten resmen nefret ediyordu. Ama bu nefrete rağmen 1933 yılından 1939’a değin günümüz rakamıyla 2.14 milyar dolar servete sahip 60 bin Yahudi, siyonistlerin merkez üssü Yahudi Ajansı’ndan gelen yetkililerin Hitler ile el sıkışması neticesinde Filistin topraklarına göçmek zorunda kaldı. Göçemeyenlerin birçoğu da, Siyonistlere kötü gözle bakmanın bedelini çalışma kamplarında fena halde ödediler.
Siyonist hareket hitler ile büyüdü
İkinci dünya savaşından önce siyonist hareketin gücü son derece sınırlıydı. Dünyadaki bütün Yahudi teşkilatları Hitler Almanya’sına boykot kararı almışken, siyonistler tam aksi bir tavırla Hitler ile işbirliğine gitti. Daha ilginci, kendi ülkesindeki Yahudilere karşı son derece sert bir tavır takınıp hayatı onlara zehir eden Hitler, siyonistleri kapıdan kovmak varken el üstünde tuttu. Adamsa adam, paraysa para, ne istedilerse verdi. Hem de 1929 ekonomik krizinin her yeri kasıp kavurduğu, Almanya'nın paraya en ihtiyaç duyduğu bir zamanda.
Yahudi Edwin Black’in “Karşılığında siyonistler, Yahudilerin önderlik ettiği dünya çapındaki Nazi karşıtı boykotu durduracaklardı” sözünün ciddiye alınacak bir tarafı yok. Çünkü okuduğumuz bütün kaynaklar, zamanın büyük Yahudi teşkilatlarının hatta Jabotinsky gibi keskin revizyonist siyonistlerin bile Haavara anlaşmasına fena halde içerlediğini, Yahudi Ajansı’na ağır eleştiriler yaptığını söylüyor. Filistin'deki revizyonist gazete Hazit Haam, anlaşmaya imza atanları "hâin" olarak damgalamakla kalmıyor, işin sonu Naziler ile müzakere masasına oturan Haim Arlosoroff'a suikast düzenlemeye kadar gidiyor.
Hitler de o derece ahmak biri değil. Yahudi Ajansı’na mensup siyonistlerin Yahudiler nezdindeki parlak olmayan konumunu elbette biliyor. İngiliz Yahudisi David Rosenberg de Naziler ile siyonistler arasındaki orantısız ilişkiyi teyit ediyor:
“O vakitler bazı siyonistlerin Nazi liderleriyle temas kurduğuna dâir deliller mevcut. Ancak ortada büyük bir güç dengesizliği vardı. Siyonist hareket çok küçüktü ve Yahudiler arasında sadece bir azınlığın görüşüydü.”
İşe bakın ki, Hitler el atınca binlerce Yahudi ve milyarlarca dolar siyonist harekete akıyor. Üstelik mesele sadece Haavara ile göç eden Alman Yahudileri de değil. Nazilerin siyonizm düşmanı Avrupa Yahudilerini terörize etmesi neticesinde Filistin’e görülmemiş bir Yahudi akını başlıyor. Naziler iktidara gelene dek Filistin'deki Yahudi sayısı 174 bin 610 iken, 1936 yılında bu sayı iki mislini aşıp 384 bin 78 kişiye ulaşıyor. Siyonizm kısa sürede Yahudiler arasındaki azınlığın görüşü olmaktan çıkıp en güçlü Yahudi hareketine dönüşüyor. 15 yıl içinde İsrail devletini kuracak potansiyele erişiyor.
Ne dersiniz, Hitler Siyonist miymiş?