Hindistan’ın İngiliz sömürgesinde İsrail kuklalığına yolculuğu ve Modi zulmü
Gandi’si, yogası, sefaleti, kast sistemi, baharatı, toplu tecavüzleri, inek ve fareye tapınmaları, fakirlerin insan sayılmaması, cenazelerini yakma, siyonizmin ikiz kardeşi Hindutva’sı ile meşhur… Sadece bunlarla değil, İmam-ı Rabbani’si, Şah Veliyullah Dehlevi’si, Zekeriyyâ Kandehlevî’si, Eşref Ali et-Tehânevî’si, en-Nedvî’si, Dâru'l-Ulûm’u, Deyobendi Hareketi, Hilafete bağlılıkları ve Millî Mücadeleye maddi destekleri ile de… Türklerin bin yıl adaletle hükmettiği, İngilizlerin tüm birikimlerini sömürüp param parça ettiği, artık Müslüman olmanın suç sayıldığı ülke Hindistan’dan söz ediyoruz. İşte bu kadim ülke 2014’ten bu yana dînî ve siyâsî sapkınlığı ile tanınan Modi tarafından yönetiliyor. Hindistan’ı yöneten Hindu faşisti Modi, Müslüman Türklerin yönetimindeki bin yılı “kölelik çağları” olarak tanımlarken, önümüzdeki bin yılı ise “büyük gelecek” olarak tarif ediyor. Yaklaşık iki asırlık İngiliz sömürge döneminden ise hiç söz etmiyor. Budistlerin Arakan’da Müslümanlara reva gördüğü zulüm ve soykırımın bir benzerini ise Modi yönetimi Hindistan Müslümanlarına yapıyor. Onlar bunu yaparken Birleşik Arap Emirlikleri yönetimi ise başkent Abu Dabi'de yaptırılan Hindu tapınağını faşist Modi ile birlikte açıyor. Modi ise sarıldığı yılan Yahudi’nin girdabında... Yahut Amerika ve İsrail’in uydusu olmayı marifet sayıyor. Gelin önce biraz gerilere gidelim ve günümüz Hindistan’ını anlamaya çalışalım.
Hindistan toprakları Anadolu ve Ortadoğu gibi kadim coğrafyalardan biri. Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Sihizm’in de doğduğu topraklar... Bölgede bir süre Persler ve Makedonlar hüküm sürer. Türkler ve Araplar sayesinde Hint halkı İslam’la tanıştır.
1206’da Hint Memlûk Hanedanlığı olarak da anılacak olan Müslüman Türk Kölemen Hanedanlığı kurulur. Delhi Sultanlığı (Sultanat-ı Hint) adıyla anılan bu devlet, hanedan değişiklikleri olsa da 1526’ya kadar yaşar.
1526 yılında Delhi Sultanlığı yeni ortaya çıkan Babür İmparatorluğu tarafından yıkılır. Aynı yıl Babür Şah tarafından kurulan Babür Devleti bugünkü Hindistan, Pakistan, Afganistan, Bangladeş gibi ülkelerin de içinde yer aldığı toprakları ele geçirir.
Bugün Hindistan’ın yegâne tarihi sembolü olan Taç Mahal, Babür Devletinin 5. Sultanı olan Şah Cihan tarafından Mimar Sinan’ın talebelerine yaptırılır.
İran’ı Şiileştiren Safevi Hanedanlığını yıkarak 1736’da İran’da Caferi Afşar Hanedanı'nı kuran İran Şahı Nadir, 1739’da Babür Devleti’nin üzerine yürür ve pek çok toprağı işgal edip ülkeyi yağmalar.
1739 yılında yaşanan Karnal Muharebesi’nde zayıflayan Babür Devleti 1858’e kadar sürse de Nadir Şah’ın vurduğu darbeden büyük yara alır. Bu zayıflıktan faydalanan İngiliz bölgeye akın etmeye başlar. Nihayetinde sadece bir şehir devletine dönüştürülen Babürler Devleti, son sultan 2. Bahadır Şah'ında İngilizlerce devrilmesi üzerine sona erer. Hindistan baştan sona İngiliz işgaline maruz kalır. Koskoca Hindistan artık Büyük Britanya İmparatorluğunun sömürgesi haline gelmiştir.
1944’deki sözde bağımsızlık ile ülke birkaç parçaya bölünür ve Müslümanlar azınlık haline düşürülür. Keşmir üçe bölünür. Pakistan diye suni bir ülke meydana getirilir. Sonra Pakistan da bölünerek Bangladeş doğar.
İngilizler, M. Ali Cinnah ile gerçek adı Mohandas Karamçand olan Mahatma Gandhi’yi İngiltere’ye götürür 1888'de. İkisini de meşhur University College London’dan mezun eder.
İngiliz kadın Helena Petrovna Blavastky'nin kurduğu ve mason locaları gibi teşkilatlanan Teosofi Örgütü'ne üye yapılırlar. 21 yıl süren Güney Afrika deneyiminden sonra Hindistan’a bir kahraman olarak döndürülür Gandi.
1869'da İngiliz işgaline uğrayan Hindistan’daki Müslüman nüfus yüzde 60-65 gibi büyük çoğunluğa sahiptir. Bağımsız bir Hindistan, özüne dönerek Müslüman bir devlet olacaktır. İlga bile edilse hâlâ hilafete bağlıdır veya o arzu ile yanıp tutuşan Müslüman Hindistan, İngiliz için büyük bir tehdittir.
Kaldı ki İngiliz, Hindistan'ı daha fazla elinde tutamayacağını bilmektedir. Elden çıkacaksa, Müslüman memleketi olmamalıdır.
‘Cinnah ve Gandi İngiliz’di’
Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Hintliler, İngiliz sömürgesine karşı millî direniş savaşı yürütürken, İngiliz Gandi “Biz, her şeyden önce Büyük Britanya İmparatorluğu'nun İngiliz yurttaşlarıyız. İngilizler şu anda haklı bir dava uğruna, insan şerefinin ve medeniyetinin iyiliği ve şanı için dövüştüklerine göre, … bize düşen görev açıktır: İngilizleri desteklemek için elimizden geleni yapmak, canımızla ve malımızla savaşmak” (İmparatorluk, Niall Ferguson, YKY, s. 289, Mart 2011) diyerek, İngiliz'e karşı rüştünü ispat eder.
Artık uşaklığın yani sömürge valiliğinin önünde bir engel kalmamıştır. Hasan Sabbah’ın torunları Ahmediler de Pakistan’ın yani Müslümanların ayrı bir devleti olması için İngilizlerce kışkırtılır. Zaten Cinnah da bunun için yetiştirilmiştir.
Bu nedenle Gandi 1920'de Hindistan Millî Kongresi'nin başına geçirilir. Cemalettin Efgani, Sir Ahmet Han, Ağa Han gibi İngiliz anahtarları yetmezmiş gibi Hintlilerin başına bir de Gandi ve Cinnah adlı sömürge valileri eklenir. Görevleri bellidir: Hindistan'ı parçalamak, kadim kardeşliği düşmanlığa çevirmek…
İsmâilî (Hasan Sabbah) bir ailenin çocuğu olan Cinnah, orta öğrenimini Karaçi'de Misyonerler Cemiyeti Lisesi'nde tamamlamıştır. Sonrası ise İngiltere'ye götürülüp, eğitilmesi ile devam edecektir. İngiliz onu sürekli Avam Kamarası'na götürüp, İngiliz politikacılarla içli dışlı olmasını sağlar. İngilizler, onu Bombaylı Parsî lider Hint milliyetçisi Dâdâbhâî Nevrûcî'nin özel sekreteri bile yaparlar.
M. Ali Cinnah, Pakistan'ın kurucusu yapılırken Gandi de Müslümanların azınlığa düşürüldüğü Hindistan’ın başına… Bize ‘merhamet adamları' gibi pazarlanan, ama birliğin dağılması için çabalayan ‘İngiliz' Hindu Gandi ve ‘İngiliz' İsmâili Cinnah'ın oyunları, Hindistan'ın parçalanmasına ve Müslümanların Hindistan'da azınlık olmasına sebebiyet verir.
İngiliz siyasetçi Lord Macaulay, Gandi’yi şöyle tasvir eder. “Gandi renk ve kan bakımından bir Hintli, lakin zevk, anlayış ve ahlâk bakımından tam bir İngiliz…”
Cinnah da Gandi de İngiliz idiler. Çünkü ikilinin ortak yönlerinden biri de Madam Blavastky'nin kurduğu Teosofi Cemiyeti ile Yenidünya düzencilerinin örgütü Fabian'ın üyeleri oluşlarıdır. (Geniş bilgi için bakınız İngiliz Derviş, M. Hasan Bulut)
1883'te kurulan Fabian Örgütü; adını Hannibal'ı devirmek için gerilla taktikleri kullanan Romalı General Fabius Cunctator'dan alan şeytânî gizli bir yapıdır ve Osmanlı’nın da başına bela olmuştur.
Kadiyanîlik fitnesi
Nihayetinde 14 Ağustos 1947'de İngiltere, Hindistan'a bir asırlık işgali sırasında ektiği fitne tohumunun neticesini almış, Hindistan ve Pakistan diye iki ülkenin doğumuna yol açmıştır.
Bu parçalanmayı Mevdûdî merhum şöyle anlatıyor:
“Kadiyanîlik fitnesi, İngiliz idaresinde yapılabilecek en büyük şeydi. Hintli reisler, Kadiyanîlik fikrini destekledi, korudu ve geliştirdiler. Mesela Hindistan Başbakanı Pandit Cevahir Lal-Nihro, Kadiyanîlik fikrini benimseyenlerdendi. İngilizlerin desteklediği fitne, Hindistan birliğinin bozulması için iyi bir silahtı. Dr. Muhammed İkbal, Müslümanları bu tehlikeden korumak istedi. Temiz din İslam'ın etrafını saran bu pislik ve hurafeye karşı makaleler yazdı. Onların asıl gayesinin, Britanya sömürüsünü desteklemek olduğunu delilleri ile gösterdi…” (Kadıyanîlik, Mevdûdî, İhya Yay.)
‘ISIS Unveıled'
Feminizmin önemli isimlerinden, kadınları doğurmamaya çağıran ve Gandi ve Cinnah'ın da lideri olan İngiliz yurttaşı Yahudi Blavastky, gizli ve tehlikeli Teosofi örgütün doktrinini yazmıştı. ‘ISIS Unveiled' adlı bu doktrinin kendine yazdırıldığını ileri süren bu sapığın fikirleri, bugünden bakınca ayrı bir ehemmiyet arz ediyor.
Bugün İslam topraklarında fitne ateşi yakan ISIS/IŞİD'in adını sadece Teosofi'nin gizli yol haritasında görmüyoruz. Zira tarihi kökeni hayli eski. 1876'da Fransızların Mısır'da açtıkları mason locasının adı da ISIS’ti. Ayrıca ISIS bir Mısır tanrıçasının adıydı.
Alex Crowley ve Aubrey Herbert
Gandi ve Cinnah'ın ardında satanist baronların adamı Aubrey Herbert (John Bennett) ve satanistlerin en meşhur liderlerinden Alex Crowley vardı. O, Atatürk Crowley’in babası ve satanizm en büyük sözde lideriydi.
Bugün Bangladeş Devleti’nin olduğu bölge, Doğu Pakistan adıyla Pakistan devletine bağlıydı. Hasan Sabbah sapkınlığının bir devamı olan ve Hindistan'da Harami Topluluğu olarak da bilinen Thug Örgütü’ne mensup Mucibü'r-Rahman’ın "Avami Partisi"nin Doğu Pakistan seçimlerini kazanması üzerine başlayan gerilim bir iç savaşa dönüşmüş ve 26 Mart 1971’de Bangladeş adlı bir devletin ilanı ile neticelenmişti.
Yüzyıllardır Müslümanların erkeklerini boğarak öldüren ve kadınları ve mallarına çöken bu kahrolası Thug Örgütü, geçtiğimiz yıllarda Bangladeş’teki bütün Müslüman liderleri sözde bir mahkeme kurarak idama mahkum etmiş ve hepsini bir bir aynı tekniklerle infaz etmişti. Bugün ülkeyi kurucu kâtil Mucibü'r-Rahman’ın kızı olan kâtil Şeyh Hasina Vecid yönetiyor.
Kurulduğu günden bu yana aynı ailenin elinde olan Bangladeş, sefaletin en çok hüküm sürdüğü ülke olmaya devam ediyor.
Kim bu Modi?
1950 doğumlu olan Modi’nin tam adı Narendra Damodardas Modi. Kısaltılmış adı ise NaMo. Seçim çalışmalarında kendisini “Chowkidar” yani “bekçi” olarak tanımlayan Modi, fanatik bir Hindu milliyetçisi. Bu nedenle laikliği reddediyor ve Hindistan’ın Hinduizmle yönetilmesini istiyor. Aslında istemesi çok gerilerde kaldı. Çünkü yaklaşık 10 yıldır fiilen uyguluyor.
1970'lerin başında Rashtriya Swayamsevak Sangh'a (RSS) katıldı ve Akhil Bharatiya Vidyarthi Parishad (ABVP) aracılığıyla siyasete dahil olur. 1987'de ise Hindistan’ın Halk Partisi yani CHP’si Bharatiya Janata Partisi'ne (BJP) katılıp ve hızla yükselerek genel sekreter olur.
1915 yılında Müslüman nüfuzuna karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Büyük Hindu Meclisi’ne dayanan Hindistan CHP’si BJP, 1990’larda Mescidlerin yıkılarak yerlerine Hindu tapınakları inşa edilmesi için kampanya başlatır. 1992’de Ayodha’da yaşanan Babri Mescidi hâdiseleri ve sonrasında Hindular düzenli olarak asker ve polisin de desteğiyle Müslümanlara saldırır ve hâlen de saldırmaktadır.
Bharatiya Janata Partisi'nin (BJP)’nin lideri olan Modi, evvelinde Batı Hindistan'daki Gujarat eyaletinin başbakanı (2001-2014) idi.
Hindistan işgali altındaki Müslüman Keşmir've Cammu’daki 370. Maddenin iptali ve Vatandaşlık Değişikliği Yasası'nın (CAA) zulmü nedeniyle Hint milliyetçilerinin desteğini kazanarak 2019 genel seçimlerinde de yeniden çoğunluğu elde etti. 2024 seçimlerinde ise üçüncü kez seçildi ve 543 sandalyenin 293'üne sahip oldu.
2022’de Telegrap Hindia gazetesinde Sankarshan Thakur imzasıyla çıkan makale de onun hakkında şöyle deniliyor: “Narendra Modi iki kez seçilen başbakanımızdır. Onu ve onun megalomanyak ve şeytânî motivasyonlarını anlamak için çaba göstermezsek, onu doğru bir şekilde değerlendirmede başarısız oluruz. Cammu ve Keşmir soyuldu, parçalandı, statüsü değiştirildi ve özetle dünyadaki en büyük hapishaneye dönüştürüldü.”
,
Petrokimya, ilaç ve tekstil gibi endüstrilere odaklanarak hatırı sayılır bir ekonomik büyüme elde eder.
ABD’nin yanı sıra Rusya ve İsrail ile derin ilişkiler kurar. Gazze soykırımı dahil terörist İsrail’in her türlü faaliyetini destekler. Hindistan’ı bu sayede küresel bir aktör yapacağına inanan Modi, Yahudilerin Hindistan’da her türlü faaliyetine izin verir.
Endüstriyel kirlilik dahil hiçbir çevre meselelerini umursamamakla da tanınan Modi, tıpkı İsrail gibi iç ve dış dünyadan gelen hiçbir eleştiriyi umursamadan yoluna devam eder.
Afganistan, Pakistan ve Bangladeş vatandaşı ancak Müslüman olmayanlara Hindistan vatandaşlığına geçme hakkı tanıyan Modi, Cammu ve Keşmir birliğini bozup iki ayrı bölgeye dönüştürmeye çalışır ve buralarda bu bölge vatandaşı olmayanların da mülk satın almasını sağlayarak bölgenin statüsünü bozar.
‘Suç ve kin makinesi’
Modi dünyanın en kutuplaştırıcı lideri olarak görülüyor. Seçimleri öngörülemeyen bu yüzden de başbakanların siyasi ömürleri pek uzun olmayan ülkedir Hindistan’ın. İlk başbakanı Jawaharlal Nehru'dan bu yana en uzun süre başbakanlık koltuğunda kalmayı başaran ve fanatik bir Hindu milliyetçisi olan Modi, seçimleri de ülkenin en büyük inanç grubu olan Hinduları kışkırtarak konsolide ediyor.
İngiltere merkezli bir araştırma firması TS Lombard’a konuşan ve isimlerinin gizli kalmasını isteyen eski ve yeni arkadaşları, Modi için “bir kin makinesi” diyor. Bir diğeri ise “dini kinidir” tabirini kullanmış. Çalışmada “O, yoksulların savunucusu ve milyarderlerin dostudur. Demokratik seçimleri kazanıyor ancak siyasi rakiplerini bastırarak. Hindistan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Hinduları birleştiriyor ancak dini azınlıkların, özellikle de Müslümanların kendilerini dışlanmış, istenmeyen ve korku dolu hissetmelerini sağlıyor” deniliyor.
İslam’dan ve Müslümanlardan nefret eden Modi, Gujarat'ta başbakan olarak görev yaparken, bir banliyö trenine yapılan saldırıdan Müslümanları sorumlu tutar. 6-7 Ekim 2014'te HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Aynularab (Kobani) bahanesiyle yaptığı çağrıya benzer bir çağrı ile halkı ve polisi sokağa döker. Türkiye’de 2 polis olmak üzere 37 kişi PKK’lı teröristlerin saldırıları neticesinde katledildi. Hindistan’da ise Modi, polise vur-öldür emri vererek sokağa çıkma yasağı koyar. Müslümanların yaşadığı Gulbarg mahallesine giren polis 1000'den fazla Müslümanı katleder. Çok sayıda kadına toplu tecavüz ve yağma yaşanır. Bu emri nedeniyle Modi, Hindistan Yüksek Mahkemesinde yargılanır ancak “aklanır.”
Nüfus ve İslam
Hindistan’ın ilk camii Tabiinden Mâlik bin Dînar (r.a.) tarafından 729 yılında Kerala'daki Çeraman’da inşa edilir. Bugün 1,5 milyara yaklaşan nüfusu ile Hindistan dünyanın en çok nüfusa sahip ülkesi. Çin ise 1,4 milyarla ikinci. Ülkenin resmi rakamlarına göre yüzde 15-20 kadarı Müslüman. Kimi kaynaklara göre yüzde 30’dan fazlası… Pakistan ve Bangladeş, Hindistan’dan koparılmasaydı bugün Hindistan bir İslam ülkesi olacaktı.
Hindular İngilizlere boyun eğerken Müslümanlar direnmişti. 1857 Müslüman Hintlilerin Ayaklanması Hint Alt Kıtası’ndaki Müslümanlar açısından kelimenin tam mânâsıyla bir felaketti. Ayaklanmayı bahane eden İngilizler sadece Kanpûr’da yaklaşık 30 bin mâsum insanı topa tutar ve bir kısmını da Ganj Nehri’ne atar. Ulema ve meşayihten pek çok kimseyi ise diri diri yakar. Buna rağmen Müslümanları sindiremez.
Bugün de ülkenin tamamına yayılmış bir Müslüman nüfus var ve Müslümanların ezici çoğunluğu Sünni Hanefi. Mevlana Muhammed Kasım Nanautavi tarafından kurulan Dâru'l-Ulûm Diyobend, Hindistan'ın Ezher'i olarak kabul edilir. Bugün Deyobendi Hareketi olarak bilinen bu teşkilat, İngiliz işgalinin İslâmî kimlik ve kültürleri dejenere etmesini engellemek için Hindistan ulemâsı tarafından kurulur ve burada sayısız âlim yetiştirilir.
İmam Rabbânî olarak bilinen Şeyh Ahmed Serhendî (1563-1624) Hindistan’da yetişmiş en meşhur âlimdir. Şah Veliyullah Dehlevi (1703-1753), Hacı Şeriatullah (1781-1840), Şibli Numani (1857-1914), Muhammed Zekeriyyâ Kandehlevî (1898-1982), Eşref Ali et-Tehânevî (1863-1943), Zafer Ahmed El-Osman Et-Tehanevi, Ebû'l-Hasen en-Nedvî (1914-1999) gibi pek çok âlim de Hindistan’ın gözdelerindendir. Elbette Pakistanlı kabul edilen Muhammed İkbal (1877-1938), Ebu'l-A'lâ Mevdudî (1903-1979) gibi şöhretli âlimleri de eklemek gerekir.
İktisâdi güç ve siyaset
Çin 20 trilyon dolarlık bir ekonomi iken, Hindistan 3 trilyon dolarda. İngiltere’nin Başbakanı, ABD’nin Başkan yardımcısı ve pek çok küresel şirketin genel müdürünün Hintli olduğunu düşündüğümüzde küresel siyasette ekonomik gücünün çok üstünde bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.
ABD, Hindistan’ı dolayısıyla da (ABD ve İsrail’e sıkı sıkıya bağlı) Modi’yi Çin'e karşı bir denge unsuru olarak kullanıyor.
Hintlilerin sosyal medya paylaşımlarında en çok dile getirdikleri hususlardan biri Modi’nin gerçekte kimin adamı olduğu hususudur. Kimi İllüminati üyesi ve mason olduğunu yazarken kimisi de “Kendisi illüminati üyesi değil, sadece bir kukla. Onu büyütüp medyada güzel görünmesini sağladılar. Ambani ve Adani gibi şirketler de başbakana bağlılar” diye yazıyor.
Yazı da sözü edilen kişiler The Economist’e göre Hindistan’ın gayri safi millî hasılasının %4'üne denk gelecek büyüklükteki iki milyarder Gautam Adani ve Mukesh Ambani’dir.
Masonluk ve Hindistan
Masonluk, İngilizlerin Hindistan’ı işgaliyle birlikte ülkeye girer. Encyclopedia Masonica bu durumu şu cümlelerle özetliyor: “Hindistan masonlukla 19. yüzyılın başlarında tanıştı. Masonluğun Hindistan’a taşıyıcıları askerlerdi. Masonlar İngiliz, İskoç ve İrlandalı Kardeşlerden oluşuyordu. Daha sonra Hindu dinine mensup kişiler ile bazı Müslümanlar da masonluğa kabul edildi. Bu Anglo-Sakson Kardeşliğine Hindular, Brahminler, Müslümanlar, Jainler, Parsiler, Vedalar, Gita, Tripitaka vb. inançlara sahip kişiler de karıştığında ne olurdu? Tam bir amalgam. Amerika, İngiltere ve Avrupa'daki masonlar bu deneyi büyük bir ilgiyle izlediler.”
İndian Express’ten Namit Hans’a göre 19 Şubat 1884'te genç Swami Vivekananda (Narendranath Datta), daha 23 yaşında iken mason olur. Hint milliyetçiliğinin babası ve Yoga’nın Batı’ya taşıyıcısı olarak kabul edilen Vivekananda’nın masonluğu Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman olmayanların mason olmayacağı yalanını da çökerten bir durumdur.
Swami Vivekananda dışında birçok Hintli liderin de masonluğa katıldığına inanılıyor. Pandit Motilal Nehru, Rajendra Prasad ve Fakhrudin Ali Ahmed bunlardan sadece birkaçı.
Gandi örneğinde olduğu gibi Hintli liderlerin pek çoğunun Teosofi Cemiyeti'ne üye olduğu düşünülüyor. Bugün ülke geneline yayılmış 380 loca bulunuyor. Büyük Locaya 30 binden fazla kayıtlı mason var ve bunların yüzde 30 kadarı gençlerden oluşuyormuş. Ancak masonların gelecek vadeden pek çok kişiyi resmi kayıtlara işlemediği bilinen bir gerçek. Modi’nin mason olma ihtimali güçlü olmakla beraber en azından bizde müsbet veya menfi bir delil yok.
Yahudi dost ve kuklası
BAE, Suud ve Filistin yönetimlerinin büyük devlet nişanları verdiği, Batılı kuruluşların ödül yağmuruna tuttuğu Modi, Filistin davasına ihanet edenlerin en başında yer alıyor. Oysa Modi hem İsrail'i hem de Filistin Batı Şeria'daki Ramallah'ı ziyaret eden ilk Hindistan Başbakanıydı. Hindistan ise 1947'de BM Güvenlik Konseyi'nde Filistin'in bölünmesine “hayır” diyen ülkeydi. 1974'te Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanımıştı. Ayrıca Filistin’i tanıyan Arap olmayan ilk devletti. İsrail'i ise 1950'ye dek tanımadı ve 1992'ye kadar resmi diplomatik ilişki kurmadı.
Suud sermayeli Şarkul Awsat, İsrail-Hindistan yakınlaşmasının temellerini şu cümlelerle özetliyor: “Hindistan ile İsrail arasındaki yakınlaşma, Hindistan Ulusal Kongresi Partisi’nin (INC) iktidarı döneminde başladı. İki ülke arasındaki resmi ilişkiler, Hindistan tarihinde bir dönüm noktası olan 1992 yılında radikal Hindular tarafından Uttar Pradeş eyaletinin Ayodhya kentinde bulunan ve tarihi 16’ıncı yüzyıla kadar uzanan Babri Camii'ni yıkmasıyla kuruldu. Hindistan’daki 1,4 milyardan fazla nüfusun yaklaşık yüzde 15'ini oluşturan Müslümanların büyük çoğunluğu Filistin'i destekliyor. Bunlara ideolojik olarak Hindutva doktrinine bağlı olmayan ve İsrail ile ittifakı desteklemeyen yüz milyonlarca Hint de eklendiğinde Hindistan'ın kendi nüfusu arasında kayda değer oranda Filistin destekçisi olduğu ortaya çıkıyor.”
Siyonizm’in ikiz kardeşi: Hindutva
Modi yönetimi 27 Ekim 2023'de BM’nin Gazze'de insani ateşkes çağrısında bulunan kararında çekimser kaldı. Modi, siyonizmin ikiz kardeşi olarak tanımlanan ‘Hindutva’cı.
Hindutva; Hindu olan, Hint ırkını üstün gören ve Hindu devleti kurmayı hedefleyen ve Hindu olmayanları tıpkı siyonistler gibi insan olarak görmeyen ırk ve din temelli sapkın bir inanış.
7 Ekim 2023’te başlayan savaşta Modi, daha ilk saatlerde “İsrail’deki terör saldırıları haberiyle derinden sarsıldık. Düşüncelerimiz ve dualarımız masum kurbanlar ve aileleriyle birliktedir. Bu zor zamanında İsrail’le dayanışma içindeyiz” mesajını paylaşarak Yahudi terörüne ilk desteği veren devlet adamı olarak kayıtlara geçti. Başta Keşmir olmak üzere Hindistan’da Filistin’e destek gösterilerini de yasakladı.
Modi’nin İsrail’den muhalifler ve devlet yetkililerini ve düşman olarak gördüğü ülkelerin yöneticilerini dinlemek için dijital istihbarat aracı Pegasus yazılımını satın adlığı biliniyor. Bu yazılımla pek çok Hintli muhalefet lideri, memurlar, işadamları, gazeteciler ve hatta Hintli hâkimlerin takip edildiğine dair çok sayıda haber var.
Öte yandan Hindistan, İsrail’in en büyük 3. Savunma malzeme ve ekipman tedarikçisi. Rakam 10 milyar doları aşkın. Karşılıklı teknoloji transferleri de yapılıyor. İsrail'in Hindistan'ın savunma sektörüne erişiminin 'harika' bir şey olduğu ve BJP yönetimi tarafından kararlı bir şekilde desteklendiğine dair de haberler var.
Çok şeyin gizlilikle yürüdüğü savunma, güvenlik ve istihbarat yetkilileri, Savunma Araştırma ve Geliştirme Örgütü (DRDO) teknisyenleri, bilim adamları ve silah şirketi yöneticilerinin Yeni Delhi ve Tel Aviv'e yaptığı karşılıklı ziyaretlerin hem özel hem de kamu sektörleri aracılığıyla gerçekleştirildiği de belirtiliyor. Bazı yorumcular ise İsrail’in Modi sayesinde Hindistan yönetimi üzerinde ciddi bir güç oluşturduğunu kaydediyor.
Hindistan’ın geleceği
Yüksek ve genç bir nüfus ile yazılım ve ilaç alanında rakipsiz bir kaynağa sahip Hindistan’ın muhtaç olduğu şey; aklı başında bir lider. İngiliz’in paramparça ederek terk etmiş gibi yaptığı ülkedeki hükümranlığı gayri resmi olarak devam ediyor. Kutuplaştırma ve iç kargaşa Hindistan’ı avuç içinde tutmanın en kestirme yolu. Ancak bağnazlar ve kukla idareciler bunu idrak edebilecek durumda değil.
Dünyanın fabrikası olarak görünen Çin tüm dünyanın şüphe ile yaklaştığı bir ülke iken, Çin’i geçen nüfusu ile Hindistan Çin’den daha ileri seviyede bir ülke olabilme kapasitesine hâlâ sahip. ABD, İsrail ve İngiltere’nin Hindistan üzerindeki etkisi de gelecek açısından oldukça mühim.
Hindistan bir 5 yıl daha Modi ile yoluna devam edecekse de ülke her zaman sürprizlere gebe. Pakistan, Bangladeş, Nepal gibi ülkelerle kurulacak bir federasyon veya siyasi ekonomik birlik bu ülkeyi çok ilerilere taşır ancak bunu yapma potansiyeli şimdilik mevcut değil. Müslümanlar açısından ülke saatli bomba gibi. Çin ise Hindistan’ın ensesinden olmasından son derece rahatsız.