Her hafta bir parmak gönderildi
Esed sadece direnişe katılanları değil, teslim olmalarını sağlamak amacıyla yakınlarını da tutuklama yoluna gitti. Bu konuda insanın kanını donduran bir örnek var. Bir annenin oğlunu zindana atan rejim, diğer oğlunu tutuklamak için öyle bir yola başvurmuştu ki, şeytanın aklına gelmez. Her hafta oğlunun bir parmağını kesip, diğer oğlunu teslim etmesi için anneye gönderiyorlardı.
İçlerinde babamı teşhis etmek için bakarken Esed’in zindanlarında işkenceler altında şehid olan yaklaşık 1000 kişinin fotoğrafı elimden geçti. Sezar kod adıyla maruf Suriyeli subayın çektiği fotoğraflardaki yüzler, gerçekten insanın içini acıtıyordu. Babama benzeyen birine tesadüf etmiştim. Kendisinden yıllardır haber alamadığım eşimin fotoğrafı da oradaydı. Yeni fotoğraflar yayınlandıkça babamın yüzünü tekrar teşhis için gözleri çıkarılmış, dişleri kırılmış, yara bere, kan ve morluklar içinde kalmış, kimi zaman yakılmış, işkence izleriyle dolu fotoğrafların arasına yeniden daldım.
Ben Babamı Böyle Hayal Etmedim
Derken bir fotoğrafın önünde uzunca kalakaldım. “Bu benim babam olamaz” demek için türlü bahaneler aradım. Onun tertemiz simasını hep güven içinde, göklerin yüceliğinde hayal etmiştim. Babamı korkular ve türlü hakaretler eşliğinde işkence çekerken, dövülürken, aç susuz, soğuktan ve sıcaktan mustarip, tıka basa mahkûmlarla dolu bir odada, pis, soğuk ve rutubetli betonun üzerinde çıplak vaziyette uykusuz, içinde kurtlar kaynaşan kokuşmuş bir yemeği yiyorken bir türlü hayal edemedim.
Yine de bu resmin babama ait olmasını istedim. Yaşadığım anın bir rüya olduğunu farzettim. Babam uyandığımda her zamanki şıklığıyla; elinde gazetesi, gözlerinde gözlüğü, başında şapkası ve ağzında o güzel ahşap piposuyla çıkıp gelecekti sanki.
- Dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kim bilir o şehidler ne korkular, ne acılar, ne işkenceler yaşamışlardı? Ne çığlıklar atmışlardı? Açken, üşüyorken neler hissetmişlerdi? Daha fazlasına artık bakamadım. Takatim tükenmiş, darmadağın olmuştum.
Ertesi gün biraz kendimi toparlayınca babamın tutuklanmadan önce çektirdiği son fotoğrafı çıkardım ve işkenceler içinde kalmış fotoğraf ile karşılaştırdım. Bu kez emin oldum, fotoğraftaki kişi babam değildi. Evet, ona çok benziyordu fakat o değildi.
Kalp Krizi Geçirip Vefat Etti
Netice itibariyle değişen bir şey yok. Esed’in zindanlarındaki işkencelerden, hakaretlerden, aklınıza gelebilecek her türlü acıyı tadıp da sağ çıkan pek kimse mevcut değil. Her ne kadar bakınca iç burkuyor olsa da, nice şehidin elde son bir fotoğrafı bile bulunmuyor.
Sezar fotoğrafları, sevdiklerinin akıbetini merak eden Suriyeli aileler için son bir umut kapısı. Ve aynı zamanda büyük bir hüzün kaynağı. Son günlerde Suriyeliler arasında elden ele dolaşan bir resim var. Resim bir babaya, Nadir Abbud’a ait. Tek oğlu, göz bebeği Yusuf’unu fotoğraflar arasında görünce kalp krizi geçirip vefat eden bir babaya. Abbud’un yaşlı kalbi, oğlunun işkenceler içinde kalmış suretini görünce paramparça oldu, bu acıya daha fazla dayanamadı.
Esed rejimi sadece Müslüman kesimi tutuklayıp zindanlara tıkmadı. Benim babam solcu bir yazar ve şairdi. Sosyalist Arap gazetesinde yazıları yayınlanıyordu. Yakın zamanda insan hakları savunucusu Mişel Şemmas yazdığı bir makalede babamdan da bahsetmiş, Esed rejiminin solcu entelektüel ve sanatçıları da muhalif oldukları iddiasıyla susturduğunu, birçoğundan haber alınamadığını ifade etmişti.
Şeytanın Aklına Gelmeyen Zulüm
Esed sadece direnişe katılanları değil, teslim olmalarını sağlamak amacıyla yakınlarını da tutuklama yoluna gitti. Bu konuda insanın kanını donduran bir örnek var. Bir annenin oğlunu zindana atan rejim, diğer oğlunu tutuklamak için öyle bir yola başvurmuştu ki, şeytanın aklına gelmez. Her hafta oğlunun bir parmağını kesip, diğer oğlunu teslim etmesi için anneye gönderiyorlardı.
İşte Bu Yüzden Hicret Ettim
Neredeyse ben de bu annenin durumuna düşecektim. Eşimi tutuklayan rejimin şebbihaları çocuklarımı benden birer birer koparacaklardı. Bu yönde sıkıştırmalar artmaya başlayınca kararımı verdim ve hemen ülkeyi terk ettim. Aradan geçen onca seneye rağmen hâlâ o günlerde yaşadığım korkuları üzerimden atabilmiş değilim. Hâlen biri arabasının kapısını biraz sertçe kapatsa aniden irkiliyorum. Evin zili ne zaman çalsa elim ayağım birbirine dolanıyor, “Esed’in muhaberatı eve baskın yapmaya geldi” diye kalbim endişe içinde çarpmaya başlıyor.
- Bu travmadan ne zaman kurtulurum, bilemiyorum.Esed’in zindanına girmeyen ben bu korkuları yaşıyorsam, yıllarca o zindanlarda işkence görenler kim bilir hangi dehşet verici korkuları yaşadılar.
Şunu unutmayalım; ‘Sezar kod’ isimli subayın çektiği 55 bin fotoğraf, 2013 yılından önceye ait ve sadece tek bir mekânda alınmış görüntüler. Aradan geçen koskoca yedi yıl içerisinde, ülkenin dört bir yanında, daha kaç tutuklu işkenceler altında şehid düştü, kimse bilmiyor. Esed’in döktüğü kanları, işkenceler altında aldığı canları ortaya çıkarmak, Esed’e layık olduğu cezayı vermek için daha kaç Sezar’a ihtiyaç var? Şu görüntülerden sonra dünya hâlâ neyi bekliyor, bilemiyorum.