Haniye sonrası ne olur?
Çin’in başkenti Pekin’de HAMAS ve el Fetih başta olmak üzere 14 ayrı direniş örgütünün bir araya gelerek Gazze’de savaş sonrası ortak bir yönetime ve uzlaşı hükümetini hedefleyen Pekin deklarasyonunu imzalamış olması kayda değer bir gelişmeydi. Haniye suikastıyla birlikte Gazze’deki savaşı sona erdirme çabalarının yanında Pekin Uzlaşısı'nın uygulanması da riske girmiş oldu. Bu anlamda suikast, İsrail’in Filistinlilerin birliğine ve ortak temsiline dayanan bir Filistin devleti kurma şansını zayıflatma stratejisinin bir parçası aynı zamanda.
İsrail önce Beyrut’ta Hizbullah’ın kalesi olan Dahiye’de örgütün üst düzey komutanlarından Fuad Şükür’ün bulunduğu binayı hedef aldı. Üzerinden henüz bir gün dahi geçmeden de İran’ın yeni cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin töreni için Tahran’a giden HAMAS lideri İsmail Haniye’ye yönelik suikast gerçekleştirildi.
İsrail'in İran içindeki etkinliğini de gözler önüne seren, bölgedeki tansiyonu iyice yükselten ve topyekün bir bölge savaşı riskini tırmandıran bu iki suikast sonrası bundan sonra ne olacağı, Haniye’nin katlinin HAMAS’ı ve Gazze’de devam eden savaşı nasıl etkileyeceği merak ediliyor.
Haniye’nin suikastı ile alâkalı sır perdesi tam anlamıyla aralanmış değil. Nitekim suikastın planlanması ve uygulanması ile ilgili farklı iddialar var. Biz ise Haniye suikastını ve HAMAS-İsrail üzerindeki olası etkilerini, geçmişte yaşananların da ışığında ele almaya çalışacağız.
Haniye suikastı, HAMAS’ın yakın tarihinde karşı karşıya kaldığı ilk üst düzey suikast değil. İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin işgaline karşı ilk Filistin ayaklanmasının yaşandığı 1987'den bu yana HAMAS'ın liderlerine ve kilit isimlerine suikastlar düzenliyor. Bunlardan bazıları şöyle:
Halid Meşal suikastı
HAMAS’ın kurucularından ve Haniye’den önceki siyasi lideri olan Halid Meşal, 1997’de Ürdün'ün başkenti Amman'daki ofisine yakın bir sokakta İsrail ajanlarının başarısız bir suikast girişimine uğradı.
Meşal’e yolda yürüdüğü sırada şırınga ile zehir enjekte edildi.
Şeyh Ahmed Yasin suikastı
İsrail, HAMAS'ın kurucuları arasında yer alan ve dini lideri olan Şeyh Ahmed Yasin'i 22 Mart 2004 tarihinde Gazze'de bir camiden çıkarken helikopterden atılan bir füzeyle öldürdü.
Binlerce Filistinli Gazze'de intikam sloganları atarak yürüdü.
HAMAS yetkilileriyse İsrail'in bu suikastle, 'cehennemin kapılarını açtığını' söyledi.
Abdülazİz el Rantİsİ suikasti
İsrail helikopterinin 17 Nisan 2004 tarihinde Gazze'de bir araca düzenlediği füze saldırısında HAMAS lideri Abdülaziz el Rantisi ve iki koruması öldürüldü.
HAMAS liderliği saklanmaya başladı ve Rantisi'nin halefinin kimliği gizli tutuldu.
Suikast, Şeyh Ahmed Yasin'in öldürülmesinin ardından Gazze'de HAMAS liderliğini devralmasından kısa bir süre sonra gerçekleşti.
Salih el Aruri suikastı
Beyrut'un güney banliyölerinden Dahiye'de 2 Ocak 2024'te İsrail'e ait bir insansız hava aracıyla düzenlenen saldırıda HAMAS'ın siyasi kanadının üst yönetimindeki Salih el Aruri öldürüldü.
Aruri aynı zamanda HAMAS'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'nın da kurucusuydu.
İsmail Haniye suikastı
HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, İran’da cumhurbaşkanı seçimini kazanan Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katılmak üzere bulunduğu Tahran'da 31 Temmuz’da suikasta uğrayarak şehid oldu.
Haniye'nin naaşı Tahran'da düzenlenen cenaze töreninin ardından uzun yıllardır kendisine ev sahipliği yapan Katar’a nakledildi.
Cuma günü Katar’ın en büyük, Vahhabiliğin kurucusu İmam ibn Abdulvehhab’ın ismini taşıyan camisinde kılınan cenaze namazının ardından Katar'ın ikinci büyük şehri Lusail'deki mezarlığa defnedildi.
Doha’daki cenaze töreninde tek Arap lider Katar Emiri Şeyh Temim olurken, Mahmud Abbas törende yoktu. Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkelerinden cenazeye resmi bir katılım olmaması elbette şaşırtıcı değil; nitekim HAMAS’ın içinden doğduğu Müslüman Kardeşler’i “terörist” olarak tanımlayan bu ülkeler, örgütü kendi yönetimleri için bilhassa da Arap Baharı sürecinden itibaren tehdit olarak görüyor.
Öte yandan Doha’daki cenazeye en yüksek temsilli katılımın olduğu bölge ülkerinden biri Türkiye oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı düzeyinde katılım gerçekleşirken, diğer üst düzey katılımlar İran, Endonezya, Afganistan ve Malezya’dan geldi. İran’ın dışında Türkiye ile Pakistan ise milli yas ilan eden ülkeler oldu.
- Taraflar ne tepki verdi?
- HAMAS, suikast sonrası yaptığı ilk açıklamada, "Haniye, siyonist bir saldırı sonucu Tahran'da öldürüldü. HAMAS liderinin suikastı korkakça bir eylem, cezasız kalmayacak" ifadelerini kulllandı.
- HAMAS'ın silahlı kanadı Kassam Tugayları, Haniye'nin Tahran'da öldürülmesinin “savaşı yeni boyutlara taşıyacağını” ve büyük yansımaları olacağını söyledi.
- Gazze Şeridi'nde HAMAS ile savaş halinde olan İsrail, olayın sorumluluğunu ne kabul ne de inkâr etti.
- İsrail Başbakanı Netanyahu, Haniye suikastı sonrası yaptığı ilk açıklamada, Haniye'nin adını doğrudan geçirmedi ancak "İran'ın vekil güçlerine ağır bir darbe indirdik" dedi.
- İsrail’i zorlu günlerin beklediğini söyleyen Netanyahu,“Beyrut’taki saldırıdan bu yana her yönden tehdit sesleri duyuluyor. Her türlü senaryoya hazırlıklıyız. Her türlü tehdide karşı birlik içinde olacak ve kararlılıkla hareket edeceğiz. İsrail, nereden olursa olsun bize yönelik herhangi bir saldırının bedelini ağır ödetecek.” diye konuştu.
- İsrail kamuoyu ne dedi?
- Önde gelen İsrailli yazarların makalelerinden ve paylaşımlarından hareketle, İsrail kamuoyunun Haniye suikastı konusunda kafasının karışık olduğu görülüyor.
- Beyrut'ta bir Hizbullah komutanına yönelik saldırı, Mecdel Şems'e yönelik saldırının ardından halkın beklentileri dâhilindeyken, bunun hemen ardından Tahran’da HAMAS liderine yönelik saldırının yapılması İsrail kamuoyunda da şaşkınlık yaratmış görünüyor. Buradaki şaşkınlık HAMAS liderinin, geçmişte de sıkça yapıldığı gibi, hedef alınmasından ziyade daha çok zamanlama ile ilgili. Bu noktada iki suikast arasında şaşkınlık yaratacak kadar kısa bir zaman olmasını, Haniye’nin, İsrail’in böylesi bir operasyon yapmaktan çekineceği Türkiye veya Katar dışında, Tahran’da oluşunu fırsat bilmesi ile açıklamak mümkün.
- Pek çok İsrailli, rehinelerin serbest kalıp evlerine dönmesini sağlayacak kararlı adımlar atılmasını arzularken, Hizbullah'la yıkıcı sonuçları olabilecek tam teşekküllü bir savaş ihtimaline karşı yeni bir endişe dalgası içinde. Bu noktada İsrail kamuoyunda da ateşkes ve rehinelerin dönüşü konusunda umutların azaldığı görülüyor. Bu da içeride son suikastların Netanyahu hükümetinin “başarı” hanesine mi, yoksa tam tersi başarısızlık hanesine mi yazılacağı konusunu şüpheli hale getiriyor.
Kısa vadeli sonuçlar
Haniye suikastının kısa vadeli sonuçlarını kabaca 3 ana başlıkta şöyle özetleyebiliriz:
HAMAS'ın siyasi liderliği pahasına askerî kanadını güçlendirmesi ve Gazze’deki çatışmaların devam etmesine yol açması.
Son olarak cumhurbaşkanını kaybettiği helikopter kazasında imajına ağır darbe alan İran'ı daha da küçük düşürerek, İran ve vekillerinin İsrail'e yönelik saldırılarını artırma olasılığını yükseltmesi.
Hizbullah'ın üst düzey komutanı Fuad Şükr'ü hedef alan 30 Temmuz'daki Lübnan saldırısıyla birlikte Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah üzerindeki, İsrail operasyonlarına daha agresif karşılık verme baskısı artarak İsrail'in kuzey sınırında daha şiddetli bir çatışma olasılığını gündeme getirmesi.
Ateşkes umutları
Haniye suikastı, Gazze’de 7 Ekim’den beri devam eden savaşın sona ermesine yönelik umutların da yara almasına sebep oldu. Gelinen noktada ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması konusunda aylardır süren müzakerelerin en azından kısa vadede ilerlemesi zor görünüyor. Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdülrahman el Sani, Haniye suikastı sonrası yaptığı açıklamada buna en net dikkat çeken isimlerden biri oldu: “Bir taraf diğer tarafın müzakerecisini öldürürken arabuluculuk nasıl başarılı olabilir?”
Bu zaviyeden bakınca tüm bunların kasıtlı olduğunu, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Gazze'de diplomasinin galip gelme şansını sabote etmeye kararlı olduğunu söylemek mümkün.
Katar, ABD ve Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen ateşkes görüşmelerinde kilit bir aktör, popularitesi ve saygınlığı nedeniyle Gazze içerisinde başkalarından daha etkili olan Haniye’nin ölümü, HAMAS içerisinde söz sahibi ve anlaşmadan yana olan güçlü bir sesin kaybedilmesi anlamına geliyor. Bu noktada HAMAS'ın en azından kısa vadede herhangi bir ateşkesi kabul edeceğini öngörmek zor.
Geleceğe dair umutlar
Haniye suikastının sadece ateşkes umudunu değil aslında daha uzun vadeli çözüm umutlarını da hedef aldığını da eklemek gerek.
Siyaset bilimci Ahmet Yusuf Özdemir, “İsmail Haniye: Filistin İçin Bir Umut İhtimalinin Ardından” başlıklı yazısında, “İsrail’in gözünden İsmail Haniye’nin sunduğu tehdit, yeni bir barış masası kurulduğunda tabanın Haniye’ye göstereceği destekti. Haniye’yi “ortadan kaldırarak İsrail, aslında yeni bir düzenin umudunu hedef alıyordu” ifadelerini kullandı.
Yazıda da atıfta bulunulan, Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından yapılan çalışma bu noktada daha somut bir fikir verebilir: 7 Ekim’in ardından Gazze ve Batı Şeria’da yapılan araştırma, İsmail Haniye’nin güncel Filistin siyasetinde ve soykırım sona erip yeni bir barış masası kurulduğunda oynayacağı rolü gözler önüne seriyor.
Buna göre, “Bugün yeni bir başkanlık seçimi yapılsa ve sadece iki aday, Mahmud Abbas ve İsmail Haniye katılsa, seçmen katılımı sadece yüzde 53 olurdu ve Abbas oyların yüzde 16’sını, Haniye ise yüzde 78’ini alırdı (üç ay önce oranlar; Haniye için yüzde 58 ve Abbas için yüzde 37’ydi). Gazze Şeridi’nde Abbas’ın oyu yüzde 24, Haniye’nin yüzde 71 iken, Batı Şeria’da Abbas yüzde 10 ve Haniye yüzde 82 alıyor.”
Bunu da göz önünde bulundurarak, aslında Haniye suikastının sadece kısa vadeli ateşkes umutlarını değil daha uzun vadeli kalıcı çözüm umutlarını da baltalama amacı taşıdığını söyleyebiliriz.
- Netanyahu cephesi
- Kendi siyasi ömrünü uzatma çabasındaki Netanyahu’nun zaten başından beri ateşkes istemediği, sürekli savaş anlamına gelen ve her fırsatta vurguladığı “topyekün zafer” istediği düşünülünce Gazze’deki savaşın uzaması oldukça olası.
- Geçtiğimiz aylarda ABD’nin seçim yarışından çekilen başkanı Biden’ın açıkladığı ve Gazze’de ateşkesi öngören yol haritasının hayata geçirilememesinin tek olmasa da en önemli sebebi Netanyahu. İçeride ve dışarıda 7 Ekim öncesinden itibaren imajı zedelenen ve siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Netanyahu, müzakere sürecini ABD seçimleri sonrasına erteleyebilmek için de elinden geleni yaptı.
- Netanyahu’nun Temmuz ayı sonlarında ABD’ye gitmesi ve Kongre’de ayakta alkışlanan ve çok tartışılan bir konuşma yapması da kendisine başından beri verilmiş yeşil ışığı ve şartsız desteği pekiştirdi.
- ABD’nin olası başkanı Trump ile samimi pozlar veren ve kendisinden seçildiği takdirde yine tam destek sözü alan Netanyahu, son suikastlar sonrası HAMAS’ın müzakerelere doğal olarak devam etmek istememesi halinde, Trump seçilene kadar zaman kazanmış oldu. Bölge ülkelerinin İsraille yakınlaşmasının önünü açan İbrahim Anlaşmalarının mimarı olan Trump, yeniden başkan seçilmesi durumunda Netanyahu için kendi şartlarında Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerini yeniden bir anlaşmaya zorlayabilmenin anahtarı demek.
Bundan sonra ne olur?
Filistin bir asrı aşan direniş tarihinde işgalin her türlüsünü yaşadı. Yukarıda bir kısmını saydığımız suikastlar da bu süre zarfında sıkça başvurulan “umutları baltalama” yöntemi oldu. 2004 yılında Ahmed Yasin ve Abdulaziz el Rantisi’nin bir ay arayla şehid edilmesinden kısa süre sonra HAMAS, Filistin seçimlerine girmeyi kabul etmişti. 7 Ekim’den sonra ise Filistin direniş hareketleri üzerindeki baskı, öncesine kıyasla çok daha yoğun bir biçimde sürüyor. Bu noktada geçmişte dayatılan düzene alternatifler üretme arayışındaki yeni küresel aktörlerin devreye girmesi ve Filistinli grupları bir araya getirerek Filistin sorununa içeriden çözüm yolları araması önemli.
Son olarak Çin’in başkenti Pekin’de HAMAS ve el-Fetih başta olmak üzere 14 ayrı direniş örgütünün bir araya gelerek Gazze’de savaş sonrası ortak bir yönetime ve uzlaşı hükümetini hedefleyen Pekin Deklarasyonunu imzalamış olması kayda değer bir gelişmeydi. Haniye suikastıyla birlikte Gazze’deki savaşı sona erdirme çabalarının yanında Pekin Uzlaşısı'nın uygulanması da riske girmiş oldu. Bu anlamda suikast, İsrail’in Filistinlilerin birliğine ve ortak temsiline dayanan bir Filistin devleti kurma şansını zayıflatma stratejisinin bir parçası aynı zamanda.
2016’da eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in cenaze törenine katılan Mahmud Abbas’ın Haniye’nin cenaze törenine gitmemesi, Arap ülkelerinin Müslüman Kardeşler kaygısı ve kendi menfaatlerini öncelemesi elbette Filistin’deki trajedinin devamını sadece dışarıda değil içeride de aramayı gerektiriyor.
Bu bakımdan elbette Haniye’nin ölmesi ile HAMAS çökmeyecek, direnişine son vermeyecek, Gazze savaşı bitmeyecek. Önümüzdeki süreç, helikopter kazasının ardından vahim bir zafiyet ile kâğıttan kaplan imajını biraz daha pekiştiren İran’ın, 7 Ekim sonrası her yeni gerilimle kendisinden beklentileri karşılama konusunda üzerindeki baskı artan Hizbullah’ın “bir cevap vermesi”ni âdeta zorunlu kılıyor. Henüz daha büyük bir savaş eşiğinde değiliz belki ama o noktaya çok da uzak sayılmayız.
Hizbullah'ın Beyrut'taki 2 numaralı adamını öldürdükten birkaç saat sonra HAMAS'ın siyasi liderini İran'ın başkentinde öldürmek, üç cephede de aynı anda gerilimi tırmandırmak için alınmış hesaplı bir karar gibi görünüyor: HAMAS, Hizbullah ve İran. Taraflardan gelecek karşılıkların dozuna göre bölgede gerilimin akıbeti netleşecektir, ancak bugünden bakınca bölgeyi “diken üstünde” bir dönemin beklediğini söylemek karamsarlık olmaz…
Yeni lider seçimi neyi ifade ediyor?
HAMAS, suikasttan kısa süre sonra İsmail Haniye'nin yerine geçecek yeni siyasi büro başkanını belirlemek için istişarelere başladığını duyurdu.
HAMAS’tan yapılan açıklamada teşkilatın geçmiş yıllarda birçok liderini kaybetmiş olmasına rağmen kurumsallaşmış yapısı ile hızlıca yeni liderler seçmeyi başardığı ifade edildi.
Yeni Siyasi Büro Başkanı olarak gözler ilk olarak Haniye’den önce aynı görevi yapmış, suikast sonrasında da geçici olarak bu görevi devralan isimlerden Halid Meşal'e çevrilmişti.
Yine Katar’da yaşayan ve İsrail ile Mısır, Katar ve ABD’nin arabuluculuğunda dolaylı olarak yapılan müzakerelerde HAMAS heyetine başkanlık eden üst düzey HAMAS yetkilisi Halil El Hayya da Haniye’nin muhtemel halefi olarak öne çıkan isimlerdendi.
HAMAS'ın bir sonraki liderini seçerken, İran'ın desteğinin 7 Ekim sonrası her zamankinden daha hayati olduğu bir dönemde Tahran ile derin bağlarını koruyabilecek bir aday arayışında olması da beklenen bir durumdu.
İran ve başta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad olmak üzere Arap baharı sırasında bölgedeki müttefikleriyle geçmişte yaşadığı ve Şam’dan çıkmasına yol açan sürtüşmeler, Halid Meşal’in şansını azaltabilirdi. Nitekim dönemin Siyasi Büro Başkanı Meşal de Suriye devrimine verdiği destek nedeniyle Tahran’ın HAMAS’la ilişkilerinin gerilediğini itiraf etmişti.
İran, Suriye ve Hizbullah’la olumsuz ilişkileri, liderlik özelliklerine ve geçmiş deneyimine karşın Meşal’in zayıf yanlarındanken, Tahran’a daha yakın olduğu düşünülen Halil el Hayya gibi adayların şansının artması bekleniyordu.
Ancak pek çok beklentinin aksine bazıları için şaşırtıcı olan bir kararla 6 Ağustos akşamı HAMAS, Haniye sonrası yeni siyasi büro başkanı olarak örgütün Gazze şeridindeki lideri Yahya Sinvar’ı seçtiğini duyurdu.
Gazze’nin kalbinden, İsrail hapishanelerinde uzun yıllar yatmış, sahada popüler ve karizmatik bir isim olan 61 yaşındaki Sinvar, İsrail tarafından 7 Ekim’in arkasındaki beyin olarak görülüyor. HAMAS’ın dış dünya ile daha iyi ilişkileri olan veya daha fazla siyasi tecrübesi bulunan bir isim yerine sahada güçlü, daha “sert” bir figürü seçmesi elbette bazı mesajlar içeriyor.
7 Ekim’den bu yana büyük ölçüde ortalıkta görünmeyen Sinvar'ın seçilmesi, her şeyden önce HAMAS’ın siyasi vizyonunda Gazze’nin merkezi bir yer tuttuğunun ve tutacağının göstergesi. Seçim, Sinvar’ı “arananlar” listesinin ilk sıralarına koyan İsrail’e de sert ve güçlü bir mesaj yolluyor.
Nitekim HAMAS Siyasi Büro üyelerinden Basem Naim, yaptığı bir açıklamada Haniye'nin yerine Sinvar'ın seçilmesinin İsrail’e, “Siz müzakere edenleri öldürmeyi seçtiniz, bizse sizi anlaşmayı imzalamaya mecbur edebilecek olanları seçtik” mesajını verdiğini söyledi.
Sinvar’ın seçilmesiyle siyasi müzakere sürecinin sekteye uğrayabileceği, bundan sonra sahanın ve askerî mücadelenin daha fazla belirleyici olabileceği değerlendirmeleri de yapılıyor.
7 Ekim'den önce HAMAS, uzun zamandır siyasî ve askerî kanatlarını birbirinden ayırmaya çalışıyordu. Nitekim örgütün siyasi liderlerinden Halid Meşal’in 7 Ekim saldırısını “televizyondan öğrendiğini” söylemesi de bunun bir göstergesiydi.
Yahya Sinvar’ın yeni siyasi lider olması kararı ise grubun yapısıyla ilgili karışık olan kafaların netleştirecek bir hamle. Öte yandan HAMAS’ın hem siyasi hem askeri kanadının Gazze'de olması güvenlik açısından bazı riskler doğurabilir.
Neler değişebilir?
HAMAS’ın Gazze içinden seçilmiş bir liderle bundan sonra da varlığını güçlü bir şekilde devam ettireceği açık. Ancak kısa vadede bazı değişimler beklenebilir.
Merhum Haniye, Arap ülkelerinin yanı sıra Rusya’dan Çin’e farklı ülkelerle diplomasiye ve iletişim kanallarını güçlendirmeye ehemmiyet veren bir devlet temsilcisi gibi hareket ediyordu. Saha adamı olan Sinvar’dan bunu beklemek zor. HAMAS’ın biraz daha içine kapanması beklenebilir.
- 17 Ağustos: Haniye, Katar’da son yolculuğuna uğurlandı
- İran'ın başkenti Tahran'da 31 Temmuz’da İsrail'in hava saldırısıyla öldürdüğü HAMAS lideri İsmail Haniye'nin cenaze töreni Cuma günü Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşti.
- Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Başkanı Ali Muhyiddin el-Karadaği'nin kıldırdığı cenaze namazında Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani de hazır bulundu. Şeyh Temim, cenazedeki tek Arap lider oldu. İran, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerden Doha’daki cenazeye üst düzey katılım olurken, Türkiye’den TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın katıldı.
- Uzun yıllar Katar’da ikamet eden Haniye, ülkenin kurucusu Şeyh Casim’in de yattığı Lusail Mezarlığı’na defnedildi.
- 17 Ağustos: HAMAS, Yahya Sinvar’ı lider seçti
- İran’da suikasta uğrayan HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin yerine, hareketin Gazze Şeridi sorumlusu Yahya Sinvar'ın seçildiği bildirildi.
- HAMAS'tan 3 Ağustos’ta yapılan açıklamada, suikasta uğrayan Siyasi Büro Başkanı Haniye'nin yerine geçecek yeni ismi belirlemek için istişarelere başlandığı duyurulmuştu.
- HAMAS’ın Telegram hesabından yapılan yazılı açıklamada, "HAMAS, şehid lider İsmail Haniye'nin yerine hareketin siyasi büro başkanlığına Komutan Yahya Sinvar'ı seçtiğini ilan ediyor” ifadeleri kullanıldı.
- 15 Ağustos: Mahmud Abbas TBMM'de konuştu
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kabine üyeleri de Abbas'ı dinlemek üzere Meclis'te hazır bulundu.
- Mahmud Abbas'ın 46 dakika süren konuşması, Erdoğan, milletvekilleri ve davetliler tarafından ayakta alkışlandı.
- Abbas'ın konuşmasının ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 24 Temmuz'da ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmayı eleştirerek oturumu kapattı.
- Abbas, TBMM'de Filistin konulu Genel Kurulu Olağanüstü Toplantısı'nda yaptığı konuşmada Gazze Şeridi'ne gitme kararı aldığını, "Önümüzde hiçbir çözüm yolu kalmadı. Bu nedenle de ben ve tüm Filistin yönetimi üyeleri Gazze'ye gitme kararı aldık, bunu yaparız." sözleriyle duyurdu.
- Filistin Devlet Başkanı’nın TBMM’den Gazze'ye gitme kararını açıkladığı konuşması, dünya basınında da geniş yankı uyandırdı.
- 17 Ağustos: Blinken, Ortadoğu turunda
- ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 7 Ekim sonrası dokuzuncu kez Ortadoğu turuna çıktı. Bölge turuna İsraille başlayan Blinken, ardından Mısır ve Katar’a geçti.