Güneş Dil’in doğuşu ve batışı

Milliyetçi akımlar Batı’yla aralarındaki kültürel farklılıkları öne çıkarmaktayken Kemalizm tam tersini yaparak muhayyel ortaklıkları vurgulama arzusundaydı.
Milliyetçi akımlar Batı’yla aralarındaki kültürel farklılıkları öne çıkarmaktayken Kemalizm tam tersini yaparak muhayyel ortaklıkları vurgulama arzusundaydı.

İslam’dan kopuş büyük bir boşluk doğurmuştu. Bunu en iyi gören Mustafa Kemal’di. 1929’da Ruşen Eşref’e “mânevî potansiyelimizin bataryalarında bir boşluk” olduğundan yakınırken bunu kast ediyordu. Güneş Dil Teorisi boşluğu doldurabilir, alternatif bir mânevî batarya sunabilirdi.

Teoriler, olanca bilimsel tınılarına rağmen çoğu zaman oldukça ideolojik bir muhteva ve işleve sahiptir. Güneş Dil Teorisi, bunun en parlak numunelerinden biri. Dostlarınca dahi “Kemalist aşırılık” olarak tanımlanacak bu faraziye, hangi gâyeye mâtuf imal edilmişti veya hangi şartların mahsulüydü? Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dil mühendisliği, ne kadarıyla araçsal, ne oranda bilimseldi?

Dile rağmen yeni bir dil yaratma denemesinin akıbeti Kemalistler nezdinde şaibeliydi. Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün kendisine şöyle dediğini söyleyecekti: “İki şeyde inkılâp olmaz: Dilde ve musikide!” A şunu bileydiniz demeyecekti ama kimse.
Dile rağmen yeni bir dil yaratma denemesinin akıbeti Kemalistler nezdinde şaibeliydi. Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün kendisine şöyle dediğini söyleyecekti: “İki şeyde inkılâp olmaz: Dilde ve musikide!” A şunu bileydiniz demeyecekti ama kimse.

Dil tezini tarih teziyle, Kemalizm’in ana karakteri ve bütünselliği içinde ele almak gerekir. Mâzisi Batı’yla canhıraş savaşlarla dolu, Kurtuluş Savaşı’yla kurulmuş bir ülkenin Batılılaşma hevesi, aşılması güç ideolojik ve psikolojik engellerle karşı karşıyaydı. Batı’ya rağmen Batıcı duruşun ikircikliği, halka rağmen halkçı duruş ikilemiyle iyice ağırlaşıyordu.

Batılılaşma ve uluslaşma ideali, sekülerleşme hayaliyle erişilebilecek bir Kızıl Elma’nın iki yarısıydı. Güneş Dil Teorisi, tam da bu açmazlar karşısında çıkış yolu arayan pragmatist elitler için bir maymuncuk işlevi görebilirdi.

Çağın büyük tutkusu

Peki, Güneş Dil Teorisi, Avrupa-merkezci tezler karşısında bağımsız bir dik duruş olarak okunamaz mı? İlk bakışta böyle bir intiba edinmek mümkün. Ancak onun Doğucu veya Üçüncü Dünyacı milliyetçiliklerle hiçbir yakınlığı yoktur. Milliyetçi akımlar Batı’yla aralarındaki kültürel farklılıkları öne çıkarmaktayken Kemalizm tam tersini yaparak muhayyel ortaklıkları vurgulama arzusundaydı.

İslam’dan kopuş büyük bir boşluk doğurmuştu. Bunu en iyi gören Mustafa Kemal’di. 1929’da Ruşen Eşref’e “mânevî potansiyelimizin bataryalarında bir boşluk” olduğundan yakınırken bunu kast ediyordu. Güneş Dil Teorisi boşluğu doldurabilir, alternatif bir mânevî batarya sunabilirdi.

Bu salt bir moral ve ahlâkî arayışı değildi. Dönemin havası da buna uygundu. “Çağın büyük tutkusu” ırkçılık, Avrupa’yı kasıp kavuruyordu. 1930’lu yıllarda yükselişe geçen Nazi dalgası Kemalist kadroların kanını kaynatıyordu. Her yanda dilin ve dillerin kökenine dair çalışmalar yapılıyordu. Sovyetlerde bile Türkoloji kongreleri tertiplenirken Türkiye Cumhuriyeti bu yarıştan geri kalmamalıydı.

Hepsi Türkçe

1936’daki 3. Dil Kurultayı Kvergic’in gölgesinde geçti. Türk Dillerindeki Bazı Ögelerin Psikolojisi adlı kitabını Avrupa’da bastıramayan filolog, bir dosya hâlinde Mustafa Kemal’e yollamıştı. Mükemmel bir zamanlamayla Kvergic, Türkçenin başka dillerle akraba olabileceğine dair bir fikir ortaya atıyordu. Mustafa Kemal, bunu aradığı müttefik olarak gördü ve yazarının kastının çok ötesinde bir tezi temellendirmek için kullandı. Aynı şeyi takipçileri, Sovyet dilci Nikolai Marr için de yaptı. Dilin kaynağına ilişkin monogenesist tezi ekseninden saptırarak Orta Asya’ya ve Türkçeye indirgediler.

Şu var ki, Güneş Dil Teorisi, bunlardan önce zaten piyasaya çıkmıştı. İlgili yazılar, Atatürk’ün kurduğu Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çıkıyordu. Gazete daha sonra Ulus adını alacaktı. “Gazetemize Ulus adını da o verdi. Adımız andımızdır. Atatürk’ün ulusçuluk yolunda yürüyeceğiz” diyen gazetenin 22.11.1935 tarihli nüshasında adı ilk kez duyuruldu.

Ulus, o ay içinde Atatürk’ün 21 yazısını yayımlamıştı. Fakat yazılar, “kendileri isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından” imzasız çıkmıştı. Bu yazılarında Atatürk, birtakım ses benzerliklerinden hareketle farklı dillerden birçok kelimenin Türkçe olduğunu ispatlamaya çalışıyordu. Botanik Bitki ile Sosyal Soy ile açıklanabiliyordu sözgelimi. “Millet, ulus, devir, zaman, hâdise, ehemmiyet, düstur, hatıra, ihtar, hakikat, defa, ümit, kuvvet…” aslında hep Türkçeydi.

Güneş Öldükten sonra

Resmî görüş furya hâlini almıştı, karşı durmak kolay değildi. Ali Canip Yöntem, “Paşam, emrediniz ellerimi kestireyim fakat güneş dil teorisini kabul edemem” deme cüretinde bulunmuştu ama iki gün geçmeden Ulus gazetesinde üç nüsha yazı döşenmek zorunda kalmıştı.

  • Bu kadar iddialı bir teori, şu kadar basit bir akıl yürütmeye dayanıyordu: İlk insan için en belirgin nesne güneşti ve ona bakarak çıkarabileceği ilk ses “A” idi. A’lar yan yana gelerek “Ağ” hecesi oluşturmuştu ve bu Türkçeydi; dolayısıyla güneş-dil oydu ve tüm diğer diller ondan köken almıştı… Kamalist teorinin kökeni işte buydu.

Teorisi ölü doğmuştu, kendisi ölünce onunla birlikte defnedildi. Tarihte bu kadar çabuk terk edilmiş çok az teori vardı. TDK yöneticisi, Selanikli İbrahim Necmi Dilmen, DTCF’de verdiği Güneş Dil Kuramı dersini kaldırmış, sebebi sorulduğunda da, “Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilir?” demişti.

Teoriye hiçbir zaman inanmadığını Mustafa Kemal’in ölümünden sonra ifade eden Fâlih Rıfkı, ilginç bir rivayette bulunmaktadır: “Bir akşam Atatürk, sofra bittikten sonra, benim, yanı başındaki iskemleye oturmamı emretti: ‘Dili bir çıkmaza saplamışızdır’ dedi. Sonra: ‘Bırakırlar mı dili bu çıkmazda? Hayır. Ama ben de işi başkalarına bırakamam. Çıkmazdan biz kurtaracağız’ dedi. (...) İstiyordu ki, Türkçede mümkün olduğu kadar çok kelime bırakalım, ancak bu kelimelerin Türkçe olduğunu da izah edebilelim.”

İki şeyde inkılâp olmaz

Buna göre teori, öz Türkçe adına dilin sokulduğu açmazdan kurtulması için başvurulmuş bir çâreydi. Gerçi Mustafa Kemal buna cidden emek vermiş ve inanmıştı ama fiiliyatta işlevi ilk açmazı aşmaktan ibaret kalmıştı. Dildeki tasfiyeciliği durdurarak Türkçenin daha fazla hırpalanmasının önüne geçmek gibi bir hayra vesile olmuştu. Zira dünyadaki bütün kelimeler zaten Türkçe değil miydi?

  • Dile rağmen yeni bir dil yaratma denemesinin akıbeti Kemalistler nezdinde şaibeliydi. Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün kendisine şöyle dediğini söyleyecekti: “İki şeyde inkılâp olmaz: Dilde ve musikide!” A şunu bileydiniz demeyecekti ama kimse.

Güneş Dil Teorisi, seküler bir ulus inşasında ocağa atılmış yaş bir oduna benzetilmiştir. Beklendiği şekilde alev alev yanmamış, ateşi harlamamıştır. Hâlbuki dilimizin de dillerin de kökenine dair daha ilmî bir düşünme seviyesi, aranan saygınlığı daha fazla temin edebilirdi. Türkçenin Sümerceyle ilişkisi, Hint-Avrupa dilleriyle etkileşimi daha serinkanlı ve derinlikli biçimde irdelenebilirdi. O zaman Türkçe belki tüm dillerin anası olmayabilir ama hak ettiği mümtaz konum tescillenebilirdi.