Gökkubbenin hoş sadası
Hoş Sadâ, 1785 senesinden itibaren yetişen musiki erbabından, terceme-i hâlleri bulunabilen zatlar ile resimlerini ve musikiye ait maddeleri içerir. Dört kısma ayrılmıştır: Bestekârlar, sâzendeler, hâfızlar ki bunun içinde mevlid, ilâhî, durak, naathanlar ve hanende ismi verilen beste, şarkı, semaî ve saire formlarını okuyanlar dâhildir.
Çok insan anlamaz eski mûsikîmizden,
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden
Yahya Kemal Beyatlı
Yakın dönem kültür ve tarih çalışmalarının en önde gelen ismi hiç şüphesiz ki İbnülemin Mahmud Kemal İnal’dır. Gerek Son Sadrazamlar gerekse Son Asır Türk Şairleri sahasında eskilerin tabiriyle muhalled (klasik) olmuş eserlerdir. Maalesef Üstad’ın kitaplarına ulaşmak, deveye hendek atlatmak kadar zordu. İşte bu zorluğu yakın zamanda Ketebe Yayınevi aştı ve İbnülemin Bey’in bütün kitaplarının telif haklarını satın aldı. İlim ve kültür hayatımıza yapılan bu büyük hizmetlerini ise Hoş Sadâ isimli eseriyle başlattı.
Muazzam musiki mirasımızın popüler kültüre heba edildiği bir hengâmda yayın sırasının Hoş Sadâ’ya verilmesi tevafuk mu acaba? Eserin ismi ses ile sadâyı ayırt etmesi bakımından ne kadar “hoş” öyle değil mi? Sesin ahenksizine gürültü, ahenklisine musiki derler de sadâyı tarif et deseler kifâyetsiz kalır kelimeler. Bu ulvî sanat ve sanatkârlarına dair birçok bilinmeyen şeyi bu eserden öğreneceğimiz muhakkak. Kadim müziğimiz ile biraz olsun iştigâl edenler Dede Efendi, Itrî, Hafız Post, Yusuf Paşa gibi büyük musikişinaslarımızın hayatı hakkında ne kadar az bilgimiz olduğunu bilirler. Çünkü biz tarih yapar, yazmayız; sanatta zirveyi teşkil eder ancak kayda almayız. İşte bu kayıt faaliyetini merhum Üstad yerine getirmeye çalıştı. Ömrünün vefa etmemesiyle nâtamam kalan eser, İbnülemin’in de son kitabı oldu.
Müellifimiz musikiyi “lisan-ı aşk”olarak tespit buyurmuş. Nağmeler ruhumuzun geldiği âlemi hatırlatır bize. Bu sebepten müziğin tanımı ve faydasından başlamıştır eserine. Musikiyi methedenler ve tenkit edenlerinin durumunu anlattıktan sonra İmam-ı Gazali’nin mevzu hakkındaki hükmünü belirtmekten de geri durmamış. Muhalled eser Ahlâk-ı Alâyi’den, tarih yazımının babalarından İbn-i Haldun’dan, Şeyh Sadi’den iktibaslarla zenginleştirmiş girizgâhını.
Müzik öğreniminin vaktiyle ne kadar müşkül olduğunu, bu işe talip olanların nasıl çileler çektiğini de okuyacaksınız bu satırlarda. Bunları okurken bir anda Nihavend makamında bir güftenin, Rast makamında bir şarkı sözlerinin de içinde bulacaksınız kendinizi, sakın şaşırmayın. Eserin isminin niçin Hoş Sadâ olduğunu merak ediyorsanız onun da cevabı satır aralarına mahfi kılınmış. Üstad “Bâki olan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” mısraının kendisine verdiği ilhamla bu ismi seçtiğini belirtiyor.
Eserin bir musiki nazariyat ve ameliyat kitabı olduğunu zannetmeyin sakın. Merhum burada erbab-ı musikinin biyografilerini kaleme almış. Çok eskiden beri not ettiği musikişinasların hâl tercemelerinin bir araya getirilip hafızalarımızın ihanetine maruz kalmamaktır gayesi. Üstadın bir maksadı da daha evvel bu tür eserlerin olduğu ancak bir buçuk asırdır biyografilerin ihmâl edilmesini izaledir. Bu sebeple daha evvel bu türde yazılmış kitaplardan da bahseder bir bölümünde.
Hoş Sadâ, 1785 senesinden itibaren yetişen musiki erbabından, terceme-i hâlleri bulunabilen zatlar ile resimlerini ve musikiye ait maddeleri içerir. Dört kısma ayrılmıştır: Bestekârlar, sâzendeler, hâfızlar ki bunun içinde mevlid, ilâhî, durak, naathanlar ve hanende ismi verilen beste, şarkı, semaî ve saire formlarını okuyanlar dâhildir. Ayrıca musiki ve erbabına dair bazı fıkralar da mevcuttur.
İbnülemin Bey, eseri ikinci defa Hasan Ali Yücel’in isteği üzerine İş Bankası’ndan ilaveler yaparak genişletmişti. Şimdi ise kültür hayatımızda uzun zamandır hasretini çektiğimiz bu değerli eseri Ketebe Yayınları kazandırıyor. Bütün emeği geçen ve kadirşinaslık örneği sergileyen başta Albayrak ailesi ve yayınevi müdürü İsmail Demirci’ye teşekkür borcumuzdur.