George Floyd cinayetiyle açığa çıkan gerçeklik
Vahşi Batı’ya doğru gitmenin önündeki engellerin kaldırılması şahsî özgürlükler alanına giriyordu. ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ sözünün bizim kültürümüzde ve tarihimizde karşılığını bulmak mümkün değildir. Bu sebeple liberal düşüncenin dayanaklarını ve Amerika tarihindeki rolünü anlamakta zorlanırız. “Gözyaşı Yolu” tablosunu yorumlarken liberal özgürlük anlayışının sonuçlarını hatırda tutmak gerekir.
Amerikalı siyahîler ya da Afro-Amerikalılar da dâhil olmak üzere mazlumların sesi olabilecek bir ideolojinin olmayışı liberal demokrasinin daha fazla öne çıkmasına zemin hazırladı. George Floyd’un Avrupa kökenli bir polis tarafından öldürülmesi yaşamakta olduğumuz sorunlar dizisinin sadece bir kısmını yansıtmaktadır. 1990’larda Sovyetlerin çöküşünden sonra birçok ülkede, liberal demokrasinin ilan edilmiş zaferine göre düzenlemeler yapıldı. Liberal demokrasinin hâkim ideoloji olduğu dönemde İslam dünyasına yapılan çok kapsamlı emperyalist müdahaleler, farklı gerekçelerle meşru gösterildi. Bugün geriye doğru bakıldığında bunların üretilmiş gerekçeler olduğu hemen anlaşılır. Liberal demokratların Afro-Amerikalıların sözcülüğüne soyunmasını da aynı ölçüler içerisinde ele alabiliriz.
‘Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler’ Bize Uymaz
Britanya İmparatorluğu tarafından Kuzey Amerika’nın doğusunda on üç koloni kurulmuştu. Bu kolonilerin İngiltere’den bağımsızlaşması ve Batı’ya doğru genişleme sürecinde ortaya çıkan fikirler, modern Avrupa düşüncesinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Koloniler özgürleşmek ve İngiltere’nin belirlediği sınırların dışına taşmak istiyordu. Vahşi Batı’ya doğru genişleme isteği yeni bir yönetim modelini ve özgürlük anlayışını zorunlu kılıyordu. Toprağa, köleliğe ve aristokrasiye dayalı bir üretim biçimine göre ticarete dayalı sistem daha kârlı olacaktı.
Vahşi Batı’ya doğru gitmenin önündeki engellerin kaldırılması şahsî özgürlükler alanına giriyordu. ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ sözünün bizim kültürümüzde ve tarihimizde karşılığını bulmak mümkün değildir. Bu sebeple liberal düşüncenin dayanaklarını ve Amerika tarihindeki rolünü anlamakta zorlanırız. “Gözyaşı Yolu” tablosunu yorumlarken liberal özgürlük anlayışının sonuçlarını hatırda tutmak gerekir. Bir sistem değişikliği yaşanıyordu ve yeni fikirler, “Avrupa merkezci” bir evrenselleşmenin önündeki bütün engelleri kaldırıyordu.
- Bir sistem olarak kölelik kaldırılmış(!) olmasına rağmen en kapsamlı işgal, istila ve kolonileştirme faaliyetlerinin 19. yüzyıldan itibaren yapılmasını Avrupa merkezci bir bakış açısı ile yorumladığımızda ileri ve geri toplumlar ayırımından öteye geçemeyiz.
1990’larda demokrasi ve özgürlükler gibi Batılı değerlerin yeniden dolaşıma sokulması anlamlıdır. Dünyaya yeniden nizam vermek istediler ama başaramadılar. Bütün dünyada İslam coğrafyasının yeniden istila edileceği yönünde beklenti oluşmuştu. İslam coğrafyasında İsrail gibi Beyazlardan oluşan kolonilere büyük önem atfettiler ama çöküş emperyal merkezlerde yaşandı. Yeni bir sömürge sistemi kurmak istediler ve ona göre adımlar attılar fakat başarılı olamadılar. İslam dünyasının son otuz yıllık tarihinde George Floyd gibi acımasızca öldürülenlerin sayısı milyonlarla ifade edilir. Muhakkak bir gün bunların tarihine ilgi duyanlar da çıkacaktır.
Türkiye'den Antiemperyalist Siyaset
Fransa, Libya’ya alelacele askerî müdahalede bulunmakla 1990’larda Cezayir’i niçin kaosa sürüklediğinin izahını yapmış oldu.
Demokrasi ya da başka bir ideoloji Batı’nın çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe geçerlidir. Fransa, Cezayir’de ve umumî olarak Afrika’daki çıkarları açısından İslâmî Selamet Cephesi’ne izin vermeyeceğini gösterdi. Benzer bir müdahalenin 2013’te Mısır’a yapılması ancak sömürgecilik tarihi çerçevesinde anlaşılabilir. Fransa ve İngiltere, Afrika’daki çıkarları bakımından yeni bir müdahale dönemini başlattılar. Afrika’da herhangi bir ülkenin kendi imkânları ile gelişmesini, istikrar ve zenginliğe ulaşmasını istemediklerini göstermiş oldular. Türkiye, Trablus’un imdadına yetişmemiş olsaydı Afrika sömürgecilik tarihinde yeni bir sayfa açılacaktı. Bu vesile ile Türkiye’nin antiemperyalist bir siyaset takip ettiği de anlaşıldı.
Libya, Coğrafyanın Çözülmeye Başladığı Yer
1492’de olduğu gibi sömürgeci Avrupa’nın Kuzey Afrika’da durdurulmasını tarihin tekrarından ibaret görmemek gerekir. O tarihte Avrupa’nın önünde işgal, istila ve kolonileştirilmeyi bekleyen(!) inanılmaz büyüklükte bir dünya vardı. Kuzey Afrika ülkelerinde tutunamadıkları için Afrika’nın batı sahillerini takip ederek güneye doğru ilerlediler. Afrikalıların köleleştirilerek Amerika’ya taşınması da bundan sonraki sürecin sonucudur. İslâm’ın merkez coğrafyasında koloniler oluşturulması ve sömürgeci bir sistemin kurulması da İtalyanları Libya’da durduramadığımız zamandan sonraya tekabül eder. Coğrafyanın çözülmeye başladığı yer Libya’dır. Özellikle muhafazakâr muhalefet cephesinin ‘Libya’da ne işimiz var?’ cümlesini anlamlı kılan da Türkiye’nin bu tarihî önemidir.
George Floyd’un vahşice öldürülmesiyle Fransızların Libya’ya müdahalesi arasında büyük bir fark yoktur.
Bugün Floyd’a ve dünyanın bütün kimsesizlerine sahip çıkan yeni bir düşünce hareketinden bahsedemiyoruz. Son otuz yılda yapılan müdahalelerle İslam dünyasına katlanılması zor bir kaos dönemi yaşattılar. İslam dünyasını terör parantezine sıkıştırarak hedeflerine varacaklarını hesap ettiler. Fakat terör kendi evlerine kadar ulaştı. Salgınla birlikte zaafları da ortaya çıktı.
Türkiye, Fransa’yı ve destekçilerini Libya’da durdurmakla yeni bir dönemi başlatabilir. Bu basit bir durum değildir. Mağlup Fransa değildir. Mağlup olan onların desteğine güvenerek topraklarını onlara açanlardır. Darbeci Hafter ve onu destekleyen BAE, Suud ve Mısırlı yöneticiler başkalarının adına hareket ederek iktidar olmuşlardı. Bu sefer onlar kaybedecek.
Bütün dünyayı derinden etkileyecek yeni bir sistem arayışından bahsediliyor. Buna yeni emperyalist düzen de diyebiliriz. Bu sefer coğrafyamızı ayakta tutabiliriz ve bu, bütün dünya için örneklik teşkil edebilir.