Gannuşi’nin tutuklanması: Tunus’ta diktatörlüğe dönüş oyununun son perdesi mi?
Gannuşi’nin entelektüel ve ılımlı kişiliği çok mühim. Zîra Nahda, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmadığı gibi süreç içinde siyasi kriz yaşanmaması adına koalisyon hükümetleri içinde geri planda kalmayı tercih etti. Ancak Kays Said’in 25 Temmuz kararlarına ilk günden itibaren tavizsiz bir tutum gösterdi. Hareketin Kasım 2019 seçimlerinden en büyük parti olarak çıkması ve Gannuşi’nin Meclis Başkanlığı görevini üstlenmesi, Said’in karşı devrim sayılabilecek kararlarına karşı en ciddi siyasi direnç olarak görülmesine sebep oldu.
Tunus’ta Nahda Hareketi Partisi lideri Raşid el-Gannuşi’nin 17 Nisan’da güvenlik güçleri tarafından tutuklanmasının ardından yaklaşık 2 yıldır süren siyasi kriz daha da derinleşti. Gannuşi’nin tutuklanması aslında ilk kez yaşanan bir durum değil. 2022 yılında kamuoyunda İnstaliango içerik üretimi firması davası ve devlet başkanına “Vahşi Komplo” davası kapsamında 10’u gözaltına alınan 35 kişiyle birlikte Gannuşi’nin de ifadesi alınmış ancak Tunus’un ikinci büyük şehri Suse’deki Temyiz Mahkemesi’nin takipsizlik kararı üzerine 29 Kasım’da serbest bırakılmıştı. Gannuşi, Filistin’e yardım çalışmaları yürüten Nema Vakfı aracılığıyla kara para akladığı iddiasıyla Temmuz 2022’de hakkında açılan bir başka davadan da takipsizlik kararıyla beraat etmişti.
Son bir yılda artan baskılar
Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz 2021’de aldığı istisnai olağanüstü hâl kararlarının ardından son bir yılda eski Başbakan Hammadi el-Cibali ve Kerame Koalisyonu Sözcüsü Muhammed Affas dahil olmak üzere çok sayıda siyasetçi, hukukçu, aktivist, güvenlik görevlisi ve subay görevden alınmıştı. Ancak bu gözaltılarda yöneltilen ithamlar, ülkedeki siyasi çevrelerce siyasete yönelik birer baskı ve yıldırma unsuru olarak görülüyor. Zîra Cumhurbaşkanı Said, Nema Vakfı ile ilgili soruşturmada takipsizlik kararı çıkmasını kabul etmemiş ve mahkemenin yeniden yargılama yoluna gitmemesi halinde kanunları uygulayacağını ilan etmişti.
Gannuşi’nin gözaltına alınmasına gerek Tunus içinden gerekse uluslararası aktörlerden ciddi tepkiler veriliyor. 25 Temmuz 2021 kararlarının ardından Tunuslu siyasetçiler ve aktivistlerin bir araya gelerek oluşturduğu “Ulusal Demokrasi ve Özgürlükleri Savunma Kurulu” Gannuşi’nin tutuklanmasını “Siyasetin önünü kapayan diktatörce bir karar” olarak nitelerken, Ulusal Kurtuluş Cephesi Partisi ise atılan bu adımın 2011 devriminin kazanımlarını yok etmeyi amaçladığını duyurdu.
- Erdoğan: Tutuklama kabul edilemez
- Uluslararası açıdan ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde TRT’de katıldığı bir programda, Gannuşi’nin tutuklanmasının kabul edilemez olduğunu, Tunus Cumhurbaşkanı ile iletişim kurmaya çalıştığını ve kendisine bu adımdan dönme tavsiyesi vereceğini ifade etmişti. BM Genel Sekreteri Sözcüsü Stephen Dujarric, İngiltere’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Bakanı Tarık Ahmed ve çok sayıda insan hakları kuruluşu da Gannuşi’nin tutuklanmasına eleştiriler yöneltti.
- Hakkında açılan tüm davalarda takipsizlik kararı verilen Gannuşi’nin neden gözaltına alındığı da tartışma konusu oldu. Tutuklama kararının ardından bir açıklama yayımlayan Tunus İçişleri Bakanlığı, Gannuşi’nin “Halkı devlete karşı silahlanma ve suç işlemeye teşvik” suçlamasıyla tutuklandığını ilan etmesine rağmen bu konuda hiç bir delil sunabilmiş değil. Bu da Tunus siyaseti ve sivil toplumunun, 2011 yılındaki halk devrimiyle yıkıldığı düşünülen eski diktatörlük rejiminin Kays Said eliyle yeniden diriltileceği hatta daha radikal bir şekle dönüşeceği yönündeki endişelerini güçlendiriyor.
- Kays Said ne yapmak istiyor?
- Tunus’ta 30 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin 2011 yılında devrilmesinin ardından göreve gelen 3. Cumhurbaşkanı olan Kays Said, Ekim 2019’da yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerini yüzde 72’lik bir oy oranıyla kazandı. Devrim sonrası yürürlüğe giren 2014 Anayasasında yapılan değişiklikle doğrudan halk oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı özelliğini taşıyan Said’e seçimlerde destek veren en önemli siyasi aktör, bugün tutuklu bulunan Gannuşi’nin Nahda Partisi olmuştu. Seçimlerin ardından Meclis Başkanlığı görevine gelen Gannuşi, Kasım 2020’de el-Cezire’ye verdiği röportajda, o dönem medyada yer alan Cumhurbaşkanı ile arasında anlaşmazlıklar yaşandığı polemiklerine cevap vererek, “Kays Said, Tunus’un birliğini temsil ediyor” demişti.
- Gannuşi ile Said arasındaki ilişkiler, 2020 yılındaki Covid-19 salgınının sebep olduğu ekonomik sorunların tetiklediği siyasi kriz döneminde bozulmaya başladı. Ekonomisi büyük oranda turizme dayanan Tunus, salgının etkisiyle tarihinin en büyük enflasyonuyla karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte enerjide de dışa bağımlı olması nedeniyle yaşanan kriz ülkede kamu hayatını derinden etkiledi.
- Nahda Partisi, Kasım 2019’da yapılan parlamento seçimlerinde parlamentonun 217 sandalyesinin 52’sini alarak en büyük parti olarak çıkmıştı. Buna karşılık önceki dönemin en büyük partisi olan Nida Tunus’un yalnızca 3 sandalyede kalması, bu partinin sandalyelerinin 11 partiye gitmesine sebep oldu. Birbirine yakın oy alan ancak geniş bir ideolojik yelpazeye yayılan bu partiler seçimlerin ardından koalisyon oluşturmayı başaramayınca, Covid-19 salgınının sebep olduğu ekonomik çalkantı, çok parçalı parlamentoda geleneksel olarak var olan İslamcı-Laik/Sol çatışmasını daha şiddetlendirdi.
Sertleşen bir düello
Bu süreçte, radikal lâik tutumuyla öne çıkan Özgür Anayasa Partisi Başkanı Abir Musi, Nahda ve Gannuşi’yi hedefe alıp, Nahda’nın Tunus’ta Şeriat rejimi dayattığını öne sürerek neredeyse her parlamento oturumunda gerginliklere sebep oldu. Musi’ye, ülkenin en büyük sol siyasi oluşumu Genel İşçi Konfederasyonu da katıldı. Hükümetin bir türlü kurulamamasının sebep olduğu siyasi krizi asıl zirveye taşıyan ise Geçici Hükümet Başbakanı Hişam Meşişi’nin 22 Temmuz’da Sağlık Bakanı Fevzi Mehdi’yi görevden alması oldu. Bu gelişmenin ardından Gannuşi-Said arasındaki düello iyice sertleşti.
Bütün bunların sonucunda Kays Said, ülkede yürürlükte olan mevcut anayasanın siyasi istikrarsızlığa ve bunun da ekonomik krize sebep olduğunu belirterek, cumhurbaşkanı olarak ülkenin en üst siyasi mercii vasfıyla geniş yetkilere sahip olduğunu ve bu yetkileri kullanacağını ilân etti. Anayasa’nın “Devletin tehlikeye düşmesi halinde Cumhurbaşkanının istisnai kararlar alabileceğini” ön gören 80’inci maddesini öne süren Said, hükümet ve parlamentoyu feshederek erken seçim kararı aldığını duyurdu. Bu kararın hemen ardından zaten Covid-19 sürecinde eleştirilerin odağında olan Başbakan Hişam Meşişi istifa etti. Said’in ön gördüğü model, cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek kukla bir başbakanın atanmış bir görevli olarak denileni yapmasını sağlamaktı. Bunun için ülkede devrimin kazanımı olarak görülen 2014 Anayasasını askıya aldığını ilan eden Said, yeni anayasa çalışmalarını da başlattığını bildirdi.
Diktatörlük hortladı
Kays Said’in aldığı kararlar, Tunus’taki siyasi tarafların büyük çoğunluğu ve uluslararası toplumda darbe olarak algılansa da Tunus ordusunun tamamen tarafsız kalması bu adımı darbe olarak nitelendirmeyi güçleştiriyor. Buna karşılık Said’in aldığı kararlar arasında;
- Anayasa’nın askıya alınması,
- Anayasa ve Kanunları Uygulama Heyeti’nin ilgası ve
- Yüksek Yargı Konseyi’nin feshedilerek üyelerinin görevden alınması gibi darbe mahiyetli kararlar cumhurbaşkanının yetkilerini aşıyor.
Öte yandan Said’in genel tutumu da askeri darbelerle başa geçen diktatörleri aratmıyor. Zîra;
- Yüksek Yargı Konseyi’nin feshedilmesine karşı çıkarak grev başlatan 57 hâkimin görevden alınması ve
- Raşid Gannuşi başta olmak üzere çok sayıda siyasetçinin keyfi olarak gözaltına alınmasının, Zeynel Abidin Bin Ali dönemindeki diktatörlük rejiminin hortladığını gösterdiği rahatça söylenebilir.
25 Temmuz istisnai kararlarının hayata geçirilme noktasında ağır davranılması, ilk etapta bu kararlara karşı çıkmayan Genel İşçi Konfederasyonu dahil ülkedeki bütün siyâsî, hukûkî ve sivil toplum aktörleri karşı safa taşıdı. Kararları ilân ederken, Tunus’un istikrarlı ve hızlı bir hükümete ihtiyaç duyduğunu, ekonomik krizin ancak bu şekilde çözülebileceğini iddia eden Cumhurbaşkanı Kays Said ve atadığı Teknokrat Hükümetin Başbakanı Necla Mankuş’un hızlı karar almaktan uzak oluşuysa tam bir paradoks. Bu sebeple ekonomik krize hâlâ çâre bulunamıyor, ülkede parlamento çelişkisini aşan bir siyasi kriz ve keyfi yönetim görüntüsü rahatsızlık veriyor.
IMF tuzağına dikkat
Said ve Mankuş’un ekonomik krizi çözmek için yapabildiği tek şey, IMF’den borç talep etmek oldu. IMF ise buna karşılık;
- 5 yıl boyunca maaşlara herhangi bir zam yapılmamasını,
- 5 yıl boyunca kamuya memur alınmamasını,
- Devlet tarafından vatandaşa sağlanan temel yardımların durdurulmasını ve
- Siyasi istikrarın sağlanmasını şart koştu.
Bu taleplerin ülkenin iç işlerine doğrudan müdahale anlamı taşıdığı söylenebilir.
Kays Said’in istisnai kararlarına en ılımlı yaklaşan taraf olan Genel İşçi Sendikası’nın bu taleplerin kabulü halinde sokaklara inme tehdidinde bulunması, toplum desteği noktasında sıkıntılar yaşayan Said’in elini daraltan bir durum. Bu da Kays Said’in 25 Temmuz kararlarını alırken cumhurbaşkanının konumunu denetlenemez hâle getirme fikrinin başarısız olduğunu gösteriyor.
- Nahda ve Gannuşi neden hedefte?
- Ocak 2011’de Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin devrilmesinin ardından yaşanan geçiş sürecinde eski rejim kalıntıları ile devrimin kazanımlarını korumak isteyen siyasi taraflar arasındaki çekişmenin baş aktörü olarak Nahda görülüyor. Tunus’ta ordunun devrimden yana tavır takınması ve siyasete müdahale noktasında nötr kalması Tunus’taki durumu istisnai bir konuma oturtuyor. Karşı devrim hamlelerinin yaşandığı Mısır, Sudan ve Yemen gibi ülkelerin aksine Tunus’ta diyalog kanallarının daha açık olduğu sivil bir siyaset hâkim. Bu da karşı devrimcileri siyasi mücadele vermek zorunda bırakıyor.
- Gannuşi’nin entelektüel ve ılımlı kişiliği de bu noktada büyük ehemmiyet arz ediyor. Zîra Nahda, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmadığı gibi süreç içinde siyasi kriz yaşanmaması adına koalisyon hükümetleri içinde geri planda kalmayı tercih etti. Ancak Nahda, Kays Said’in 25 Temmuz kararlarına ilk günden itibaren tavizsiz bir tutum gösterdi. Hareketin Kasım 2019 seçimlerinden en büyük parti olarak çıkması ve Gannuşi’nin Meclis Başkanlığı görevini üstlenmesi, Said’in karşı devrim olarak sayılabilecek bu kararlarına karşı en ciddi siyasi direnç olarak görülmesine sebep oldu.
- Kays Said’in kararlarını ilân etmesinin ardından parlamentodaki 4 partiyle koordinasyon oluşturan Nahda, bu kararlara karşı siyasi direncin başını çekmiş ve gayrimeşru olduğunu ilan etmiştir. Sık sık protesto eylemleri düzenleyen parti, Aralık 2021’de 4 maddelik bir genel mücadele bildirgesi yayımladı. Bu bildirgede 25 Temmuz kararlarına karşı verilecek barışçıl her mücadeleye destek olacağını belirtirken, bütün siyasi taraflara birlikte hareket etme çağrısı yaptı.
Referandum ve seçime katılım düşük
Nahda’nın bu mücadelede siyasi taraflardan destek aldığı söylenebilir. Zîra, 25 Temmuz 2022 kararlarını karşı devrim olarak gören bütün taraflar, erken seçim ve referandum kararlarını boykot etme konusunda birlikte hareket etti. 25 Temmuz 2022’de gerçekleştirilen anayasa referandumuna katılım oranı yüzde 27’de kalırken, 17 Aralık 2022’deki erken seçime katılım oranıysa yüzde 8.8 civarında oldu.
Ülkede oy kullanma hakkına sahip 9 milyon seçmenden sadece 1.2 milyonu referanduma katılırken, yine 9 milyon seçmenden 800 bin civarında seçmen erken seçimlerde oy kullandı. Bu sonuçlar, Kays Said’in anayasa teklifini geri çekmesine sebep olurken, öfkesini de başta Gannuşi olmak üzere 25 Temmuz kararlarına karşı çıkan siyasi aktörlere yöneltti.
Gelinen noktada giderek hırçınlaşan Kays Said için tek başarı şansının ordunun doğrudan müdahalesi olduğu söylenebilir. Zîra görev süresi içinde istediği düzenlemeleri yapamama halinde Said’in yeniden seçilmesi mümkün gözükmüyor. Bunun yanı sıra ekonomik krizin çözülememesi, siyasi krizin daha fazla derinleşmesi ve Kays Said’in eski rejimden manzaralar sunması da gerek iç kamuoyunu gerekse uluslararası toplumu tedirgin ediyor.
Son olarak Gannuşi’nin tutuklanmasının Cezayir’de de endişeye sebep olduğu medyaya yansıdı. Geçmişte iki ülke sınırındaki kırmızı hatta yaşanan şiddet olayları nedeniyle kötüleşen ilişkiler son zamanlarda iyileşse de Tunus ile enerji ticareti içindeki Cezayir yönetimi bazı endişeler taşıyor. Gannuşi gibi ılımlı bir İslamcı figürün baskılanmasıyla radikalleşme tehlikesi ve bunun kendisine yansıma ihtimali Cezayir’i tedirgin ediyor. Bu durum, Kays Said’in bölgedeki iyi ilişkilere sahip tek ülkeyi kaybetme riskini artırıyor.