Film senaryolarından gerçek tehditlere teknolojinin karanlık yüzü
Kullandığımız her teknolojik ürünün sözde 'akıllı' olduğu bir dönemdeyiz. Her adımı takip edilebilen, her konuştuğu dinlenebilen varlıklar hâline gelmiş durumdayken devletin, hastanelerin, bankaların, ordunun dahi dijitalleştiği bir zamanda dijital tehlikelerin yaşanabileceği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Ferdî veya toplum olarak hepsinden mühimi devlet olarak ne kadar hazırlıklıyız? Cevaplanması gereken temel soru bu!
Microsoft'un siber güvenlik şirketi Crowdstrike tarafından 18 Temmuz'da yaşanan kriz, dünya genelinde birçok sistemin çökmesine neden olmuştu. Ulaşımdan haberciliğe, bankalardan sağlık kuruluşlarına kadar birçok alanda sistemler kilitlenirken kesinti en az 8,5 milyon cihazı etkilemişti. Bu hâdise dijitalleştirilmiş bir dünyada yaşadığımızı ve dijital sistemlere çok da güvenmememiz gerektiğini bizlere acı bir şekilde gösterdi.
Hollywood; sinemasıyla ve televizyon dizileriyle, uzun yıllardır teknolojinin karanlık yüzünü ve gelecekteki olası tehditleri mercek altına alıyor. CrowdStrike skandalı, siber güvenlik sistemlerinin ne kadar kritik bir role sahip olduğunu ve bir arızanın global ölçekte ne denli büyük neticeler doğurabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Aslında bu gelişme, Hollywood filmlerinde sıklıkla işlenen dijital kıyamet senaryolarını hatırlatması babında da oldukça dikkat çekiciydi. Bu dijital bir kıyamet provası mıydı bilinmez ama bize dijital kıyamet kavramına daha fazla odaklanmamız gerektiğini söylüyor. Ayrıca daha yakından inceleyip, sinema tarihindeki mühim örnekleri ve günümüz gerçekliği ile olan bağlantılarını tahlil etme fırsatı veriyor.
Dijital kıyamet mi?
‘Dijital Kıyamet’i, teknolojinin temelini sarsan büyük ölçekli bir felaket olarak tanımlayabiliriz. Bu felaket, yapay zekânın insanlığı sarsması, siber saldırılar yüzünden büyük ehemmiyete hâiz sistemlerin çökmesi, internetin dünya genelinde erişilemez hâle gelmesi ve dolayısıyla tabiri caizse dünyanın bir anda durması gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Sinema ve televizyonda bu muhtemel senaryoları etkileyici bir şekilde sunarak ya dikkatimizi çekiyorlar, yahut da gülüp geçip eğlencemize devam etmemizi istiyorlar.
Bu senaryolar abartılı kurgular gibi görünse de gerçekler çoğu zaman daha endişe verici. Teknolojik ilerlemenin hızlı temposu, bununla ilişkili riskleri tam olarak kavrama ve azaltma yeteneğimizi geride bırakmış durumda.
Kamuoyu algısının şekillenmesinde kurgunun rolü
Hollywood, teknoloji ve potansiyel tehlikelerine ilişkin kamu algısının şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Filmler ve TV dizileri genellikle en kötü senaryoları dramatize ederken, bir yandan da teknolojik ilerlemelerle ilişkili çok gerçek riskler hakkında farkındalık oluşturmaya hizmet ediyor.
Mesela The Matrix ve Eagle Eye gibi filmlerde yapay zekanın tasviri, ürettiğimiz teknolojiler üzerindeki kontrolü kaybetme konusundaki topluma ait endişelerini yansıtırken, benzer şekilde Mr. Robot dizisi siber güvenliğe odaklanılması, dijital altyapımızın tabiatında var olan güvenlik açıklarını vurguluyor.
Gerçek dünyadan ilham
Hollywood yapımlarında tasvir edilen senaryoların birçoğu gerçek dünyadaki hâdiselerden veya teknolojik gelişmelerden esinlenmiştir. Mesela Live Free or Die Hard'daki "Fire Sale" kavramı, siber güvenlik uzmanlarının yıllardır uyardığı bir tehdit olan kritik altyapıya yönelik koordineli siber saldırılarla ilgili endişeleri meydana getiriyor.
Benzer şekilde Person of Interest dizisinde tasvir edilen yapay zeka güdümlü gözetim, yapay zeka ve veri analitiğindeki gerçek dünyadaki gelişmelerden yararlanmakta ve bu tür teknolojilerin etik sonuçları hakkında soruları gündeme getirmekte.
Kurgu ile gerçeklik arasında
Kurgu ile gerçeklik arasında, gerçek dünyadaki teknolojik gelişmelerin kurgumsu anlatılara ilham verdiği ve bunun da insanların bu teknolojileri nasıl algıladıklarını etkilediği bir geri bildirim döngüsü var. Bu dinamiğin hem müsbet hem de menfi etkileri olabilir.
Bir yandan kurgu, potansiyel riskler hakkında farkındalık oluşturmaya yardımcı olabilir. Öte yandan, teknolojinin neler yapabileceği veya yapamayacağı hususunda korku tellallığına veya gerçekçi olmayan beklentilere de yol açabilir.
Şeytânî elitlerin planı mı?
Film ve dizilerde işlenen kıyamet senaryolarının ardında ilaç sektöründen enerjiye, bilimden siyasete, finanstan eğlenceye birçok sektörü elinde bulunduran küresel elitlerin olduğunu ve bu senaryolarla yapmak istedikleri şeyleri önceden haber verdikleri düşünülüyor. 1989'dan beri tam 36 sezondur devam eden Simpsonlar çizgi dizisinin birçok hikâyesinin gerçekleşmiş olması buna büyük bir örnek teşkil ediyor.
Bazı insanlar, filmlerin ve dizilerin sonunda her zaman mutlu son yaşanması, iyilerin kazanıp kötülerin cezalandırılması ile şuur altlarının programlanarak gerçek hayatta insanların göstereceği direnişin pasif hâle getirilmesinin amaçlandığını söylüyor.
‘Contagıon’ filmi gerçek oldu!
2011 yapımı 'Contagion' (Salgın) adlı filmin senaryosunun koronavirüs salgınıyla büyük benzerlik göstermesi, KOVID-19'un planlı virüs olduğu gerçekliğinin ifşasına da sebep oldu. Zira senaryo ile gerçek hayatta yaşananlar göz ardı edilemeyecek kadar benzerlik ihtiva ediyordu.
Filmde birçok kişinin ölümüne sebep olan virüs, yarasadan insanlara geçiyor, bulaştığı kişilerde ilk olarak gribe benzer semptomlar gösteren hastalık kısa sürede tüm dünyada binlerce kişiyi etkiliyor. DSÖ küresel pandemi ilan edip, aşı çalışmalarına başlıyordu.
'Contagion' senaristi Scott Burns, film ve salgın sürecinde yaşananlar arasında görülen benzerliklerle ilgili "Filmle ilgili araştırmalar yaparken konuştuğum tüm uzmanlar bana 'böyle bir salgının çıkması an meselesi' dedi" şeklinde konuşmuştu. İnandırıcılıktan uzak bir savunma çünkü o konuştuğu kişiler bir muamma.
Korku filmi severler salgından korkmadı!
Bu konuyla ilgili KOVID-19 plandemisi döneminde ilginç bir araştırma yapıldı. 2020 yılında "Personality and Individual Differences" dergisinde yayınlanan bu çalışmaya, korku filmi hayranlarının KOVID-19 pandemisi sırasında diğer türleri tercih edenlere göre "daha az psikolojik sıkıntı" sergilediği kaydedildi.
Çalışmanın yazarları, "Korku hayranları ve hastalık meraklıları gibi korkutucu kurgularla daha sık ilgilenen kişiler, COVID-19 salgını sırasında daha güçlü bir psikolojik dayanıklılık sergiledi" diye yazdı.
Siber saldırılar en büyük 10 riskten 1’i
Film ve diziler her ne kadar birer kurgu olsa da gerçek hayatta bugün olmasa bile gelecekte gerçekleşme ihtimali olma potansiyeline sahip hikâyeler anlatır. Şeytânî çetenin meşhur yapılanmalarından Dünya Ekonomik Forumu'nun yayımladığı Global Risks Report'a (Küresel Riskler Raporu) göre, siber güvenliğin şu anda ve gelecekte en önemli 10 riskten 1'i konumunda olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Hazır mıyız?
Kullandığımız her teknolojik ürünün sözde 'akıllı' olduğu bir dönemdeyiz. Her adımı takip edilebilen, her konuştuğu dinlenebilen varlıklar hâline gelmiş durumdayken devletin, hastanelerin, bankaların, ordunun dahi dijitalleştiği bir zamanda dijital tehlikelerin yaşanabileceği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Ferdî veya toplum olarak hepsinden mühimi devlet olarak ne kadar hazırlıklıyız? Cevaplanması gereken temel soru bu!