Filistin’de Hıristiyan olmaya dair

Unutmayalım ki, İsrail’in kuruluşu Hıristiyanların dilinde de felaket mânâsına gelen Nekbe’dir...
Unutmayalım ki, İsrail’in kuruluşu Hıristiyanların dilinde de felaket mânâsına gelen Nekbe’dir...

Batı Hıristiyanları, onları “Müslüman dünyanın bir anomalisi” olarak gördü; kendilerindense Müslümanlara daha yakın olduklarını düşündüler. “Dinî bakımdan Hıristiyan, kültürel bakımdan Müslüman.” Bu yüzden Müslüman Arapların akıbetine uğramalarına ağıt yakmak içlerinden pek gelmedi.

Paskalya bayramını kutlamak için bu yıl da Beytüllahim’deki Palmiye Pazarı’nda toplandılar. Hz. İsa’nın doğduğuna inanılan mağaranın üstüne yapılan, 4. asırdan kalma Doğuş Kilisesi yanındaki 16 metrelik yılbaşı ağacını süsledikten sonra. Coşkulu kalabalığın ekseriyeti turist otobüslerinden inenlerdi. Pek çok ülkenin büyükelçileri ve Mahmut Abbas başta olmak üzere Filistinli yöneticiler de kutlamaya katılanlar arasındaydı.

Diğer büyük kutlama ise, asırlardır mutat olduğu üzere, Doğu Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi’nde yapıldı. Hz. İsa’nın yargılandıktan sonra gömüldüğüne inanılan kiliseye Via Dolorosa (Çile Yolu) takip edilerek gene kalabalık bir turist topluluğunun katılımıyla gidildi. Eski Şehir’in Arslanlı Kapı’sından girenler arasında Ermenistan, Fransa, İspanya bayraklarını açanlar vardı, fakat elbette ki İsrail polisi Filistin bayrağına müdahale etti. Yaşanan arbedede cemaatten darp edilenler ve gözaltına alınanlar oldu.

İsrail propagandası Filistinli Hıristiyanları kollayıp gözettiğini iddia etse de tam olarak doğru değil.
İsrail propagandası Filistinli Hıristiyanları kollayıp gözettiğini iddia etse de tam olarak doğru değil.

YAHUDİ OLMAMAYA DAİR

Bu yılki kutlamalar, bir kez daha Filistinli Hıristiyanların karşılaştıkları rutin ve keyfî kısıtlamaları gündeme getirdi. Şöyle ki Doğu Kudüs’te oturanlar Beytüllahim’e –Batı Şeria’ya-, Batı Şeria’dakiler Kudüs’e, Gazze’dekiler de hiçbirine gidemiyor. Bu mahrumiyet ve men her yıl binlerce insanı feveran ettirse de Yahudi makamları aldırış edeceğe benzemiyor. Dünyanın her yerinden gelen turistlerin bu iki merkeze gitmesine izin verilirken yerli Hıristiyanların ibadet ve seyahatten bu şekilde men edilmeleri ciddi bir ihtilaf ve gerginlik meselesi. Cevabı sadece aileden bir kişiye ve 60 yaş üzeri olanlar için olumlu olan izin talepleri bu gerginliği azaltmıyor.

Hıristiyanların hacı sayılması için bu mekânların hepsini ziyaret etmiş olmaları gerektiği hâlde Kudüs’ü veya Batı Şeria’yı hiç görmemiş binlerce Hıristiyan derdini kimselere anlatamıyor.

Hemen her mezhebin kilisesi –şubesi!- bulunsa da nüfusun takriben yarısı Kudüs’teki Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı.
Hemen her mezhebin kilisesi –şubesi!- bulunsa da nüfusun takriben yarısı Kudüs’teki Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı.


İsrail propagandası Filistinli Hıristiyanları kollayıp gözettiğini iddia etse de tam olarak doğru değil. Topraklarını ve özgürlüklerini yitirmek noktasında tüm Filistinliler İsrail karşısında oldukça eşitler. Yahudi bomba ve füzeleri tepelerine düşmeden önce nadiren kimliklerini soruyor. Buldozerleri de. Sadece temmuz ve ağustos aylarında 24 Hıristiyan’ın evi yıkılarak araziler Yahudi yerleşimcilere bırakıldı.

Unutmayalım ki, İsrail’in kuruluşu Hıristiyanların dilinde de felaket mânâsına gelen Nekbe’dir. Yüz binlercesinin yurdundan olduğu o günden bu yana daima ikinci sınıf vatandaş olarak her türlü tahkir ve tezyifin muhatabı durumundalar. Onların da Müslüman komşuları gibi tarlaları ateşe verildi, her türlü zenginlikleri talan edildi. Liderleri, bombalar, kurşunlar, hançerlerle ortadan kaldırıldı. Onlar da Müslümanlar kadar kuşatılmış, kontrol noktaları ve duvarlarla büyük bir hapishaneye tıkılmış vaziyetteler.

Velhasıl onlar da Müslümanlar kadar Yahudi değiller ve doğduklarına pişman edilmek için başka bir sebebe ihtiyaçları yok.
Bu yılki kutlamalar, bir kez daha Filistinli Hıristiyanların karşılaştıkları rutin ve keyfî kısıtlamaları gündeme getirdi.
Bu yılki kutlamalar, bir kez daha Filistinli Hıristiyanların karşılaştıkları rutin ve keyfî kısıtlamaları gündeme getirdi.

SON KUŞAK

Çok nüfus kaybettiler. En çok 1948’de, sonra 48-67 arasında. 70 senede yüzde 7’den yüzde 2’ye düştüler. 8 milyonluk İsrail’de 160 bin kişi civarındalar. 11 bini Kudüs’te ve 50 bini de işgal altındaki Filistin’de. Hemen her mezhebin kilisesi –şubesi!- bulunsa da nüfusun takriben yarısı Kudüs’teki Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı. Başta Katolikler olmak üzere Anglikan’ından Kıptî’sine mevcut mezheplerin listesi buraya aktaramayacağımız kadar uzun. Bölünmüşlük hususunda Müslümanların eline rahatlıkla su dökebilirler.

Dünyanın en eski Hıristiyan topluluğunun nüfusundaki bu eriyiş yok oluşa doğru gidiyor. Bazı rahipler kendilerinden “son kuşak” diye söz ediyor: “Cemaatime bakıyorum, 160 kişiyiz, çoğu 50 yaşın üstünde.” Bir diğeri Hıristiyan Arapların gideceğini ve ülkenin “hiçbir kıymeti kalmamış kutsal taşlardan bir müze”ye döneceğini söylemektedir.

“Dedemin 8 çocuğu vardı, babamın 4, benimse 3…” Doğum oranlarındaki düşüklükten daha belirleyici olanı elbette ki göç. İşgalin en ağır şartları ekonomik zorluklar ve işsizlikle birleşince göçten başka çıkış kapısı bulamıyor insanlar. 1 milyonluk Filistin kökenli Hıristiyan diasporanın hikâyesindeki ortak temalar bunlar. Diğer Filistinli Araplar gibi onlar da Sumud (Direniş) kelimesini yüceltseler de rakamlar direnişten ziyade bir çözülme gerçeğinden söz ediyor.

İsrail’in dördüncü Başbakanı Golda Meir.
İsrail’in dördüncü Başbakanı Golda Meir.

ONLAR ARAP

Aksinin olabilmesi için dışarıdaki Hıristiyanlarca desteklenmeleri gerekirdi. Oysa en iyi ihtimalle unutuldular. Batı Hıristiyanları, onları “Müslüman dünyanın bir anomalisi olarak gördü”; kendilerindense Müslümanlara daha yakın olduklarını düşündüler. “Dinî bakımdan Hıristiyan, kültürel bakımdan Müslüman.” Bu yüzden Müslüman Arapların akıbetine uğramalarına ağıt yakmak içlerinden pek gelmedi.

Hele Yahudi’den daha Siyonist bir Hıristiyanlık(!) türü olan Evanjelizm’in en hızlı yayılan mezhep olmasından sonra onları umursayacak Batılı sayısı hızla azaldı. İsrail’in yapıp ettiklerine sözlü kınamalar yayımlayan Presbiteryen Kilisesi gibi istisnalar Filistinli Hıristiyanların yalnız oldukları gerçeğini değiştirmedi, değiştirmiyor da.

Dünya Hıristiyanları Yahudilerce ikna edilmiş sanki. İsrail’in dördüncü başbakanı Golda Meir ne diyordu?

“Filistinli diye bir şey yoktur, onlar Arap’tır ve başka yerde de yaşayabilirler.” Bu unutulmuşluk ve terk edilmişlik hissini yaşamayan çok az ayrıcalıklı Filistinli Hıristiyan vardır. Mikrofon uzatılacak olsa onlar da öyle söyleyeceklerdir: “Kimin umurundayız burada? Filistinli Müslümanlar bizi dünya Hıristiyanlarından daha çok gözetiyor. Şu halde bizim kardeşlerimiz Filistinli Müslümanlardır, dünya Hıristiyanları değildir.” Yahudilerle ayrı mahallelerde yaşıyor, ayrı okullara gidiyor, ayrı hastanelere yatıyor, apayrı hayatlar yaşıyorlar.

Müslümanlarla ise diz dize göz göze aynı acıları ve hayatı paylaşıyorlar.

Azınlık içinde azınlık. Yine de komşularıyla barış içindeler ve kayda değer bir güçler. Ekonomik ve sosyo-kültürel bakımdan Müslümanlardan çok ilerdeler. Batı Şeria gibi dar bir alanda 250’yi aşkın kuruluşla örgütlü ve etkili bir kitle. Bilhassa eğitim sahasında oldukça köklü ve saygın kurumlara –çoğu Katolik, 70 okul- sahipler. Aidatları gözüne kestirebilen Müslümanlar da çocuklarını onların okullarında okutuyor. Filistin parlamentosunda en az 6 vekille temsil ediliyorlar. Tüm diğer komisyon ve kurumlarda da nüfuslarıyla orantısız bir etkinliği elde tutuyorlar.

Hamas lideri İsmail Haniye.
Hamas lideri İsmail Haniye.

HAMAS’IN ZIMMÎLERİ

En zayıf oldukları yer Gazze. Hem şartlar aşırı ağır, hem de sadece 1100 kişiler. 1800 yıldır hiç bu kadar azalmamışlardı. Çoğu Ortodoks ve yüzde 41’i eğitimli. Gazzelilerin toplamında ise bu oran yüzde 13. Özel okullar bunların da en iyi oldukları saha. Çocuklara ve düşkünlere hizmet sundukları hayır kurumları sebebiyle de saygı görüyorlar.

2007’de Hamas iktidarı alınca şartların onlar açısından kötüye gideceği sanıldıysa da pek öyle olmadı. Hamas onları koruma sözü verdi ve sözcülerden biri Besim Naim- “Biz bir aileyiz, Hıristiyanlar bizim toplumumuzun bir parçası” dedi. Hıristiyanların liderlerinden biri –Hüsam El-Tavil- de “Hiçbir sorun yok ve yeryüzü cennetinde yaşadığımızı söyleyecek değilim. Fakat Hıristiyanlara karşı özel bir ayrımcılık yok. Biz kendimizi azınlık olarak görmüyoruz; bilakis Arap nüfusun bir parçası olarak görüyoruz.”

Müslümanlarla birlikte “Allahuekber!” diyen, gaz bombaları sebebiyle hastanelik olan Atallah Hanna gibi başpiskoposları olduğu müddetçe bu birliktelik sürer gider.
Müslümanlarla birlikte “Allahuekber!” diyen, gaz bombaları sebebiyle hastanelik olan Atallah Hanna gibi başpiskoposları olduğu müddetçe bu birliktelik sürer gider.
Hıristiyan esnafın malları sadece Hamas’ın tünellerinden geçerek girebiliyor Gazze’ye.

Hamas zımmileri Selefî gruplara karşı korusa da alkol satan birkaç dükkân saldırıların hedefi oluyor. Bir de 2007 Ekim’inde Protestanların bir lideri faili meçhule kurban gitti. 6 ay evvel dinî kitaplar satan dükkânı bombalanmıştı. Başbakan Heniye, saldırıyı kınamış ve benzeri sabotajlara izin vermeyeceklerini bildirmişti. Yine de birtakım internet kafeler ve DVD dükkânları saldırıların hedefi olmaktan kurtulamadı. Hamas bu saldırıları da kınadı ama Hıristiyanlardan ötürü Selefîlerle bir kavgaya da girmedi.

MÜFTÜYLE KOL KOLA

1920’lerden beri Filistin direnişi içinde daima seçkin bir yeri olmuş Hıristiyanlar İslamcıların baskın olduğu intifadadan sonra nispeten geri çekilmiş olsalar da hâlâ Siyonist saldırganlığa karşı kader arkadaşlarıyla birlikte hareket ediyorlar. Siyonistleri Hazreti İsa’yı ihbar eden Yahuda İskaryot’a benzeten, Mescid-i Aksâ saldırıya uğradığında müftüyle kol kola gösterilere katılan, Müslümanlarla birlikte “Allahuekber!” diyen, gaz bombaları sebebiyle hastanelik olan Atallah Hanna gibi başpiskoposları olduğu müddetçe bu birliktelik sürer gider. Umulur ki, zafere kadar.