Fil ilmine giriş
Türkiye 1973 yılına kadar nitelikli işgücünün yüzde 17’sini yurt dışına göndermiştir. 1964-1973 yılları arasında yurt dışına giden nitelikli işgücü içinde 9 bin kadar ilkokul öğretmeni de bulunmaktaydı ve bunlar gittikleri yerlerde endüstri işçisi olarak çalışmışlardı. Bunların yurt dışına gidebilmek için asıl mesleklerini gizlemiş oldukları da bugün iyi biliniyor. Her vatansever kişinin içini acıtacak olan bu bilgilerin bugünün Türkiye’si ile karşılaştırılması özellikle çok önemlidir.
“Yüz Alman’dan sadece biri düşünür diğer doksan dokuzu onun düşündüklerini gerçekleştirmek için çalışır” sözlerini TRT Televizyonunda spiker olarak çalıştığım yıllarda bir kameraman arkadaşımdan dinlemiştim. Uzun süre Almanya’da çalışmış olan bu arkadaşım Almanları çok iyi tanıyordu.
İngiliz, Fransız ve Alman kültürlerini temsil edebilecek birer önemli kişi seçilir ve onlara bir kelime verilir. Sonra bu kelime hakkında düşündüklerini, zaman ve hacim sınırlaması olmadan yazmaları istenir. Bu kişilere verilen kelime ‘fil’dir.
Yaklaşık on ay sonra Fransız 100 sayfalık bir kitapla gelir. Kitabın başlığı “Fil ve aşkları”dır.
İki yıl sonra İngiliz her biri 400 sayfalık iki kitapla gelir. Kitabın başlığı tek kelimedir: Fil.
On yıl sonra Alman her biri 400 sayfalık on cilt kitapla gelir. Kitabın başlığı üç kelimedir: “Fil ilmine giriş” Bu tespitin bu yazımızın başlığı ile tam olarak örtüştüğüne özellikle dikkat edilmelidir !
Hitler sayesinde Filistin’e yığıldılar
İsminin başında asilzade bir aileden geldiğini ifade eden “von” takısı bulunan ve Generallik rütbesine kadar yükselmiş kişiler dâhil Alman ordusu da Alman milleti de sıradan bir aileden gelen ve ortaokul mezunu olan Adolf Hitler’in “Führerliği/Şefliği” altında dünyayı İkinci Dünya Savaşı felaketine sürüklemişti.
Almanya İkinci Dünya Savaşı ile Avrupa’yı kana bularken sözde tasfiye ettiğini söylediği yahudilerin Filistin’e yığılmasını sağlamıştı.
İşte bu Almanya bugün Yahudi lobisinin tam hâkimiyeti altında ve siyonist kâtil çetesi İsrail’in tam destekçisi pozisyonunda ahlâkî oriyantal dansına devam etmekte.
Almanya, Türkiye’yi de kendi safına çekip İkinci Dünya Savaşına sokabilmek için çok uğraşmış ama Türkiye’nin kararlı ve dengeli politikası sayesinde bunu başaramamıştı.
Türk üniversitelerini şekillendirdiler
Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk yıllarında hükümetimiz başta büyük şehirlerimiz olmak üzere çok sayıda şehrimizin imar planlarının hazırlanmasında ve uygulanmasında Alman mimarlardan çok yararlanmıştı.
Yine o dönemde çoğu Alman aşkenaz yahudisi akademisyen, Türk üniversitelerini şekillendirmişti.
Almanya’ya Türk öğrencilerin gönderilmesi de bu dönemde yoğunluk kazanmaya başlamıştı. 1924 yılında önce 7, sonra 5 sanat okulu ve mühendislik öğrencisi eğitim için Almanya’ya gönderilmişti.
1932 yılına gelindiğinde 137 Türk öğrenci Almanya’da çeşitli yüksek okullarda eğitim görmekteydi. Berlin Türk Talebe Cemiyeti, 1933 yılında devlet hesabına eğitim gören 120, kendi hesabına eğitim gören 80 öğrencinin Almanya’da eğitim gördüğünü belirtiyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı bir kalkınma sürecine giren Batı Avrupa ülkeleri, kendi işgüçlerindeki sayıca yetersiz olan elemanları kendilerine göre daha az gelişmiş olan ülkelerden sağlamaya çalıştılar.
Almanya’ya Türk göçü
Burada söz konusu olan Batı Avrupa ülkelerinin en başında gelen Almanya özellikle alt yapısındaki eksiklikleri gidermek için gerekli olan işgücünü dış göçler kabul ederek karşılamaya çalıştı.
Bu süreçte Almanya özellikle belirli sanayi dallarındaki ihtiyacını karşılamak için 1955 ile 1968 yılları arasında sekiz ülkeyle hükümetler arası sözleşmeler yaptı: İtalya (1955), İspanya ve Yunanistan (1960), Türkiye (1961 ve 64), Fas(1963), Portekiz (1964), Tunus (1965) ve Yugoslavya (1968).
Türkiye’den Federal Almanya’ya göç, bu işgücü anlaşmasıyla 30 Ekim 1961 tarihinde başladı. Bunu 1964 yılında Avusturya, Belçika ve Hollanda,1966 yılında Fransa,1967 yılında İsviçre ve 1970 yılında İngiltere ile imzalanan anlaşmalar izledi ve Türkiye’den bu ülkelere de kademeli olarak göçler başladı.
Prof. Nermin Abadan Unat, Almanya’da resmi anlaşma ile başlayan Türk göçü öncesinde de 1950’li yıllarda Türklerin bulunduğunu vurguluyor. Bunlar şahsi girişimler ve özel aracılar tarafından mesleki tecrübe kazandırmak amacıyla gönderilmişlerdi.
Bunların bazılarının Hamburg, Bremen ve Kiel kentlerine aileleriyle birlikte sorunsuz olarak yerleşip, Almanların çalışmak istemedikleri yarı nitelik gerektiren işlerde çalıştıkları ve sonradan anlaşmayla gelenlerden daha yüksek statüye sahip oldukları belirtiliyor.
Bazı araştırmacılar, Türkiye’den yurt dışına göç olgusunun Türkiye’de 1950’li yıllarda ivme kazanan köyden kente iç göç hâdisesinin yurt dışına yönlenmesinde ön hazırlık işlevini gördüğünü vurguluyorlar. 1961 darbe Anayasası’yla getirilen yurt dışına seyahat etme hürriyetinin ülkedeki işsiz kesimlere yeni imkanlar sağladığı, bunun da Türk vatandaşlarının ferdi olarak başlayan yurt dışına göçlerinin, resmî anlaşmalarla hız kazanmasını sağladığı ifade ediliyor.
İş gücünün yüzde 17’si ihraç
Türkiye 1973 yılına kadar nitelikli işgücünün yüzde 17’sini yurt dışına göndermiştir. 1964-1973 yılları arasında yurt dışına giden nitelikli işgücü içinde 9 bin kadar ilkokul öğretmeni de bulunmaktaydı ve bunlar gittikleri yerlerde endüstri işçisi olarak çalışmışlardı. Bunların yurt dışına gidebilmek için asıl mesleklerini gizlemiş oldukları da bugün iyi biliniyor.
Her vatansever kişinin içini acıtacak olan bu bilgilerin bugünün Türkiye’si ile karşılaştırılması özellikle çok önemlidir.
Ya bize benze yahut terk et
1980’li yıllar Türk göçmenlerin Almanya’daki varlığı açısından önemli gelişmelerin olduğu bir dönüm noktasıdır. Almanya’nın yabancılar politikası, Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU)’nin 1982 yılında iktidara gelmesiyle “yabancılar sorunu” olarak algılanmaya başlamıştı.
CDU iktidara gelir gelmez yabancıların sayıca kontrol edilmeleri ve yabancı işçilerin kendi ülkelerine geri dönüş sürecinin hızlandırılması konusunda çalışmalara başlamıştı. CDU lideri Helmut Kohl’un yabancılar için “ya kendi ülkelerine dönmeliler, ya da bizimle tam olarak kaynaşmak zorundalar” demesinden sonra 1983 yılında çıkartılan “Yabancıların Dönüşlerini Özendirme Yasası” göçmenler arasında telaş yaratmış ve nüfus hareketliliğine sebep olmuştu.
Bu yasanın çıkmasından sonra yabancı düşmanlığının tırmanmasının da etkilediği yaklaşık 250 bin Türk ülkelerine geri döndü. Ama bunların özellikle genç kesimi geri dönüşten memnun olmamış ve Almanya’ya tekrar dönmek için girişimlere başlamıştı! Bu girişimler sonucunda Federal Alman hükümeti 1987 yılında bir kereye mahsus olmak üzere geri dönüş opsiyonu adı altında bir düzenleme yapmıştı.
- Lobilerin lobisi yahudi lobisi
- Gelişmiş ülkelere gelip yerleşen toplulukların, kendi vatanları ve devletlerinin çıkarlarını korumak için lobi oluşturmaya çalıştıkları biliniyor. Bunların arasında diğerlerinden çok farklı olan lobi “yahudi lobisi’’dir.
- Günümüzde özellikle diplomasi çevrelerinde bu lobi “lobilerin lobisi yahudi lobisi” diye anılır. Bu lobiler,ait oldukları ülkenin hem dış politikasının hem de istihbaratının en önemli yardımcısıdır!
- Günümüzde ABD’nin CIA’sı, İngiltere’nin MI6’sı ve İsrail’in Mossad’ı, Almanya’nın mutlak hâkimidir. Almanya bu üç süper istihbarat servisinin örtülü yönetimi altında “ahlâkî oriyantal dansına” devam etmekte.
- Biz ise çok iyi yetişmiş teknik elemanlarımızla ve iyi yetişmiş bilim insanlarımızla hem ülkemizi daha yüksek düzeylere ulaştırma çalışmalarımızı başarıyla sürdürebiliyoruz, hem de dost ülkelerin gelişme çabalarına çok önemli katkılar sağlayabiliyoruz.
- Bu çalışmalarımızın tümüyle de hem vatanımızın ve devletimizin güvenliğini ve saygınlığını, hem de dış politikamızın/diplomasimizin gücünü ve itibarını yükseltiyoruz.
- Bütün bu başarılarımızın da devletimizin iyi yönetilmesi sayesinde olabildiğini hiç unutmuyoruz.