Fatih’in vasiyetine adım adım
Tarihler 31 Mart 2018 gününü gösterirken uzun bir aradan sonra Ayasofya’nın içinde Kuran'ı Kerim tilaveti yapıldı. Hem de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının katıldığı bir programda... Tüm ülkede heyecanla karşılanan bu tablo, elbette birilerini çok rahatsız etti, özellikle de Yunanları... Bu verdikleri ilk tepki de değildi. 1935 yılından beri müzeye dönüştürülme zulmüne maruz bırakılann Ayasofya’nın aslî işlevi olan cami hizmetini sürdüreceği tartışması bile birilerinin korkulu rüyalarını tetiklemeye yetiyor. 86 yıldır ibadet yapılamayan Ayasofya’nın akıbeti ise Danıştay’ın vereceği kararla şekillenecek.
Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması, son yüzyılda yaşanan en büyük tartışmalardan biri. Tapusunda ismi Cami-i Kebir olarak geçen Ayasofya’nın bugünkü hali, sahibi Fatih Sultan Mehmed Han hazretlerinin vasiyetiyle de çelişiyor. Vasiyetnamesinde “vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak, asla helâl değildir” diyen “Ebu’l Feth’in mirasını yerine ne zaman getireceğiz” suâli bu günlerde cevabını arıyor.
Fethin ardından yoğun bir çalışmayla ibadete hazırlanan ulu mâbet, cuma namazı kılınan ilk camiydi. Osmanlı’nın büyük ehemmiyet verdiği camilerin en başında gelen Ayasofya Camii’nin müze oluşu ise 24 Kasım 1934 tarihinde imzalanan sahte kararnameyle kesinleşti. Fatih Sultan’ın vakfiyesi olan, vasiyetleri arasında kıyamete kadar cami olarak kalması istenen Ayasofya, 86 yıldır ibadete hasret. İstanbul’un fethiyle kiliseden camiye dönüştürülen Ayasofya, cami olduğu günleri büyük bir hasretle bekliyor.
Danıştay Kararı 2 Temmuz’da
- “Peki, bu tartışma yine nereden çıktı” diyenler için bu soruya ufak bir tarih gezintisiyle cevap verelim. Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği 2005 yılında, Ayasofya’yı müzeye dönüştüren Bakanlar Kurulu kararının iptali için Danıştay 10. Dairesi’ne dava açtı. Danıştay’ın davayı reddetmesinin ardından, Anayasa Mahkemesi’nden de ret geldi. Dernek 11 yıl sonra 2016 yılında yeniden Danıştay’a dava açtı. Davanın 2 Temmuz’da görülecek olan duruşmasından çıkacak yeni karar merakla bekleniyor.
Tabi bunun yanında İstanbul’un fethinin 567. yıl dönümü dolayısıyla Ayasofya’da düzenlenen Fetih Şöleni’nde Fetih Suresi okunması ve Yunan tarafından gelen tepkilere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması için verdiği talimat eklenince, Ayasofya’nın cami olarak açılması ihtimali böylece gündeme gelmiş oldu. Asıl sonuç, Danıştay’ın vereceği karara bağlı.
“Günahı Üzerlerine Olsun”
Ayasofya’nın ibadete açılmasının en önemli gerekçesi, Sultan’ın bırakmış olduğu vasiyetname mahiyetli vakıf senedi. Fatih Sultan Hazretlerinin vakıfları arasında bulunan camiye ilişkin vakıf senedinde bulunan maddelere birlikte göz atalım. Kendisine ait vakıflarla neler yapılacağı, kimlerin çalışacağı ve ne kadar ücret verileceği hepsi tek tek belirtilen senette Ayasofya için de oldukça detaylı bir bölüm var. Özellikle mabedin amacı dışında kullanılmasına atıfta bulunan metinler oldukça dikkat çekiyor:
“Allah'ın yeryüzüne ve üzerindeki her şeye ve herkese hakiki varis olacağı kıyamet gününe kadar geçerlidir; satılamaz, bağışlanamaz; rehin verilemez; hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple itlaf edilemez; değiştirilemez; vakfın gayesine aykırı tebdil ve tağyir manasında tasarrufta bulunulamaz; mevkufun yahut onunla alakalı her şeyin varlığını tehlikeye sokacak veya bunlarda noksan iras edecek tasarruflara teşebbüs edilemez; ancak vakfa yönelik açık bir maslahatı gerektiren tağyir ve tebdiller bunun istisnasını teşkil eder.
- Allah'ın yarattıklarından Allah'a ve O'nun rüyetine iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zalim ve diktatör) olsun, özellikle zalim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nazır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak, asla helâl değildir.
Son Durağı Cehennemdir
Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse veya şer'-i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azmeylerse, mesela şeriata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca bâtıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. ‘Ebediyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.’
- Kim, Allah'ın Kitabı'na ve Resulullah'ın Sünnetine muhalefet ederse, Allah ve Resulünün haram kıldığını helalleştirmeye çalışırsa, Müslüman kardeşinin vakıflarını bozmaya, hayırlarını tahrip etmeye ve hasenatını iptal eylemeye gayret gösterirse ve müminin hayır müesseselerini fonksiyonsuz hale getirmeye taarruz ederse, artık Allah'ın gazabı ile dönmüş olur; son durağı ve oturağı Cehennemdir; Cehennem ne kötü bir varılacak yerdir; Allah onun hesaba çekicisi, azabın en azgın olanlarıyla azaplandırıcısı ve ikabın kanunlarıyla cezasını vericisidir.”
Her Zamanki Yunan Hazımsızlığı
Bakanlar Kurulu kararnamesinin, bu vakfiye şartları karşısında geçersiz olduğu düşüncesi de mâbedin cami olarak kullanılmasının önünü açan bir durum. Her ne kadar Yunanlar bu durumdan memnun olmasa da... Kendilerini Ayasofya’nın sahibi olarak gören Yunanlar, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada “Ayasofya tekrar bizim olacak” diyerek gündem oluşturmaya çalıştı. Elbette bu onların ilk tepkisi değildi. Birinci dünya savaşı sonrası işgal kuvvetleriyle birlikte Ayasofya’ya çan takmaya çalışan grup, Sultan Vahdettin’in koruma ekibi tarafından engellenmişti.
Öte yandan 31 Mart 2018 günü Ayasofya’da düzenlenen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı Yeditepe Bienali’nin açılışında Kur’an-ı Kerim okunması birçok kesimden tepkiyi de beraberinde getirdi ama en çok Yunanlardan ses çıktı. Yaptıkları haberlerle adeta Ayasofya üzerinde hak iddia eden Yunanistan medyasının başlıkları şu şekildeydi, “Tayyip Erdoğan, Cuma namazını Ayasofya’da kılmaya hazırlanıyor", "Hristiyanlık için en yüksek meydan okuma. Erdoğan, Ayasofya’da 4 parmağıyla selamladı”, “Erdoğan Batı’ya Ayasofya ile saldırdı”, “Erdoğan’dan inanılmaz meydan okuma. Müslümanları Ayasofya’dan selamladı.” İsteyen istediğini düşünsün ve söylesin, gerçek şu ki; ecdadımızın vasiyetini gerçekleştirmek, bizim için tüm dünyanın ne düşündüğünden çok çok daha önemli.