Evet, bununla uçak gemisi batırırız
2019 yılında ROKETSAN yetkilisinin ATMACA’yı anlatırken söylediği bu cümleyi ütopik bulanlar olmuştu. Onlara tavsiyemiz: Millî füzemizin son test atışını iyi izleyin ve bu saldırının aynı anda çok sayıda ATMACA ile mühimmat yüklü bir gemiye yapıldığını hayal edin.
2019 IDEF Savunma Fuarı’nda ROKETSAN üst düzey yetkilisinin ağzından bu cümleyi almış, sonra da ATMACA’yı Yeni Şafak’ta bu başlıkla haber yapmıştım. Haliyle ertesi gün büyük gümbürtü kopmuştu. Savunma sanayii ile ilgilenen çevrelerde yoğun tartışmalara neden olan bu ifade, ‘batıda hep daha iyisi vardır, bizden bir şey olmaz’ zihniyetindeki kesimlere epey ütopik gelmişti.
ATMACA’yı üreten şirketin yetkilisi, füzenin hedefe yaklaştıkça düşmanın korunma tedbirlerinden kaçınmak için kavis çizerek ilerleyebildiğini, havada elektronik taarruza karşı oldukça dayanıklı olduğunu, istendiği takdirde deniz üzerinden gökyüzüne yükselerek hedefe tepeden dalış yapabildiğini ve komuta kontrol sisteminin rakip gemiye aynı anda çok sayıda füzeyle saldırma imkânı sağladığını anlatmıştı. Üstelik bu füze, suyu neredeyse yalayarak gidiyordu ve bir savaş durumunda rakip gemiler için gerçek bir baş belası olacaktı.
Hedefi 12’den vurdu
Emekli generalin o gün ne demek istediğini şimdilerde daha iyi anladım. Seri üretime geçen ATMACA’nın 18 Haziran Cuma günü Sinop açıklarındaki harp başlıklı test atışı, denizlerde yüzyıllar sonra yeniden ayağa kalkmış bir milletin ferdi olarak beni çok heyecanlandırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştığı görüntüler, milli korvet Kınalıada’ya yerleştirilen füzenin Karadeniz’de 70 kilometre uzağa demirlemiş eski ABD gemisini kalbura çevirdiğini gösteriyordu. Deniz yüzeyinden yer yer 3 metre irtifa ile ilerleyen ATMACA’nın 200 kilogramlık harp başlığıyla hedefi vurduktan sonraki infilak ânı, izleyen herkesin stresini almaya yetti.
Uçak gemisi batırabilir
Kınalıada’nın harekât odasında toplanan kuvvet komutanları ve leventler de tarihî atışı ROKETSAN mühendisleriyle birlikte saniye saniye takip ediyordu. 250 kilometreyi vurabilen ATMACA’nın millî savaş yönetim sistemi GENESİS-ADVENT’le anlık yönlendirilmesi, 70’inci kilometreyi kavisler çizerek tamamlaması, ardından hedefe angaje oluşu, derken tam 12’den içeri dalıp patlayışı Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’la birlikte tüm ekibi sevinçten neredeyse ağlatacaktı.
Şüphesiz bu coşkunun çok derin anlamları vardı, zîra bu günlere kolay gelinmemişti. 1944 yılında îmâl edilmiş, onlarca yıl ABD donanmasında görev yaptıktan sonra 1979 yılında Türk Deniz Kuvvetleri envanterine girmiş TCG IŞIN gemisinin bordasında ATMACA’nın açtığı kocaman delik, Mavi Vatan’da gözü olanlara bir mesaj niteliği taşıyordu. Başarmıştık; şimdi bizim de bir Harpoon, bir Exocet muadili, belki onlardan da üstün bir deniz füzemiz vardı.
IŞIN gemisinin bordasını delip içeride patlayan ATMACA, geminin alt kısmını harabeye çevirdi. Peki, hedef, hurdaya çıkarılmış bomboş durumdaki bir deniz aracı değil de tepeden tırnağa mühimmat yüklü bir fırkateyn, korvet, muhrip yahut uçak gemisi olsaydı sonuç ne olurdu?
“Bununla uçak gemisi batırabiliriz; yeter ki hassas noktasından vuralım” diyen generalin sözlerini düşündüm.
Son ana dek fark edilmiyor
ADVENT Savaş Yönetim Sistemi ile ateşlenmiş deniz füzeleri, farklı zamanlarda başka platformlardan fırlatılmış olsalar bile deniz üzerinde otonom seyir izleyerek zaman kazanıyor ve hedef gemiye hepsi aynı saniyede varacak şekilde programlanabiliyordu. Su üzerinde çok alçak seyrettiği için radarlar tarafından son anda fark edilebilen bu füzeler, düşman savunma sistemleri (PHALANX/CIWS) cevap vermeye vakit bulamadan aynı anda sağ, sol, arka, ön ve tepeden hedefe dalıyor, 1000 ilâ 5 bin arasında personeli bulunan rakip deniz araçlarına ‘kurşunu yemekten’ başka çare bırakmıyordu. Üstelik geminin zırhını delip içeride patlayan bu yetenekli avcılar, yüklü durumdaki mühimmatın infilâkını da sağladığında, devasa boyutlarıyla bir mahalleyi andıran dev platformları sadece dakikalar içinde suyun derinliklerine gömebiliyordu.
İşte ATMACA böyle bir füzedir!
Seyir hâlinde hedef güncelleme
2009 yılında başlatılan proje kapsamında 12 yıllık bir çalışmanın ardından envantere giren millî füze, çok özel yetenekleriyle dikkat çekiyor. RF arayıcı başlığını ASELSAN’ın, atış kontrol sistemini ArMerKom’un, data-link donanımını ise METEKSAN’ın yaptığı ATMACA, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’deki gücünü daha da pekiştirdi. Toplamda 800 kilo ağırlığındaki 6 metrelik füze, seyir hâlindeyken hedef güncellemeye izin veriyor; yani bir düşman gemisine doğru fırlatıldıktan sonra görev iptali yapılıp başka bir gemiye yönlendirilebiliyor. Gelişmiş 3 boyutlu rota planlama özelliğiyle, adalardan oluşan bir bölgede adaların üzerinden geçmek, etrafından dolanmak gibi farklı aksiyonları kolaylıkla yapıyor.
- Su sathında seyir gibi oldukça zorlu bir görevin üstesinden gelebilmesi bir yana, zaman zaman 3 metreye kadar inen irtifasıyla düşmana ‘fark ettirmeden’ yaklaşabiliyor. Ve 200 kilogramın üzerindeki harp başlığını 250 kilometre uzaktaki geminin bordasına girince patlatıyor.
ROKETSAN, bu füzenin karaya atılan versiyonu üzerinde de çalışmaya devam ediyor. Kale Grubu'nun KTJ-3200 adlı turbojet motorunu geliştirmesiyle birlikte ATMACA'nın Fransız TR40 motoruna ihtiyacı kalmadı. Yani ATMACA, motoru da dâhil olmak üzere yerli ve milli imkanlarla üretiliyor.
Libya Togan'sız olmaz
Batı medyası, oldukça sorunlu bir BM raporuna dayanarak Türkiye’nin ‘kâtil robotlar çağı’ başlattığını iddia etti. Evet, sahada bunun çok daha fazlası var.
Libya toprakları dünyanın son teknolojilerini görmeye 1911’den beri iyice alıştı. İtalyanların Osmanlı kuvvetlerine saldırırken tarihte ilk kez savaş uçakları kullandığı Trablus semaları, bu kez tarihin ilk yapay zekâlı kamikaze drone akınına şahit oldu. Lâkin şimdi güncel teknolojinin ardında Avrupalılar değil Türkler var. Mart 2021 tarihli Birleşmiş Milletler raporu buradaki savaş aracının ne olduğunu bütün dünyaya duyurdu: Tabii ki KARGU’dan bahsediyoruz.
Kargu, Apagu ve Togan
Savunma Sanayii Başkanlığına bağlı bir kamu kuruluşu olan Savunma Teknoloji Mühendislik (STM) firması, 2017 yılındaki IDEF’te 3 esrarengiz cihazla boy göstermişti: KARGU, ALPAGU ve TOGAN... Bu silahları kamuoyu ilk kez yakından görüyordu. Sabit ve döner kanat drone’ların yapay zekâya sahip olacağı, cephedeki düşman hedeflerine sürü hâlinde saldırılar yapabilecekleri söyleniyordu. STM yetkililerinin verdiği bilgilere göre 3’lü timin 2 üyesi, KARGU ve ALPAGU ‘kamikaze’ özellikteydi; yani bir çeşit kanatlı bomba... Timin 3. üyesi TOGAN ise üzerinde bomba taşımıyor ancak döner kanatlı bir komutan işlevi görüyordu: Çok sayıda kamikazeyi yöneten, harekât emrini veren, diğerlerine göre havada daha uzun süre kalabilen, hedefi teşhis ettikten sonra araçların her birine farklı komut gönderebilen akıllı bir İHA olacaktı.
TOGAN’ın ve ALPAGU’nun herhangi bir cephede görev alıp almadığını henüz bilmiyoruz. Ancak KARGU, yukarıdaki cümlelerin söylenmesinden sadece 2 yıl sonra Libya’da operasyon yaptı. BM savaş raportörlerinin iddiasına göre, ilk versiyonun güncellenmiş hâli olan KARGU-2, Libya’da CIA devşirmesi Hafter güçlerine ait bir paralı asker müfrezesini takip ederek hedef teşhisi yaptı, ardından saldırmaya kendi kendine karar verdi ve sözkonusu kişi ya da kişilerin üzerinde patlayarak onları imha etti.
Kargu dünya gündeminde
Olayın resmi bir raporda gündeme gelmesi KARGU-2’yi bir anda dünya gündemine taşıdı. “Kâtil robotlar çağı çoktan başladı” ana fikriyle yazılan makalelerde Türk kamikaze İHA’sıyla gerçekleştirilen operasyonun ‘makine öğrenimine dayalı otonom bir silahın bilinen ilk vakası olduğuna’ vurgu yapılırken, derin öğrenme algoritmasıyla yüklü drone’ların bir insanı öldürmek için ‘kendi kendine karar verdiği’ ve bu durumun ‘savaş hukuku konusunda yeni tartışmalara yol açabileceği’ gibi mesajlar işlendi. Uluslararası medyanın kamikaze drone teknolojisine ABD ve İsrail’in de sahip olduğu bilgisini vermekten ısrarla kaçındığını ve Türkiye’yi ilerde bu konuda sıkıştırmak için zemin hazırlığı yapıldığını not edelim. Ve gelelim, BM raporu ve Batı basını haberlerindeki sorunlu kısımlara...
Azamî 10 km mesafeye 80 km/saat hızla giden bir KARGU, koordinatları girilmiş bölgeye otonom hâlde ulaştığında, çektiği görüntüleri anlık olarak operatöre (insan) iletir. Bu noktadan sonra KARGU’yu elindeki ekrandan yönlendiren personel, uzaktan yönettiği kamikaze İHA’yı tehdit olarak görülen düşman unsurunun üzerine yollar. Ardından -varsa- havadaki başka bir KARGU’ya daha bağlanır. Ona da hedef tayini yapar ve düğmeye basar. Eğer düşmana ait belirgin özellikler kamikaze İHA’nın çipine önceden yüklenmişse (yüz, vücut hatları, yürüyüş biçimi, üniforma, araç rengi ve modeli vs…) KARGU görevli olduğu bölgeye gidip bu özelliklere uyan birilerine rastladığı zaman, onu yöneten operatörün ekranında bu noktalar ‘hedef’ şeklinde otomatik olarak işaretlenir. Şimdi KARGU’nun ‘eşkâle uyanlardan’ hangisine yöneleceğine karar vermek operatöre kalmıştır. Gökyüzünden yere doğru 120 km hızla dalış yapan KARGU, varış noktasına 8 metre kala kendini patlatır; parçacık etkili mühimmat, 20 metrekarelik alanda bulunan her şeye zarar vermiştir.
Herkes Toganı konuşacak
Az sayıda KARGU ile icrâ edilen taarruzlar operatör desteğine muhtaçken, ‘sürü’ hâlinde yapılacak saldırılar ise mutlaka bir ‘karargâh’ gerektirir. Hafter güçlerine yönelik operasyon, bir grup KARGU vurucu İHA tarafından yapıldıysa ve sürü saldırısından bahsedeceksek, üretici şirketin eski müdürüne kulak vermek gerekiyor: “TOGAN tamamen otonom kullanımı haiz keşif amaçlı bir drone. Yapay zekâyla çalışıyor. Hedefi kendisi tespit ediyor, rotayı kendisi belirliyor ve kamikazeler ile iletişime geçerek onların hedefe gitmesini sağlıyor.”
Madem BM doğru düzgün rapor yazamıyor, o hâlde biz şu öngörümüzü ekleyelim: Libya’daki emellerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen Hafter yeni bir savaş başlatırsa, bu kez sadece KARGU değil, AKINCI TİHA’dan tek seferde havaya bırakılmış 100 adet ‘kâtil drone’ sürüsü ve TOGAN’ın yönettiği sürünün düşman cepheyi nasıl darmadağın ettiği konuşulur.