Eş zamanlı provokasyonun kukla ve kuklacıları
Kayseri’de çıkan hâdiseler Türkiye-Suriye yakınlaşmasını etkiler mi? Karanlık dehlizlerde planlanan, Kayseri ve Suriye’de eş zamanlı startı verilen tehlikeli kışkırtmayla hedeflenen aslında neydi?
Birileri Kayseri’de başlayan hâdiseler ardından Suriye’de daha büyük bir planı devreye soktu. Aslında istenilen şey, hâdiseler sırasında çok sayıda göstericinin ölmesi, Suriyeli mülteciler ile bölgede yaşayan Türkler arasında kanlı hâdiselerin yaşanmasıydı. Hedef ise yarım kalan Teröristan ve Büyük İsrail projesini hayata geçirmenin yanı sıra Türkiye- Suriye yakınlaşmasına engel olmak.
Suriye uyruklu kişinin küçük bir kız çocuğuna yönelik gerçekleştirdiği sapkın hâdise Kayserilileri derinden etkilemiş, sokaklara dökülen binlerce kişi farkına bile varmadan yurtdışından yazılmış bir senaryonun parçası olmuştu. Türkiye’yi hedefledikleri kaosa sürüklemek isteyen karanlık eller, vandalizmi devreye sokarak evleri, işyerlerini ateşe vermişti. Çünkü karanlık dehlizlerde yazılan senaryo ile Irak’ta başlayan, Suriye’nin bölünmesiyle devam eden yeni Ortadoğu düzeninin ikinci ve üçüncü adımları için start verilmişti.
Oynanan oyundan Türk halkının haberi olmasa da istihbarat birimleri konuyu detaylarıyla ilgili organlara bildirmiş, Suriye’de tedbirler alınmaya başlanmıştı. İki komşu ülkenin topraklarındaki provokasyon ateşini daha da harlamak için sosyal medya ağlarındaki karanlık eller tam zamanlı mesai yapıyordu. En büyük delil, Türk polisinin dikkatinden kaçmamıştı. “Bot” hesapların yani sahte hesapların büyük bir bölümü yurtdışı kaynaklıydı. Yani birileri sahte hesaplarla Kayserililerin dikkatini çekmeyi başarmış ve sokağa dökmüştü, gerisi doğaçlama olarak gelişmişti.
Bu hesapların kimlere ait olduğunu tespit etmek ise neredeyse imkânsızdı. Ülkeler arası geçiş yapan binlerce yazışma profesyonel hackerlerin ürünüydü. “IP” numaraları ile kuklayı ve kuklacıları belirlemek neredeyse imkânsız gibi görünse de önemli bir detay vardı. İlk bakışta kukla, Kayseri’deki olaylara karışan vatandaşlar gibi görünse de işin aslı öyle değildi.
- Hedef milli duyguları kaşımak
- Perdenin arkasında STK’ların içerisine sızmış düşünürler, bazı medya organlarında görev almış gazeteciler ile birkaç akademisyen bulunuyordu. Aslında kadro bununla da sınırlı değildi. Farklı kurumlardaki kötü niyetli kişiler yıllardır sürdürdükleri algı operasyonuna hız vermişti. Bunlar arasında siyasetçi kimliğini sonradan kazanan ünlü simalar da vardı. Bu isimler, FETÖ kimliği ile de karşımıza çıkmışlardı.
- Amaçları farklı olsa da çalıştıkları ve hesap verdikleri yer hep aynıydı. Dışarıdan fonlanır, hayattaki emelleri uğruna hain damgası yemeyi göze alır ve sahiplerinin bir dediğini iki etmezler. Öyle “Kurtlar Vadisi” dizisindeki gibi karmaşık ilişkiler ağı veya direkt aldıkları talimatlar yoktur. Aldıkları fon karşılığı sempozyum ve konferanslar düzenleyip farklı platformlardaki sohbetlerde Türkiye’nin en büyük sorununun ‘mülteciler’ olduğu vurgusu yapılarak Türk halkını sözde mülteci tehlikesine karşı harekete geçirerek algı oluşturmakta başarılıdırlar.
- Milliyetçi duyguları kaşımanın yanı sıra ekonomik sıkıntıları da kullanarak halkı ayaklandırmak için çaba sarf ederler. Operasyonlarının odağına “Suriyeliler geldi. Bizi ekmeğimizden ediyor. Biz zaten bize yetmiyoruz, bir de onlarla olmayan ekmeğimizi paylaşmak zorunda kalıyoruz” cümlelerini yerleştirdiler.
- Medyadaki uzantıları da bunları canlı yayın programlarına taşıyarak algıyı güçlendirdi. Vekaletçi birkaç medya patronu da oyunun bir parçası oldu. İşte son oyunun ardındaki ipuçlarını da bu denklem içerisinde aramak gerekir. Yani planlı bir hareket.
- Türkiye’de başlayan karanlık bir gece ve ardından Fırat Kalkanı operasyonu bölgesinde Azez ve Mare kasabalarında çıkan hâdiseler. Saldırıya uğrayan Türk bayrağı ve basılmak istenen askeri ve polis karakolları… Birileri Kayseri’de başlayan hâdiselerin ardından Suriye’de daha mühim bir planı devreye soktu. Aslında istenilen şey, olaylar sırasında çok sayıda göstericinin ölmesi, Suriyeli mülteciler ile bölgede yaşayan Türkler arasında kanlı olayların yaşanmasıydı. Hedef ise yarım kalan Teröristan hayali ile büyük İsrail projesini hayata geçirmekti.
- Bu oyunlar son bulur mu?
- Suriye iç savaşı sona ermeden, İsrail’in sözde vadedilmiş toprak hayali bitmeden bu provokasyonların son bulması imkânsız. Büyük fotoğrafı görmek istiyorsanız; Kayseri’de çıkan hâdiseleri, içimizdeki İrlandalıları görmek için Irak’ın parçalanmasını, El Kaide ve DEAŞ’ın arkasındaki gücü ve İslam inancını yıkarak haçlı seferlerini amacına ulaştırmayı hedefleyen karanlık yapıyı görmeniz gerekir.
- Guantanamo’daki üstlerinde örgütlediği terör liderlerine Ortadoğu kapısını aralayan ABD, önce El Kaide, ardından DEAŞ ile İslamiyet’i hedef aldı. Akıl almaz cezaevi firarları ile örgüt yöneticilerinin kaçmasını organize eden CIA, bölgedeki din tandanslı terör örgütlerinin temelini attı. Devşirdiği sözde liderler ile DEAŞ ve El Kaide gibi örgütleri kurdu.
- İkinci bölümde ise bunları ortadan kaldırmak için kurulduğu söylenen bir başka silahlı güce ihtiyaçları vardı. Dünya kamuoyunu ancak böyle ikna edebileceklerini biliyorlardı. Bunun için de PKK uzantısı YPG ve SDG’yi sahneye koydu. PKK’lı teröristleri aslında bir başka isim altında topladılar. Terör örgütü olarak yasaklı listesine aldıkları PKK’yı makyajlayıp, yeni bir oluşummuş gibi dünya kamuoyuna ilân ettiler. Gerekçe ise hazırdı; DEAŞ’la mücadele…
- Kimyasal silah bahanesi ile Irak’a müdahale eden ve Saddam’ı sözde kurduğu mahkemelerde asarak cezalandıran Amerika, Ortadoğu’da hayal ettiği düzeni altın tepside İsrail’e sundu. Plan, İngiltere’deki paranın sahibi bazı Yahudi cemaatlerince hayata geçirildi. Irak’taki iç savaştan kaçan binlerce Müslüman, Suriye’nin Kuzey bölgesine yerleşti. Aslında amaç; Ortadoğu’nun güçlü ülkelerini parçalamak ve yeni dünya düzenini kurarken sınırları yeniden çizmekti. Bu planı ifşa eden ise “Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilecek” itirafında bulunan İsrail’in eli kanlı lideri Binyamin Netanyahu idi.
‘Suriye’de işimiz ne?’ kampanyası
Suriye’nin kuzeyine yerleşen Arap, Kürt, Türkmen, Dürzi ve diğer azınlıklardan oluşan gruplar, ABD ve İsrail’in de desteğini alarak yerel halkı ayaklandırdı. 2011 yılında başlayan olaylarda çok sayıda kişi ölürken bölgeye DEAŞ, PKK ve YPG terör örgütleri ile marjinal gruplar yerleştirildi. Rusya, ABD, İsrail, İran gibi ülkeler destekledikleri terör örgütleri ile hâkimiyetlerini hissettirir duruma getirdi.
Sırada Türkiye’yi bölmek, parçalamak vardı. İhale ordunun, polisin ve Türk istihbaratının içerisine yerleştirilmiş FETÖ’ye verildi. Başarısız 15 Temmuz işgal ve iç savaş girişiminden sonra istenilen olmadı. Terör örgütü başarısız olmuştu. Hatırlarsanız “Türkiye’nin Suriye’de işi ne? Suriyelileri bu ülkede istemiyoruz” sloganları dilden dile dolaşır hale gelmişti.
Türkiye Suriye’de yapmış olduğu başarılı harekâtlarla bu oyunun farkında olduğunu, bölgenin üç beş çapulcuya bırakılmayacağı gerçeğinin tüm ülkeler tarafından kabul edilmesi gerektiğini açıkça gösterdi. İstenilen olmuştu, Türk hükümeti ile Esad hükümeti arasında ipler kopmuştu. Türkiye’de bazı kesimler adeta zafer nidaları atıyordu. Ta ki düne kadar.
Erdoğan Esad yakınlaşması
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Suriye özel temsilcisi Alexander Lavrentiev’in gerçekleştirdiği Şam ziyareti sırasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye ile normalleşmeye belli koşullarla açık olduğu konusunda yaptığı çıkış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buna verdiği olumlu karşılık, karanlık odakların planlarını sekteye uğratmaya yetti.
İki ülke arasındaki buzlar erirse mülteciler ülkesine döner, esen barış rüzgarları Teröristan ve sözde Büyük İsrail’in kurulmasını engellemeye yeterdi. Türkiye Kuzey Irak’ta Kalkınma yolu hamlesi ile birlikte mevcut hükümetle anlaşmış ve bölgede kurulması planlanan güvenlik anlaşmaları ile PKK hâkimiyetini sona erdirme girişimlerine imza atmıştı. Şimdi sırada Suriye ile anlaşma mı vardı? Karanlık güçlerin A, B ve C planları çökünce yeni senaryo üretmek zaruri hale gelmişti.
İki bin kişiyi kim yönlendirdi?
Suriye’nin kuzeyinde bulunan bazı grupları provoke eden CIA ve MOSSAD liderlik çatışması yaratarak Esad karşıtı grupları bölmeyi başardı. Kayseri’deki hâdiselerin ardından düğmeye basan ABD ve İsrail, x, telegram, WhatsApp üzerinden bölgedeki gruplara bağlı iki bin kadar kişiyi provoke ederek El-Bab, Cerablus, Azez, Afrin, More ve Çobanbey gibi bölgelerdeki Türk üslerine karşı protesto gösterileri başlattı.
Azez ve Mare kasabalarında bulunan Türk askeri ve polis karakolları hedef alındı. Bölgede bulunan ve muhaliflerden oluşan Surtat askeri biriminin ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nın zamanında müdahalesi ile olaylar kısa sürede bastırıldı. Plan tutmamıştı. Çok sayıda göstericinin ölmesi gerekiyordu. Çünkü olaylar büyümeli, hem Suriye hem de Türkiye topraklarında kaosun hâkim olması gerekiyordu.
Sınırların ötesinde kurulması planlanan sözde Teröristan hayali bu hâdiselerin büyümesi ile gelişip yeşerecekti. Fırat’ın doğusunda PKK-YPG’nin yapmayı planladığı uydurma belediye başkanlığı seçimi ile birlikte Suriye toprakları parçalanarak bir daha dönüşü olmayan bir yola girilecekti.
Türk istihbaratı bölgedeki telefon trafiğini tespit etmek için çalışmalar başlattı. Göstericilerin, Fırat’ın doğusunda bulunan PKK-YPG bölgesindeki hatlarla telefonla irtibat halinde oldukları belirlendi. Türkiye’den gelen ve meyve sebze taşıyan tırlara saldıranların, Fırat’ın doğusundan talimat aldıkları teknik analizler sonucu tespit edildi.
Yaklaşık iki bin kişilik grubu yönlendiren telefonun diğer ucundaki kişilerin kim oldukları ise soruşturulmaya devam ediyor. İstihbaratçılar, gruplar üzerinde etkili olan yapıyı deşifre edebilmek için uğraş verse de tahminde bulunmakta zorlanmıyor. Onlara göre PKK-YPG’yi sınır ötesinde silahlandıran ve bazı üslerini teröristler için adeta eğitim kampına dönüştüren yapıların, olayların arkasındaki güç olduğu tahmin ediliyor. Yani olayların seyri, Teröristan hayali ile yanıp tutuşan bu bölgede şekilleniyor.
Sözde seçim ve 5 milyar dolarlık çek
PKK bununla da sınırlı kalmadı. Sosyal medya platformlarından çağrı yapan örgüt Türkiye ve Suriye’de bulunan muhalif bölgelerden çıkmak isteyen kişilere Sözde Teröristan’ın kapılarının açık olduğunu duyurdu. Bir yandan da kendi bölgelerinden çıkışı da yasakladı. Çünkü düzmece bir seçime hazırlık yapan terör örgütünün dünya kamuoyunu ikna edebilmek için şişirilmiş seçmen kadrosuna ihtiyacı vardı. Belediye başkanlığı seçimleri Türkiye’nin kararlı tavrı sayesinde iptal edilen örgüt, bir yandan bu açmaza çare arıyordu.
Diğer taraftan para kaynakları tükenmekte olan örgüt, Birleşmiş Milletler’in 5 milyondan fazla insanın yaşadığı bölgeye yaptığı yardıma göz dikmişti. Merkezi New York’ta bulunan BM destekli yardım kuruluşuna ABD’li dostları sayesinde sızan örgüt, kurduğu MESED isimli tabela şirketi ile yılda bir kez yapılan ve 5 milyar doları bulan yardım fonunu kasasına indirmek için çabalıyordu. Tüm bunlar Kayseri’deki provokasyona giden yolun taşlarını döşedi.
Türkiye noktayı koydu
Olan bitenin her ayrıntısıyla farkında olan Türkiye, MİT aracılığıyla Esad karşıtı gruplara anlayacakları dilde net bir mesaj verdi. Kendi güç bölgelerinde böyle bir provokasyonun tekrarlanması halinde olacaklar aktarıldı. Şimdilik ortalık sakinleşti ancak İsrail’in vadedilmiş topraklar azgınlığı, ABD’nin Teröristan hayali ve bölgedeki iktidar mücadelesi bu tür provokasyonların ardının kesilmeyeceğinin habercisi gibi. Ancak Türkiye’nin her zaman olduğu gibi bugün de çıkarlarına uygun gördüğü kararlarla ilerleyeceği gerçeği tüm taraflara gösterildi. Denildi ki içinde olduğunuz oyunu biliyoruz. Kukla ve kuklacıları yakından tanıyoruz, ayağınızı denk alın. Nokta.