Entelektüel Müslüman yetiştirmenin bedeli
Günümüz tarih kitaplarının deyimiyle "Avrupalılar artık bizden üstünler/ileriler" dediğimiz andan itibaren böyle bir sürecin içine girdik. Avrupa’ya yetişmeye ve geçmeye çalışmak için de onların alanlarını öğrenmemiz gerekir hükmüne vardık ve Avrupa ile güreşe tutuştuk.
Son zamanlarda sıkça duyduğumuz yeni bir mefhum ‘entelektüel Müslüman’. Bu kavram yeni türetildi ve içini doldurmak, bu ‘entelektüeli’ yetiştirmek için Büyük bir çaba sarf ediliyor. konferanslar düzenleniyor, kitaplar yazılıyor, üniversiteler açılıyor... Bütün çaba entelektüel bir Müslüman yetiştirmek için. Niye yetiştiriliyor bu diye sorulunca "İslâm’ı her alanda savunan birileri olsun istiyoruz" şeklinde hazır bir cevap veriliyor. Bu fikir aklımıza ve gönlümüze hoş gelse de beraberinde bazı sorunlar getiriyor.
Getirdiği sorunlardan birisi, bu ‘entelektüeli’ yetiştirmek için tarih, güzel sanatlar gibi alanları da öğretecek olmamız. “Ne olmuş yani tarih öğreteceksek” derseniz ben de size “hangi tarihi” diye bir soru yöneltmek mecburiyetinde kalırım. Hangi tarih bu öğreteceğimiz, öğreneceğimiz tarih; insanlığın sosyal bir evrim içerisinde olduğunu, bu evrimini Avrupa medeniyetinin tamamladığını ve bu medeniyetin insanlığın geldiği son nokta olduğunu söyleyen, tarihi de bu sosyal evrim içerisinde değerlendiren Avrupa medeniyetinin tarihini mi öğreteceğiz?
Çağdaş olun biraz
Böyle bir tarih öğretimi sonucu yetişecek entelektüellerimiz işe bizleri ihyâ(!) etmek ile başlamak isteyecekler. Sık sık ‘çağa ayak uydurun’, ‘çağdaş olun biraz’, ‘bırakın bu geri kafalılığı’ gibisinden karşı cenahtan duyduğumuz bu söylemleri kendi ellerimizle yetiştirdiğimiz insanlardan duymanın acısını kaldırabilecek miyiz bunu bir soralım kendimize.
- Eğitim vermek istediğimiz bir başka alan da güzel sanatlar. Güzel sanatlardan kast ettiğimiz; heykel, resim, tiyatro ve onun modern görünümü olan sinema mı? Kastedilen şayet buysa, peşinen söyleyelim ki, bunlar bizlerin güzel sanatları değil. Bunlar Greek medeniyetinin ve onun enkazı üzerine kurulan Roma medeniyetinin, Roma medeniyetinin de enkazı üzerine kurulmuş olan Avrupa medeniyetinin ‘güzel’ saydığı sanatlardır. Böyle bir ‘güzel sanatlar’ eğitimi verdiğimiz entelektüellerimiz işe çağa ayak uyduracak sinema filmleri yapmak ile başlayacak yâhut evlerimize heykeller yerleştirmemizi, her odamıza tablolar asmamızı, en az haftada bir tiyatroya gitmemizi isteyecekler.
Aslında güzel bir amaç gibi gözüken bu işin sonunda yetiştireceğimiz bu insanların nasıl noktalara geleceğini, bizleri nasıl tehlikelerin beklediğini bu işin üzerinde biraz düşündüğümüz zaman anlamakta zorlanmayacağız.
Avrupa ile güreşe tutuştuk
O halde gelelim asıl noktaya; neden böyle bir çabaya giriliyor neden entelektüel yetiştirilmeye çalışılıyor neden her yerde kitap listeleri dağıtılıp tarih, felsefe, sanat tarihi gibi kitaplar okumamız için zorlanıyoruz. Aslında bunun cevabı tarihimizde yatıyor.
Günümüz tarih kitaplarının deyimiyle "Avrupalılar artık bizden üstünler/ileriler" dediğimiz andan itibaren böyle bir sürecin içine girdik. Avrupa’ya yetişmeye ve geçmeye çalışmak için de onların alanlarını öğrenmemiz gerekir hükmüne vardık ve Avrupa ile güreşe tutuştuk.
Bu tutuştuğumuz güreşi gayet güzel açıkladığını düşündüğüm İsmet Özel'den bir iktibasla tamamlayalım yazımızı: “Sakın ola bir domuzla güreşmeğe kalkışma. Domuz kısmıyla çamurlara gark olmadan güreşemezsin. Kirlenmeden domuzu mağlup edemezsin. Bil ki, sana mağlup olmak domuzu kederlendirmeyecektir. Bilakis, senin kirlenmiş olman onun hoşuna gidecek ve güreşirken kendisinin biraz daha kirlenmesi domuzun memnuniyetini kat be kat artıracaktır.” (İsmet Özel, Çelimli Çalım 17. Sayı)