Enerjide 'Yeşil' dönüşümü veya yeni 'Sömürü' düzeni

Elektrikli araçlar pille çalışır ve çevreyi kirleten fosil yakıtlar kullanmaz ama öncelikle unutulan analiz, enerjiyi sağlayan pillerin kendisinin elektrik üretemediği gerçeğinde yatıyor. Pil kendisi elektrik üreten bir nesne değildir sadece elektriği depolar. O zaman birinci doğru soru şu: Pil tarafından depolanan enerji nereden geliyor?
Elektrikli araçlar pille çalışır ve çevreyi kirleten fosil yakıtlar kullanmaz ama öncelikle unutulan analiz, enerjiyi sağlayan pillerin kendisinin elektrik üretemediği gerçeğinde yatıyor. Pil kendisi elektrik üreten bir nesne değildir sadece elektriği depolar. O zaman birinci doğru soru şu: Pil tarafından depolanan enerji nereden geliyor?

Global kapitalist sistem cazip bir sloganla ortaya çıkınca arkasında büyük menfaatlerin döndüğü başka bir sistemin varlığını algılamak gerekir. Mesela, 19. yüzyılda ortaya çıkan “serbest ticaret” sloganı kulağa hoş gelirken, aslında bunun gelişmiş kapitalist ekonomilerin az gelişmiş ülkeleri sömürü aracı olduğunu fark edinceye kadar koca bir yüzyıl geçti.

- Serbest ticaretle gelişmiş ülkelerin mallarıyla tanıştık ve tüketime bağımlı olduk,

- Kendi üretim modellerimizi değiştirmek ve yenilemek için teşvik etmedik,

- Sistem kurmadık,

- Bazı taklitlerle yetinmeye çalıştık,

- Üretim, istihdam ve ihracat değil, ithalat ve ticaret ülkesi olduk,

- Cârî açıklar ve işsizlik sorunları ile sonunda borç bataklarında birçok ülke gibi boğulduk.

Bir imparatorluğu ve nice kaynaklarımızı (insan, toprak, petrol, maden) kaybettik.

Çevre felaketleri kapitalizmi sorgulatıyor

Günümüze gelirsek, son 30 yılda ortaya çıkan ekolojik değişimler tüm dünyanın gündeminde, fosil yakıtların aşırı kullanımının yol açtığı ‘küresel ısınma’ ile gelen çevre felaketleri (fırtınalar, tropik siklonlar, yangınlar ve seller gibi aşırı hava olayları) kapitalist kalkınma modelini sorgulatmaya başladı.

Sadece büyümeye odaklı bu ekonomik sistem, her zaman olduğu gibi sayıca küçük fakat süper zengin bir grup (lobi ve loca) tarafından yönetildiği için bu gerçeği lehine kullanmakta gecikmedi.

Aşağıda ileteceğim bilgiler eşliğinde bu gerçekle yüzleşeceğiz. Başlamadan önce ifade etmekte fayda var: Dünyanın iklimi sürekli değişiyor, bu dünya yaratıldığından beri var olan bir gerçek. Fakat son yüzyılın hesapsız ve ahlâksız, sömürgeci gelişim modelleri bunu global anlamda hızlandırdı, artık değişime ilk defa biz sebep oluyoruz, ama sorun buna sebep olan sistemin ortaya koyduğu ‘yeşil dönüşüm ve net karbon sıfır’ sloganları doğru bakmayanların daha fazla sömürülmesiyle neticelenecek. Önümüze çözüm olarak konan konuların bazılarını inceleyip ne kadar çözüm oluşturduklarını inceleyelim.

Elektrikli araçlar sorunsuz mu?

Öncelikle fosil yakıt kullanmayan araçlarla yani elektrikli (EV) araçlardan başlayalım. Dünyanın en zenginlerinden biri olan Elon Musk’ın başını çektiği bu akım, tüm dünya otomotiv devlerini içine çekti ve ülkemiz dâhil bu akımın içine girdik.

Elektrikli araçlar pille çalışır ve çevreyi kirleten fosil yakıtlar kullanmaz ama öncelikle unutulan analiz, enerjiyi sağlayan pillerin kendisinin elektrik üretemediği gerçeğinde yatıyor. Pil kendisi elektrik üreten bir nesne değildir sadece elektriği depolar. O zaman birinci doğru soru şu: Pil tarafından depolanan enerji nereden geliyor?

Eğer sizin depoladığınız enerji fosil yakıtlardan geliyorsa, sizin depoladığınız enerji çevreye zarar veren enerji kaynağıdır dolaylısıyla aracın elektrikli olması “yeşil” olduğunu göstermez.

İkinci soru pil nedir?

Pil birçok malzemenin karışımından elde edilen kimyevî bir üründür. Lityum pil diye anılan bu piller, bir valiz büyüklüğünde ve aracın (araba olursa) motor gücüne bağlı olarak kabaca 350 kg ile 700 kg arasında (SUV araçlar ve örnek olarak TOGG) olurlar.

Ortalama 500 kg bir Lityum pili ele alırsak, bunun içinde yaklaşık;

  • 15 kg lityum,
  • 30 kg nikel,
  • 22 kg magnezyum,
  • 15 kg kobalt,
  • 100 kg bakır,
  • 300 kg demir, alüminyum, plastik ve diğer maddeler var.

Her araçta yaklaşık 6000 lityum pil hücresi var. Pilin içindeki Her 15 kg lityumu çıkarmak için 12.500 kg mâden çıkarmanız lazım, aynı şekilde kobalt için 15.000 kg, nikel için 2500 kg, bakır için 12.500 kg, demir, alüminyum vs. hepsini özetle toplarsak toplamda 250.000 kg mâden çıkarmadan bir adet 500 kg araç pili yapılamaz. Ayrıca 1000-1500 kg gelen araç üretimi için petrol ve diğer gerekli maddeleri de benzer şekilde toplarsak varın siz düşünün.

Bunun neresi yeşil?

Yolda gezen elektrikli aracı, önce enerjiyi aldığı santrali, sonra pili, sonra da tüm araç bileşenleriyle düşündüğünüzde bunun neresi yeşil demekten insan kendini alamıyor.

Belki şehir içi kirlilik anlamında fayda sağlasa da lityum pillerin patlama potansiyeli ve yol açtığı yangınların söndürülememesi (dünyada ilk defa bir Türk firması söndürmeyi başardı), lityum pillerin ömürleri ve imhâ süreçlerinin karmaşıklığı gibi sorunlar da eklenince dünyaya yutturulan sistemin açacağı çevre etkileri 20 sene içinde yeni enkazları önümüze koyacak.

Hem pilin hammaddesini elinde tutanlar hem de pil teknolojisini üretenler ve hepsinin üstünde ortaya konan araçlar maalesef “yeşil” olmanın çok gerisinde hatta ayrı bir sorun merkezi durumunda.

Aynı soruyu başka “yeşil“ ürün için soralım, rüzgâr türbinleri. Rüzgârgülü denen küçük yaşlarımızda elimize alarak havada çevirmekten zevk aldığımız o şirin oyuncakların dev ölçüdeki uygulamaları acaba ne kadar yeşil?

Rüzgardan enerji sağlamanın bir bedeli var

Her rüzgâr tribünü 1700 ton civarında bir ağırlıkta. Bunun;

  • 1300 tonu beton,
  • 300 tonu çelik,
  • 50 tonu demir,
  • 25 ton camyünü.

- Ayrıca neodimyum, praseodim, dysprosyum gibi elde edilmesi zor ve dünyadaki kısıtlı elementler listesindeki toplam 17 maddeyi de ihtiva eder.

- Her kanat, yaklaşık 40 ton ağırlığında ve 15-20 yıllık bir ömre sahip, bu süre sonunda değiştirilmesi gerekir.

Çimento ve demir gibi kullanılan tüm malzemeler fosil yakıt ve türevleriyle üretilir ve kanatlar süre sonunda dönüşüme tabi tutulamayan bir yapı arz eder yani çöpü imhâ olmaz, doğada kirlilik oluşturur. İmal edilen binlerce rüzgâr tribününü düşününce, 20 sene sonrasının kanat problemi ve yenileri imal edilirken gerekli malzemelerin açtığı çevre sorunları akla geliyor. Bu yöntem acaba çözüm mü yoksa bizzat sorunun kendisi mi? Aklı ve bilgisi olan cevabı versin.

Güneş panelinde silikon sıkıntısı

Önümüze çözüm olarak konan güneş panellerine gelince, problem güneş panellerinin ana maddesi olan silikonla başlıyor. Dünyada en çok var olan maddelerden kumdan yapılan bu madde kum yönüyle masumken, kumdan silikona geçişte tam bir çevre avcısı konumunda. Kumdan silikona geçiş esnasında büyük miktarda enerji harcayan madde oluşu onu çevreci olmaktan ve yeşil olmaktan uzaklaştırıyor.

Buna ek olarak hidroklorik asit, sülfürik asit, flor, trikloretan ve aseton ile saflaştırılırken, galyum, arsenik, bakır indiyum, galyum disalinit (CIGS), kadmiyum telurid (CdTe) gibi yüksek toksisite içeren maddeler de gereklidir.

Silikon tozlarının çalışanlara zararları da ayrı bir tehlike içeriyor. Ayrıca silikon paneller ömrü bitince dönüşüme sokulamaz yani çevre sorunlarına yol açacaklar. 20 yıl sonra bu çöpler ne olacak sorusuna henüz verilmiş net bir cevap yok.

Gaz lambası veren gaz yağı satar

Harcanan paralar, ithal edilen maddeler, dışa teknolojik ve hammaddelere bağımlılık gibi konular eklenince bizim gibi teknoloji üretiminde gelişmiş ülkelerin gerisindekilerin çok dikkatli olması gerekiyor. 19. yy’da Çin’e bolca gaz lambası verip sonra gaz yağına bağımlı kılan Amerikan şirketleri, aynı taktiği yüzyıllardır farklı sektörlerde uyguluyor.

Abdülhamid Han’ın yakıtını üretmediğimiz araba teknolojisine şüphe ile yaklaştığı rivayeti vardır. Bu akılcı şüpheden 100 yıl sonra farklı bir şekilde gaza gelip ”yeşil” olayım derken simsiyah olmak, çevre ve ekonomi perspektifinden gayet mümkün gözüküyor.

Değişim şart, dünyamızın doğal yapısını geri dönüşümü neredeyse imkânsız şekilde bozuyoruz. İnsan nesli tehlike altında ve acil tedbirler lazım. Önce kendimizi, sonra insanlığı uyandırmamız, uyarmamız lazım ama çözüm nerede? Bu soruya inşallah önümüzdeki sayıda cevap bulmaya çalışalım.

Vesselam…