Ekranlar Türk ailesini yansıtmıyor
Manidardır ki, özel hayatların ilk ifşası BBG (Biri Bizi Gözetliyor) isimli bir programla ülkemize giriş yaptı. İşte o biri hâlâ bizi gözetlemeye devam ediyor. Herkes birbirini gözetliyor ve gözetleme merakı meğer insanların duygu skalasında en üst sıralarda yer alıyormuş. Başkasının hayatını gözetlemekten keyif alanlar, oradaki yanlışla, oradaki doğruyla, oradaki mutlulukla ve üzüntüyle hemhal olarak kendi sorunlarının üstünü örtmenin kolaylığına kapıldı.
İnternetin yaygınlaşmasıyla insanların hayatındaki yeri ve değeri azalan televizyon programları, reyting uğruna her türlü pervasızlığı yayınlıyor. Aslında özel televizyonlar çıktığı günden itibaren daha çok izlenme, daha çok reklam ve bunların olmazsa olmazı daha aykırı yayınlar denkleminden çıkabilmiş değil. Önce Avrupa’da yaygınlaşan bu sistem, bir süre sonra isimler ve mekânlar değişerek aynıyla ülkemizde uygulandı. Hiçbir zaman kabul görmedi, ama her zaman en çok izlenen oldu.
Manidardır ki, özel hayatların ilk ifşası BBG (Biri Bizi Gözetliyor) isimli bir programla ülkemize giriş yaptı. İşte o biri hâlâ bizi gözetlemeye devam ediyor. Herkes birbirini gözetliyor ve gözetleme merakı meğer insanların duygu skalasında en üst sıralarda yer alıyormuş. Başkasının hayatını gözetlemekten keyif alanlar, oradaki yanlışla, oradaki doğruyla, oradaki mutlulukla ve üzüntüyle hemhal olarak kendi sorunlarının üstünü örtmenin kolaylığına kapıldı. Gerçekler, bildiğin gerçekler işte, “senaryolaştırılmadan senden benden ne farkı var” anlayışıyla, sözümona canlı yayınlanan özel hayat programlarında çok reytingli senaryolar gecikmeden devreye girdi.
Gelen gideni arattı
BBG formatı tükenince ardından evlilik programları boy gösterdi. Gelin kaynana tartışmalarıyla ayyuka çıkan programlarda, özel hayatlar yine gözler önüne serildi. Seyirci bu tarz programların âileye ve topluma nasıl zarar verdiğinin çok geç farkına vardı. Şikâyetler çoğaldı, uzmanlar evlilik programlarının psikolojik ve sosyal açıdan çocuklar ve gençler üzerinde yıkıcı etkiler oluşturduğuna dikkat çekti. 2017 yılında bir KHK ile evlilik programları kaldırıldı. Üstelik 6112 sayılı RTÜK Kanununun 32’nci maddesine, RTÜK’ün evlilik programlarına ceza verdiği “Toplumun millî ve mânevî değerlerine, genel ahlâka ve âilenin korunması ilkesine aykırı olamaz” maddesi ilave edildi.
Tam evlilik programlarının kaldırılmasına sevinecekken, yerine gelenleri görünce ‘gelen gideni aratır’ demekten kendimizi alamadık. Mahremiyetin ihlali programlarında gelinen son nokta, cinayet, taciz, tecavüz, aldatma hikâyeleri, ensest ilişkiler, kim kimin babası-çocuğu olduğunu bulma sahneleri ekranları doldurdu. Türkiye günlerce Palu âilesini konuştu, DNA testlerinin sonuçlarıyla şaşıran veya sevinenleri gündem etti. “Bunlar kapının altına süpürdüklerimiz” diye savunanlar da oldu, toplumda var olsa bile kötüyü ifşa etmenin doğru olmadığını söyleyenler de.
Türk âile yapısının yansıması değil
Her diziye eşcinsel karakter uygulamasıyla toplumun ahlâk ve değer yapısını zedelediğine yönelik eleştirilen Netflix içerik sağlayacı bir tarafta, ‘toplumsal gerçekliklerimiz’ diye sunulan gündüz kuşağı programları diğer yanda. İkisi arasında bir kıyas yapmak gerekmez ama televizyonun tüm kitlelere ulaşma kolaylığı gibi hassas bir noktası da var.
- Özellikle 45 yaş üstü ve gününün büyük bir bölümünü evin içinde geçirenlere hitap ediyor. Ama hiçbir şekilde televizyon Türk âile yapısının bir yansıması olmadı. Avrupa’dan kopyala yapıştır programların, en uç örneklerle izleyiciyle buluşturulması yönünde hızla yol alırken, toplumu değiştirici bir etkiye de sahip.
İnsanlarda bulunan merak duygusu, normal işleyişin en zıddında yer alan konulara ilgiyi artırır. Bu sebepten dolayı kendinde ve çevresinde olmayan yaşantıyla iyi ve kötü ayırdetmeksizin ilgilenir. Bunun senaryolu hâli dizilerde cereyan ederken, sözüm ona senaryosuz hâli gündüz kuşağı programlarında yer aldı. Ne kadarı senaryo, ne kadarı gerçek olduğuysa tartışılan bir konu. Gerçek olsa bile toplumun en aşağılık küçük bir kesiminin yaşam tarzının ekranlara taşınması, tamiri mümkün olmayan dertlere gebe. Üstelik küçük yaşta çocukların anneleriyle birlikte ekran karşısında olduğu, yaşı gereği anlamadığı birçok mevzuya yarım yamalak mâruz kaldığı da gözardı edilemeyecek bir gerçek.
Şikâyet çok yüksek
Adâleti sosyal medyada, âile meselelerini televizyon programlarında çözümlediğimiz bir dünyada yaşamak istediğimizden emin miyiz? Veriler rahatsızlığımızı ortaya koyuyor aslında. 2018 Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırmasına göre, en çok izlenen programların en fazla şikâyet edilen programlar olduğunu ortaya koymakta.
En çok rahatsız olunan program türü konusunda katılımcıların yüzde 46,3’ü “Kuşak Programları”ndan rahatsız olduğunu dile getirdi. Ardından “Dizi Film”ler yüzde 21,6 oranıyla ikinci sırada yer alıyor. 6112 sayılı yasada yaptırımı olsa bile ensest ilişkileri, korkunç cinayetleri, şiddet olaylarını ve bütün ahlaksızlıkları ekrana taşıyan ve hakkında on binlerce şikâyet olan programlar bol reytingle yayınlarına devam ediyor. Ancak bu reytinglerin ne kadar gerçekçi olduğu da bir başka tartışma konusu. Birkaç bin kişi ile tüm ülkenin bu programları izlediği neticesini çıkarmak da başka bir kandırmaca.
Âile dostu medya
Âile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, âile dostu, âile odaklı politika ve uygulamaların üretilmesi ve teşvik edilmesi için “Âile Dostu Medya” kampanyası başlattı. Âileye yönelik olumlu etkileri bulunacak yayımların ve içeriklerin teşvik edilmesinin hedeflendiği kampanyaya göre, yapımlarda fizikî, cinsel, psikolojik şiddet öğeleri ihtiva etmemesine dikkat edilecek. Ayrıca, yapımların âile bütünlüğünü ve âilenin sürekliliğini teşvik etmesi, âile içi iletişimi güçlendirmesi de hedefleniyor.
Amacı yeni teknolojiler ve medya karşısında âilenin değerlerinin devamlı kılınması, medyanın yaklaşım biçimlerinin âile üzerinde kötü etkilerinin giderilmesi olduğu söylenen kampanyayla ekranlardaki mahremiyet pornografisi biter mi dersiniz? Ödül ve ceza kavramını gözümüzün önüne getirdiğimizde, teşvik iyi güzel ama yaptırım olmadan nereye kadar? Cennet ve cehennem bunun için yok mudur?
Sıra çekirdek âileyi dağıtmada
Eşcinsel karakterlerin özendirilmesiyle gençliğin zihin dünyasını alt üst eden küresel kapitalizm, 45 yaş üstüne de bir iyilik(!) düşünecekti elbette. Ne de olsa gençliğe atılan tohumların meyvelerini bekleyecek ‘sabır’ kodlarında yok. Âile dediğin neydi ki? Komşuyla aldat, çocuklardan birinin babası başka, öbürünün ki başka olsun, nikâhsız birliktelikler, herkes canının istediğini yapsın, izleyenler “böyle şeyler de oluyormuş” desin ama izleye izleye normalleşsin... Ne kadar normalleşirse normalleşsin, bunlar bizim kültürümüz içinde yer alması ve benimsenmesi mümkün olmayan şeyler.
Âile, bir milleti ayakta tutan en büyük unsur. Âile olmadan toplum, toplum olmadan millet olamayız. Tüketimi körüklediği sebebiyle kapitalizmin teşvik ettiği bireyselleşme hastalığı, gün geçmiyor ki âileyi tehdit etmesin. Büyük âileden çekirdek âileye geçme sürecimiz işte bu hikâyenin en önemli parçasıydı. Şimdi sıra çekirdek âileyi dağıtmaya geldi. Büyük âileyi dağıtmanın bedelini çok ağır ödüyoruz, çekirdek âileyi de dağıtırsak, geriye bizden bir şey kalmaz. Yerli ve millî olmanın en büyük adımı âilede başlar çünkü. Âileyi korursak, geleceğin mirasçısı çocuklarımızı da korumuş oluruz. Bu sebepten dolayı ekranlardaki mahremiyet pornografisi acilen son bulmalı.
- Peki, ama nasıl ve kim tarafından? Zaten en büyük mesele de bu suâllerdeki ‘nasıl’ ve ‘kim’ kelimelerinde gizli. Özel kanalların ilk çıktığı 90’larda değiliz. Aradan 30 yıl geçti. Bugün hâlâ bu meselenin halledilememiş olmasının sebep ve mes’ulleri konusunda düşünmesi gerekenleri büyük bir ödev bekliyor. Yoksa yarın çok geç olabilir.