Eğitim ve Kıbrıs’ta tevhid gerek
Dar’ul Erkam ve Ashab-ı Suffe’de ilim insanı yetiştiren Hz Peygamber (s.a.v.) diğer taraftan ticaret ve ahlâklı insan yetiştirme mektebi olarak kurduğu ‘Medine Pazarı’nda ise dürüst tüccar yetiştirir. Bir memleketin insan kalitesini anlamak için çarşı-pazarlarına bakmak, satıcı ve müşterinin ahlâkî meziyet yâhut meziyetsizliklerini müşahede etmek gerekir.
Şayet bir memleketin veya beldenin çarşı-pazarlarından aldatılmadan çıkabiliyorsanız, orada yaşamayı tercih edebilirsiniz. Muallimleri Hz Peygamber olan Sahabe-i Kiram yeryüzüne İslam’ı cenklerle değil, ticaretle yaydı. Gittikleri yerlerdeki Müslümanca ticaretleri, muhataplarının da İslam’a girmelerine vesile oldu.
Bugün bizim ne mekteplerimiz, ne de çarşı pazarlarımız güvenli ve rahmanî değil. Her ikisi de yani midemizin de, beynimizin de beslenmesi İslâmî umdelere uygun değil. İşte bu nedenle, mânevî değerlerimizden uzaklaştık, kendimiz olmaktan çıktık. Başkalarına dahası düşmanlarımıza benzedik.
19. asırda batıya tedrisat için gönderilen gençler sekülerleşti ve mason localarının üyeleri olarak döndüler. Aynı adla döndüler ama aynı kişi değildiler. Kendisine, mâzisine, değerlerine yabancı ve hatta düşmanlaşmıştılar.
O tohum yeşerdi ve meyvesini verdi. Kötü, iyiye baskın geldi. İki asır sonraki manzara ise ürkmemiz için yeter de artar bile. Mevcut eğitim sisteminin bizle yani Türk’le, Müslümanla neredeyse hiç bir bağı yok. Hatta her ikisine de düşman.
- Devr-i cumhuriyette ‘tevhîd-i tedrîsât’ adı altında tevhîdden uzaklaştırıldık, biz bize düşman edildik. Edilmeye de devam ediliyoruz. Buna bir de keyfiyet yerine kemmiyetciliğin eklenmesi, vasıfsızların ders kitaplarının sabilerin berrak zihinlerine zehir saçması da eklendiğinde durum içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Bu yüzden bizi biz yapacak, aslımıza döndürecek, muhakeme kabiliyetlerimizi coşturacak, İslam’dan ve gelenekten ilham alarak yeni bir âtî inşâ edecek eğitim sistemi gerekiyor.
Nasıl ki, günümüzün sentetikleştirilen yiyecekleri nesebî olarak kısırlaştırıyorsa, cârî eğitim sistemi ve müfredatı da zihnen, aklen, dinen ve teknik olarak kısırlaştırıyor. Şimdi âcilen tedbir alıp yeni bir sisteme geçmediğimiz takdirde, mankurtlaştırıldığımız için yakın gelecekte Türk ve Müslüman olarak dolaşacak kimse kalmayacak.
Türkiye’nin üzerindeki siyasî, iktisadî, kültürel ve sosyal yüklerden biri de, Kıbrıs’ta yaşanan büyük ihmal. Hz Osman (r.a.)’ın hilafeti sırasında hicri 28 (649)’de, adaya bir sefer düzenleyen Suriye Valisi Muâviye b. Ebû Süfyân (r.a.), Kıbrıs’ı barış yoluyla vergiye bağlar. Ardından Suriye sahillerine yakın Ervâd adası alınır. Kıbrıslıların h.33’de vergilerini ödememeleri üzerine, 500 gemilik donanmayla ikinci Kıbrıs seferi gerçekleştirilip fethedilir ve adaya 12 bin asker yerleştirilir.
Uzun süre Müslümanların elinde kalsa da ada çeşitli devletlerarasında gelgitler yaşar. En son 1571’de Osmanlı’ya geçer. 1914’de İngilizler adayı ilhak eder, Ankara yönetimi ise Lozan’da Kıbrıs’ı İngilizlere terk eder. 1960’da bağımsız olan Kıbrıs’ın yerlisi bile olmayan Rumlar, Müslüman Türkler üzerinde müthiş asimilasyon ve katliamlar yapar.
CHP ve özelde de İnönü’nün Kıbrıs’a ilgisizliği katliamlara cesaret verir. 26 Ocak 1974’de Erbakan hocanın koalisyon ortağı olduğu CHP-MSP hükümeti, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtını başlatarak zulme son verir. 18 Ağustos 1974’de biten bu kurtuluş hamlesi yüzünden Batı tarafından Türkiye’ye ağır ambargolar uygulanır. Kaddafi, uygulanan ambargoyu delerek kahramanlık gösterirken, Ecevit 17 Kasım 1974’de hükümeti bozar.
Kıbrıs Harekâtı, mazisine savaş açıp bedeni ve ruhuyla yönünü Batı’ya dönen Türkiye’nin ilk ve en güçlü imtihanı olarak geçer kayda. Bu imtihana, rahmetli Erbakan sayesinde girebilmiştir. İşte bu sayede bugün şahlanmış olan millî harp sanayinin temelleri atılır. Erbakan hoca 1996’daki iktidarında yeniden yeni hamleler yapar. Erdoğan’la beraber şahlanır.
Kıbrıs ise maddî olarak olmasa da mânevî olarak kendi hâline bırakılır. Sekülerleştirilen toplumun mühim bir kısmı, Rum ve İngiliz hayranlığı yahut hegemonyasından yanadır artık. Böyle olmasaydı, KKTC topraklarının büyük bir bölümünü Rumlara vermek gerektiğini söyleyen Mustafa Akıncı’ya yüzde 48 nisbetinde oy verebilir miydi?
Kıbrıs’a suyun ve diğer maddî hizmetlerin yanı sıra mânevî dokunuşlar yapmamızın vakti geçiyor. Ayrıca iki yüz bin nüfuslu bir adada bu kadar çok yöneticiye ne gerek var. Acilen bir de sistem reformu gerekiyor.
Vesselam!