Düşmana derin darbe
2 sismik, 3 de sondaj gemimiz var. 8 yıl önce bunlardan biri bile yoktu. Şimdi hem bu gemilerin, hem de derin sulardaki akıllı dalgıç ‘Kâşif’in sahibiyiz. Tuna-1’den gelen doğalgaz haberiyle uykuları kaçanlar: Olur da devran dönerse, sondaj kuyularına betonu bizim Kâşif’le dökersiniz, tamam mı?
- İsrail Doğu Akdeniz'i parsellemeye giriştiğinde, trilyon dolarlık yeraltı kaynağının çalınmasına itiraz edebilecek ülkelerde de ardı ardına operasyonlar başlamıştı. Suriye'de iç savaş çıkmış, Mısır'da Müslüman Kardeşler darbeyle iktidardan indirilmiş, Libya darmadağın edilmiş, Türkiye'de ise önce Gezi isyanı tertiplenmiş, plan tutmayınca devreye FETÖ sokulmuştu.
Devletin kılcal damarlarına kadar işlemiş Siyonist istihbarat örgütüyle kıyasıya mücadeleye girişen Ankara, bu hengâmede petrol-doğalgaz aramaları konusunda da küresel enerji devlerinin insafına kalmıştı. Denizde bir müjde beklentisiyle sismik arama ve sondaj hakkı verilen ünlü şirketler, hidrokarbon seferlerinden elleri boş dönerken umutları tüketiyor, Ankara'ya "Orada bir şey bulamadık" mesajlı raporlar geçiyordu. Mavi sulardaki zenginliğe kimlerin sahip olacağı sorusunun cevabı henüz belirsizdi ancak 2011-2014 döneminde ibre açık şekilde Tel Aviv'den yanaydı.
Petrol ya da doğalgazın yabancı şirketler eliyle çıkarılmasının imkânsızlığı artık iyice anlaşıldığında Türkiye bu işi kendi ekipmanıyla yapmayı denedi. Gelgelelim o günlerde sualtı gözlem için elde sadece iki gemi vardı: MTA Sismik-1 ve Koca Piri Reis. Eski bir tahlisiye gemisi olan Sismik-1 miadını doldurmak üzereydi; Piri Reis ise boyutu itibariyle 'tekneden bozma' görüntüsü veriyor, bu nedenle derin sularda röntgen çekmeye giderken dalga konusu oluyordu. Ülkenin gelişmiş teçhizata sahip gemilere acilen ihtiyacı vardı.
Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, 2012 yılında Savunma Sanayii Başkanlığı koordinesinde ihaleye çıktı. Türkiye’yi çevreleyen denizlerde sismik arama yapacak geminin yapımına böylece başlandı. Lâkin bu adım yeterli değildi. Yerli geminin hizmete alınması yılları bulabilirdi ve kaybedecek vakit yoktu. Zira İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki zengin yataklara konmak için boş durmuyordu.
Ve Barbaros geliyor
Su altındaki hazinenin âdeta kapanın elinde kaldığı o günlerde devlet, kendi arama ve sondaj filosuna sahip olma yolunda stratejik bir karar aldı. Buna göre, yerli ve millî gemilerin yapımı hızla sürdürülürken bir yandan da yüksek teknoloji ürünü dev deniz araçları hazır alım yöntemiyle getirtilecek, böylelikle Akdeniz hamleleri vakit kaybetmeksizin başlatılacaktı.
İlk adım 2012 sonlarında atıldı: 130 milyon dolar karşılığında Norveç’ten satın alınan sismik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa, 2013’ün ilk günlerinde törenle hizmete girerek sefere çıktı. Suyun 8 kilometre altını 3 boyutlu olarak tarayabilen 84 metrelik gemi, kabiliyeti itibariyle Türkiye’yi bir anda dünyanın ilk 10 ülkesi arasına soktu.
- Devletin şimdi ‘adam gibi’ bir gemisi vardı ve kendi denizlerimizde ne var ne yok bakmak için Shell, BP, ExxonMobil gibi şirketlere ihtiyacımız kalmamıştı.
Oruç Reis Tuzla’dayken...
Barbaros Hayreddin aradan geçen 4 yıl boyunca Karadeniz’le Doğu Akdeniz arasında mekik dokudu. 2012 yılında siparişi verilen ve yapımı tamamlandığında Oruç Reis ismini alacak millî araştırma gemimizin Tuzla’daki tersanede montaj işlemleri ise sürüyor, bu esnada dışarıda âdeta kıyamet kopuyordu.
Türkiye sadece birkaç yıllık süre zarfında, sonuncusuna 15 Temmuz 2016’da şahit olduğumuz çok sayıda darbe girişimini başarıyla püskürttü. Yüzde 90’ın üzerinde yerlilik oranıyla 400 milyon TL’ye mâl olan 86 metrelik Oruç Reis 2017 yazında hizmete girdiğinde artık herkes farklı bir dünyada yaşıyordu. FETÖ ile PKK’ya büyük darbeler vurulmuş, Mehmetçik Suriye ve Irak’a bayrak dikmiş, fırkateynlerimizin nöbete çıktığı Mavi Vatan sularında da heyecan veren sörf başlamıştı. İşler İsrail için hiç de iyi gitmiyordu.
Sismik arama yetmez!
8 bin metre derinliğe kadar üç boyutlu, 15 bin metre derinliğe kadar da iki boyutlu sismik gözlem yapabilen Oruç Reis’in gönderdiği veriler, derin sularda kuyu açma vaktinin geldiğini göstermişti. Sondaj konusunda dünyanın en iyilerinden DeepSea Metro-2’nin Türkiye’ye gelişi 2017’nin sonuna rastladı.
Ankara elini çabuk tutmuş ve sondaj gemisini Norveçli firmadan 154 milyon dolara satın almıştı. Kırmızı-beyaz renklere boyanan ve ‘Fatih’ ismi verilen gemi, pek çok teçhizatı yenilenerek daha da yetenekli hale getirildi. 229 metre uzunluğundaki dev Fatih böylece, 6. nesil derin deniz sondaj teknolojisi bakımından dünyadaki ilk 5 gemiden biri oldu. 2018’de Alanya açıklarında ilk kazısına imza attıktan sonra 2019 yazında Karadeniz’deki Tuna-1 bölgesinde çalışmaya başlayan Fatih, beklenen müjdeyi sadece bir yıl sonra verecekti.
12 km derinliğe kuyu açabilen Fatih, küresel ölçekte dikkatleri yeniden Türkiye’ye çevirdi. Dünya enerji tröstleri, Ankara’nın adımlarını bir türlü engelleyemiyordu. Nitekim petrol-doğalgaz konusunda kurulu düzeni sarsan yeni hamle, Fatih gemisinin ikiz kardeşi Yavuz’un (DeepSea Metro-1) yine Norveç’ten satın alınması oldu. Türkiye Petrolleri, Güney Koreli Hyundai firmasınca 2011 yılında inşa edilmiş dev gemiyi 262,5 milyon dolar karşılığında 2018 yılında envanterine kattı. Doğruca Kıbrıs açıklarına gönderilen 230 metrelik Yavuz, Mavi Vatan sularındaki gambot diplomasisinin ana oyuncularından biri olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait fırkateynlerin korumasında göreve başladı.
Paradigma değişiyor
Mavi Vatan haritasını dünyaya ilan ederek 462 bin kilometrekare olarak belirleyen Türkiye, takvimler 2020’yi gösterdiğinde Doğu Akdeniz’de artık ‘her yerde’ydi. Kimi zaman Barbaros, Kıbrıs doğusundaki Karpaz ve Magosa açıklarında aniden beliriyor, ona adanın batısındaki Baf sularında Oruç Reis eşlik ediyor, kimi zaman ise Yavuz, Antalya’nın tam 250 kilometre güneyine sondaj direğini çakarak birilerine meydan okuyordu. Türkleri 300 yıllık aranın ardından yeniden Akdeniz’e çeken bu gemiler beka mücadelesinde sulara hâkim olmanın ne denli önemli olduğunu da herkese gösterdi. Dolmabahçe’de 2019 Kasım’ında Libya hükümetiyle imzalanan deniz anlaşması, Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a boru hattı çekme amacındaki İsrail’in hesaplarını tersine çevirirken, Türk donanması meydanı boş bulmuş istilacılara karşı namlunun ateşlenmeye her an hazır olduğunu peşpeşe yayınladığı deniz duyurularıyla (Navtex) ilan etti.
İlk müjde oradan geldi
Suların iyice ısındığı Akdeniz’de herkes savaş beklerken Karadeniz’den gelen haber gündemi bir anda değiştirdi: Zonguldak’ın 170 km kuzeyindeki Tuna-1 sahasında sondaj faaliyeti yürüten Fatih, ilk katmanda 320 milyar metreküplük doğalgaz bulmuştu! Gemi, ikinci katmada ise 85 milyar metreküpe daha ulaştı. Böylece o bölgede kesinleşen rezerv 405 milyar metreküp olarak revize edildi. Tek sahada tespit edilmiş bu gaz, yılda 45 milyar metreküp tüketen Türkiye’ye 10 yıl yetecek kapasiteye sahip. Daha alt katmanlardaki tespitlerle birlikte Tuna-1 sahasındaki doğalgaz rezervinin 1 trilyon metreküpü bulabileceği belirtiliyor.
Artık Kâşif var
Meşrû haklarını kara, hava ve denizde meydan okuyarak söke söke almayı ve tuzakları ‘zor’ ile bozmayı öğrenen Türkiye’nin derin denizdeki son agresif hamlesi, 3. sondaj gemisinin Brezilya’dan satın alınarak TP envanterine katılması oldu. Fatih ve Yavuz’la benzer yeteneklere sahip Kanunî, önümüzdeki yılın ilk aylarında Karadeniz’de sondaja başlayacak. 2 adet sismik araştırma, 3 de sondaj gemisi bulunan TP şimdi, derin deniz operasyonlarında kullanılan akıllı robot teknolojisinde kritik bir eşiği de başarıyla geçmiş durumda.
Enerji Bakanlığı’nın talebi üzerine bu yılın başında savunma sanayii şirketlerince tasarlanan derin sualtı robotu ‘Kâşif’, geçtiğimiz aylarda yapımı tamamlanarak Fatih sondaj gemisinde göreve başladı. 7 adet elektrik motoruyla çalışan ve 3 bin metre derinliğe kadar inerek başta sondaj kabloları olmak üzere operasyon gereçlerini kontrol edip onlara ince ayar vermekle görevli Kâşif, Fatih imzalı Tuna-1 doğalgaz keşfinin çok önemli bir aparatı oldu. Kâşif, uzaktan kumanda edilebilen çok sayıda koluyla derin sularda bir dalgıcın görevini ifa ediyor. Yüzde 50’nin üzerinde yerli imkânlarla üretilen araç, enerji sektöründe ‘ROV’ olarak bilinen akıllı deniz robotları arasında dünyanın en yeteneklisi olarak gösteriliyor. Yüzlerce metre derinlikten Fatih’e anlık görüntü aktarabilen Kâşif’in yerlilik oranı yakında yüzde 70’in üzerine çıkacak.
Olur da devran dönerse…
Ülkemizde bazıları, Karadeniz gazının aslında hiçbir mânâ ifade etmediğini, Türkiye’nin doğalgaz ithal etmeyi sürdürmesi gerektiğini savunuyor. Hatta denizin altındaki keşif için hükümete ateş püskürenler bile mevcut. Enerji Bakanlığı ise Tuna-1 sahasındaki gazı döşenecek boru hattıyla 2023’te kullanıma sokmayı ve böylelikle doğalgaz faturalarını ciddi oranda düşürmeyi vâdediyor. Karadeniz ve sonrasında Akdeniz’den gelmesi beklenen yeni müjdeler Türkiye’yi hidrokarbon kaynakları konusunda net ihracatçı yapabilir. Veriler ortada, lâkin aklımızın bir köşesinde şu soru capcanlı duruyor: Bir gün ‘her şey çok güzel olur’ da devran dönerse, şimdilerde gaz ithalini savunanlar sondaj kuyularına beton dökmek için yerli robotumuz Kâşif’i mi kullanacak?