Dünyadan el etek çekilir mi?
Mülkün dağılımındaki adâletsizliklerin yaygın olduğu günümüz dünyasında, mülke tasarrufta âdil Yusuflara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyevî görülen birçok görevin ifası için şuurlu, bilgili, âdil insan tipine yani özetle; Allah’ın emanet ettiği mülke sahip çıkacak, onu en güzel şekilde tasarruf edecek “mü’min iktisatçı” kullara ihtiyaç vardır.
Bir Müslümanın düşebileceği en büyük hatalardan biri “dünyadan el ayak çekmek veya etek çekmek“ cümlesinin içeriğinde yatmakta. Dindarlaşma maksadıyla söylenen bu söz “dünyadan uzaklaşıp Allah’a yaklaştım“ anlamı içererek dünya ile uğraşanların hepsinin zımnen Allah‘tan uzak olduğunu ima etmekte ve şuuraltına bu imajı yerleştirmekte.
Çözümler, imtihan alanlarından kaçmakla değil, onunla karşılaşınca nasıl tasarruf edileceğiyle alakalıdır. “Terk değil, doğru davranış ve yönetim“ esastır. Misal olarak, çocuklarımız da bir imtihandır ama bu “çocuk sahibi olmayın” demek değildir. Bu dünyadan el etek çekme sözü tam da bu mahiyettedir. “Madem dünya malı bir imtihan ve oyalamadır, onu terk et işte” anlayışı hatanın ana kaynağıdır. Bu bakış açısı “tüm okulları kapatalım, milli eğitim meselemiz kalmaz” demeye benzer.
İslam’da ruhbanlık yok
Hristiyanların ruhban sınıfı (dünyadan uzaklaşarak münzevi hayat yaşayan ve sadece ibadetle meşgul olan kişiler) olarak tanımlanan ve Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın açıkça “Biz onlara böyle yapmalarını emretmedik” ifadesiyle yerilen, en azından hoş görülmeyen bu davranış, maalesef bir kısım Müslümanlar tarafından dînî bir erdem olarak telakki edilmekte.
Bize düşen vazife ise el çekme değil, dünyanın her yerinde aktif olarak yer almak. Bize emanet edilen kısa ömür zarfında Allah’ın emirlerini fiilen yaşayarak diğer insanları bu hedeflere davet etmek; doğruları emretmek, yanlışları düzeltmek ve bu görevi hiç ara vermeden sürekli olarak yapmak.
Yusuf Peygamber bize örnek
Dünyadan el etek çekilemeyeceğinin en önemli örneklerinden biri Yusuf peygamberdir. Hz Yusuf (a.s.) kıssasında alınacak birçok ders vardır. Allah’tan vahiy alan bu güzide peygamber, hükümdarın ondan ne istediğini sorması üzerine hazine yönetimini talep etmiştir.
“Hükümdar dedi ki : “ Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim.
”Sonra onunla konuşunca da: “Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin” dedi.
O da, ona dedi ki: “ Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim.”
Ve işte biz böylece Yusuf’u o yerde temkin ettik (yerleştirdik ) neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz ve iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmeyiz. (Yusuf Sûresi 54-56)
Günümüz makamlarından bakanlık ve belki başbakanlık makamına denk olan bu makama talip olmak, bir peygamber açısından dünyevî görülebilir. Ayetin sonunda “Biz kime dilersek rahmetimizi yağdırırız” müjdesi bunun hem Yusuf peygamber, hem de hükümdar ve milleti açısından bir rahmet olduğunu ifade etmektedir.
Mü’min iktisatçı kullara ihtiyaç var
Mülkün dağılımındaki adaletsizliklerin yaygın olduğu günümüz dünyasında, mülke tasarrufta âdil Yusuflara ihtiyaç duyulmakta. Dünyevî görülen birçok görevin îfâsı için şuurlu, bilgili, âdil insan tipine yani özetle; Allah’ın emanet ettiği mülke sahip çıkacak, onu en güzel şekilde tasarruf edecek “mü’min iktisatçı” kullara ihtiyaç var.
Ekonomi diye dünyada bilinen bu ilim, devlet yönetiminin en temel dört unsurundan biridir ve diğer üç başlıkla iç içedir, biri diğerine tercih edilemez. Maarif, adalet, iktisat ve emniyet bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Yaşamakta olduğumuz salgıni sürecinde halkın sağlık emniyetinin de ehemmiyet kazandığı gerçeği ile bu dört unsurda sürekliliğin temini devlet olmanın olmazsa olmazıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.)zamanında temelleri atılan sistemin bugün gereği gibi tadil ve inşası bütün Müslümanların zarûrî görevidir. İslam’ın beş şartını ihtiva eden ilm-i hal’den ibaret zannedilen İslâmî ilimler, bu dört temel esasa yönelik olarak ve bütün alt açılımlarıyla planlanmalı ve tatbiki için gayret edilmelidir.
Anahtar kavram muhsin olmak
Yusuf kıssasıyla ilgili ayetlerin sonunda önemli bir kavram bize ışık tutmakta. Hz Yusuf’un bu makama geliş sebebi; muhsin olmasıdır. Büyük müfessir Elmalı’nın “iyilik seven ve Allah için işini güzel yapan” diyerek açıkladığı bu sıfat, hepimizin ve özellikle iktisat ve diğer üç görevde çalışanların (maarif, adalet, emniyet) ilahi desteği kazanma sebebidir. Ayetin sonunda yer alan “ Ve muhsinlerin ecrini zayi etmeyiz“ vaadi hepimizin sahip olması gereken sıfatı işaret eder. Dünyada her türlü zulmün, eşitsizliğin ve sömürünün yaygın olduğu asrımızda “muhsinlik“ sıfatı gereklidir. Kendinden başlamayan bir müsbet değişim başkalarına yayılamaz. Bu, Peygamber Efendimizden (s.a.v.) başlayarak sahabeden günümüze gelen ahlâktır.
Ayetin devamındaki müjde ise en yüksek teşvik ve heyecanı uyandırmaktadır. “İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.” Son görevi İktisat Bakanlığı olan Yusuf peygamber vasıtasıyla gelen bu müjde ne güzel bir müjdedir. İnsan hayatının iniş ve çıkışlarından ders almak isteyenlere Hz. Yusuf kıssası yeterli ufuk açmaktadır. Buhranları burhanlarla çözmek ancak bu kıssadaki şifreleri bilmek ile başarılır. Dünyanın ve çevremizdeki her olayın tesadüf denecek bir yönü yoktur.
Dünyayı terk ile ıslah mümkün olmaz
Dünyayı terk ile sorunları ıslah mümkün değil. Dört elle sarılmadan ıslah da mümkün değildir. Dünyada yaşayanların dörtte birini teşkil eden 2 milyar Müslümanın elinde bu kılavuzlar vardır ama çoğu fuzûlî konularla meşgul uyumakta.
Konuyu yine Yusuf peygamberin duası ile bitirelim.
- “Ey Rabbim! Sen bana mülkten bir parça nasib verdin. Ehadîsin mealini (rüya tabirini) bilme ilminden de bana bir hisse ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!” (Yusuf Suresi 101)
İşte erişilecek en güzel nimet budur, dünyada şükür ve sabrın nihai hedefi budur. Müslüman olarak can emanetini teslim ve Allah’ın nimet verdiği, salih, muslih kullar arasına girmek ve ebedi nimete saadete kavuşmaktır. Dünya tarlasını iyi ekmenin amacı budur.
Ne mutlu bunu idrak eden, sorumluluğunu hisseden ve gayret sahibi olanlara. Vesselam...