Dünden bugüne Karabağ’ın işgali
Sonuçsuz kalan ikili görüşmeler ve Tovuz’daki son çatışmalar, işgal altındaki Dağlık Karabağ’ın barışçıl yollarla geri alınmasının mümkün olmadığını bir daha göstermiş oldu. Geriye Azerbaycan yönetiminin cesaretini toplayıp savaşa karar vermesi kalıyor. Azerbaycan halkı da zaten böyle bir kararı bekliyor.
26 yıldır “dondurulmuş sorun” olarak karşımıza çıkan Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu aniden gündemimizin ortasına düştü. En son 4 yıl önce, 2016’nın 1-5 Nisan tarihleri arasında şiddetli çatışmaların baş gösterdiği ve her iki tarafın onlarca kayıp verdiği dönem gündemimize girmişti. Geçtiğimiz hafta şiddetli çatışmaların yaşandığı yer ise Dağlık Karabağ değil, iki ülke sınırında bulunan Tovuz şehri oldu.
Tovuz şehrinin Ermeniler tarafından neden seçildiği tam olarak belli olmasa da ilk defa iki ülke arasındaki sorun, daha önce ciddi çatışmaların olmadığı bir bölgede baş gösterdi. Bu da Ermenistan’ın, Azerbaycan egemenliğine karşı direkt saldırısı olarak değerlendirildi. 2 günlük çatışmada her iki taraftan önemli kayıplar verildi. Azerbaycan, orduda önemli bir konumda bulunan Polad Haşimov isimli generalle birlikte albay ve subay düzeyinde şehitler verdi.
Güvenlik uzmanları, Ermenistan tarafının kayıplarının çok olduğu için gizlediği yorumlarını yaptı. Azerbaycan Savunma Bakanlığı, İHA’lar tarafından kaydedilen Ermeni ordusunun askerî harekât mevzilerinin vurulma görüntülerini paylaşarak bu yorumları teyit etmiş oldu.
Türkiye’nin Verdiği Güven
Tovuz’da yaşananlardan sonra Bakü başta olmak üzere Azerbaycan’ın birçok şehrinde binlerce genç meydanlara çıkarak devletten savaş başlatmasını talep etti. Bu, bazılarının “Karabağ konusu zamanla unutulur” tezinin çöktüğünün bir göstergesi olarak okunabilir. Azerbaycan halkı 30 yıldır devam eden sorunun barışçıl yöntemlerle çözülemeyeceğinin farkında ve bunu dile getirmenin zaruretini hissediyor. Bu, aynı zamanda Azerbaycan halkının zihninde bölgede güçlenen Türkiye’nin olası bir savaş durumunda Azerbaycan’ın yanında bulunacağı konusunda duyduğu güvenle de ilgili.
Türkiye’nin Suriye ve Libya’da askerî başarılara imza atması Azerbaycan halkının Karabağ konusunda umutlanmasına sebep oluyor.
Tovuz’daki çatışmalar sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye, Azerbaycan'ın hakkına, hukukuna, topraklarına yönelik her türlü saldırının karşısında yer almakta asla tereddüt göstermeyecektir" açıklamasını yapınca, Azerbaycan yönetimi ve halkı için bir cesaret ve güven duygusu oluştu. Türkiye Dışişleri ve Savunma Bakanlarının bu minvaldeki açıklamaları ise 1990’lardaki gibi bir durumun yaşanmayacağının garantisi gibi.
Çarlık Rusya’sından Bolşevik Devrimi’ne
Sovyetlerin son döneminde bir etnik kriz olarak ortaya çıkan ve 26 yıldır çözülemeyen Dağlık Karabağ’la, Karabağ bölgesini karıştırmamak gerekiyor. Dağlık Karabağ, 18 bin kilometrekarelik Karabağ bölgesinin sadece 4,4 bin kilometrekaresini oluşturuyor.
- Dağlık Karabağ sorununun başlangıcını 1825 ve 1829 yılları arasında Edirne Antlaşmasıyla Ermenilerin İran’dan ve Anadolu’dan, Karabağ’a göçüne kadar götürebiliriz. Bu göç sayesinde bölgenin etnik dengesi Ermeniler lehine değişti. Buna rağmen, 1832 yılında yapılan nüfus sayımında bölgenin yüzde 65’i Türk, yüzde 35’i de Ermeni olarak kayda geçmişti.
Bölgeyi kontrol eden Çarlık Rusya'sının 20. yüzyılın başlarında otoritesinin zayıflamasıyla birlikte Ermeniler hem Anadolu’da hem de Azerbaycan’ın Bakü, Guba, Nahçıvan ve Karabağ bölgelerinde “Büyük Ermenistan” hayalleri çerçevesinde büyük isyanlar çıkarıp, Türklere karşı katliamlar gerçekleştirdi. 1905-1906 ve 1918’deki Mart soykırımlarında Azerbaycan’ın birçok bölgesinde Ermeniler, on binlerce masum sivili katletti.
Hain Her Zaman Yanıbaşınızdadır
28 Nisan 1920’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Bolşeviklerin 11. Kızıl Ordusu tarafından işgal edilip sonra da ilga edilince, Ermeniler bölgeyi ele geçirmenin yollarını aramaya başladı. Dönemin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başı, Azerbaycanlı komünist Neriman Nerimanov bugün Ermenistan sınırları içerisinde bulunan Zengezur’la birlikte Karabağ ve Nahçıvan’ın Ermenistan’a bağlanmasını bile teklif etti.
Tüm bu çabalara rağmen 1923 yılında Sovyet yönetimi, Azerbaycan SSCB’ye bağlı kalması şartıyla Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin oluşturulması kararını aldı. Bu karar, iki ülke arasındaki sorunu 1980’lerin ortasına kadar getirdi. 1980’lerden itibaren Ermeniler çeşitli araçlarla Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ait olduğunu ve bölgenin Ermenilere “geri verilmesi” gerektiği konusundaki düşüncelerini yüksek sesle dillendirmeye başladı.
Çatışmaların Başlangıcı
Mihail Gorbaçov’un 1985’de Komünist Parti başkanlığına gelmesi ve ardından ortaya koyduğu “perestroyka” ve “glasnost” politikaları Ermenilerin Moskova’daki faaliyetlerinin de artmasına neden oldu. Öncesinde Dağlık Karabağ’la ilgili isteklerini akademik çevrelerde ve medyada dile getiren Ermeniler, artık bu dönemde Sovyet yönetiminden bir an önce Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını talep etmeye başladı.
Nihayet, 20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Sovyet'i Azerbaycanlı üyelerin katılımı olmaksızın Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden ayrılarak Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katıldığını ilan etti. Bu kararın alınması şiddet olaylarının başlanmasını da beraberinde getirdi. Ermenistan’da ikamet eden yaklaşık 160 bin Azerbaycan Türkü Ermenilerin baskısıyla tarihi yurtlarından çıkarıldı. Artan gerginlikler her iki ülkede protestolara neden olurken, SSCB’den kopuşların ilk sinyalleri gelmeye başladı.
Yaşanan gerginlikler üzerine, SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi, Özerk yönetimin Karabağ’ın Ermenistan SSCB’ye bağlanma kararını reddetti. 12 Ocak 1989 yılında da SSCB Yüksek Sovyet'i Dağlık Karabağ’ın yönetimini Azerbaycan’dan alarak Moskova’daki Özel Yönetim Komitesi’ne devretti. Merkezi Komünist yönetimin Ermeni yanlısı tavrı Azerbaycan’daki protestoların şiddetlenmesine yol açtı.
Kanlı Olacak
- Gerginliğin yükseldiğini bahane eden Moskova yönetimi, bağımsızlık yanlısı grupları bertaraf etmek amacıyla 19 Ocak’ta ordu birliklerini Bakü’ye sokarak Azerbaycan tarihinin en kanlı günlerinden birine imza attı. Tarihte “Kanlı Ocak” olarak bilinen 19-20 Ocak günlerinde Azerbaycan’ın çeşitli şehirlerinde bağımsızlık yanlısı 134 kişi şehit edildi, yüzlerce kişi yaralandı. 1991 yılında Moskova’da Gorbaçov’a yönelik darbe girişimi SSCB’ye bağlı ülkelerin de bağımsızlık ilanını hızlandırdı.
Statü Lağvedildi
Azerbaycan, 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etti. 3 Eylül’de ise Karabağ Ermenileri “Artsak Ermeni Cumhuriyeti” adıyla bağımsız olduklarını duyurdular. Azerbaycan parlamentosu Ermenilerin bu pervasız adımına sert tepki gösterdi ve olası çatışmayı önlemek amacıyla dönemin Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev devreye girerek barış görüşmelerini başlattı.
24 Eylül 1991’de Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan barış görüşmesine göre Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu kabul ederken, Dağlık Karabağ’ın yönetilmesi konusunda detaylı görüşmelere razı oldu. Bu anlaşmanın üzerinden henüz 2 ay geçmişken, 20 Kasım’da Azerbaycan’ın üst düzey bürokratlarının, Rus ve Kazak gözlemcilerin ve bir takım askeri, sivil personelin bulunduğu helikopter Ermeniler tarafından vurularak düşürüldü.
Bu olay çatışmaların seyrini değiştiren önemli bir terör olayı olarak kayıtlara geçti. Azerbaycan yönetimi daha radikal kararlar alarak Dağlık Karabağ’ın özerk statüsünü lağvetti ve bölgedeki tüm şehirleri direkt Bakü’ye bağladı. Ermenilerden yanıt gecikmedi. 10 Aralık’ta göstermelik bir referandumla “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin bağımsızlığı ilan edildi.
Tarihin En Acımasız Soykırımı Hocalı
Sovyetler döneminde, Birliğe bağlı iki üye devlet arasındaki bir iç mesele olarak kendini gösteren Karabağ sorunu, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmesiyle birlikte tüm bölgeyi etkileyen uluslararası bir probleme dönüştü.
Tüm arabuluculuk çabalarına rağmen çatışmalar durmadı ve dünya tarihinin en acımasız soykırımlarından biri, Ermeniler tarafından bu tarihlerde gerçekleşti. 26 Şubat tarihinde Hankendi’de bulunan Rus 366. alayının katılımıyla, Ermeni askerleri Hocalı şehrinde bir gecede 613 Türk sivili acımasızca katletti.
Hocalı’daki bu katliamda öldürülen 613 kişiden 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i de yaşlılardan oluşuyordu. Her ne kadar Rus tarafı Hocalı’daki olayla bir ilgilerinin bulunmadığını açıklasa da alaydan firar eden 3 Rus askerin itirafları, katliamın Rusların kontrolünde gerçekleştiğini teyit ediyordu.
Sonuçsuz Barış Görüşmeleri
24 Mart 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) oluşturduğu Minsk Grubu (Türkiye, Rusya, ABD, Beyaz Rusya, İsveç, İtalya, Fransa, Çek ve Slovakya Federal Cumhuriyetleri) üyeleri Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün önemini vurgulasalar da, bu konu Ermenistan’ın çatışmaları durdurmasına engel olmadı.
7 Mayıs 1992 yılında İran’ın arabuluculuğuyla Tahran’da iki devlet başkanının sorunun çözümü için anlaşmaya varmasının ertesi günü, bölgenin en stratejik şehri olan Şuşa şehri Ermeniler tarafından işgal edildi. Ardından Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan koridorun bulunduğu Laçın şehri işgal edildi. 1993 yılında BM Güvenlik Konseyi, AGİT ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde Azerbaycan tarafının haklı davasını destekleyen birtakım kararlar çıksa da bu, Rusya destekli Ermenistan’ın işgal girişimlerini durdurmadı.
- Tam aksine 1993 yılının Mayıs-Ekim aylarında stratejik öneme sahip Kelbecer, Ağdere, Ağdam, Cebrayıl, Füzuli, Gubadlı, Zengilan bölgeleri de Ermenistan tarafından işgal edildi. Karabağ’da şehirler bir bir düşerken Azerbaycan’ın güneyinde İran destekli ayrılıkçı güçler, batısında mevcut yönetime karşı darbe girişimi ve başkent Bakü’deki siyasi istikrarsızlık, Ermenistan’a karşı tek yönetim üzerinden yürütülmesi gereken topyekûn bir savaşı zorlaştırıyordu.
İstikrarsızlığı yönetmekte güçlük çeken dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebülfez Elçibey, koltuğundan ayrılarak 1993 yılının haziran ayında Nahçıvan Yüksek Meclisi Başkanlığını yapan Haydar Aliyev’i ülkeyi yönetmesi için Bakü’ye davet etti.
26 Yıllık Ateşkes: Bişkek Protokolü
5 Mayıs 1994'te Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te iki ülke başkanlarının imzaladığı ateşkes anlaşması kayıtlara “Bişkek Protokolü” olarak geçti. Ateşkesin imzalanması için Ermeniler fazla isteksiz davranmadı, çünkü o ana dek Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmişlerdi. Şu anda Azerbaycan tarafından ilk “raundu” mağlubiyetle kapanmış bir karşılaşma olarak görülen Karabağ Savaşı, Ermenistan hanesine galibiyet olarak yazılmıştı.
Sürecin geldiği noktayı irdelediğimizde, Ermenistan’ın sürekli avantajlı konumda olduğunu görüyoruz.
Ermenistan, vazgeçilmez müttefiki olan Rusya’dan savaş boyunca askeri ve siyasi destek gördü. Oyunu kuran ve idare eden konumunda bulunan Rusya ile kendisini “İslam Devleti” olarak adlandıran İran’ın desteği, Ermenistan’ı Azerbaycan karşısında sürekli avantajlı konuma getirdi. Bununla birlikte ABD ve Fransa’daki Ermeni lobilerinin batılı ülkeleri kendi safına çekmesi, savaşın seyrinin değişmesinde önemli rol oynadı.
Ermeniler Laftan Anlamaz
Lafa gelince Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunan bu devletler, uygulamada Ermenistan’a karşı desteklerini esirgemediler. Azerbaycan, savaşta en çok güvendiği ve gücünü arkasında hissetmek istediği Türkiye’den de beklediği desteği göremedi. Dönemin DYP-SHP koalisyonlarıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Karabağ sorununa karşı uzaktan izleme politikası takip ederek bölgede söz sahibi olmaktan uzak olduklarını gösterdi.
- 1994’te imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri çeşitli platformlarda sorunun çözümü için onlarca kez bir araya geldiler ama bu görüşmelerin hiçbirisinden sonuç alınamadı.
Sonuçsuz kalan ikili görüşmeler ve Tovuz’daki son çatışmalar, işgal altındaki Dağlık Karabağ’ın barışçıl yollarla geri alınmasının mümkün olmadığını bir daha göstermiş oldu. Geriye Azerbaycan yönetiminin cesaretini toplayıp savaşa karar vermesi kalıyor. Azerbaycan halkı da zaten böyle bir kararı bekliyor.