‘Düğmeye basan bastığı düğmenin altında kalır’
ABD’nin Yunanistan’a yaptığı askerî üsler ve yığınaklar, Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği ise 3. Dünya savaşının ayak sesleri olarak yorumlanıyor. Peki, bu iddialar doğru ise bu hazırlıkları nasıl okumalı? Kısa vadede yakıcı bir savaş mümkün mü? Emekli İstihbarat Albayı ve Psikolojik Harp Uzmanı Coşkun Başbuğ’a göre 3. Dünya savaşı çıkmayacak ve asıl savaş başka. Başbuğ, hâlen süren ancak adı konulmamış bir savaş hali olduğu görüşünde. Coşkun Bağbuş’la askeri hareketlilikleri, 3. Dünya savaşı ihtimali ve Türkiye’nin pozisyonunu konuştuk.
Bir süredir dünyada güvensizlik hâkim, bazı ülkeler uzun süredir yığınak yapıyor. Bu hareketlilik bir dünya savaşının hazırlığı mı?
3. Dünya Savaşı çıkar mı çıkmaz mı çok tartışılıyor. İlk günden itibaren şunu savundum, “3. Dünya Savaşı kolay değil, çıkmaz.” Güçler artık öyle bir dengeye geldi ki hegemon güç kalmadı. Tek ya da çift kutupluluk da kalmadı. Artık çok kutuplu bir dünya düzeni var. Bu dünya düzeninde böyle bir savaşı göze aldığınız takdirde, karşınızda bulunan geniş bloğu göğüsleyecek cesareti de göstermeniz gerekir. Bunu göze alacak ülke, dünyada yok.
- Ne Rusya, ne Çin, ne Amerika... Çünkü herkes çok iyi biliyor ki düğmeye basan, bastığı düğmenin altında kalacak. Savaş, asla iki ülke ya da iki yapı arasında gerçekleşmeyecek. Hemen paktlar oluşacak ve bu paktlar içerisinde birçok cephede savaşmak durumunda kalacaksınız. Bu nedenlerden dolayı, 3. Dünya Savaşının sıcak savaş olacağına asla ihtimal vermiyorum.
Amerika ve Rusya arasındaki gerginlik, savaş başlıyor yorumlarına neden olmuştu...
Ukrayna-Rusya krizinde Amerika ve Rusya’yı karşı karşıya getirip ‘3. Dünya Savaşı geliyor’ diye senaryo çizenler oldu. Bu ülkelerin yaptığı iş, Amerika kumarı seven bir ülke olduğu için, “Poker blöfü”, Rusya'nınki de “Rus ruleti.” Rusya’nın ise hiç şakası yoktur. “Amerika süreç sonunda geri adım atacaktır, yaptığı blöftür, Rusya’da bulunduğu çizgiden geri adım atmayacaktır” dedik. Amerika'nın, “Gemileri geri çekiyoruz, Karadeniz'e çıkmayacağız” demesi, ardından Putin'le görüşme gayretleri ve Rusya’nın olumlu cevap vermesi, bu tezi doğru kıldı.
Rusya, 44 tane savaş gemisini ve 8 tane denizaltısını Karadeniz'de hazır bekleten bir ülkeydi. Amerika “2 gemiyi bölgeye getiriyorum” deyince, Rusya “restine rest” dercesine Hazar’dan, Don Volga nehirlerinden yaklaşık 10 tane gemiyi Karadeniz’e getirme kararı aldı. Amerika bir adım daha öteye geçip, gerilimi tırmandırınca bu sayı 15’e çıktı. Amerika arka planda başına gelecekleri kestirdiği için, “Gemilerimi geri çekiyorum, görüşmeye hazırım” şeklinde cümlelerle sahne aldı. Rusya da muhtemel bir dünya savaşını göze alamadığından, hemen olumlu cevap verdi. Amerika'nın adımına olumlu bir karşılık vermek adına, Tartus limanındaki gemilerini geri çekme kararı aldı. Bu olaylar da gösteriyor ki, dünya savaşını çıkarmak o kadar kolay değil.
Paralı askerlerle bir yere kadar
Bu durumda savaşlar bitti evimize mi dönüyoruz?
Hayır, asla. Terör ve birtakım vekâlet savaşları üzerinden bu bahsettiğim süper güçler, savaşı bir şekilde yürütüyor. Süper güçler diyorum, artık tek süper güç Amerika, Rusya veya her ikisi değil. Çin de bir süper güç. Türkiye de artık bölgesinde bölgesel güç olarak anılıyor. Bana göre, Türkiye de küresel güç. Yani Kafkasya’da Afrika'da, Doğu Akdeniz’de Ege’de böylesi geniş bir havzada hem de birebir mücadele veren bir ülkeye artık bölgesel güç diyemezsiniz. Küresel güçlerin hepsi, sıcak savaş yerine satranç oyunuyla, masa başı oyunlarla süreç götürmenin derdinde.
Dünya savaşının çıkmayacağına dair önemli nokta şu; bugün dünyada, özellikle Avrupa ülkelerinde hatta buna Amerika'yı da dahil edebilirsiniz, asker bulmakta inanılmaz sıkıntı var. Parayla bile insanları savaştıramıyorlar. Paralı asker dedikleri, sıkıyı görünce kaçıyor. İnanç yok, herhangi bir ideoloji yok. Siz parayla insanları bir yere kadar motive edebilirsiniz. Ondan sonra birisi gelir havlu atar ve bu çorap söküğüne döner ve eldeki gücü kaybeder, yolda kalırsınız.
Emperyal yapılar bunu çok iyi bildiği için, Blackwater tarzı yapılanmalara gittiler. Bunu da diğer coğrafyalardan devşirdikleri insanlarla süslemeye çalıştılar. Hâlen daha öyle bir süreç yürüyor. Siz böylesi bir güç üzerinden yürütmek istediğiniz savaşı, ancak belli bir noktaya kadar getirirsiniz. Kısmi kalır, yerel kalır, yolda kalırsınız.
Batı kendi Frankenstein'ını oluşturdu
Peki, burada hâkim olan unsur kim olacak?
Hâkim olan unsur, elinde askeri gücü olan, gerçekten bunu dâvâ edinmiş, motive olmuş, inandığı değerler olan yapılar. Kim var bu tarife uyan? Türkiye. Türk ordusunun yedi düvelde büyük başarılara imza atması ve karşısına çıkmaya kimsenin cesaret edemeyeceğinin arka planında bu var. Avrupa’daki gençliği parayla dahi bir araya toplayıp savaştıramazsınız. Ne teknoloji bilgisi ne teknik bilgi buna asla yetmez. Böyle bir inançları da yok. Avrupa'daki bahsettiğim bu genç kuşağın, birleştiği nokta alkol, uyuşturucu ve gündelik hayat. Hepsi bu konuda mutabık ve hallerinden de oldukça hoşnutlar. Amerika ve Avrupa'da, genç kuşağı motive etmek için ailenin önemi, evlilik gibi birtakım telkinlerde bulunuluyor.
Aslında bu yapılar kendi Frankenstein'ını oluşturdu. Önce kendi ülkelerinden başlayarak nesillerin içini algı operasyonu ve psikolojik harekâtla boşalttılar. Şimdiyse onları başa döndürmenin yollarını arıyorlar. Ama geçmiş ola. Bu sıkıntı bizde de var maalesef. Yeni nesli bu saatten sonra eğitmeniz, belli yerlere getirmeniz çok zor. Eğer Türkiye bütün kuşağın tek yürek olmasını istiyorsa, sıfırdan bir eğitim süreciyle işe başlamalı. Biz, eski Osmanlı aile yapısı, Anadolu'nun kendine has gelenek görenekleriyle diğerlerine göre daha az yara aldık. Fakat bu sürdürülebilir bir süreç değil.
Âileyi ihmal edersen her savaşı kaybedersin
Türkiye olarak askerî mânâda kendimizi hayli geliştirdik. Eğer sıcak savaş olmayacaksa neye odaklanmamız lazım?
Yerli ve millî savunma sanayi tamam, evet. Burada hiçbir sıkıntı yok, destan yazıyoruz. Yerli millî otomobil diyoruz sanayide de yaptığımız üstün çalışmalar var. Fakat bunları ne kadar üretirseniz üretin, 10 takla atan helikopter de icat edin, yerli ve millî âileyi ihmal ettiğimiz takdirde 50 yıl sonra onlar elimizde birer savaş oyuncağı olarak kalır.
- Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı âile seferberliği için herkesin yapması gerekenler var. Bu projeye sarılmalıyız. Oynanan oyunu iyi okumalı buna göre de argüman geliştirmeliyiz. Umursamadan devam edersek, biz de Avrupa'nın durumuna düşeriz. Bu açıdan baktığınızda Avrupa'da, Amerika'da yani Vahşi Batı’da elde, savaşacak güç yok. Savaş sırf F-35 ya da bir takım süpersonik uçaklarla olmuyor. Yani iş neticede dönüyor dolaşıyor, kara unsurlarınıza piyadelerinize dayanıyor. İşte orada Batı tıkanıyor. Bir yerde sahaya ineceksin, indiğin an oradaki direnişle karşılaşıyorsun ve havlu atmaya başlıyorsun. Bu, Amerika'nın başına her coğrafyada gelen husus. Havada aslanlar ama karada kedi yavrusu bile değiller.
Sıcak savaşın çıkarılması için düğmeye basanın deli olması ya da birçok riski göze alması lazım. O cesarette bir süper güç lideri göremiyorum. Amerika, İsrail, Avrupa'daki diğer devletler ya da Çin gibi. Biz burada duruş olarak her türlü şarta hazırız diyoruz. Masaysa masa, sahaysa saha. Avrupa bunu çok iyi gördüğü için sizin bu göstermiş olduğunuz iradeye eğilmeye başladı. Yunanistan, Avrupa hepsi Türkiye karşısında geri adım atan sürekli taviz veren bir konuma düştü. Bu sizin karakaşınız kara gözünüz için değil. Savunma sanayiinde dışa bağlılığı azalttığımız ya da sıfırladığımız an, Osmanlı’da olduğu gibi kuralları koyan, dünyada huzuru tesis eden ve insanlığın umudu bir ülke konumuna geleceğiz.
Savaş artık biyolojik, iktisadî, siyasî ve psikoloji sahalara kaymadı mı?
Kesinlikle öyle oldu. Az önce sıcak savaş metodunu örnekledik. Fakat bu işin bittiği anlamına asla gelmez. Karşınızda omurgası ve hiçbir değeri olmayan bir yapı var. Bu yapıdan her şeyi beklediğimize göre şunu muhasebe etmeliyiz, bunlar kara gücünde, sıcak savaş anlamında varlık göstermiyorsa başka nasıl üstümüze gelirler? Hali hazırda yürüyen süreçte üç başlık var. İlki ekonomik saldırılarla, ikincisi insanları satın alarak kendine müzahir yönetimleri iş başına getirmekle üç en önemlisi biyolojik savaşla yürütülüyor.
Bakın İsrail parayla oynayan dünyanın bütün parasına hükmeden bir devlet. Devletler neyle övünür? Futboldaki, sanattaki başarılarıyla. Bunlar bir devlet için sözde etiketse, İsrail niye bu işlere girmiyor? Niye ünlü futbol takımı, ünlü şarkıcı vs. duyamıyoruz İsrail'den? Çünkü İsrail bu başlıklarla dünyayı oyalarken, kendisi sürekli laboratuvarlarda biyolojik savaşa yönelik materyaller üretiyor.
Esas savaş virüs değil aşı
Hâli hazırdaki birçok hastalık için biyolojik savaşın ürünü diyebilir miyiz?
Erken, ama yakın gelecekte kanserin dahi bir laboratuvar işi olduğunu öğrenebiliriz. Şer, gizli, dünyada kendine göre birtakım projeler çizen ve insan nüfusunun azalması gerektiğine inanan, sapkın bir yapı var. Bu yapının adresi, İsrail başta olmak üzere Siyonist, Evanjelist adına ne derseniz... Bu yapı son zamanlarda biyolojik savaşa inanılmaz ağırlık verdi. Bununla ülkeleri dizayn etme ve insanlığı kontrol altına almak gibi birtakım gayretler içerisindeler.
Mesela SARS, MERS, Kuş Gribi, domuz gribi, Ebola, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi... Bunların hepsi biyolojik savaş. Yarasadan bulaştığı iddia edilen virüs, biyolojik savaştır. Ne coğrafya yeni yaratıldı ne de Çin ilk kez yarasa yiyor. Çin, durup dururken “her kuşun etini yedim bir de yarasa yiyeyim” demedi. Bu kültür o coğrafyada yüzyıllardır var. Ama bir anda virüs çıkıyor ve onu da bu geleneğe bindiriyorlar. Buna inanmak mümkün değil. Bana göre esas savaş, virüsle birlikte aşı. Böylesi sapkın bir yapı, sıcak savaş anlamında gücü olmayınca bu tür yollara tevessül ediyor. Biyolojik savaş bu bahsettiğim yapının en fazla iştigal ettiği konu.
Psikolojik bir harpten bahsediyorsunuz yani...
- Evet, bir yandan da psikolojik harp devam ediyor. Bu psikolojik harpte, bütün değerlerini yitirmiş, gündelik yaşayan, robotlaşmış, sadece tüketen ve odaklandığı tek nokta cinsellik olan bir kitle oluşturuluyor. LGBT akımları boşuna yayılmıyor. Büyük firmaların reklam panolarına baktığınızda, oradaki kişinin kız mı erkek mi olduğu konusunda tereddüte düşersiniz. İşte bu o tek cinsiyetin alt yapısı. İstanbul Sözleşmesi de bunun altyapısı için hazırlanmıştı.
Sıcak savaş tamam, onun resmini çizdik ama her şey bitmedi. Psikolojik, biyolojik ve ekonomik savaş özellikle Türkiye'yi hedef alarak var gücüyle devam ediyor. Biyolojik savaşı yıkmanın yolu, karşı silahları geliştirmek. Türkiye'nin yürütmüş olduğu aşı çalışması oldukça önemli. Psikolojik savaşı yıkmanın yolu ise eğitimin yanında, medya yayınlarında gerekli sansürü uygulamak. Bunu tereddütsüz yapıp, eğitiminizi buna göre dizayn edeceksiniz. Ekonomik savaşlarda da milletçe bir tavır içerisinde olacaksınız.
Türkiye ‘Türk birliği’nden yana
Türkiye'nin bu hareketler sonucu ortaya çıkan saflaşmada tarafı olmalı mı? Olursa bu taraf neresi olmalı? Hangi nedenlerle bu taraf olmalı ya da olmamalı?
Blok oluşumu eninde sonunda olacak. Zaten bu tek başına Türkiye'nin yürütebileceği bir süreç değil. Karşınızda dört bir cepheden saldıran, konu Türkiye olunca anında birleşen beş benzemezler var. Türkiye bu oyunu görüyor ve buna göre tedbirler alıyor. Bunlardan ilki ve en önemlisi Türk Birliği. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kafkasya'da Rusya’dan ortaya çıkan Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi Türk devletlerini bir araya getirmek için yoğun bir gayret sarf ediyor. Türk dili konuşan ülkelerle ilgili bir etki üretmeye çalışmak, kolay ve kendiliğinden gelişen olaylar değil. Zaten batının ve İran’ın en çok korktuğu bu. Türkler bir araya gelirse ne yaparız?
- Bu denkleme bir şekilde Türk kökenli olan Macaristan da girdi. Macaristan'ın Türk olması, bizde sürpriz bir olaymış gibi karşılanıyor. Macaristan artık Türkiye'nin güçlendiğini ve başına bir iş gelmeyeceğini bildiğinden, “Ben de Türk'üm, ben de bu birliğin gözlemcisiyim” tavrı sergiliyor. Yakın zamanda aktif katılımcılardan biri de o olacak. Bunun yanında bir birliğe daha ihtiyacımız var.
Diğer birlik nedir?
İslam Birliği. Bu iki birlik birbirinin tetikleyicisi olacaktır. Fakat geliştirmenin yolu bir öndere dayanıyor. O önder de Türkiye ve Sayın Erdoğan'dır. Macaristan'dan başlayıp, Uygur’a kadar dayanacak dev bir coğrafya bir araya gelecek. Bu birleşmeyi engellemek için bu zamana kadar çok sinsi işler yaptılar ama artık oradaki rejimler de işin farkına vardı. Zaten siz güçlendikçe etrafınızdaki kümelenme artar. Bahsettiğim süreç içerisinde bu birliktelik sağlanırsa coğrafyada bütün dengelerin değişeceğini şimdiden söyleyebilirim. Bunun arkasından da gelen İslam iş birliği olur.