Doğu Akdeniz’de Türkiye etkisi ve Mısır ile yakınlaşma
Türkiye, darbeden önce Mısır ile çok yoğun temas hâlindeydi. Mursi’ye yönelik en ağır eleştirilerin yapıldığı dönemde Türkiye, Mısır’ın yanında durdu. Arap coğrafyası çok güçlü bir şekilde savrulmaya başladığı için Türkiye, coğrafyanın çözülmesini de engellemeye çalışıyordu. Türkiye’nin Mursi iktidarına yönelik desteğini eleştiriye tabi tutanlar, darbeci Sisi’yi kolluyordu. Coğrafyayı içeriden teslim almak ve istikrarsız bir yapı oluşturmak istedikleri çok açıktı.
Türkiye ve Mısır eş zamanlı olarak 2013’te Avrupa ve ABD müdahalesine maruz kaldı. Darbeci Sisi, Mısır’da yönetimi ele geçirdi, Mursi yönetimi devrildi ve binlerce insan hapse atıldı, Arap sokakları harekete geçti. Türkiye’de ise hedeflerine ulaşamadılar. Darbe ve işgal girişimi devletin ve milletin ortak hareketi ile durduruldu. Ne yazık ki bu tarihten sonra Mısır ve Türkiye arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı. Bundan daha tabiî bir durum da olamazdı.
Türkiye, darbeci yönetime karşı Mısır halkının yanında olduğunu her fırsatta dile getirdi. Arap sokaklarında bir karşılığının olduğu anlaşılınca Türkiye üzerinde yoğun bir baskı oluşturuldu, darbeci yönetimi meşrulaştıracak adımlar atması istendi. Buna rağmen Türkiye ilkeli tutumundan vazgeçmedi.
Türkiye’nin amacı çözülmeyi önlemek
Mısır ve Türkiye, İslam dünyasının en önemli ülkeleri. Darbe ile hedeflerine ulaştıktan sonra Sisi, FETÖ okullarına teşekkür plaketi gönderdi. Bu okullarda görevli İngilizce dersi öğretmenlerinin CIA bağlantısı sıradan bir bilgidir. Nitekim adı geçen terör örgütü Gezi Parkı Kalkışması’nda sütre gerisinde durmayı başarsa da 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da kendini açık etmek zorunda kalmıştı. Örgütlü yapılar üzerinden coğrafyamıza bir düzen veriliyordu.
Türkiye, darbeden önce Mısır ile çok yoğun temas hâlindeydi. Mursi’ye yönelik en ağır eleştirilerin yapıldığı dönemde Türkiye, Mısır’ın yanında durdu. Arap coğrafyası çok güçlü bir şekilde savrulmaya başladığı için Türkiye, coğrafyanın çözülmesini de engellemeye çalışıyordu.
Türkiye’nin Mursi iktidarına yönelik desteğini eleştiriye tabi tutanlar, darbeci Sisi’yi kolluyordu. Coğrafyayı içeriden teslim almak ve istikrarsız bir yapı oluşturmak istedikleri çok açıktı.
Libya ve Suriye olayları da coğrafyamızın çözülmeye başladığını göstermişti. Coğrafyanın geneline yayılan istikrarsızlığa rağmen Türkiye’nin darbeci Sisi’ye meşruluk kazandırmaması kararlı bir tutumdan kaynaklıyordu.
FETÖ her iki ülkede darbenin fiilen içindeydi. Bu yapının iki ülke arasındaki münasebetleri zehirlemesini de darbe girişimi çerçevesinde ele almak gerekir. Doğu Akdeniz’de küresel şirketlerin cirit atmaya başladığı bir ortamda Türkiye, darbeci Sisi’ye meşruluk kazandırsaydı bütün iddialarından vazgeçmesi gerekecekti.
Çünkü o zaman Arap sokaklarını kaybedecek, vesayet rejimlerine onay vermiş olacaktı. CHP ile birlikte muhafazakâr muhalefet, 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın Mısır siyasetine toptan karşıtlık oluşturdu. Türkiye’nin 2013’ten sonraki siyaseti yıpratılmak istendi. FETÖ’nün mirasını Mısır konusunda da sahiplendiler. Türkiye, Doğu Akdeniz denkleminden uzaklaştırıldı.
Önümüzde, çözmemiz gereken bir kördüğüm var
Sisi’ye rağmen Mısır’dan uzak kalmamak gerektiğini samimiyetle savunanları da unutmamak gerekir. Onlar da iki ülkenin tarihî bağlarına vurgu yaptılar. Buna ilaveten daha mesafeli görüşler de dile getirildi. Zorunluluk fikrinden hareketle Mısır ve Türkiye arasında bir normalleşmeden bahsedildi. Doğu Akdeniz’in yer altı zenginlikleri üzerinden büyük bir savaş yürümekteydi. Türkiye geç kalmamalıydı.
- 2008’den sonra coğrafyamızda meydana gelen hadiselerin tarihini yazarken muhakkak kendimize özgü bir bakış açısına sahip olmamız gerekiyor. Batı merkezli ve genel anlamda Batı merkezli bir bakış ile coğrafyamızın tarihini anlamak ve anlatmak neredeyse imkânsızdır.
Liberalizm ideolojisinin kavramları ile Türkiye’ye ve Erdoğan’a yönelik çok sert eleştiriler yapılıyor. Muhalif çevrelerin ABD ve Avrupa tarafından cesaretlendirildiği bir ortamda eleştiri dilinde fütursuzluk gözleniyor. Aynı çevrelerin Mısır konusunda Türkiye’ye baskı yaptığı da biliniyor. Bu bir kördüğümdür ve çözülmesi gerekir.
Liberalizmi Batı merkezli sömürge ideolojisi olarak görüp özgürlükleri sınıf fetihlerinin başarıya ulaşması bağlamında ele aldığımızda kördüğüm biraz çözülmüş olur. Bu şartlarda Türkiye’nin bütün imkânsızlıklara rağmen darbeci Sisi’ye meşruluk kazandırmamasının anlamı da daha iyi anlaşılır.
İçeriden gelen eleştirileri daha iyi ayrıştırmak gerek
Bölgemize dair gelişmeler karşısında Türkiye, bütün baskılara rağmen soğukkanlılığını muhafaza etti. Temkinli kararlılıktan taviz vermeden Libya ile anlaşmanın şartları oluşturuldu. Eğer Türkiye, Mısır konusunda yanlış bir adım atıp Sisi’ye alan açsaydı Arap sokaklarında karşılık bulmayacaktı.
Sayın Erdoğan, “dünya beşten büyüktür” dediğinde coğrafyamızın en ücra köşelerinde dahi bir karşılık buluyor. Bu, yeni bir fikre ve bakış açısına işaret eder. Değişimin gücü, Türkiye’nin belirlenmiş ve çerçevesi çizilmiş bir görüşten hareket etmesinden geliyordu. Türkiye ne yaptığını biliyordu ve bu çok ağır bir bedel gerektiriyordu. İçeriden yöneltilen eleştirileri daha iyi ayrıştırmak gerektiğini düşünüyorum.
Bugün Libya’dan başlayarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suriye, Irak ve Dağlık Karabağ’da çok güçlü bir direnç hattı oluştu. Farklı çevreler Türkiye’ye rağmen Doğu Akdeniz’de başarılı olamayacaklarını anlamaya başladı.
Mısır da Türkiye’ye yaklaşmaya çalışıyor. Muhtemelen Türkiye de Mısır’a sıcak mesajlar gönderiyor. Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasını sağlayacak önemli değişimleri görmemizi gerektiriyor. Manda yönetimlerden sonra vesayet rejimleri kurmak istediler fakat bu da uzun ömürlü olmadı. Mısır da Türkiye’nin Libya’da başarısız olması için çalışmıştı. Bir başka darbeci Libya’da hükümferma olacak, İslam coğrafyasının kapılarını yeni istilalara açacaklardı. Coğrafyamız bir daha çözülecekti.
Türkiye, Libya’dan Kafkaslara bir hat oluşturdu ve bunun sebep olduğu değişimleri izlemek gerekiyor.