Dijital çağın hapishanesi cep telefonları ve çocuklarımız

Dijital çağın hapishanesi cep telefonları ve çocuklarımız
Dijital çağın hapishanesi cep telefonları ve çocuklarımız

Günümüzde otobüs, metro, tren, vapur gibi toplu taşıma araçlarında herkesin elinde cep telefonu, başı öne eğik ve kulağında kulaklıkla yolculuk ettiğine şahit olmuşsunuzdur. Bu manzara, modern toplumun sessiz bir trajedisini yansıtıyor. Artık basılı yayınların öldüğü, gazete okuyan kimsenin kalmadığı, dergilerin birer birer kapanmakla yüz yüze olduğu bir dönemdeyiz. Tek tük kitap okuyan birilerine rastlayabilirseniz ne mutlu size! Sanki dijital âlemin dayanılmaz cazibesine kapılıp sınırsız bir hapishanenin içine hapsolmuş gibiyiz.

İronik bir şekilde, "cellphone" kelimesinin İngilizce kökeni bile bu durumu açıklıyor. "Cell" kelimesi hapishane hücresini ifade ederken, modern çağda telefonlarımız gerçekten de bizi hapseden birer hücreye dönüşmüş durumda. Bu dijital hapishane, özellikle en savunmasız grup olan çocuklarımızı tehdit ediyor. Günümüzde çocuklar doğdukları andan itibaren dijital bir dünyaya gözlerini açıyor ve bu dünyanın içinde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Modern yaşamın getirdiği bu dijital dönüşüm sadece teknolojik bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal bir paradigma değişimini de beraberinde getiriyor. Eskiden park ve sokaklarda oynayan, mahalle arkadaşlıklarıyla büyüyen, tabiatla iç içe olan çocuklar artık klimatize edilmiş odalarda, ekranların mavi ışığı altında büyüyor. Bu değişim sadece bir hayat şekli değişikliği değil, aynı zamanda insan tabiatının ve çocuk gelişiminin temel dinamiklerinin de değişmesi mânâsına geliyor.

Dijital dönüşümün hızı

Çi̇zgi̇: Angel Boligan
Çi̇zgi̇: Angel Boligan

Son yirmi yılda teknolojinin gelişimi, insanlık tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş bir hıza ulaştı. İlk cep telefonları sadece arama ve mesajlaşma için kullanılırken, bugün akıllı telefonlar âdeta bir yaşam merkezi haline geldi. Modern insanın günlük hayatında bankacılık işlemlerinden alışverişe, eğitimden eğlenceye, sosyal ilişkilerden iş hayatına, sağlık takibinden navigasyona kadar her şey artık avucumuzun içinde. Bu muazzam kolaylık ve erişilebilirlik, beraberinde ciddi bedeller getiriyor ve toplumsal yaşamımızı derinden etkiliyor.

Son yirmi yılda yaşanan teknolojik devrim, adaptasyon kapasitemizi zorlayan bir hızda ilerliyor. Özellikle gelişim çağındaki çocuklar için bu hız, beraberinde ciddi uyum sorunları getiriyor.

Aileler şikâyetçi

Günlük hayatımızda çocukların teknolojiyle olan ilişkisini gözlemlediğimizde, pek çok ebeveynin çocuklarının durumundan şikâyet ettiğine şahid oluyoruz. Göz bozuklukları, uyku problemleri, sosyal beceri eksiklikleri, dikkat dağınıklığı ve akademik performansta düşüş gibi pek çok sorun gün yüzüne çıkıyor. Çocuklar dış dünyayla bağlantı kurmak yerine ekranlara hapsoluyor ve dijital dünyanın birer kölesi hâline geliyor.

Ancak burada ironik bir durum söz konusu: Anne ev işlerini yaparken çocuğu oyalamak için baba da işte geçirdiği uzun bir günün ardından yorgun düştüğü için çocuğuyla zaman geçirmek yerine ona telefon veriyor. Dışarı çıkıldığında, arabada veya bir AVM'de sessiz kalması için yine aynı yönteme başvuruluyor. Peki, bu alışkanlık ne gibi neticeler doğuruyor? Telefonların zararsız bir eğlence aracı olduğu düşünülse de durum sandığımızdan çok daha vahim.

Peki, çocuğun izlediği videolar ya da oynadığı oyunlar kontrol ediliyor mu? Tabii ki hayır. Her ne kadar kimi aileler kontrol ettiklerini zannetse de her saniye ne izlediklerini takip etme imkânı yok. Çocuklar, tabiri caizse cep telefonları tarafından büyütülürken, terbiyelerini de YouTube'dan alıyor!

Sosyal medya platformları, özellikle Z kuşağı ve Alfa kuşağı için âdeta bir yaşam alanı haline geldi.
Sosyal medya platformları, özellikle Z kuşağı ve Alfa kuşağı için âdeta bir yaşam alanı haline geldi.

Sosyal medyanın yükselişi ve etkileri

Sosyal medya platformları, özellikle Z kuşağı ve Alfa kuşağı için âdeta bir yaşam alanı haline geldi. TikTok, Instagram, YouTube gibi platformlar çocukların gerçeklik algısını değiştiriyor ve sürekli dopamin arayışına sokuyor. Bu platformların sunduğu kısa formatlı içerikler, çocukların dikkat süresini dramatik şekilde azaltıyor. Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıları sürekli olarak yeni içeriklerle beslerken, gerçek dünya ile olan bağlarını zayıflatıyor.

Dijital platformların sunduğu sanal gerçeklik, çocukların gerçek dünya algısını ciddi şekilde etkiliyor. Filtrelenmiş fotoğraflar, kurgulanmış yaşam tarzları ve yapay mutluluk gösterileri çocukların gerçeklik algısını bozuyor. Bu durum özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde ciddi özgüven problemlerine ve kimlik karmaşalarına yol açıyor. Sosyal medyanın oluşturduğu "mükemmel yaşam" illüzyonu, gerçek hayattaki başarısızlıkları ve zorlukları kaldıramayan bir nesil yetiştirme riskini beraberinde getiriyor.

  • Nörolojik etkiler
  • Son yapılan araştırmalar özellikle küçük yaşlarda aşırı ekran kullanımının çocukların beyin gelişimini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Beynin duygusal ve sosyal davranışları kontrol eden bölümlerinin gelişimi yavaşlıyor. Bunun sonucunda çocuklarda dikkat dağınıklığı artıyor ve başkalarının duygularını anlama yetenekleri zayıflıyor. Ayrıca hafıza problemleri yaşıyor ve öğrenme güçlüğü çekiyorlar.
  • Bu durum özellikle 0-3 yaş arası çocuklar için daha kritik. Çünkü bu yaşlarda beyin en hızlı gelişim döneminde ve çevreden gelen uyarılarla şekilleniyor. Ekran başında hareketsiz geçirilen zaman, çocuğun gerçek dünyayı keşfetmesini ve doğal gelişimini engelliyor.
  • Ayrıca sosyal medya ve mobil oyunlardaki sürekli ödüllendirme sistemi çocukların mutluluk hormonlarını olumsuz etkiliyor. Bu yüzden zamanla gerçek hayattaki başarılardan ve sosyal ilişkilerden eskisi kadar keyif alamaz hâle geliyorlar. Giderek daha fazla telefon ve tablet kullanma ihtiyacı duyuyor ve gerçek dünyadan uzaklaşıyorlar.
  • Fizîkî sağlık sorunları
  • Dijital bağımlılığın fiziksel etkileri endişe verici boyutlara ulaşıyor. Uzun süre ekrana mâruz kalan çocuklarda dijital göz yorgunluğu sendromu sıkça görülüyor. Bununla birlikte sürekli telefon kullanımına bağlı duruş bozuklukları ve omurga problemleri ortaya çıkıyor. Hareketsiz hayat tarzının tetiklediği obezite, uyku kalitesinde düşüş ve el-bilek problemleri gibi fizîkî rahatsızlıklar da giderek yaygınlaşıyor.
  • Özellikle uyku düzeni üzerindeki etkileri alarm verici boyutlara ulaşmış durumda. Ekranların yaydığı mavi ışık, melatonin hormonunun salgılanmasını baskılayarak uyku düzenini bozuyor. Yetersiz ve kalitesiz uyku, çocukların fizîkî gelişimini, bağışıklık sistemini ve bilişsel fonksiyonlarını olumsuz etkiliyor. Gece geç saatlere kadar telefon kullanan çocuklarda dikkat eksikliği, hiperaktivite ve öğrenme güçlüğü gibi problemler daha sık görülüyor.
  • Metabolik sağlık üzerindeki etkileri de göz ardı edilemez boyutta. Hareketsiz yaşam tarzı ve düzensiz beslenme alışkanlıkları, çocukluk çağı obezitesinin artmasına neden oluyor. Telefon başında atıştırmalık tüketimi, fast-food alışkanlığı ve fiziksel aktivite eksikliği, metabolik sendrom riskini artırıyor. Bu durum gelecek nesillerin sağlık problemleriyle karşı karşıya kalma riskini yükseltiyor.
  • Sosyal ve duygusal gelişim
  • Çocukların sosyal-duygusal gelişimi, dijital bağımlılıktan en çok etkilenen alanların başında geliyor. Yüz yüze iletişim becerilerinde görülen gerileme, sosyal anksiyete ve içe kapanma eğilimlerinde artışa neden oluyor. Empati yeteneğinde azalma ve duygu bağı kurma zorluğu yaşayan çocuklar, akran ilişkilerinde de ciddi problemlerle karşılaşıyor. Bu durum gelecek nesillerin duygu zekâsının gelişimini tehdit ediyor.
  • Dijital iletişimin yoğunluğu, çelişkili bir şekilde gerçek sosyal bağların zayıflamasına yol açıyor. Çocuklar yüzlerce sosyal medya arkadaşına sahip olabilirken, gerçek hayatta yakın arkadaşlıklar kurmakta zorlanıyor. Dijital platformlarda kurulan yüzeysel ilişkiler, derinlikli dostlukların yerini alıyor. Bu durum çocukların sosyal becerilerinin gelişimini olumsuz etkiliyor ve yalnızlık duygusunu artırıyor.
  • Ekran başında geçirilen uzun saatler, çocukların duygularını tanıma, ifade etme ve yönetme becerilerinin gelişimini engelliyor. Gerçek dünyada yaşanan çatışmaları çözme, uzlaşma ve empati kurma becerileri köreliyor. Bu durum ileride kişilerarası ilişkilerde sorunlar yaşayan, duygusal olarak olgunlaşamamış bireylerin yetişmesine zemin hazırlıyor.

Beyinler ifsad ediliyor!

Küresel şeytânî çete gerçeği saklayarak insanlar üzerinde hâkimiyet kurmuş durumda. Eğlenceden enerjiye, siyasetten bilime her yerde neredeyse herkesi kontrol eden bu çetenin sisteminde herkes ‘modern bir köle’ halinde. İnsanlık âdeta zihin kontrolünde, zihinleri görünmez parmaklıklarla çevrili bir hapishanede.

Özellikle son yüz yıldır içtiğimiz sulara katılan florür, klor, alüminyum gibi içerikler, chemtrails ile soluduğumuz havaya püskürtülen baryum, alüminyum gibi maddeler, hibrit tohumlar, GDO’lu besinler ve zirâî zehirlerle dolu yiyeceklerle insan vücudu ifsad edildi. Şimdi de teknoloji kullanılarak 7’den 70’e beyinler ve nesiller ifsad ediliyor.

İnsan şuurunun dışında beynin daha da derinlerinde şuuraltı yer almakta. Hipnoz ile bilinç devre dışı bırakılarak bilinçaltına hükmedilebilmekte. Bu da ellerinde cep telefonu olan her bireyin, özellikle de çocukların ciddi bir hipnoz etkisi altına alınabileceği ihtimalini doğuruyor.

Beynimize de vücudumuza davrandığımız gibi davranmalıyız. Zararlı yiyecek ve içecekleri vücudumuza sokarak bizlere emanet edilen vücuda ihanet etmememiz gerektiği gibi zararlı içerikleri izleyerek de beyin sağlığımızı korumalı ve ona çöp tenekesi muamelesi yapmamalıyız. Özellikle en mâsumâne gördüğümüz animasyon filmlerinde bile hem direkt (liminal) hem de indirekt (subliminal) mesajlar gelişim çağındaki beyinlere tohum misali ekilmekte. Kim bilir belki de bu tohumlar, şeytânî çetenin hayalindeki Yeni Dünya Düzeni’nde itaatkâr bir toplum için ekiliyordur!

0-3 yaş arası çocuklar için daha kritik. Çünkü bu yaşlarda beyin en hızlı gelişim döneminde ve çevreden gelen uyarılarla şekilleniyor.
0-3 yaş arası çocuklar için daha kritik. Çünkü bu yaşlarda beyin en hızlı gelişim döneminde ve çevreden gelen uyarılarla şekilleniyor.

Dijital denge ve toplumsal sorumluluk

Dijital çağda dengeyi sağlamak, ailelerden eğitimcilere, toplumdan teknoloji şirketlerine kadar geniş bir sorumluluk gerektiriyor. Ailelerin çocukları için sağlıklı bir dijital kullanım alışkanlığı oluşturması büyük önem taşıyor. Bunun için ekran süresi sınırlandırılmalı, açık hava aktiviteleri, sanat, spor ve aile içi iletişimi artıran etkinlikler teşvik edilmelidir. Ebeveynlerin de teknoloji kullanımına dikkat etmesi ve rol model olması gerekmektedir. Sonuçta çocuklar anne, babalarını örnek alarak büyürler.

Eğitimciler sınıflarda teknolojiyi bilinçli bir şekilde kullanarak öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelidir. Teknolojinin tamamen dışlanması mümkün olmasa da kontrollü bir şekilde eğitim süreçlerine entegre edilmesi sağlanmalıdır.

Dijital çağın getirdiği imkânlar doğru şekilde değerlendirildiğinde teknolojinin bireylerin gelişimine katkı sağlaması mümkündür. Ancak bilinçli kullanım alışkanlığı geliştirilmediğinde, dijital dünyanın bireyleri pasifleştiren ve bağımlı hale getiren bir hapishaneye dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle çocuklarımızı bilinçli bireyler olarak yetiştirmek için hepimize büyük görevler düşmektedir.

Teknoloji amaç değil araçtır

Unutulmamalıdır ki, teknoloji bir araçtır, amaç değil. Çocuklarımızın bu araçların esiri değil, efendisi olmasını sağlamak bizim elimizde.
Unutulmamalıdır ki, teknoloji bir araçtır, amaç değil. Çocuklarımızın bu araçların esiri değil, efendisi olmasını sağlamak bizim elimizde.

Teknolojinin hayatımızdan çıkması mümkün değil, ancak onunla olan ilişkimizi yeniden değerlendirmek zorundayız. Çocuklarımızın geleceği için dijital dünya ile gerçek dünya arasında sağlıklı bir denge kurmak şart. Bu denge ancak bilinçli ebeveynlik, etkili eğitim politikaları ve toplumsal farkındalıkla mümkün olacaktır.

Dijital çağın getirdiği zorluklar aynı zamanda yeni fırsatlar da sunuyor. Teknolojiyi tamamen reddetmek yerine onun müsbet yönlerinden faydalanmayı öğrenmeli ve çocuklarımıza da bunu öğretmeliyiz. Ancak bu süreçte İslâmî ve insânî değerleri, sosyal bağları ve çocukların doğal gelişim süreçlerini korumak en öncelikli hedefimiz olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, teknoloji bir araçtır, amaç değil. Çocuklarımızın bu araçların esiri değil, efendisi olmasını sağlamak bizim elimizde. Dijital çağın sunduğu fırsatlardan faydalanırken, insânî değerlerimizi ve çocuklarımızın sağlıklı gelişimini korumak hepimizin ortak mesuliyetidir. Gelecek nesillerin dijital dünyanın tehlikelerinden korunmuş, dengeli ve sağlıklı bireyler olarak yetişmesi için hep birlikte çaba göstermeliyiz.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım