DEAŞ zombisinin fişini kim çekecek?
DEAŞ bahanesiyle Suriye'nin kuzeyinde bir terör eyaleti kuruldu. ABD'nin 51. eyaleti gibi davranan bu oluşumun en büyük destekçisi İsrail yönetimi. Netanyahu bunu defalarca dile getirdi. Dolayısıyla ABD ve İsrail, bir zombiye dönüşse de şimdilik DEAŞ'ın varolması gerektiğini düşünüyor. Ortada DEAŞ diye bir mesele olmazsa ABD'nin oraya akıttığı milyarlarca dolarlık silah ve mühimmatın bahanesi de kalmayacak. ABD çekip gittiğinde Türkiye için bu terör yuvasını dümdüz etmek en fazla yarım saat. Bunu biliyorlar. En büyük korkuları da bu.
Zombi kelimesinin kökeni, Angola'da konuşulan Bantu dillerinden birine ait eski bir sözlükte “nzumbi; yaşayanlara eziyet etmek için dünyayı dolaştığı varsayılan ruh” olarak geçiyor. Oxford sözlüğe baktığınızda ise “bazı Afrika ve Karayip inançlarıyla korku hikayelerinde büyü vasıtasıyla yeniden canlandırılan ceset” açıklamasını görüyorsunuz.
Bugün hepimizin “yaşayan ölü” olarak bildiği kelime, popülerliğini sinemaya borçlu. 1932 tarihli White Zombie/Beyaz Zombi filmiyle sinemaya giriyor ve 1960'lardan itibaren aynı konuyu işleyen korku filmleriyle hemen hemen bütün dünya dillerine yerleşiyor.
Beyaz perdenin narkozu
Modern zamanlarda hayatımıza enjekte edilen çoğu şey gibi bir Hollywood icadı var karşımızda. Hollywood icatları, beyaz perdenin narkozuyla ne olduğunu anlayamadan hayatımızın baş köşesini işgal eder, tepemize çöreklenir. Çıplaklık böyledir mesela. 1900'lü yılların başına değin Avrupa ve ABD'de bile bütün kadınların etekleri yerleri süpürüyorken, sinemanın yayılması, daha doğrusu Hollywood'un el atmasıyla yavaş yavaş etek boyları kısalır ve yarım asır geçmeden anadan üryanlık sıradanlaşır.
Mevzumuz DEAŞ, ne alâkası var demeyin. Sözü zombiden Hollywood'a getiriyor olmamızın elbette bir gerekçesi var. Çünkü Hollywood, 1900'lü yıllar itibariyle dünyamızda yaşanan 'büyük değişim'in merkez karargâhıdır. Herkes Hollywood'un Amerikan rüyasına hizmet ettiğini sanır, zahiren öyledir de. Fakat Hollywood aslında siyonizmin kalesidir.
Amerikan rüyası denilen şey de siyonizmin hegemonyasını perdelemek için kullanılan bir algıdan ibarettir. Zaten Hollywood'un en büyük becerisi bu değil midir? Algı yapmak, algılarla oynamak, iyiyi ve güzeli kötü ve çirkin olarak gösterip şeytanı melek suretinde sunmak. Dejenere etmek ve yozlaştırmak.
Iraklı Yahudi ajan
4 Eylül 2014 tarihli The Independent gazetesini açtığınızda “Sotloff videosunu cihatçılardan önce dağıtan SITE İstihbarat Grubu da kim?” başlığıyla bir haber görüyorsunuz. Haberin devamında “Amerikalı gazeteci Steven Joel Sotloff'un öldürülüşünü gösteren videonun yayınlanması, cinayete destek veren teröristleri bile şaşırttı” deniliyor. Çünkü normalde bu işler öyle olmaz. Bir terör örgütü yaptığı eylemi kendisi duyurur ve buna dair bir video çekimi yaptıysa önce bizzat o yayınlar. Fakat ilginçtir, Sotloff'un videosunu DEAŞ terör örgütünün medya merkezi değil de İsrail ajanı Rita Katz'ın şirketi SITE İstihbarat yayınlıyor. Gazetenin dediği gibi bu işe DEAŞ teröristleri bile şaşırıyor.
Dahası var.
Rita Katz ertesi yıl İtalyan yardım görevlisi Cesar Tavella, Japon Kunio Hoshi cinayetleriyle Hüseyniye patlamasını “Bangladeş DEAŞ'a teslim oldu” algısı yaparak DEAŞ'ın hesabına yazmaya çalışıyor. Bangladeş emniyeti öfkeden çıldırıyor, çünkü bütün bunların DEAŞ ile bir alâkası yok. Ve ilginçtir, ortalık o derece karışıyor ama DEAŞ'ın çıtı bile çıkmıyor.
Bu arada mühim bir detay. Kamuoyuna Amerikalı gazeteci olarak takdim edilen Sotloff aslen Yahudi. Hem de öyle bir Yahudi ki, Yemen'de Arapça öğrenmiş, Arap ülkelerini karış karış gezmiş, Arapların içine karışıp rahatça sızabilmiş. Tam bir istihbarat mamülü yani. Tesadüfe bakın ki Rita Katz'ın anadili Arapça. Çünkü aslen Mizrahi, Basralı bir Irak Yahudisi. Tesettürlü Müslüman kadın kılığına girip Filistinlilerin içine defalarca sızarak istihbarat topladığı biliniyor.
DEAŞ videoları Hollywood işi
Dikkat çeken diğer bir husus da radikal gruplara ait benzer videoların gerek sergilenen tavırlar, gerekse çekim kalitesi açısından DEAŞ'ın kafa kesme videolarından fersah fersah uzakta amatörce işler olması. Uzmanların genel kanaati bu videoların profesyonel bir ekipten çıktığı yönünde. Hollywood kalitesinde stüdyo çekimleri bunlar. Denkleme bakın şimdi! DEAŞ adına konuşan, DEAŞ videolarını pazarlayan Iraklı bir Yahudi ajan ve ekranda son derece profesyonel görüntüler eşliğinde kafa kesme ritüelleri. Rol kesenler de tam Oscarlık performans sergiliyor bu arada.
DEAŞ'ın ardında kim var?
Bütün bunlarda şaşılacak bir vaziyet yok. Neden mi? Batılı istihbarat servislerinin Avupa'da doğup büyümüş cahil Müslüman gençleri DEAŞ'a kazandırmak için canhıraş gayret gösterdikleri çoktan ifşa oldu bile.
The Times gazetesi 30 Ağustos 2022'de “Şemime Begüm'ü Suriye'ye Batılı casus götürdü” manşetiyle çıkıyor. Haberin spotunda “Kitap, İngiltere'nin kızların kaybolmasındaki rolünü örtbas etmek için Kanada ile komplo kurduğu iddiasında” yazıyor. Bahsi geçen kitap, The Sunday Times'ın eski güvenlik muhabiri Richard Kerbaj'ın kaleminden aynı yıl yayınlanan The Secret History of the Five Eyes/Beş Gözün Gizli Tarihi. Kerbaj, İngilizlerin Kanada istihbaratıyla elele verip 15 yaşındaki Bangladeş asıllı Şemime Begüm ile kız arkadaşlarını Kanada istihbaratına çalışan Muhammed Raşid isimli casus vasıtasıyla DEAŞ'ın kucağına gönderdiğini söylüyor.
Asıl detay ise kitap piyasa çıkıp ortalık karışınca Kanada istihbarat sözcüsünün BBC'ye söylediklerinde gizli. Bakın ne diyor sözcü: "Kanada istihbaratına ait mevzular ve faaliyetler hakkında kamuya açık yorum yapamayacağım. Bu iddiaları ne doğrulayabilir ne de inkar edebilirim.” Yani bu haltı yemişler ama “DEAŞ'ı biz palazlandırdık” diyemiyorlar. Bir istihbarat sözcüsü istese de diyemez zaten bunu. Dedirtmezler.
Trump ve maliki ne demişti?
Açığa çıkan bütün bu gerçekler, Donald Trump'ın 2016 seçimleri öncesinde Florida Sunrise'da dile getirdiği “DEAŞ'ı Obama kurdu. Yardımcılığını da ezik Hillary Clinton yaptı" sözleriyle âdeta birbirini tamamlıyor.
Eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, Bağdat'taki İran büyükelçiliğinde düzenlenen Kasım Süleymani’yi anma töreninde ne demişti: “DEAŞ çetelerinin nasıl, hangi amaçla kurulduğuna dair tüm detaylar elimizde. Örgüt, 2012 yılında Anbar meydanlarında başlayan oturma eyleminden doğan bir Amerikan icadı.”
- ‘Dünya istihbarat servislerinin gayrimeşru çocuğuyuz.’
- İfşaatlar peş peşe geliyor. BBC 6 Ağustos 2019'da Ebu Ubeyde mahlaslı DEAŞ mensubu İlyas Aydın ile röportaj yapıyor. İlyas Aydın'ın şu sözü aynı zamanda röportajın başlığı olarak verilmiş: DÜNYA İSTİHBARAT SERVİSLERİNİN GAYRİMEŞRU ÇOCUĞUYUZ.”
- Aydın'ın söyledikleri Şemame Begüm hadisesinde yaşananlarla birebir örtüşüyor.
- "Suriye savaşı başlamadan, Arap Baharı dedikleri süreçte, hapishanelerde ne kadar terör suçlusu varsa boşalttılar. Biliyorlardı ki hepsi savaşa katılacak. CIA bizi en çok kullanan istihbarat. Bu iş Sovyetlere karşı Afganistan'dan başladı. İlk günden beri dünya istihbaratları tarafından muhacirlerin Suriye'ye bilinçli sokuluşu söz konusu.”
- Aydın, Avrupalı DEAŞ mensuplarıyla röportaj engelini "açığa çıkacak sırlara" bağlıyor.
- "Çünkü hakikatler ortaya çıkacak. 60 bin insan dünyanın istihbarat servislerinin gözünün önünden nasıl aktı? Nasıl bilmezler? Bunlar terör suçlamasıyla yargılanmış insanlar. Onların mantığı 'gitsin ölsünler, böylece ülkeleri temizlensin'. Ama herkes ölmüyor. Dönenler kendi ülkelerini patlattı. Dönmelerini istemiyorlar. 'Medyatik olmasınlar, unutulsunlar, sonra Irak'a teslim edilsinler, idam bizim işimiz değil ama siz halledersiniz', istedikleri bu. 13 Fransız'ı Irak'a teslim ettiler. Yalvarıyorlar orada tutsunlar diye."
MOSSAD başkanından itiraf
Bu arada 2016 yılında El Cezire televizyonunda Mehdi Hasan'ın programına çıkan MOSSAD eski başkanı Efraim Halevy'nin “El Kaide zihniyetine mensup radikal savaşçıları niçin tedavi ettiniz?” sorusuna verdiği cevabı hatırlamakta fayda var.
Ne demişti MOSSAD başkanı:
“Bu insani bir yardım. Ayrıca bunlar İsrail'e silah doğrultmuyorlar.”
Suriye ve Irak'ta binlerce Müslümanı gözünü kırpmadan doğrayan, Türk askerine kurşun sıkmayı cihad zanneden DEAŞ zihniyetinin İsrail'e tek bir kör kurşun bile sıkmadığını biliyor muydunuz?
Tıpkı Kasım Süleymani'nin, hani şu sözde Kudüs Ordusu komutanının Kudüs'e doğru tek bir adım atmaktan aciz olup, Halep'in üzerine tonlarca bombayı yağdırması; ömrü boyunca tek bir İsrail vatandaşının burnunu bile kanatmayıp, milyonlarca Müslümanın kanını oluk oluk akıtması gibi.
Ha DEAŞ, ha İran'ın Kudüs Ordusu. Al birini, vur ötekine.
“Deaş bitti, ABD Irak'tan çekilsin”
Kullanışlı bir İsviçre çakısı olarak coğrafyamızda emperyalistlerin pek çok amacına aynı anda hizmet eden DEAŞ, yıllardır bitti diye anons edilmesine rağmen bir zombi gibi ortalıkta dolanmaya devam ediyor. En son İran'daki Kasım Süleymani anma törenlerinde patlayan bombaları üstlendi. Irak başbakanı Sudani, defalardır DEAŞ diye bir mesele kalmadığını, dolayısıyla ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Irak topraklarından artık çekilmesi gerektiğini söylüyor. Davos'ta yine aynı sözleri tekrar etti.
Yıllar önce eski Irak başbakanı İbadi de ülkesinin artık DEAŞ belasından kurtulduğunu, savaşın sona erdiğini söylemiş ama ABD bu sözleri duymazdan gelmişti. Pentagon'un BOP haritasına ulaşmadan DEAŞ zombisinin fişini çekmeye niyeti yok, öyle görünüyor.
DEAŞ'ın fişini Türkiye çekmeli
DEAŞ bahanesiyle Suriye'nin kuzeyinde bir terör eyaleti kuruldu. ABD'nin 51. eyaleti gibi davranan bu oluşumun en büyük destekçisi İsrail yönetimi. Netanyahu bunu defalarca dile getirdi. Dolayısıyla ABD ve İsrail, bir zombiye dönüşse de şimdilik DEAŞ'ın varolması gerektiğini düşünüyor.
Ortada DEAŞ diye bir mesele olmazsa ABD'nin oraya akıttığı milyarlarca dolarlık silah ve mühimmatın bahanesi de kalmayacak. ABD çekip gittiğinde Türkiye için bu terör yuvasını dümdüz etmek en fazla yarım saat. Bunu biliyorlar. En büyük korkuları da bu. O yüzden Türkiye bu mevzuda Irak yönetimiyle işbirliğine gitmeli ve DEAŞ'ın çoktan bittiğini cümle âleme ilan etmeli. DEAŞ'ın fişini çekip ABD ve İsrail'in eline vermeli.