Cumhuriyet’in 100 yılının son 20 senesi
Cumhuriyet tarihi üzerinde en çok çalışanlardan, yazanlardan biri olarak şunu rahatlıkla söylüyoruz: Son 20 yılda, 80 yıla bedel bir gelişme kaydedilmiştir. Bugün yapılanların, yüzde biri, binde biri ölçüsünde olmayan bazı işler daha önceleri “inkılap” olarak nitelenmiş ve övülmüştür. Eğer bugünküler inkılâp değilse, onlar hiç mesabesindedir. Eğer bugünkülere inkılâp dersek, yine o günlerdekileri bu şekilde nitelemek yakışık almaz.
Hafızamızı tazeleyelim: Türkiye 21. yüzyıla bir “devlet krizi” ile girmiştir!
28 Şubat soğuk darbesi seçimle gelen iktidarı yıktıktan sonra, 28 Şubatcı hükümetler kurulmuş, ülkenin istikrarı sarsılmış ve bilhassa ekonomik istikrar bozulmuştur. 28 Şubatçı hükümetler sürerken, darbe destekçisi Süleyman Demirel’in süresi dolmuş, “özde laik” Anayasa Mahkemesi başkanı Necdet Sezer cumhurbaşkanı yapılmıştır. Bu tam da “cumhuriyetçi”, 28 Şubatçı bir çözümdür!
Başbakan Ecevit’tir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra siyasî yasaklı konumuna düşürülen Ecevit’i, aradan 15 yıl geçmeden darbecilerin safında görüyoruz. Siyasetin tabiatın aykırı bu gelişmeler devletin zirvesinde bir krizin yaşanmasına yol açar.
Bir “Anayasa” krizi!
Yer Çankaya köşkü. Millî Güvenlik Kurulu toplantısı, 19 şubat 2001...
Cumhurbaşkanı, Başbakan’a anayasa kitapçığı fırlatıyor! Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir vak’a! Başbakan da toplantıyı terk edip basına hadiseyi anlatıyor: “Bu bir devlet krizidir.”
Akabinde piyasalar allak bullak olur. Döviz talebi 7,6 milyar dolarlı bulur. Merkez Bankası bu talebin ancak 1,2 milyar dolarlık kısmını karşılayabilir. Yabancı yatırımcılar piyasadan çekilir, bankalar tasarruf sahiplerinden döviz toplar, faizler %1000’lere yükselir. 23 Şubat 2001 tarihinde Merkez Bankası rezervleri 5,3 milyar dolar azalır, Bankalar arası para piyasasında gecelik repo faizleri %7500’lere, Hazine borçlanma faizleri ise %144’lere yükselir. Bankacılık sektöründe çok ciddi sarsını meydana gelir, 24 banka batar. IMF ve Dünya Bankası desteği ile “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” uygulanmaya başlanır. Sıkı para ve maliye politikaları büyüme, enflasyon ve faiz oranları açısından olumlu, câri açık ve istihdam açısından ise olumsuz sayılabilecek sonuçlar doğurur. Programı uygulamak üzere Dünya Bankası’nda başkan yardımcılığı yapan Kemal Derviş davet edilir...
28 şubatçı cumhuriyetçiliğin iflası
Bu kötü gidiş, Başbakan Ecevit’in ilerleyen rahatsızlığı ile katmerlenir, koalisyon ortağı MHP’nin başkanı Devlet Bahçeli erken seçim ister. Böylece 2002’nin 3 kasımında seçim kararı alınır. Seçimde 28 Şubat bulaşığı partiler barajı aşamaz, Meclis’te iki parti, yeni kurulan AK Parti ile, CHP temsil edilir. Ak Parti % 34,28 oyla 363 sandalye kazanır, CHP %19,39 oy oranı ile 178 vekillik elde eder.
Bu seçim Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilebilir. 28 Şubat sürecinde horlanan dinî temayüllü partinin yerine kurulan yeni parti tek başına iktidar olur. Partinin lideri yasaklıdır, seçime girememiştir. Bu daha sonra bir ara seçimle telafi edilir.
İşte Türkiye’nin 80 yıla bedel 20 yılı böyle başlar!
Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 2002’de 230.494 milyar dolarken 2022’de 905 milyar 501 milyon dolara yükselir.
Bir taraftan kriz, diğer taraftan hızlı yükseliş
İrtica iddiasıyla kapatılmış bir partinin devamı olan partinin seçimi kazanması vesayet merkezlerini sarsar, hükümete daha baştan cephe almalarına yol açar. İlk büyük kriz, 2007’de “e-muhtıra”dır, reddedilir; ardından cumhurbaşkanlığı seçimi krizi yaşanır. 2008 dünya ekonomik krizi “teğet geçer” ama, GSYH 742.608’den 616,703’e düşer. İktisadî hayatı etkileyen, enflasyonu azdıran meseleler peş peşe gelir. 2016 15 temmuz darbesi, ondan 3 yıl sonra Dünyayı sarsan kovid salgını sistemi sarsacak ölçektedir. Ve son büyük sarsıntı “asrın felaketi” Maraş depremidir. Bunlara 2023 14 mayıs seçimleri de eklenebilir. 2019 sonunda başlayan salgın ekonomik göstergeleri ciddi şekilde etkilemiştir. 2023 şubat ayında Türkiye’yi her bakımdan sarsan Maraş depremlerinin de elbette ekonomik etkisi görülecektir. Bu vasatta enflasyonla mücadelenin zemini iyice kayganlaşmıştır.
Krizler serisi ve güçlü liderlik
Bugünkü manzarayı bütün bunları yok sayarak değerlendirmek, bundan sonuçlar çıkarmak aklı devre dışı bırakmaktır ve insafı külliyen terk etmektir.
Bütün bu krizler yaşanırken, Türkiye’nin siyasî bünyesi müzmin kırılganlıklardan uzak tutulur. Dünya sisteminin de zorlamasıyla cumhurbaşkanlığı rejimine geçilir. Yetkilerin tek elde toplanmasının mahzurları yanında, avantajlarını da dikkatten uzak tutmamalıdır. Türkiye’nin uzak görüşlü, basiretli bir liderin yönetiminde yoluna devam etmesinin ne anlama geldiği üzerinde düşünmemiz gerekir.
80 yıla bedel 20 yıl!
Türkiye krizlerle geçen son yirmi yılında geçmiş 80 yıla bedel bir gelişme gösterir. Daha önceki alt yapı politikaları güçlendirilir, yeni biçimlerde devam ettirilir. Ülkenin ulaşım altyapısı yenilenir, çift yollar ülke sathına yayılır. Trafik kazalarını azaltan bir gelişmedir aynı zamanda bu. Özal’la başlayan oto yol ağı genişletilir. Yeni bir unsur işin içine katılır: Yüksek hızlı tren. Hızlı tiren Ankara-Eskişehir arasında başlar, -Konya-İstanbul hatlarıyla devam eder ve nihayet Ankara-Sivas yüksek hızlı treni eklenir.
İstanbul'a yapılan iki büyük yatırımı da bu iktidarın eseri olarak kayda geçirmek lâzımdır: Marmaray ve Avrasya geçidi. Boğaz’da üçüncü köprü bir yenilik değilse de mühim bir yatırımdır. İstanbul’un yetersizliği artık ayyuka çıkan hava alanı yerine ihtiyaçları karşılayacak büyük bir hava limanının yapılması da bir güçlü liderlik tercihidir. Çanakkale boğazında yapılan Çanakkale 1915 köprüsü yeni ve güçlü hamleler arasında sayılmalıdır.
Sağlık devrimi!
Sağlık sistemi Abdülhamid’den sonra ilk defa gerçek bir reform hatta devrimle yenilenir. Devlet hastahanelerinden halk neredeyse ücretsiz yararlanır, hastahanelerden faydalanma kolaylaştırılır. Sigorta-memur hastahaneleri yerine halk hastahaneleri sistemi kurulur. Ve Türkiye’de sisteme tamamıyla çağ atlatan Şehir Hastahaneleri yapılır. Şehir Hastaneleri, Devlet Hastaneleri ve Eğitim ve Araştırma Hastanelerinden farklı büyük sağlık külliyeleridir. Bünyelerinde çok çeşitli sağlık birimleri barındıran bu kuruluşlar vatandaşın her türlü sağlık ihtiyacını ileri teknolojik ve tıbbî imkanlarla karşılar. Bugüne kadar 17 vilayette (İstanbul ve Ankara’da birden fazla) şehir hastahanesi açılmış ve 13 vilayette de inşaa halindedir.
Türkiye’nin yirmi yıl içinde bilhassa savaş ve askerlik teknolojisinde ciddi hamleler yaptığı görülmektedir. Silahlı silahsız hava araçları teknolojik olarak emsallerini geride bırakır, kara kuvvetlerinin silah ihtiyacı büyük ölçüde yerli kaynaklardan karşılanır hale gelir. Deniz kuvvetlerine yatırım, önce dönemlerle kıyaslanamayacak seviyelere yükselir. Uçak gemisine yaklaşan bir büyük gemi, Anadolu, helikopter ve siha yüklenebilen bir yapıda kendi imkânlarımızla inşaa edillir.
Türkiye’nin havacılıkta savaş uçağı yapacak noktaya doğru ilerlediği görülmektedir. Uzay konusunda ilk adımlar atılır. 1960 kötü tecrübesinden beri lafı edilen yerli otomobil 2023’de yeni teknolojisiyle yollarımızda arzı endam etmeye başlar.
Enerji yatırımları da büyük ilklere sahiptir. Türkiye’de ilk defa nükleer bir santral inşasına girişilmiştir. Açık denizlerde petrol ve gaz arayışı ilk defa ciddiyet kazanır. İlk büyük verim olarak Karadeniz gazına ulaşılır. Türkiye’nin enerji ihtiyacının ekonomi üzerindeki baskısının hafifletilmesine giden yollar böylece açılır.
Türk dünyası ile bütünleşme adımları
Türkiye’nin en fazla dışa açıldığı, Türk dünyası ile kucaklaştığı dönem de bu yirmi yıllık devirdir. Türkçenin ve kültürümüzün yer yüzünde tanıtılması ve yayılmasını hizmet edecek Yunus Emre Enstitüsü 2007’de kurulur. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010’da teşkil edilir. Bunlar yeni kurumlar olarak Türkiye’nin dışarıda kültürel temsili açısından büyük atılımlardır. Bu arada Özal döneminde kurulan TİKA’nın bilhassa yurt dışında medeniyetimizin harabeye yüz tutmuş çok sayıda eserlerini restore etmesi elbette hatırdan çıkarılmamalıdır.
Son 20 yılda Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal devlet” vasfını en fazla kazandığını da hatırlamamız gerekir. Yoksullara sağlanan destek yüksek rakamlara ulaşır, 65 yaş üstü vatandaşlara sağlanan kolaylıklar, onların evlerinden çıkabilmesinin yolunu açar.
80 yıla bedel gelişme
Cumhuriyet tarihi üzerinde en çok çalışanlardan, yazanlardan biri olarak şunu rahatlıkla söylüyoruz: Son 20 yılda, 80 yıla bedel bir gelişme kaydedilmiştir. Bugün yapılanların, yüzde biri, binde biri ölçüsünde olmayan bazı işler daha önceleri “inkılap” olarak nitelenmiş ve övülmüştür. Eğer bugünküler inkılâp değilse, onlar hiç mesabesindedir. Eğer bugünkülere inkılâp dersek, yine o günlerdekileri bu şekilde nitelemek yakışık almaz.