Cumhuriyet’in 100. yılında herkese sürünme eğitimi
21.yüzyılda Amerika’da 90’a yakın sadece kız öğrencilere mahsus üniversite bulunmakta. Aynı uygulama Avrupa’nın yanı sıra Çin, Japonya gibi Doğu ülkelerinde de var. Dikkat edilecek nokta, bahsi geçen eğitim kurumlarının üniversite düzeyinde olması. Liselerinin sayılarından bahsetmiyoruz bile.
Cumhuriyet’in yüzyıllık eğitim politikası hiçbir zaman millî olmadı, olamadı. Harf inkılâbıyla birlikte eğitim politikasında değişiklik yapan zihniyet maalesef hâlâ devam ediyor. Zaman zaman yapılan düzenlemelerle iyileştirme yapılıyor gibi görünse de şekli değişikliklerden öte gidemedi.
Harf inkılâbıyla birlikte âlimlerin cahil, cahillerin âlim olduğu bilinmeyen bir gerçek değil. Akabinde karma eğitime geçilmesi ayrıca tartışılması gereken bir mevzu olageldi. Karma eğitime geçilmesiyle dinî hassasiyetleri olan aileler kız çocuklarının eğitim alabilecekleri eğitim kurumlarının mevcut olmaması nedeniyle çocuklarını eğitim kurumlarına göndermekten imtina etti. Dönemin Anayasa’sı “Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep, tarikat ve felsefî içtihadından dolayı muaheze edilemez” derken uygulama maalesef tam tersiydi ve hâlâ da öyle.
Şimdi kız çocukları için “haydi okula” kampanyası başlatanlar ile o vakit karma okulları destekleyenler aynı zihniyete mensup insanlar değiller miydi? Çok basit mevzularda bile modern medeniyetleri emsal alıp ilerlemek için kullanan bu zihniyet, modern medeniyetin kullandığı kız ve erkek çocuklar için ayrı eğitim kurumlarının varlığını görmezden geldi.
Dünyanın aksine bizde kızlara has okul yok
21.yüzyılda Amerika’da 90’a yakın sadece kız öğrencilere mahsus üniversite bulunmakta. Aynı uygulama Avrupa’nın yanı sıra Çin, Japonya gibi Doğu ülkelerinde de var. Dikkat edilecek nokta, bahsi geçen eğitim kurumlarının üniversite düzeyinde olması. Liselerinin sayılarından bahsetmiyoruz bile.
- Öğrencilerin karma okulda okumalarının nasıl bir faydası vardı?
- Bu faydalı ise faydayı toplum olarak neden göremedik?
Kız çocukları için ayrı bir okul açılabilir ifadesi bile bazı kesimleri hâlâ rahatsız ediyor. Fayda, zarar muhasebesi yapmaksızın bile din ve vicdan hürriyeti kapsamında devletimden Müslüman bir vatandaş olarak bunu isteme hakkına sahip değil miyim?
Devlet, eğitim kurumlarını inşa etmek, eğitim verecek liyakatli insanları istihdam etmek ve eğitimi alacak olanların ilgili kurumlara ulaşmalarını sağlamakla yükümlü değil mi?
Bu devletin Müslüman vatandaşı olarak inancımın gereği çocuğumu neden istediğim nitelikte bir okula gönderemiyorum? Devlet neden benim talebimi gerçekleştirmekten imtina ediyor?
Notre Dame de Sion’un mirası
Eğitim, Cumhuriyet ile birlikte vatandaşları belirli şekle büründürmenin bir yolu olageldi. Eğitim kurumlarının tek tip kıyafete mahkûm edilmesinin sebebi de bu değil midir? Siyah önlük, beyaz yaka uygulamasının ilk kullanıldığı okul, Notre Dame de Sion ve Saint Joseph’tir. Şekli emsal alınan yapının içeriğinin de emsal alınacağı muhakkak. Eğitim politikası, Osmanlı’nın sonları ve Cumhuriyet tarihi itibariyle kimi zaman Fransa’yı kimi zaman İngiltere’yi kimi zaman Almanya’yı model olarak aldı. Son dönemin emsal ülkesi ise Finlandiya.
İskandinav olunca güzel bizde olursa aman ha!
İskandinav ülkelerinde 12-15 yaş kız çocuklarına ve kadına şiddette ilk sırayı alan ülke. Finlandiya’da eğitim kurumlarında çocuklar ayakkabılarını çıkararak ders mekânlarına giriyorlar, dersliklerde masa ve sıra uygulaması yok. Medreselerde aynı uygulama mevcut dediğimizde sözümüzün kıymeti, ahlâksızlıkta İskandinav ülkelerinde birinci olan Avrupa ülkesi kadar yok, gerici yobaz oluyoruz.
Osmanlı eğitim yapısı basit bir mukayese olması açısından sadece devlet erkânının eğitimi incelendiğinde üst seviyede eğitim aldıkları ortada. Mesela Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi şairliklerini sıkça duyduklarımız yanında 3. Murad, 1. Ahmet, 2. Osman gibi adını sıklıkla duymadıklarımızın da şairliği var. Birkaç yabancı dil biliyorlar. Fen bilimlerinde iyi eğitim alıyorlar.
Cumhuriyet’in 100. yılında dışişleri bakanlarımız İngilizce biliyor diye mutlu oluyoruz. Çünkü son döneme kadar dil bilen dışişleri bakanı göremedik. Anadilinde divan yazabilen yok, anadili haricinde başka bir dilde zaten konuşabilen yok. Bu basit mukayese bile bize eğitimin o zamandan bu zamana -modernleşmeyle birlikte- maalesef gerilediğini göstermekte. Buna rağmen neden hâlâ ısrarla herhangi bir Avrupa ülkesi emsal alınmak için çabalanıyor, neden Avrupa’ya uyuma göre müfredatlar belirleniyor?
Kuşlara yüzmenin, balıklara uçmanın öğretilmediği eğitimden, herkese sürünmenin öğretildiği bir eğitime nasıl geldik?