Cumhuriyet ilan edilirken yapılan münakaşa ve infazlar
Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayı-ı Milliye’nin İngilizlere karşı ve belki de İngiliz ordusunun Anadolu’ya doğrudan müdahale ihtimaline karşı elindeki en güçlü kart Sovyet Rusya ve komünizm kartıdır. Bu Celal Bayar ve Ali Fuad Paşa’nın da dâhil olduğu resmi TKP’nin varlık sebebidir. Ve bu dönem belki de Türkiye’nin bir sosyalist rejim ihtimaline en yakın olduğu dönemdir. Buradan M. Kemal’in Marksizm’i benimsediği anlamı çıkarılmamalıdır.
Daha 31 Mart olayında Hareket Ordusu İstanbul önlerine geldiğinde, Mustafa Kemal’in aralarında Ahmet Rıza’nın da olduğu İttihatçı gruba, saltanatı kaldırıp Cumhuriyet ilan etmeyi teklif ettiği söylenir. 25 yaşlarında bir genç iken Mustafa Kemal, ilerde yazı devrimi yapmak gerekeceğini Bulgar Türkolog’u Manolov’a söyler.
İkinci Meşrutiyet’ten iki yıl önce, 1906’larda, “Batı uygarlığına girebilmemize engel olan yazıyı atarak, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizle Batılılara uymalıyız” der ve “Emin olunuz ki, bunların hepsi bir gün olacaktır” diye ekler. Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti önceden düşünmüş olması muhtemeldir.
Mustafa Kemal kararlı, neyi hedeflediğini ve hedefe ulaşmak için ne yapmak gerektiğini bilen bir asker. Saltanatın ilgası görüşmelerinin uzaması üzerine müzakerecilere konuşması, kararlılığının açık ifadesidir:
“Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye müzakere ile münakaşa ile verilmez. Kudretle ve zorla alınır. Nitekim Türk Milleti hâkimiyet ve saltanatı isyan ederek kendi eline bilfiil almıştır. Bu bir emrivakidir. Mevzu-u bahis olan; millete, saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız değildir. Mesele zaten emrivaki olmuştur. Şimdi mesele bu emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir. Bu, behemehâl olacaktır. Burada toplananlar Meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse fikrimce çok iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”
Ali Şükrü Bey’in infazı, Topal Osman’ın imhası
İsmet Paşa’nın Lozan’da görüşmeler kesildiği için ülkeye dönmesinden sonra, Meclis’te gizli celseler çok sert geçer. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında münakaşa, her ikisinin de ellerini bellerindeki tabancalarına atmalarına kadar varır.
Ali Şükrü Bey Topal Osman tarafından öldürülür. Bu olayda Topal Osman, Mustafa Kemal’den ne derece bağımsızdır? Bu hususta soru işaretleri vardır. Olayın uyandırdığı infial üzerine Rauf Bey(Orbay) ile Mustafa Kemal Paşa arasında şu konuşma geçer:
“ - Topal Osman’ı yakalamak lâzım. Çankaya’nın arkasında, Ayrancı tarafında Papazınbağı denen yerde bulunduğu zannediliyor.
- Nasıl yakalayacaksın?
- Meclis Muhafız kıtası ile. Bu sözüm üzerine, Mustafa Kemal Paşa endişeli bir tavır takındı: Meclis Muhafız Kıtasında, Topal Osman’la gelmiş Karadenizliler var, Bunlar birbirlerine ateş etmezlerse ne sen, ne ben, ne Ankara... Bir şey kalmaz.”
(Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleriyle Rauf Orbay, Naşiri: Nejat Ağababa, İstanbul, s.110-111)
Sonrasında Topal Osman’ın üzerine İsmail Hakkı Bey (Tekçe) gider ve Topal Osman öldürülür. Zamanın CHP Mebusu Faik Ahmet Barutçu hatıratında İsmet İnönü’den naklen, ‘Trabzon mebusu Ali Şükrü işinden haberdar olduğunu bana son zamanlarda Osman Ağanın yakın adamı olan eski Hatay Valisi Nizamettin Ataker söyledi. Bunu Osman Ağa ona söylemiş. Atatürk’ün Osman Ağa’yı mahkemeye vermeyerek öldürtmesi bunu gösteriyor.”
Faik Ahmet Barutçu Siyasi Hatıralar II s.918-919) şeklinde yazmaktadır. Buna göre, demek ki Mustafa Kemal’in en güçlü rakibi ve muhalifi Ali Şükrü Bey hadisesinden bizatihi haberdardır.
Mustafa Suphi’yi kimler katletti?
Yine İsmail Hakkı Bey Trabzon’da “aldığı bir emir üzerine Topal Osman’ın iki adamını da yanına alarak Ankara’dan gidip Yahya Kâhya’yı kendisinin öldürdüğünü” de hatıratında açıklar. Trabzon kayıkçılar kâhyası Yahya TKP’li Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmelerinde yer alır. M. Suphi ve arkadaşları kendilerinden çekinilmesinden ziyade, Sovyet Rusya ve Lenin’e Türkiye’deki tek muhatabın Mustafa Kemal Paşa ve ekibi olduğu mesajı verilmek istendiği için öldürülmüş olabilir.
Beri yandan Mustafa Suphi Sultan Galiyev çizgisine yakındır. TKP’den önce Türk ocaklarına da devam etmektedir. Bakü’de düzenlenen Doğu Halkları Kurultayına da katılır. Bu tarafıyla Türkistan’da faaliyet gösteren Enver Paşa’yı rahatsız etmektedir. O sebepten Mustafa Suphi suikastını, Enver Paşa’ya bağlı Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarının tertip etmiş olmaları da muhtemeldir. Nihayetinde bu, bir “milli sosyalist” damarın zayıflamasını da beraberinde getirir.
İngiltere - Sovyetler Dengesi
Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayı-ı Milliye’nin İngilizlere karşı ve belki de İngiliz ordusunun Anadolu’ya doğrudan müdahale ihtimaline karşı elindeki en güçlü kart Sovyet Rusya ve komünizm kartıdır. Bu Celal Bayar ve Ali Fuad Paşa’nın da dâhil olduğu resmi TKP’nin varlık sebebidir. Ve bu dönem belki de Türkiye’nin bir sosyalist rejim ihtimaline en yakın olduğu dönemdir.
Buradan M. Kemal’in Marksizm’i benimsediği anlamı çıkarılmamalıdır.
Mustafa Kemal Paşa için sözkonusu olan bir tercih değil, reel-politik dengelerden maksimum fayda ile çıkılabilmesidir. Ve bu başarılmıştır. İkinci defa 1971
9 Mart cuntası döneminde de Baas tipine benzer bir sosyalist rejim mümkün gözükmüşse de, bu hızla tasfiye edilir. Almanya değerlendirme dışı tutulmamak kaydıyla, Sovyet Rusya ve İngiltere - II. Dünya savaşı sonrası ABD ile birlikte - kuruluştan bugüne Cumhuriyetimizin temel küresel dengeleridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni nizamın yerleşmesi için olağan dışı usuller daima uygulamadadır. Bunlar, tarihte, özellikle modern çağda yaşanan ihtilallerin ortak karakteridir. Fransız ihtilali ve Sovyet-Bolşevik ihtilali başta olmak üzere, her ihtilalde bir “terör dönemi” yaşanmıştır. Bu yaşanan kaosu düzene çevirmek, yeni bir “müesses nizam” tesis etmek için zaruret olarak görülebilir.
Bunlar olağan-dışı durumda uygulanan sıra-dışı usullerdir. Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Ali Şükrü Bey’in katli de bu bağlamdadır. Bizdeki sorunun kaynağı sıra-dışı usulleri geçerli kılmak için, kaosun daimi kılınmaya çalışılmasıdır. 90’lı yıllarda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “devlet bazen rutin dışına çıkar” sözleri belki de bunu ifade etmekte idi.
Cumhuriyetle başlayan değişimin sona ermediğini veya yeni yeni sona ermekte olduğunu da gösterir.
Bu arada Lozan’dan dönen İsmet Paşa’yı karşılamak istemeyen Rauf Bey Başvekillikten istifa eder. Ve ikinci Meclis, toplandıktan sonra Lozan’ı onaylar. Artık sorun Türkiye’nin rejiminin belirlenmesidir. M. Kemal 22 Eylül 1923’de “Neue Treie Presse” adlı bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptığı görüşmede, 23 Nisan 1920’de kurulan sistemin Cumhuriyet olduğunu fakat adının açıklanamadığını belirtip, yapılacak işin yalnızca isim koymak olduğunu söyler.
Yeni devletin başkentinin neresi olacağı da bir sorundur. Fiili olarak Ankara 1920’den beri başkenttir. Mustafa Kemal’in evvelden İstanbul’un payitaht oluşundan vazgeçilemeyeceği şeklindeki beyanlarına rağmen, iş ‘olurundan’ halledilir. Ankara coğrafi olarak merkezi oluşu sebebi ile daha güvenlidir, denilmektedir.
13 Ekim’de Ankara başkent olarak oy çokluğu ile kabul edilir. Böylece Cumhuriyet’in ilanına bir adım daha yaklaşılır.
Bu sırada Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet Paşalar İstanbul’dadır ve Halife’ye yakınlık göstermektedirler. Ankara da ise kabine kurulamamaktadır. Bu gelişmeler üzerine Cumhuriyet ilanına karar veren M. Kemal, 28 Ekim gecesi Çankaya’da İsmet Bey ve bazı kimseleri toplantıya çağırır ve “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyerek kararını açıklar.
İsmet Paşa ile birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırlarlar. Ertesi sabah Parti grubunda, M. Kemal Paşa Hükümet buhranının mevcut sistemden kaynaklandığını söyler. Ve bunun çözümünün istikrarlı bir sistemde olduğunu belirttikten sonra değişiklik önergesini okutur. Esasen hükümet buhranını Mustafa Kemal sistemin işlemediğini kanıtlamak için kasten ortaya çıkarmış gözükmektedir. Önerge CHP Parti toplantısında tartışılır, BMM’de aynı akşam 29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan olunur. Yeni devletin adı: Türkiye Cumhuriyeti’dir.