CHP ve Türkiye için en iyisi: CHP’nin kendini feshetmesi
CHP kendini feshedip vakfa dönüşmelidir. Bu şekilde bilim adamlarına tarihçilere araştırmacılara ve Türkiye’ye daha fazla hizmet etmiş olur, "tabii hizmet etmek gibi bir amacı varsa." Bunu yapacak olursa Türkiye’nin de solun da, muhalefetin de önü açılmış olur.
Mustafa Kemal’in kurucu genel başkanı olduğu CHP ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti arasında bir irtibat mevcuttur. 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar dünyada otoriter ve totaliter rejimler revaçtadır. Bu vâkıa, Türkiye’de de otoriter ve totaliter Kemalist rejimin uygulanmalarının hayata geçmesini kolaylaştırır. Terakkiperver Fırka deneyimi Şeyh Said hâdisesi bahane edilerek tasfiye edilir.
KEMALİSTLER B TAKIMI
Kemalistler İttihat Terakki’nin B takımıdır. İzmir suikastını de bahane ederek İttihat Terakki’nin A takımından bazı kimseleri tasfiye ederler. Esasen Şeyh Sait ayaklanması da mahallî haldeyken bastırılabilir durumdadır. Büyümesi kapsamlı bir tasfiyenin sebebi ve gerekçesi olur.
Kemalizm’in ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin ünlü altı okunun arasında Demokrasi ve Liberalizm yoktur. 1908 Meşrutiyet devriminin ünlü “Yaşasın Hürriyet” sloganının bu altı ilke arasında yer almaması, aslında tek başına çok şeyi açıklamaktadır. Esasen laiklik Hıristiyan teolojisine ait bir kavramdır; Türkiye’nin zihninde, toplumda bir karşılığı yoktur.
Kavram kargaşası da buradan doğmaktadır. Merhum Aytunç Altındal’ın dediği gibi, laiklik “enigmaya dönüşmüş paradigmadır.”
Bilindiği gibi tek partili yıllarda, parti hükümet ve devlet ile iç içe geçmiş durumdadır. Bu açıdan Türkiye, Sovyet Rusya’ya Nazi Almanya’sına ve Faşist İtalya’ya benzemektedir. Mustafa Kemal’den sonra Türkiye’yi ve CHP’yi İsmet İnönü ile beraber Recep Peker, Şükrü Saraçoğlu ve Şükrü Kaya idare edecektir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası İsmet İnönü ve CHP, demokrasi yanlısı Anglosakson (İngiltere-ABD) güdümündeki Batı dünyasına dâhil olmak siyasetindedir. Bunun için Türkiye’deki tek partili otoriter ve totaliter rejimin dönüşmesi zorunludur.
San Francisco Konferansı’na katılan diplomatlar bunu İsmet Paşa’ya aktarırlar. Bu sebepten çok partili hayata geçilir.
İNÖNÜ’NÜN İKAZI: SİZİ BEN BİLE KURTARAMAM
14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara gelir. Adnan Menderes Başbakan, Celal Bayar cumhurbaşkanı olur. İsmet İnönü DP’ye karşı yıllar içinde dozajı giderek artan sert ve acımasız bir muhalefet yürütür. Ve daha da önemlisi 1955 yıllarından itibaren ordu içinde oluşan cuntacıların 27 Mayıs 1960’ta gerçekleştirdikleri darbe, İsmet İnönü’nün bilgisi ve planı haricinde yapılacak iş değildir.
Esasen darbeden bir yıl önce yaptığı bir meclis konuşmasında İnönü “böyle devam ederse sizi ben bile kurtaramam” demiştir. Menderes ve DP’ye söylenen bu söz önemlidir. Yaygın kanaat “sizi ben bile kurtaramam” derken, TSK’yı kastettiği şeklindedir. Hâlbuki o tarihlerde İsmet İnönü’nün ordu üzerinde tartışmasız bir nüfuzu vardır.
Dolayısıyla İnönü, “sizi ben bile kurtaramam” derken TSK’yı değil, 27 Mayıs’a destek veren güçleri kast etmektedir.
27 Mayıs sonrası İsmet İnönü son kez hükümeti kurar ve başbakan olur. Başbakanlığı sürecinde Talat Aydemir’in iki isyanı ve darbe teşebbüsü meydana gelir. Talat Aydemir’i destekleyen uluslararası güç odakları bulunmadığı için teşebbüsler akim kalır ve hikaye darağacında biter.
HAŞHAŞ VE ABD AMBARGOSU
1970’li yıllara doğru ise Bülent Ecevit sahneye çıkar. Zaten İnönü yaşlanmıştır. 12 Mart süreci ile yıldızı yükselen Ecevit, İsmet İnönü’nün yerine CHP genel başkanı olur. Sonrasında Erbakan ile CHP-MSP koalisyon hükümetini kurar. Bu hükümetin en önemli icraatı Kıbrıs Barış Harekâtı ve 12 Mart’ta Nihat Erim in kaldırdığı Haşhaş ekimini yeniden serbest bırakması olur. Karşılığı ambargodur.
ABD silah ambargosunun asıl sebebi Kıbrıs Barış Harekâtı değil, haşhaş ekimine başlanmasıdır. 1970 ile 80 arası Türkiye büyük ölçüde NATO’nun yeraltı örgütü Gladio tarafından organize edilen kutuplaşmaların ve çatışmaların dışına çıkamaz.
Darbe neredeyse kaçınılmaz hâle gelir ve neticede 12 Eylül olur. CHP bu süreçte bölünür.
- Sonrasında Bülent Ecevit kendisine ayrı bir istikamet belirler ve Demokratik Sol Parti DSP’yi kurar.
- Diğer taraftan İsmet İnönü’nün özel kalem müdürü Necdet Calp’in başında olduğu Halkçı Parti meclistedir.
- Erdal İnönü’nün liderliğinde ise Sosyal Demokrat Parti mevcuttur. Nihayetinde Halkçı Parti ile Sosyal Demokrat Parti birleşerek Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yi (SHP) oluşturur. Partinin başına Erdal İnönü gelir.
SHP yerel seçimlerde başarı kazanarak İstanbul, Ankara ve İzmir belediyelerini alır. Ancak belediyelerdeki performans pek de iyi değildir. Sonrasında Refah Partili belediyeler iş başına gelir.
Tayyip Erdoğan İstanbul belediye başkanı olur. CHP’yi yeniden siyasi hayata döndüren ise Deniz Baykal’dır. Daha sonrasında Deniz Baykal Ankara Belediye Başkanlığı yapan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile birleşecek, Kemalist ve ulusalcılar yeniden CHP’de toplanacaktır. CHP’nin Meclis dışında kaldığı günler de gelir. Neyse ki Deniz Baykal liderliğindeki CHP AK-Parti iktidarında meclistedir.
Deniz Baykal şahsî çabalarıyla bazı açılımlar gerçekleştirmeye çalışsa da CHP’nin kemikleşmiş ideolojisi buna mânî olur.
MHP’lilere düzenlenen kaset kumpasının bezerine Baykal da mâruz kalır ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçer.
CHP KENDİSİNİ FESHETMELİ
CHP’nin örgüt yapısı uzun yıllardır sosyal demokrasinin uzağındadır. Parti, Solcular-Kemalistler-Aleviler-Ulusalcılar koalisyonu şeklini alır. Bu sebepten her türden gelişmenin dışında kalır ve kendisini bir türlü güncelleyemez. Güya sol partidir fakat gecekondu mahallerinden ziyade İstanbul’da Nişantaşı, Etiler, Bağdat caddesi; Ankara’da ise Çankaya’dan oy almaktadır. Bu paradoks değişmeden Türkiye’de sol ve sosyal-demokrat bir hareketin doğması zordur. CHP, katı Kemalist anlayışı terk etmedikçe ‘sol’ olamaz, emekçi yığınlarla buluşma rotasına giremez.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahareti, koalisyon şeklindeki örgüt yapısını idare etme şeklinde kendini göstermektedir. Ancak ne vakte kadar idare edebileceği belirsizdir. Son zamanlarda oluşan skandallar ve polemikler CHP’nin koalisyona dayalı örgüt yapısının bir neticesidir. Belki de olması gereken, CHP’nin kendisini artık tarihe armağan etmesidir.
Yani CHP kendini feshedip vakfa dönüşmelidir. Bu şekilde bilim adamlarına, tarihçilere, araştırmacılara ve Türkiye’ye daha fazla hizmet etmiş olur, tabii hizmet etmek gibi bir amacı varsa.
CHP kendini feshederse Türkiye’nin de, solun da, muhalefetin de önü açılmış olur.