Bunun adı güzelleşme değil cinayet teşebbüsü: Kozmetik zehirlenmesi
Kozmetik ürünlerin istisnalar hariç sağlığa zararlı olduğu ilmî bir gerçek. Ancak dünyada ve Türkiye’de bu alanda bilim adamlarının sesinin kozmetik reklamları kadar gür çıkmadığı da bir hakikat. Araştırdığınızda ülkemizde unvanlı akademisyenlerin bu konuda çok fazla makalesine veya açıklamasına rastlamak imkânsız. Hele günümüzde küçük yaşta başlayan kozmetik kullanımı, kız çocuklarının makyaj yapmasının zararları gibi konuları dert edinen yok gibi.
Popüler kültürün dayattığı güzellik kalıbına uymak için her yıl birçok kişi ya sağlığını kaybediyor ya da hayatını. Biz de bu güzellik çabası ve kozmetik meselesi üzerine araştırmalarımızda 2014 tarihli bir haber gördük. Haberde Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Teoman Erdem, popüler kültürün etkisi ile küçük yaşta makyaj yapıldığını vurgulayarak, “Derinin gelişimi 17-18 yaşına kadar sürüyor. Özellikle küçük yaştaki kız çocuklarının derileri daha ince olduğu için makyaj emiliyor” diyor. Erdem, kadınların yılda ortalama 2 kilogram kozmetik ürün kullandığını, kozmetik ve makyaj malzemelerinin yaklaşık 800′den fazla zararlı madde ihtiva ettiğini kaydediyor.
Erdem ayrıca “bu ürünlerin kanser yaptığına dair bulgular var” demeyi de ihmal etmiyor. Ancak garip olan Türkiye’de büyük bir üniversitenin bölüm başkanının bunları söylemeye cesaret etmesi değil, bu kişinin FETÖ’cü olması. Erdem, ByLock kullandığı tespit edilip yargılandı ve cezaevine gönderildi. Bu açıklamayı belki de mesleki hassasiyetten değil, örgütüne himmet vermeyen kozmetikçi bir işadamına kızıp yaptı, kim bilir? Tabi bunlar konunun vahametinin görülmesine engel değil.
Kız çocukları makyaja özendiriliyor
Yakın zamanda gösterime giren Barbie filmindeki sapkın görüşler bir yana oyuncağı özellikle kız çocuklarının makyaja özendirilmesi konusunda kozmetik sektörünün koçbaşı gibi çalışıyor. Öyle ki filmin reklamı için 150 milyon dolar harcanmış. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde makyajlı oyuncak bebek ve sözde kültürün dayatmasını görüyoruz. Bunun zararlarından söz eden birisi olsa hemen gericilikle suçlanıyor.
Geçen 6 Ağustos’ta İzmir'in Buca ilçesinde Ege Üniversitesi öğrencisi 20 yaşındaki Deniz Demirbayraklı, evde saçını boyadığı esnada fenalaştı. Kaldırıldığı hastanede vefat eden genç kızın, saç boyasına alerjik reaksiyon gösterdiği iddia edildi. Uzmanlar da bunu destekleyecek açıklamalar yaptı. Boya maddelerinin insanlar için önemli ölçüde alerjen içerebileceğini söyleyen uzmanlar, bazı insanlarda bu maddelerin ölüme kadar yol açabilen bir alerjik reaksiyonları oluşturabileceğini söylüyor. Üstelik saç boyaları bu zehirli ürünlerden sadece bir tanesi.
Kozmetik ürünleri test edilmiyor
Kozmetikte kullanılan çoğu formülasyonlar çok küçük moleküllü zararlı bileşen içerir. Bu küçük moleküller deriyi geçerek kana karışırlar ve hedef doku ve organlarına ulaşırlar. Ancak kozmetiklerin bileşimine giren yaklaşık 10 bin 500 kimyasalın %89’unun FDA veya başka bir düzenleyici kuruluş tarafından güvenlik anlamında tam olarak testleri yapılmadığı biliniyor. Zaten FDA, kozmetikler piyasaya girmeden denetleme yapamaz. Üretici firmaları, kozmetik ürün ve bileşenleri hakkında bilgi vermesi konusunda zorlayamaz. Ürünleri öyle kolay kolay piyasadan geri çekemez. Aksi olsa bile FDA’yı da bu global çete yönetiyor.
Geçen yılın verilerine göre 1.5 milyar dolarlık hacme ulaşan dev bir sektörün gücü karşısında durmak gerçekten zor. Bu şirketlerin gelirlerinin yüzde 25’ini tanıtım ve reklamlara harcarken, yalnızca yüzde 2-3’ünü araştırma ve geliştirme departmanları için harcadığını görünce neyle karşı karşıya olduğumuz biraz daha netleşiyor.
İçleri ağır metal dolu
Yapılan bilimsel araştırmalara göre orta yaşlarda bir insanın günde ortalama 9 kozmetik ürünü kullandığı ve bunların 126 değişik muhtevaya sahip oldukları belirlenmiş.
Özellikle kadınların her yıl 2 kg ve üzeri kozmetik ürünlerini çoğunlukla deri yoluyla, bir kısmını da ağız yoluyla vücutlarına aldıkları ortaya çıkmış.
Bunlar içerisinde yüz bakım kremleri ile cilt tarafından emilen kanserojen maddeler ve far denilen göz boyaları yoluyla yine ciltten alınan arsenik denilen zararlı kimyevî maddeler de yer alıyor.
Sadece rujda 28 adet zararlı kimyevî bulunurken, saç spreyinde ise tam 23 adet zararlı madde var. Diğer ürünlerin de zarar açısından bunlardan aşağı kalır yanı yok.
Kozmetiklerde kullanılan ağır metaller vücuda ağız, solunum ve deri yoluyla alınıyor. Ağır metaller vücuttan atılamayıp birikerek zehirli etkilere neden oluyor. Kozmetik yoluyla insan hayatını tehdit eden başlıca metaller; kadmiyum, kurşun, cıva, krom ve arsenik olarak kabul ediliyor. İnsan hayatına kasteden, kısırlaştıran, engelli doğumlara ve bebek ölümlerine sebebiyet veren bu maddeleri uzun uzun yazacağız ki herhangi bu şer ve necis maddelerden uzak durulsun.
İçinde bunlar varsa almayın
Kurşun; güneşten koruyucular, fondötenler, ojeler, rujlar ve diş beyazlatıcılar gibi çeşitli ürünlerde kullanılıyor. Kemiklerde biriken kurşun zamanla böbrek, beyin ve sinir sistemi üzerinde bozukluklara neden oluyor. Yüksek düzeyde kurşun; öğrenme, dil ve davranış problemlerine yol açıyor. Aynı zamanda kız çocuklarında gelişimi etkiliyor, gebelikte düşüğü artırıyor. Ayrıca sorunlar gebelikte bebeğe de geçiyor.
Kozmetiklerde cıvanın kaynağını rujlar, şampuanlar, saç kremleri, jeller, tırnak cilaları, eyelinler, makyaj temizleme ürünleri, rimel, aydınlatıcı kremler oluşturuyor.
Cıvanın sinir sistemi, üreme sistemi, bağışıklık sistemi ve solunum sistemine zehirli etkileri var.
Ruj, vücut ve saç kremlerindeki kadmiyum, böbrek ve karaciğerde depolanıyor ve kansere neden olabiliyor. Yapılan çalışmalar insanda kadmiyum artışının meme, prostat gibi kanserlerin riskini artırdığını gösteriyor.
Kozmetiklerde krom, boya maddesi amacıyla kullanılıyor. Krom zehirlenmelerinde döküntüler, karaciğer ve böbrekte rahatsızlıklar, akciğer kanseri, solunum sistemi rahatsızlıkları ve ölüm görülebilir.
Arsenik; göz kalemi, göz farı, şampuan, saç kremi ve duş ürünlerinde bulunuyor. DNA hasarına sebep oluyor.
1-4 Dioksan; kozmetik ürünlerden sabun, şampuan, saç losyonları, bebek losyonları, sıvı bulaşık deterjanları ve banyo köpüğü gibi ürünlerde yer alıyor.
Triklosan; diş macunu, sabun, deodorant gibi kişisel bakım ürünleri içinde kullanılmaktadır. Triklosanın meme kanseri riskini artırdığı, antibiyotiğe direnç gelişimine neden olduğu belirtiliyor.
Bunların hepsi ABD Çevre Koruma Ajansı EPA tarafından kanserojen olarak kabul ediliyor.
Fitalat ve paraben her yerde
Fitalatlar; şahsî bakım ürünleri, parfümler, sabunlar ve makyaj malzemelerinde de kullanılıyor. Dişilik hormonu gibi davranan fitalatın üreme hücreleri için oldukça zararlı olduğu, bağışıklıkla solunum sisteminde de olumsuz yönde etkide bulunduğu ortaya konmuş. Avrupa ülkeleri ile Amerika’da birçok sağlık sorunlarına sebep olduğu belirlenen fitalat maddesinin kullanımı kısıtlanmış ve çocuklara hitap eden ürünlerde kullanımı da tamamen yasaklanmış. Türkiye’de serbest. Gerçi Türkiye’de insana zarar veren ve serbest olmayan ne var ki? Neredeyse hepsini bir çırpıda sayabileceğimiz kadar az bir yasaktan ibaret.
Alüminyum Tuzları, terlemeyi önleyici ürünlerde kullanılıyor. Bu madde ter akışını durduruyor. Alüminyum tuzları meme kanseriyle ilişkilendiriliyor.
Parabenler; kozmetik ürünlerden kapatıcı, fondöten, pudra, allık, göz farı, parlatıcı, rimel, göz kalemi, hızlı kuruyan oje, makyaj temizleyici, şampuan, saç bakım ürünleri, diş macunu, losyon, tonik, güneş yağı, deodorant, sabun, el-yüz veya vücut kremleri ve nemlendiriciler içinde bulunuyor. Parabenler kozmetik dışında ilaçlar ve gıda ürünlerinde de kullanılıyor. Kimyasal koruyucu olarak kullanılan parabenlerin en önemli kullanım nedeni, maddenin bozulmasının önlenmesi. Parabenlerin koltuk altı için kullanılan kozmetik ürünlerde kullanımının meme kanserine yol açtığı son zamanlarda güçlü olarak seslendiriliyor.
Ayrıca yapılan çalışmalar parabenlerin hormonları da bozduğunu göstermiştir.
Kozmetikler içinde bulunan sodyum lauril sülfat (SLS) insan vücudu için tahriş edici madde olarak bilinmektedir. SLS, sabun ve şampuanlarda kullanılıyor. Göz tahrişi ile kafa derisi ve deride döküntü yapıyor.
Formaldehit ise tırnak tedavilerinde, saç boyaları, çamaşır suyu, duş jeli, sabun ve şampuanda bulunuyor. Sadece onlarda olsa iyi. Evdeki neredeyse tüm eşyada varlar. Özellikle de mobilya ve boyalarda. Kanserojen formaldehite mâruz kalanlarda solunum ve deri tahrişi oluyor, duyarlı kimselerde astım semptomlarına yol açıyor. Ölüme kadar da gidebilir.
Günümüzde saç boyaları içerisinde bulunan parafenilendiamin (PPD), saçlı deriden nüfuz ederek cilt problemlerine, ağız yoluyla alındığında çeşitli sağlık sorunlarına hatta ölüme yol açıyor.
İzmir’de hayatının baharında vefat eden Deniz’in de ölümünde bu maddeden şüpheleniliyor.
Kolonya ve deterjanlar içinde bulunan aseton, oje temizleyici olarak da kullanılmaktadır. Aseton, merkezi sinir sistemini baskılayarak baş dönmesi, ağız ve boğaz kuruluğu yapmaktadır. Uzun süreli etkilenme sonucu beyin ve sinir sisteminde, deride, karaciğerde, böbreklerde, üreme sisteminde, solunum sisteminde ve hamile kadınlarda sorunlara yol açtığı görülüyor.
Şampuan, saç spreyi, parfüm gibi kozmetiklerde kullanılan benzil alkol, kâfur, etanol gibi içerikler karaciğer, böbrek hastalıkları ve kansere kadar değişen yan etkilere sahiptir.
- Zehirlenme anne karnından başlıyor
- Kozmetik ve sözde temizlik ürünlerin yol açabileceği hastalıklar sadece kanserle bitmiyor.
- Kısırlık, hormonal bozukluk, organlarda tahribat, alerji, göz hasarı, kaşıntı, doğurganlığın azalması, gebelikte bebek gelişiminin etkilenmesi, ağız, boğaz, gözlerde tahriş, mide bulantısı, böbrek sorunları, hücre yapısında bozulma, kurdeşen, akciğerlerde oluşan tahrişler, baş ağrısı ve solunum problemleri yaşanabilecek hastalıklardan bazıları.
- Her biri zehire dönüşen bu maddeler hakkında adının önünde profesör yazan çoğu kişi, “Bunların kanser yaptığı iddiaları uzun zamandır konuşuluyor ama bunu kanıtlayan bilimsel veri elimizde yok” diyerek milleti kandırıyor. Bir kısmı da “Görüntüleme teknikleri çok gelişti, kullandığı deodarant yüzünden bir kadın kanser olsa hemen tespit eder, memesini kesip alırız” diyerek alay ediyor.
- “Sorunu hemen tespit ederiz” de büyük bir yalan. Kimyacı Gaelle Landry; ‘‘Eğer alerji olursanız, buna neden olan ürünü kullanmayı bırakırsınız. Ancak iç salgı bezlerinize zarar veren bir ürünün etkilerini hemen göremezsiniz. Bu daha kötü bir durum. Çünkü etkilerini 30 sene sonra görüyorsunuz” diyor.
- Fransız Dr. Pierre Souvet, “İç salgı bezlerine zarar veren ürünleri hamile kadınlar kullandığı zaman içerisindeki zehirler bebeğe geçebiliyor. Bu da çocuğun hücre yapısını bozarak diğer hastalıklara sebep oluyor. Tıpkı kanser gibi…” diyerek anne karnındaki bebeklerin nasıl zehirlendiğine dikkat çekiyor.
- Buna rağmen çocuklara yönelik kozmetik ürünlerin kimyasal madde içeriği konusunda doğru düzgün bir düzenleme yok. Bir bebeğin cildinin geçirgenlik oranı, moleküllerin geçiş sayısı açısından bir yetişkinle aynı değil. Bebeklerin ciltleri daha geçirgen ve ince. Daha ince olması sebebiyle moleküllerin geçişi de kolaylaşıyor. Yetişkinlerin ciltleri yağ salgılıyor ve daha fazla terliyor. Bebeklerse daha az terliyor. Bu da bebekleri daha korumasız hâle getiriyor.
Temiz ve bakımlı olmanın başka yolları da var
Oysa bu ne idüğü belirsiz ürünler yerine bizim kültürümüzde temel kıstas olan temiz olmak ve güzel kokmak için pek çok tabii usul ve ürün var. Eskiden sabunhanelerde sipariş üzerine zeytinyağlı katı sabun eritilerek kalıba dökülüyor; kadınların istediği koku ve aromaya göre erimiş sabuna çeşitli karışımlar katılıyordu. Misk ve çiçek aromaları çok tercih ediliyordu. Kadınlar cilt tiplerine ve ihtiyaçlarına göre de karışım malzemesi belirliyordu. Mesela, sabunun içine gelincik tohumları atınca ortaya tanecikli bir sabun çıkıyor; ölü derinin cilt yüzeyinden atılmasına yardımcı oluyordu.
Bugünkü sentetik parfüm, deodorant yerine alkol kullanılmadan misk, amber ve gül özleri kullanılarak koku karışımları elde ediliyordu. Yumuşak ve pürüzsüz bir ten için bitkisel cilt bakım yağları kullanılıyordu. Zeytinyağı, susam yağı, kabak çekirdeği yağı en çok tercih edilen yağlardı. Kullanım öncesi bu yağların içine gül yaprakları atılarak keskin kokuları azaltılıyordu. Hamamda yapılan masajlarda kullanılan bu yağlar, sertleşmiş derinin yumuşamasını sağlıyordu. Böylece egzama ve nasır gibi cilt hastalıklarının önlenmesi amaçlanıyordu. Günümüzde kaş ve kirpik için tercih edilen badem yağı, yine aynı amaçla eskiden de kadınların tercihiydi. Bu yağı günlük el ve tırnak bakımı için de kullanıyorlardı.
Cilt bakım yağlarının uygulanmasından sonra yüze ve ellere limon suyu sürüldüğü de biliniyor. Bu sayede kadınların ciltleri daha beyaz oluyordu.
Tahmin edileceği üzere en çok kullanılan malzeme sürmeydi. İsmid taşından yapılan sürme, gözleri ön plana çıkarıp kirpikleri beslemekteydi. Ayrıca göz sağlığı içinde faydalı tabii bir malzemeydi.
Sürmeden sonra en sık kullanılan makyaj malzemeleri allık ve rujdu. Kadınlar kısa süreli kullanımları için kendi allık ve rujlarını üretiyorlardı. Bu, günümüzde doğal ürün kullananlar tarafından hâlâ uygulanan bir yöntem olup, dudak ve yanaklara pastel renklerde, belli belirsiz bir renk vermekteydi. Gül goncası ve hibiskusun havanda dövülerek toz hâle getirilmesiyle elde ediliyordu. Bu toz yanaklara sürülüyor ve pembemsi görünümün yanı sıra hoş bir koku da yayıyordu. Aynı malzeme ruj olarak da kullanılıyordu. Ancak kadınlar bunu sokağa çıkarken değil evinde eşi için yapardı. Zâten başkası için güzelleşmek ayıplanan, bazen de cezalandırılabilecek bir şeydi. Kadın güzelliği mahremiyet açısından da sadece kocası için olmalı.
Eskiden temizlik ve sağlıklı görünüm her şeyden önce gelirdi. Mesela Osmanlı'da güzellik algısı bugünkünden farklıydı. Sadelik ve temizlik ‘bakımlılık’ anlamına geliyordu. Dışarı çıkarken makyaj yapanlar daha çok seküler ve başka inançlara mensup kimselerdi. Onlar bile yüz hatlarını değiştirecek kadar makyaj yapmıyor, hafif makyaj ve hafif kokuları tercih ediyorlardı. Bunun nedeni makyaj malzemesinin olmaması değildi, pek tabii malzemelerin yoğunluğu artırılarak koyu bir ruj da elde edilebilir. Ancak sadelik ve özgünlük tercih ediliyordu.
Uçucu yağlarla gelen sağlık
Hem bakımlı hem de sağlıklı olmanın bir diğer yolu da aromaterapi. Uçucu yağlar kullanılarak uygulanan bu tedavi yönteminde aromatik bitkilerin çeşitli kısımlarından elde edilen yağlar, buğu, masaj, kompres, banyo, gargara gibi yöntemlerle haricen kullanılır.
Aromaterapi eski Mısır uygarlığına kadar uzanan yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Aromaterapide kullanılan her bir uçucu yağın kendine has kokusu ve tedavi edici özelliği vardır. Uçucu yağlar; anksiyete, depresyon, dikkat ve konsantrasyon problemleri, uykusuzluk gibi psikolojik rahatsızlıklar, sindirim problemleri, baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, solunum yolu enfeksiyonları, yara, yanık, alopesi, egzama ve diğer bazı cilt rahatsızlıkları gibi çok sayıda hastalıkların tedavisinde çeşitli kombinasyonlarda kullanılmaktadır.
Aromaterapide kullanılan uçucu yağları basitçe kategorilere şöyle ayırabiliriz:
▪ Antiviral ve antimikrobiyal özellikleri taşıyanlar, çay ağacı ve okaliptus uçucu yağları,
▪ Anksiyete, depresyon, uykusuzluk problemleri ve konsantrasyon artışı için tıbbi papatya,
lavanta, limon ve gül uçucu yağları,
▪ Astım ve nefes darlığında günlük uçucu yağı,
▪ Migrende ise tıbbî nane uçucu yağı örnek verilebilir.
Uçucu yağlar çok düşük yan etkileri nedeniyle kullanımı güvenlidir.
Özellikle Türkiye’de yetiştirilen güllerden elde edilen yağlar ilaç, kozmetik ve parfüm sanayiinin tercih edilen bir numaralı yağıdır. Gül uçucu yağının uyku sorunlarında etkili olduğu bilinmektedir. Uyku sorunu yaşayan 30 çocuk üzerinde yapılan çalışmada 2 hafta boyunca yatmadan önce uçucu yağı koklamalarının uyku direncini, gece kâbuslarını, sabah uyanmada zorluğu azalttığı, böylece gül uçucu yağının çocuklarda uyku üzerinde olumlu etkisi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan bir araştırmada, tedaviye dirençli epilepsi hastası 16 çocukta gül uçucu yağı denendiğinde olumlu sonuç alındığı görülmüştür. Gül uçucu yağının kadınlarda doğum sırasında ağrı ve anksiyeteyi azaltmada etkili olduğu da bilimsel olarak ortaya konulmuş. Başka bir araştırmada gül yağının yatıştırıcı ve kas gevşetici etkisi değerlendirilmiş ve böbreklerindeki ağrıları nedeniyle acile başvuran 40 hastaya gül yağı koklatılmış, gül yağı uygulanan kişilerin ağrılarının azaldığı görülmüş. Gül yağının hafıza üzerindeki etkileri deneysel çalışmalarla doğrulanmış, ayrıca baş ağrısı ve migrende de etkili olduğu bildirilmiştir.
Uçucu yağlar nasıl saklanır?
Uçucu yağlar koyu renkli şişelerde saklanmalıdır. Çabuk oksitlenme özellikleri vardır ve yağın renginin kahverengiye dönüşmesi oksitlendiğini gösterir. Kullanım için küçük miktarlarda hazırlanmış uçucu yağlar, serin ve karanlık bir ortamda muhafaza edilmelidir. Buzdolabında 6-12 ay kadar saklanabilir.
İlmî çalışmalar bize anne karnından itibaren insanlığı zehirleyen kozmetik ürünlerin bugün başımıza gelen birçok hastalığın nedeni olduğunu gösteriyor. Önlemek için gerekli hukûkî düzenlemeleri yapmak tabii ki kanun koyucunun elinde ancak son zamanlarda tükettiğimiz gıdaların içeriğine bakma aydınlanmasının bir benzerinin kozmetik ürünler için de gerçekleşmesi gerekiyor. Muhtevası bilinmeden kullanılan bir ürünün telafisi güç sorunlara yol açabileceği hatta sonunun ölüm olabileceği akıldan çıkarılmamalı. Temiz ve bakımlı görünmek için ananevî ve tabiî usullerden şaşmamalı. Son bir not: Reklamlarda sıklıkla duyduğumuz, “Dermatologlar tarafından test edildi” ibaresi “dermatolog onaylı” anlamına gelmez! Bu sadece bir reklam oyunudur. Ticaret Bakanlığı’nın bu tür reklamları engellemesi beklenir.