Bülent Arınç (1995 - ∞)
Atalarımız ‘her kışın bir baharı, her gecenin sabahı vardır’ diyerek bu dünyada her musibetin bir gün biteceğini söylese de, başına bâzen öyle kesif kara bulutlar çöküyor ki, insan bir yerden sonra ‘bu sorun hiç bitmeyecek’ diye ümitsizliğe kapılmadan edemiyor. İşte Bülent Arınç da, Erdoğan’ı hesapsız seven seçmen için öyle bir ‘mesele!’
70’lerde ve 80’lerin başında Türkiye çok büyük acılar ve sorunlarla boğuşuyordu. 70’lerin terörize ortamı 1980’de darbeye dönüştü. Türk siyaseti yeniden yasaklarla kısıtlandı. Darbeden bir süre sonra ise Türkiye siyasetinde özgürlükler yavaş yavaş yeniden tesis edilmeye başlandı. Ve o dönem, Türk siyasi hayatı hiç farkında olmadan tarihinin en büyük problemlerinden biriyle tanıştı.
1948’de Manisa’da asker bir babanın çocuğu olarak doğdu. Hukuk fakültesinde okudu. 1970’de avukat oldu ve bir süre serbest avukat olarak çalıştı. Bugün yaşadığımız, özellikle FETÖ ile ilgili pek çok meselenin temelinin atıldığı tarih ise 1970’lerin sonuna denk geldi. Manisalı avukat Bülent Arınç, siyasete girmeye karar vererek merhum Erbakan’ın yönetimindeki Milli Selamet Partisi’nin Manisa teşkilatında görev almaya başladı.
Meclis başkanlığı’nı ‘her şeyin başkanlığı’ sandı
Milli Selamet’ten sonra Refah Partisi’nde farklı görevler aldı. 1995’te ise nihayet Meclis’e girmeyi başardı. AK Parti kurulurken Erdoğan’ın yanında yer aldı. Ve 2015 seçimlerine kadar her dönem milletvekili olmayı başardı.
Siyasette hiçbir zaman ana aktör olamadı. Her zaman ‘baş aktörün’ yakınlarında bir koltuk kaparak ağırlık kazanmaya çalıştı. 2002’den 2007’ye kadar yürüttüğü Meclis Başkanlığı görevi ise, yıllardır çizmeye çalıştığı ‘her şeyin üstündeki akil adam’ imajına kendini fazlaca kaptırmasına neden oldu.
Siyaset hayatına Erbakan’la başlamış olsa da, Arınç’ı Arınç yapan Erdoğan dönemi oldu. 5 yıl Meclis Başkanlığı, 6 yıl Başbakan Yardımcılığı yaptı. Hükümet Sözcüsü olarak AK Parti’nin görüşlerini halka aktardı. Ve bütün bu yıllar boyunca o kadar tuhaf işer yaptı ki, AK Parti seçmeninde ‘bu işte bir gariplik var’ sesleri yükselmeye başladı.
Yüreği merhamet dolu, ama en çok FETÖ’cülere…
2010 yılına kadar siyasi hayatının baharını yaşayan ve AK Parti logosunun arkasına saklanarak dilediği gibi konuşan Arınç’ın, 2010 yılında FETÖ’nün düzenlediği Türkçe Olimpiyatları ödül töreninde Mavi Marmara konusunda FETÖ lideri Gülen’i kast ederek “Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor” demesi, onu hiç tanımayanlara bile ‘Bülent Arınç gerçeği’ni en iyi şekilde tarif etti. Terörist Gülen, Mavi Marmara konusunda "İsrail otoritedir. İzin alınması gerekirdi" demiş ve Arınç da buna destek vermişti.
Arınç’ın FETÖ’ye karşı sınırsız merhameti ve hürmeti, bağlı olduğu hükümet FETÖ’cülerin açık saldırılarına maruz kaldığında da devam etti. Ne MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a operasyon, ne Erdoğan’a ‘ameliyat kurgusu’ üzerinden düzenlenen suikast girişimi, ne 17-25 Aralık ne de 15 Temmuz, Bülent Arınç’ın FETÖ’cülere karşı merhametinde en ufak azalmaya neden olmadı.
Arınç’ın FETÖ’ye merhameti, FETÖ’cülerin de ona muhabbeti en çok Ergenekon/Balyoz davaları sırasında ‘işe yaradı’. Arınç’a suikast iddiasıyla bir tertip düzenleyen FETÖ’cüler, cumhuriyet tarihinin en büyük ihanetlerinden birine imza atarak devletin kozmik odasına girdi ve gizli bilgileri bağlı oldukları ülkelere kaçırdı.
‘Siyaseti bırakıyorum’ dedi ama umutları kırdı
17-25 Aralık operasyonlarında açıkça FETÖ’nün yanında oldu. Ancak operasyon başarısız olup da FETÖ’cüler mevzilerine çekilince yenilgiyi ilk kabul eden de Arınç oldu. 2 Ocak 2015’te yani 17-25 Aralık darbe girişimlerinden 1 yıl sonra yaptığı açıklamada "Refah'tan bu yana da beş dönemdir parlamentoda milletvekiliyim. Altı ay sonra gençlere yerimizi terk edeceğiz. Bize bu kadar yeter kardeşim, biraz da kendimize gelelim, işimize bakalım, biraz dinlenelim, siyasete dışarıdan katkı sağlayabilirsek sağlayalım” diyerek siyaseti bırakacağını açıkladı.
Fakat AK Parti seçmeninin de umutla beklediği o ‘ayrılık’ hiç yaşanmadı. Bülent Arınç, o tarihten sonra ‘kenara çekilmek’ yerine, ‘başka taraflara’ geçmeyi tercih etti. Siyaseti bırakacağını söyledikten sadece 1 ay sonra, siyasi tarihimize Domabahçe Mutabakatı olarak geçen görüşmenin ardından ‘Erdoğan’ın her şeyden haberi vardı’ diyerek yalan söyledi. Yalanı yine Erdoğan tarafından açığa çıkarıldığında ise her zaman yaptığı gibi ‘hiçbir şey olmamış gibi’ davrandı.
Yakalanmak, yalanlarını durdurmadı
O yılki seçimlerde tekrar milletvekili adayı yapılmadığında, siyasi hayatımızda bir dönüm noktası yaşanacağı konusunda umutlar yükselmişti. Fakat öyle olmadı. Arınç, siyasette hep ‘özgül ağırlığı’ndan fazla yer kaplamaya devam etti.
Gezi’de teröristlerden yana oldu. Hatta Erdoğan’ın Afrika seyahatini fırsat bilip Gezi vandallarına destek verdi. Erdoğan geri döndüğünde ağzının payını verse de, Arınç’ın ağzı hiçbir zaman tam olarak payını almadı.
15 Temmuz’da nerede saklandığını kanıtlayamadı. FETÖ’nün terörist olduğunu 15 Temmuz’da fark ettiğini söyledi. Ama FETÖ ile mücadeleye vurduğu darbeler, bu durumu çok önceden bildiğine dair dedikoduları artırdı. KHK’lar konusunda hükümetini eleştirerek FETÖ’cüleri savundu. ‘Kız-erkek öğrencilerin beraber kalması, dershanelerin kapatılması, Dolmabahçe vakası’ gibi konularda Erdoğan’a defalarca yalan söylediği ortaya çıktı. Ama her zaman kendine sığınacak bir koltuk bulmayı başardı.
Bu sefer gerçekten son mu?
Arınç’ın en bilinen huyu ise, köşeye sıkıştığı her an ağlamasıydı. Bazen ‘Benim özgül ağırlığım var, beni yok sayamazsınız’ diye ağladı, bazen de evine temizlik için aldığı üst düzey bir KHK’lı FTÖ’cü için. Ama her durumda da gözyaşları sonuç verdi ve skandallarını unutturup bir makam kapmayı başardı.
- Bu ‘temizlikçi’ hâdisesi, seçmen için büyük umut oldu. Arınç, ceza olarak YİK toplantısında Erdoğan’a en uzak noktaya oturtuldu. Ama bir türlü koltuktan kalkmadı. Siyaseti bırakacağını açıkladığından beri 5 yıl geçen ve her şartta nasıl olup da en iyi koltuklardan birini kaptığı anlaşılmayan Arınç, Demirtaş ve Kavala hakkındaki son sözlerinden sonra nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hak ettiği makama atandı.
Fakat seçmenin korkusu halen geçmiş değil. Sonsuza kadar kendine koltuk bulma konusunda iradesini gizlemeyen Arınç gerçekten siyaset tarihinden silindi mi, yoksa ‘devranın dönmesini’ beklemeden yeni bir makam için kulis çalışmalarına başladı mı? Bunu da herhalde önümüzdeki günler gösterecek.