Bizans’ı 1950’lerde ihya edeceklerdi...
Doğu Roma yani Bizans 1453’de tarih oldu olmasına da, içimizde ve dışarıdaki Bizanscılar onu yeniden ihyâ mücadelesinden hiç vazgeçmediler. Bu amaçla tarihte çok sayıda girişimde bulundular.
İstanbul’u işgal edip, sonra 1923’de savaşmadan terk edenler bu düşüncenin ihyası için mücadele edebilirlerdi. Şayet böyle yapsalardı İstanbul’u Ruslara teslim etmiş olurlardı ki, buna asla tahammülleri yoktu. Ayrıca Ankara hükümetinden bağımsız olarak Türkler cenahından neyle karşılaşacaklarını da bilemezlerdi. Zîra İstanbul sadece Türklerin değil, tüm ümmetin meselesiydi. Yoksa Çanakkale’de bunca diyardan Müslüman’ın ne işi olabilirdi?
İstanbul’u işgal edenler Katolik ve Protestan iken tarih sahnesinden çekilen Bizans gibi Ruslar da Ortodoks… Yani bu aynı zamanda Hıristiyan mezhepleri arasında bir çekişme… İstanbul Müslümanların olacağına, Ortodoksların olsun istemezler mi? Bunun cevabı bazen ‘evet’, bazen de hayırdır. ‘Hayır’ olmasında en büyük etken ise Sovyetler Birliği faktörü…
- Hâlen etkisiz bir şekilde Türkiye’de de faaliyetlerini sürdüren RAM/MRA’cılar yani Türkiye’deki adıyla ‘Mânevî Cihazlanmacılar’ tarafından Menderes’e, İstanbul’da Vatikan benzeri üç devletçik kurmayı teklif ederler.
1958’de Menderes’e teklif edilen sözde barış projesine göre, İstanbul ‘Dünya Dinlerinin Başkenti’ yapılacak. Kabul edilmesi durumunda; Fener Patrikhanesi, Vatikan gibi bir devlet haline getirilecek, Kariye Camisi bir tür sözde ‘Hilafet Merkezi’ olacak ve Yahudilik de en üst düzeyde yeniden yapılandırılacak. Bu kapsamda, ‘Dönme ve Karaim Yahudileri’ de böylelikle temsil hakkına kavuşacaklar.
- Başkanlığını DP Milletvekili Ekrem Tok’un yaptığı ve tüm üyeleri mason olan ‘Mânevî Cihazlanma Örgütü’nün ‘İstimlak ve Onarım’ projesinde şeklinde sunduğu bu plana göre, Ayasofya’nın ‘Ortodoks Kilisesi’ne dönüştürülmesi de talepler arazında yer alır. Teklifteki Kariye Camii merkezli hilafet numarasının ardında iki sinsi oyun vardır. İlki, Fener’in Vatikanlaşırılması ile Bizans’ın yeniden ihyâsı, ikincisi ise Müslümanların başına mason sözde bir halife geçirip kontrol etmek...
Bu teklifin temelinde bir başka motivasyon kaynağı ise Jean Calvin’in ‘reconciliation’u yani dinlerin birleştirilmesi fikridir. Bugün ‘İbrahim’i Dinler Projesi’ veya ‘üç din birliği’ projesi olarak tarif edilen bu boş hayal, hâlen masonların benimsediği ve yaşatmaya çalıştıkları bir amaç. Bu komik hayale göre; bütün dinler yani Hıristiyanlık ve İslam, dinlerin en kadimi olan Yahudilikte birleşecek ve tek din olacaktır.
Menderes bu teklifleri reddetti ve bunun üzerine darbe yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Aslında Menderes’in asıl ve en büyük ‘günahı’ da buydu ve asılmasının belki de en mühim nedeniydi. İstanbul’u dünya dinlerinin başkenti yapmayı başaramayanlar 27 Mayıstan sonra ‘Dinler Arası Diyalog ve Hoşgörü’ toplantılarına ev sahipliği yapmaya ve Türkiye’de FETÖ ve benzeri sözde Müslüman yapılara bu işi ihale etmeye başlarlar.
Aytunç Altındal’a göre bu projenin ardındaki isimlerden biri Celal Bayar’ın adamı, ‘Gül ve Haç Kardeşliği’ örgütünün Türkiye yöneticisi, Nur Locası Meşrik-i Âzâm-ı, Bilderberg’in uzun seneler vazgeçilmezi 33. dereceli Hazım Atıf Kuyucak, diğeri ise Türkiye’nin tüm petrol tasarıları ve anlaşmalarını elinde tutan Sahir Erman’dı. Bir başka hedefleri ise Türkiye’nin Avrupa ile ‘bütünleştirilmesi’ni sağlayarak o potada eritmekti.
Çeyrek asrı aşkın bir zamandır, Bizans’ı diriltme çalışmaları, Koç Grubunun vakıf ve üniversiteleri bünyesinde yürütülüyor. Öte yandan kendini ‘Bizans Kralı’ olarak takdim eden bir aile var ki, hayali, Bizans’ı İstanbul’da yeniden ihyâ etmek. Bu kapsamda 24’üncüsü 2021’de İstanbul’da düzenlenecek olan Uluslararası Bizans Kongresi, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesiyle Venedik’e taşındı ve bu kez 2022’de yapılacak.
byzcongress2021.org sitesinde Bizans’ı ihya kongresinde kimlerin neler yaptığını görmek mümkün. Milletin ve Türk devletinin altını oyanların milletçe tanınması ve devlet tarafından tedbir alınması şart. Küçümsenen her şeyin bir gün büyük bir meseleye dönüşeceği gerçeğini asla göz ardı etmemek gerekiyor. Elbette ki, İstanbul’u toprak olarak Müslümanların elinden kimse biiznillah alamaz, ama kültürel olarak işgal eder ve bu hususta da hayli başarılı oldukları ortada.
Vesselam!