Biz hazırsak Ayasofya açılır
Ayasofya gündemimize yeniden girmişken, siz bunu Kudüs olarak da algılayın. Ayasofya Türkiye'nin, Kudüs Müslümanların bağımsızlık nişanesidir. Samimi olarak söylüyorum. ‘Ayasofya açılsın’ diyenlerin yarıdan fazlasının, Ayasofya açıldığında; karşımıza çıkabilecek muhtemel sıradan bedellere bile katlanacaklarına inanmıyorum.
“Zincirler Kırılsın, Ayasofya Açılsın!” İlkokul 4. sınıftan (1967) beri bu sloganı duyarım. 1980 öncesi katıldığım mitinglerin ve yürüyüşlerin birçoğunda bu sloganı onlarca, belki yüzlerce defa atardık. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) olarak, birkaç kere Ayasofya’ya korsan olarak girip, namaz kılmışlığımız vardır. O dönemi bilmeyenler için 'korsan' tabiri, acayip gelebilir. O zamanda izinsiz olarak yaptığımız yürüyüş ve siyasi gösterilere 'korsan' derdik.
Ayasofya ile ilgili bazı tarihî, siyasî bilgileri hatırlayalım.
Öncelikli olarak günlük hayatta Bizans dediğimiz devletin resmi adı, Doğu Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu dediğimiz devletimizin adı ise Devlet-i Âli Osmanî'dir. İstanbul'un fethedilmeden önceki adı Kostantinopolis'tir. Bugün Yunanlılar ve batılıların çoğu İstanbul yerine, bu adlandırmayı kullanırlar.
- Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in hadislerinde de Kostantiniyye diye geçer. "Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordu."
Ebu Eyyüb El Ensari, Hz. Ömer devrinde Suriye, Mısır, Filistin seferlerine katıldı. Bu hadiste zikredilen kimselerden olabilmek için de İstanbul'a gelen orduya kimi rivayetlere göre, 85-90 yaşlarında iken katıldı. İstanbul kuşatması esnasında, hastalanıp vefat ettiği ve bugün kabrinin bulunduğu mıntıkaya defnedildiği rivayet edilir.
Gelelim Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettiği 1453 yılına...
Merhum Aytunç Altındal verdiği bir röportajda Ayasofya’nın vakıf olmasını şu sözlerle aktarmaktadır, “O dönemdeki dünya hukuk sistemine göre; bir ülkenin kralına ait olanlar kralına geçer, askerine ait olanlar askerine geçer, dinine ait olanlar dinine geçer. Bu, eski Roma hukukudur. Bu hukuk yapısı içinde Ayasofya, doğrudan doğruya bizzat imparatorun kendisine ait olan bir kiliseydi. Ayasofya, Doğu Roma'da krala aittir ve Ayasofya Fatih Sultan Mehmet’e geçmiştir.
Bizans kralına ait olan Ayasofya, Osmanlı padişahına geçmiştir. 11. Constantin’e ait olan Ayasofya doğrudan Fatih’e geçmiş onun şahsî mülkü olmuştur. Neden şahsî mülkü olmuştur? Osmanlı Padişahına geçmesi, sivil hukuka göre yapılmış bir şeydir. Fakat Fatih Sultan Mehmet de bunu şeriata uygun bir şeklide, bedelini şahsî servetinden ödeyerek, vakıf haline getirmiştir."
Ayasofya'nın Müze Olması
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tanınması, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan anlaşmasıyla olmuştur.
Kimilerine göre, Lozan anlaşmasının gizli maddeleri vardır ve bu maddelerden birisi de Ayasofya'nın cami olmaktan çıkarılmasıdır.
1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, Sultan Fatih'in cami olarak vakfettiği Ayasofya, müze hâline getirildi. Bunun akabinde Ayasofya’nın minarelerinden ezan okunması ve Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesinde 417 yıllık, günün 24 saati Kur'an tilaveti geleneği hukukî hâle getirildi. 13 Temmuz 1980 tarihinde, Süleyman Demirel’in Başbakanlığı döneminde, bu gelenek tekrar ihdas edilerek hafızlar, 24 saat boyunca aralıksız Kur'an okumaya başlamışlardır.
Cesaret Mi Edilmedi?
Ayasofya Müzesi'nin tekrar camiye çevrilmesi, özellikle 1950 yılında defalarca meclis gündemine gelmiş, fakat bir türlü karar çıkarılamamıştır. Hatta bir seferinde oylama bile yapılmış, fakat yeterli oyu alamadığı için Ayasofya, cami olarak açılamamıştır. Kısacası, DYP-SHP Koalisyon hükümeti iktidarda. Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk 13 Aralık 1988 tarihinde Ayasofya'nın cami olarak açılması için meclise bir önerge verir, işlem yapılmaz. 13 Nisan 1994 tarihinde Anavatan Partisi ve Refah Partisi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerden sonra önerge meclis gündemine gelir ve oylama yapılır.
150 kabul oyu çıksa da önerge kabul edilmez.
Buraya dikkatinizi çekiyorum. Önergenin kabulü için 159 oy alması gerekiyordu. Yani 9 oy daha alsa, Ayasofya, cami olarak açılabilecekti. Böylesine hassas bir oylamada, meclis oturumuna katılmayanlar kimler dersiniz?
- Başbakan Tansu Çiller, Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu.
Çiller'i bir kenara bırakalım; Erbakan, Türkeş ve Yazıcıoğlu Ayasofya'nın açılmasını istemezler mi? Elbette isterler. Peki, oylamaya neden katılmadılar?
Sizlerin de aynı şeyi düşündüğünüzü sanıyorum: Henüz sırası değil...
Ayasofya'nın açılmasıyla ilgili gazeteci Kurtuluş Tayiz'in kurduğu şu cümle, durumu özetliyor aslında.
'Biz hazırsak, dünya da hazır olacaktır.'
Ayasofya için can alıcı nokta burası bana göre.
Biz Hazır Mıyız?
Ayasofya gündemimize yeniden girmişken, siz bunu Kudüs olarak da algılayın.
Ayasofya Türkiye'nin, Kudüs Müslümanların bağımsızlık nişanesidir.
Samimi olarak söylüyorum.
‘Ayasofya açılsın’ diyenlerin yarıdan fazlasının, Ayasofya açıldığında; karşımıza çıkabilecek muhtemel sıradan bedellere bile katlanacaklarına inanmıyorum.
Ben hazırım...
Siz de hazır mısınız?
Hazırsak elbette ki açılır!