Bitmeyecek kan davası: Coca-Cola neden boykot ediliyor?
FETÖ'nün bir dolarlık köleleri vardı. Bu paraya sahip olmak için yapmadıkları melanet, sahip olduktan sonra da yapmadıkları hıyanet kalmamıştı. Küresel çetelerin de yüz dolarlık kulları var. Ancak bunlar kendini banknot taşıyarak değil, banknotun üstündeki kişinin izinden giderek belli ediyor.
Son günlerde dikkatinizi çekti mi bazı meşhur markalarda büyük reklam kampanyaları başladı. Bazılarında da “enflasyona inat” müthiş indirimler var. Bazı çok kullanılan temizlik malzemeleri, şampuanlar, içecekler, 6 harfli, 8 harfli marketlerde hep ucuzluk sepetlerinde. Meşhur ve eski bir İsrail başbakanıyla aynı isimdeki deterjan, Filistin bayrağı renklerindeki mikrop azmanlarıyla savaşan çamaşır suları…
Hele diziler…
Dizilerde, “ürün yerleştirme” adıyla yapılanlar iyice kör göze parmak…
O herkesin böbreğini feda etmeyi göze aldığı elektrikli süpürgeler, elektronik cici-biciler, en mütedeyyin evlerde bile harıl harıl işliyor. Neredeyse almayanı dövecekler, o kadar her yerde. Reklam sektörü her zaman saldırgandı ama bu sefer bazı markalar neredeyse otuz iki dişini müşteriye geçirmiş gibiler. Ne oldu da bunlar böylesine harekete geçti?
Modern reklamın ‘babası’
Uzun süreli ve planlı bir çabanın sonucu olarak ürünleri sanki alternatifi yokmuşçasına insanları ikna etme çabası olan reklamlar, pek çok hile ve illüzyon yapıyor. Tüm uğraşların temelini anlamak için önce bugün kapitalizmin gözdesi, Amerika’nın kurucu babalarından Benjamin Franklin’den söz etmek gerekiyor.
Çoğu kişi onu paratonerin mucidi olarak tanır. 100 dolarlık banknotun üzerindeki portresi belki de Mona Lisa’dan daha meşhurdur. Kendisi ayrıca büyük mason üstadıdır. Oradan da tanıyan çoktur. Franklin’in masonluğunun sınırlarını tek bir olayla açıklamak yeterlidir. Bizzat kendisi 1723 Mason Anayasasını 1734 yılında Amerika şartlarına uyarlayarak yeniden kaleme almış. Daha sonra bu metni 1776’da Amerika Birleşik Devletlerini kuran Bağımsızlık Bildirgesine birebir işlemiştir.
Benjamin Franklin’in az bilinen yönü ise modern reklamcılığın da babası olması. Franklin, bir ürünün fonksiyonunu ön plana çıkararak satışını artırmayı hedefleyen daha önce denenmemiş bir yol bulmuştu. Bugün reklamcılığı bir disiplin olarak ele alsak diyebiliriz ki; ana prensipleri belirleyen kendisidir. O günden bu yana reklamcılık, medya ve reklamcılığın kullanım alanları inanılmaz biçimde değişse ve gelişse de küçük farklarla hâlâ Benjamin Franklin’in koyduğu sabitler arasında hareket ediyor.
Franklin’in babası sabun üretiyor, ağabeyi de gazete çıkarıyordu. Bir gün gazeteye gelip, baş yazının üzerine sabun reklamı koydu. Bunu gören diğer üreticiler, kendi reklamlarının da gazetede yayınlanması için sıraya girdi. Franklin iyi bir yayıncı, iyi bir satıcı ve iyi bir reklamcı olmasının yanı sıra iyi bir reklam yazarıydı da. İşte o reklamlardan bir örnek:
"Soğuk havalar insanı tedirgin etmesinin yanı sıra tehlikeli sonuçlar da doğurabilir. Bilhassa bütün gün evde oturan kadınlar, üşütüp nezle, grip gibi hastalıklara sık sık yakalanarak genç yaşta çökerler. Özellikle kuzey kolonilerinde çok yaygın olan bu duruma mâni olmak için Pennsylvania şöminelerini kullanın."
Bu örnekte görüldüğü gibi Franklin, günümüzün usta reklam yazarları gibi direkt olarak malın değil, dolaylı olarak sıhhat ve konfor temasını işlemek yoluyla, fonksiyonun reklamını yapıyor.
Amerika, kurucu babası Franklin’in açtığı yolda çok ilerledi. Güçlü reklamları ve itibar yönetimi sayesinde yaptıkları katliamları, işgalleri ve sömürü düzenini kendi çıkarları doğrultusunda istediği gibi evirip çevirdi. Bu sayede Amerika'dan nefret edenler kadar Amerika’ya hayranlık duyan milyarlarca insan var.
Reklam denince akla hemen onun adı gelir
Reklamın etkisini gören şirketler bu güçlü silaha dört elle sarıldı. Amerikan emperyalizminin dolardan sonraki en büyük simgesi olan CocaCola da dünyada reklama en çok bütçe ayıran kurumların başında geliyor. Yıllık bütçesi 4-5 milyar dolar arası…
Reklama öyle ehemmiyet verir ki, Afrika’da dış dünyayla hiç iletişim kurmamış yerlilerin tanıştığı ilk kapitalist marka CocaCola olur. Kutup ayılarına meşrubat içirir, Ramazan başlar başlamaz Müslüman ülkelerin medyasında adeta zemzem suyuymuşçasına reklamı yapılır. Müslümanlar da bu zehri ve ihtiva ettiği kokain ve alkolü içerek iftar ederler.
CocaCola bu sayede dışarıdan herhangi bir kişinin bakkal bile açmasının imkansıza yakın olduğu Filistin’de fabrikalar açacak güce ulaştı. Hadi diğer örnekler neyse de hakikaten CocaCola neden Filistin’de fabrika açmıştı?
İsrail zulmü altında inim inim inleyen Filistinlilere istihdam olması için mi?
Öyleyse Filistin’de türlü sosyal sorumluluk projeleri yürüten şirket niye dünya çapında boykota uğruyor? Satışları patır patır düşüyor? Bunları anlamak için aslında çok eski olmayan ancak etkili bir itibar yönetimiyle unutturulan olayları hatırlayalım.
Kapitalizm için haçlı seferi
James Farley 1940’ta getirildiği CocaCola Company Yönetim Kurulu Başkanlığını 1973’e kadar sürdürdü. Farley bu göreve getirilmeden önce aynı anda hem ABD’yi yöneten Demokrat Parti’nin üst yönetimi olan Komitenin Başkanı, hem Demokrat Parti New York eyalet başkanı, hem de Amerika Birleşik Devletleri Posta Teşkilatının da Genel Müdürü olarak görev yapan yegâne kişiydi.
Farley bu “üstün” yetenekleriyle ABD’nin ilk dünya ölçüsünde şirketlerinden olan CocaCola’ya yönetim kurulu başkanı olunca kapitalizm için Haçlı Seferine çıktı. Farley görünürde kola satıyordu ama arka planda serbest girişim fikrini ve Amerikan işbirliğini pazarlıyordu.
Farley’in Haçlı seferlerinin önemli bir ayağını da Arap ülkeleri oluşturuyordu. Dönemin en güçlü Arap devletlerinden Mısır’da kolayı öyle bir sevdirmişti ki, Kral Faruk resmen hayran olmuştu. Mısır’ın ünlü restoranları, “Kral uğrarsa” diye ellerinde muhakkak Coca Cola bulunduruyordu. 1950’li yıllardan itibaren Mısır’da yüz milyonlarca şişe üretim yapan fabrikalar kuran CocaCola, kendisini ülkenin modernizasyon çabalarının ortağı olarak tanıtıyor, yatırımları sayesinde Mısırlıların yaşam standartlarını nasıl yükselttiğini duyuruyordu. Farley bu yıllarda CocaCola’yı Amerikan gücünün yansıması olarak pazarlamak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Kralın devrilmesinin ardından yeni liderler de aynı derecede büyük hayranlar olduklarını ispatladılar. Cemal Abdülnasır işi daha da ileriye götürmüş, CocaCola’dan başka içecek tüketemez hâle gelmişti. Öyle ki Nasır’ın 1963'teki Cezayir ziyareti sırasında yerel yetkililerin CocaCola bulup önüne koyamaması üzerine mini bir diplomatik krizin bile patlak verdiği biliniyor.
Bu arada bölgede büyük bir savaş hazırlığı tüm hızıyla sürüyordu. Filistin toprakları o yıllarda komşu Arap ülkelerin kontrolündeydi. 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan sonra İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina yarımadasını, Ürdün'den Batı Şeria'yı, Suriye'den ise Golan Tepeleri'ni aldı. Bu savaş hem bölgedeki siyasi dengeleri hem de CocaCola’nın Ortadoğu’daki yol haritasını değiştirdi.
Cocacola’yla kan davası
Cocacola bir anda arap-israil çatışmasına bodoslama daldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan bir siyonist grup 1966’da “Coca-Cola İsrail’de fabrika açmıyor çünkü Arapların tarafında” diyerek şirketi suçladı. Kısa sürede ABD’deki Yahudiler, şirketi, mizansen olup olmadığını hâlâ bilmediğimiz geniş çaplı boykota başladı. Çünkü Amerikan gücünün sembolü olan CocaCola’nın en etkili olduğu coğrafyada İsrail’in tarafını tutması çok önemli bir adımdı.
Yapı taşlarının dizilmesiyle CocaCola hızlıca İsrailli bir ortak buldu. Tabelasını, işgal edilen Filistin topraklarına astı. İşte bu olay markanın tarihinde görülmemiş asıl boykotuna uğramasına neden oldu.
Filistin işgaliyle CocaCola âdeta özdeşleşti. Öyle bir noktaya geldi ki CocaCola demek, İsrail’in 1967’de Filistin’i işgali demekti. Arap Birliği, CocaCola’ya, İsrail’le anlaşma yapmaması için güçlü bir nota verdi.
Şirketin İsrail’le anlaşması durumunda fabrikaları kapatma kararı alacaklarını ve markayı boykot edeceklerini bildirdi. Ardından da CocaCola’nın bu adımından vazgeçtiği yönünde haberler, Arap dünyasında sevinç dalgası yarattı. Ancak James Farley, Arap boykotuna boyun eğmeyeceğini ve İsrail’le anlaşmadan dönmeyeceğini açıkladı.
Bu net cevabın ardından Arap Birliği tarafından CocaCola’ya yıllarca sürecek boykot başladı. Şirket, Arap dünyasına oluk oluk dolar akıtacağını söylese de tüm kapılar yüzüne kapatıldı. 1967'de resmî olarak bir yasak getirildi ve 1968'de firma, Arap ülkelerinden kovuldu.
Boykot, CocaCola’nın efsane başkanı James Farley 1973’te emekli olana kadar aralıksız sürerken ona da markasının siyonizmle bağdaşlaştırılmasını ve imajının yerle bir olmasını izlemek kaldı. Sonrasında CocaCola, Müslüman toplumun nefretini silmek için reklam kampanyalarına milyarlarca dolar harcadı. Ortadoğu'ya doların gücünü kullanarak tekrar geri dönse de işleri hiçbir zaman 6 gün savaşları öncesi gibi olmadı.
Türkiye’nin yükselişi
CocaCola 1964 yılında Türkiye'ye geldi, ilk fabrikasını kurdu. Ortadoğu’da kan kaybeden şirket, 1970’li yıllarda Türkiye üzerinden başka ülkelere ihracat yapmaya başladı. Sonrasında da CocaCola’nın Türkiye’de hızlı yükselişi başladı. Zamanla Türkiye, Coca-Cola için en önemli ve stratejik ülkelerden biri haline geldi.
CocaCola’nın Türkiye’ye geliş hikâyesini, Yayın Yönetmenimiz Kemâl Özer 2014’de yazdığı “Şeytan suyu karakola ve boykot” başlıklı yazısında şöyle aktarmıştı:
“Bu şeytan suyunu Türkiye’ye getiren kişi Kadir Has’dı. Mason Demirel’in has dostu olan bu zat, kolayı ilk olarak Adana İncirlik üssündeki PX adlı mağazada tanımış. Kendi ifadesiyle, içmeye başladıktan sonra bağımlısı olmuş. Bulamayınca da Beyrut’tan getirip evine depolamaya başlamış.
Kolanın neredeyse iliklerine kadar işlediği anlaşılan Kadir Has, Türkiye temsilciliğini almak için 1950’de Amerika’ya gider. Kolacılar önce bu aç gözlü işadamına kapıyı gösterirler.
Seyahati bedavaya getirmekte kararlı olan Has, orada yine Yahudi Amerikan Emperyalizmin ana sembollerinden biri olan McDonald’s’la tanışır. Bu kez onun kapısını çalar.
McDonald’scılar; “Biz ürünlerimizde özel et kullanıyoruz. Bu et, Türkiye’de üretilemez. Hamburgerimizi Türkiye’de imal etmek için buradan et hatta patates ithal etmeniz gerekir. Ama sizin bunu satın alacak döviziniz bile yok” diyerek burada da kapı gösterilir kendisine... Şimdi bu etin nasıl bir şey olduğunu düşünün bakalım...
“Vatan Borcumu Ödüyorum” isimli hatıratının 181. sayfasında Kadir Has, gelişmeleri şu şekilde anlatmaya devam ediyor.
Türkiye’de darbe olmuş, Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmıştır. Darbeciler, o zamanki adı Milli Emniyet Teşkilatı olan MİT’in başındaki İlter Türkmen’ın babası Behçet Türkmen’i de görevden uzaklaştırır.
Behçet Paşa’nın Amerikalılarla olan ilişkisini iyi bilen Has, kendisinden yardım ister. Paşa, CocaCola’nın Türkiye temsilciliğini almayı başarır. Bunun karşılığında da kurulacak şirketten yüzde 5 hisse kapar.
Devir, CHP ve İnönü iktidarı, günlerden ise 1964'ün 16 Eylül'ü... Bugünü önemli kılan şey ise Türkiye'de yediden yetmişe herkesin damarlarında dolaşmaya, benliğini değiştirmeye, bilincini karartmaya, ibadetlerini şaibeli hâle getirmeye başlayacak olan şeytan suyunun üretimine başlanması...
Türkiye’de başlayan bu üretimle CocaCola 126'ncı ülkeye ulaşır. Bugün EfesPilsen'in patronu Tuncay Özilhan tarafından üretilip dağıtılan CocaCola, Kadir Has’ın temsilcilik kararına kadar bu ülkeye girmediği için yaklaşık 60 yıl bu şerden korunmuşuz.
Kadir Has sözlerini şöyle tamamlıyor: "Bu sihirli ürün bugün 200’den fazla ülkede, insanları esir almış durumda..."
CocaCola'nın beş coğrafi grubundan biri olan Avrasya ve Afrika Grubu'nun merkezi Türkiye'de bulunuyor. Balkanlar, Rusya, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu, Hindistan yarımadası ve Afrika kıtasında bulunan 90 ülkedeki faaliyetler, İstanbul’dan yönetiliyor. Ehemmiyetini anlamak için ifade etmek gerekirse bahsi geçen bu 90 ülkede 3 milyardan fazla kişi yaşıyor.
- Gitgide büyüyor!
- CocaCola İçecek A.Ş. geçtiğimiz günlerde Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yaptığı açıklamada, Coca-Cola Bangladesh Beverages’i satın alma işlemlerinin tamamlandığını açıkladı. Anadolu Grubu’na bağlı CocaCola İçecek, bağlı ortaklığı CCI International Holland ile birlikte, The Coca-Cola Company’nin bağlı ortaklığına ait olan Coca-Cola Bangladesh Beverages’deki yüzde 100 hissesini satın aldı. Satın alınan şirket aynı zamanda Coca-Cola İçecek’in tedarikçisiydi.
Türk medyasında Coca Cola methiyeleri
İsrail’in 7 Ekim 2023’ten sonra Gazze’de başlattığı soykırımın ardından siyonizmle özdeşleşmiş imajı hafızalardan silinmeyen CocaCola yeniden boykot edilmeye başlandı. Bunun üzerine şirketin bölgedeki en güçlü ortağı Türkiye’de milyonlarca dolarlık reklam kampanyası başlatıldı. Her mecrada markanın imajının tazelenmesi için atağa geçildi.
Büyük bir gazetenin yazarları CocaCola fabrikalarına davet edildi. Her birine şirketin İsrail’le bir ilişkisinin olmadığı, bilakis Filistinlilere destek verildiği iddiası aktarıldı. İşte bu yazarlar kimisi birden fazla kez gazetelerindeki köşelerinde CocaCola’nın masumiyetini ispatlamak için yazılar yazdı ve bunu şöyle delillendirdi.
“Filistin'e yatırım yapan ilk ve en büyük global şirket olan Coca-Cola'nın Filistin'de Ramallah, Tulkarim, Jericho ve Gazze'de bulunan 5 fabrikası ve yedi dağıtım merkezinde 1000 Filistinli çalışıyor.
Şu anda Filistin'de en büyük 3. işveren ve en büyük 5. yatırımcı durumunda olan şirket temiz suya erişimden kütüphanelere, hastanelere vs. birçok alanda sosyal yardım projeleri gerçekleştiriyor.
Coca-Cola'nın faaliyetlerinin oluşturduğu ekosistemin istihdama olan etkisi, mevcut istihdamın 10 katı gibi bir rakama ulaşıyor. Bu rakamlar Filistin ekonomisi için çok şey ifade ediyor!
CocaCola ayrıca Filistin Kızılay ve kan bankası ile düzenli kan bağışı kampanyaları yapmanın yanı sıra ambulans ve tıbbi malzeme desteğiyle de insani yardım çalışmaları gerçekleştiriyor.
Coca-Cola Sistemi, Filistin'de kadın ve çocuklar için 11 devlet hastanesinde kütüphane kurmanın yanı sıra oyun ve bilgisayar desteği sağladı. 44 farklı köydeki 44 okula bilgisayar laboratuvarı kuruldu ve bilgisayardan okul malzemelerine, tabletlere binlerce yardımda bulunuldu. Acaba Ramallah, Tulkarim, Jericho ve Gazze'de yaşayan bir Filistinliye Coca-Cola'yı boykot ediyoruz deseniz size ne der?”
Zarardalar!
Yazıda tek bir satır bile CocaCola’nın ne kadar lezzetli bir içecek olduğundan bahsedilmezken, bu içeceği içerek ne kadar faydalı bir işe vesile olunacağına dikkat çekiliyor. Tıpkı reklamcılığın babası Benjamin Franklin’in öğrettiği gibi. Kalemini yüz doların üzerinde portresi bulunan Benjamin Franklin’in izinde kullanan, tarih bilgisi olmayan, milli değerlerden nasiplenmemiş bu yazarlara cevabı, Filistinlilerin gıyabında biz verelim.
CocaCola demek, siyonizm demektir. CocaCola demek, İsrail işgali demektir. Mevcut konjonktür gereği, “isteyen alır, isteyen almaz” diyebilirsiniz ama böyle bir markanın ismini taşıyorsanız boykota da baştan razı olacaksınız.
Boykot insânî bir haktır ve bu hakkı insanların aklıyla alay ederek ellerinden almaya çalışanlara da hak ettikleri cevabı halk veriyor ve vermeye de devam edecek.
Boykotu başarısız bulanlar halka açık şirketlerin bilançolarına baksın. Market raflarındaki boykot ürünlerinin fiyat etiketlerine baksın. Neredeyse zararına ürün satıyorlar ama yine de tercih edilmiyorlar.
Boykot nasıl sürdürülür?
Boykotu sürdürmek için bir teklif de bizden gelsin. Fark etmişsinizdir, sosyal medya sitelerine girer girmez hemen başta CocaCola olmak üzere boykot ürünlerinin reklamı karşılıyor bizi. Hemen ayarlara girip reklam vereni engelleyin. Reklamlar başlayınca aniden televizyonunuzun sesi daha çok çıkar. Aslında yasak olmasına rağmen bu hileye hâlâ başvuruyorlar. Bu vesileyle RTÜK’ü de göreve davet ediyoruz. Üstelik bir kanalda reklam başlayınca biliyorsunuz tüm kanallarda aynı anda reklam başlar. Nereye kaçarsanız kaçın kurtulamazsınız. Reklamlarda bu boykot ürünlerini görünce hemen sesini kapatın, ekran fotoğrafıyla sosyal medyada markayı etiketleyip paylaşın. Ellerindeki en büyük silahı alınca emin olun canlarını çok sıkacaksınız. Hadi paylaşım etiketiniz de bizden olsun. #SiyonistinSesiniKes