Bir maârif inkılâbının yol haritası:İlim, irfan, hikmet sütunları
Batı uygarlığı, varlığın mânâsını da, insanın ve hayatın anlamını da, hatta mânânın anlamını da kavrayamadığı için bütün insanlığı büyük bir mânâ krizinin, aktif nihilizmin eşiğine fırlattığı, çıkışı olmayan bir çıkmaz sokak. Batı uygarlığı felsefî olarak bir çıkmaz sokağa saplandı bu son postmodern aşamada. İzâfîleşme kral, “her şey mubah” kural oldu bu dünyada. Tam da bizim, hakikat medeniyetinin çocuklarının, insanlığa ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu hakikat medeniyetini sunabileceğimiz bir zaman diliminde.
Eğitim, bir medeniyet meselesidir.
Medeniyet, dünyaya, eşyaya, insana, varlığa bütüncül bakma imkânları sunar bize.
Estetize yok oluşlar çağında hakikatin izini sürmek...
Yaratıcı fikrinin, hakikat fikrinin bile reddedildiği; parçalı, atomize ve estetize yok oluşlar çağında, bütüncül bakış, dolayısıyla medeniyet fikri olmadan, hiçbir şeyi derinlemesine kavrayamayız. Hakkıyla kavrayamadığımız sorunları çözebilmemiz elbette ki mümkün değil.
Ancak bir medeniyet tasavvuruna sahip olan insanlar, kangrene dönüşen büyük sorunlarımıza neşter vurabilir ve bize çıkış yolları sunabilirler.
Köklü, güçlü, kuşatıcı, bütün insanlık tarihi tecrübesini açıklayıcı ve anlamlandırıcı bir medeniyet fikrine sahip olmayan, üstüne üstlük celladına âşık tasmalı çekirgelere, Batılıların gönüllü acentalarına dönüşen metamorfoz yemiş insanlarla, eğitim sorununun bırakınız çözülebilmesini, temel düzlemde anlaşılabilmesi bile mümkün değildir. Meseleyi tam olarak anlayamaz, teşhisi doğru koyamazsanız, kangrene dönüşen “hastalığı” iyileştirmeniz bir yana, aksine, iyice içinden çıkılmaz hâle sokarsınız.
İçinde yaşadığımız çağ, seküler / parçalı zihin yapısının hâkim olduğu, her şeyin “anything goes” / “her şey mubah” mottosundan ibaret görüldüğü, estetize, ayartıcı yok oluşlar çağı.
Batı uygarlığı, varlığın mânâsını da, insanın ve hayatın anlamını da, hatta mânânın anlamını da kavrayamadığı için bütün insanlığı büyük bir mânâ krizinin, aktif nihilizmin eşiğine fırlattığı, çıkışı olmayan bir çıkmaz sokak. Batı uygarlığı felsefî olarak bir çıkmaz sokağa saplandı bu son postmodern aşamada. İzâfîleşme kral, “her şey mubah” kural oldu bu dünyada.
Tam da bizim, hakikat medeniyetinin çocuklarının, insanlığa ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu hakikat medeniyetini sunabileceğimiz bir zaman diliminde.
Çağın bize ve hakikate gebe olduğu bir zaman dilimi bu.
Bunun için hem çağı, hem de kendi çağrımızı ve çağrımızın inşa ettiği çağları derinlemesine tanıma yolculuğuna çıkarsak, hem çağla hem de kendimizle derinlemesine yüzleşebilirsek, insanlığın önünü açacak bir medeniyet tasavvuru yolculuğu ortaya koyabiliriz.
Medeniyet buhranı ve çıkmaz sokak!
İki asırdır büyük bir medeniyet buhranı yaşıyoruz. Kendimizi, yerimizi, yönümüzü, başka bir ifadeyle, zihnimizi, zeminimizi ve zamanımızı yitirdiğimiz için, çözmek üzere elimizi attığımız her sorun, içinden çıkılmaz hâl alıyor, daha da büyüyor ve kangrene dönüşüyor: Döne dolaşa, çıkmaz sokakların eşiğine fırlatılıyoruz her seferinde.
O halde ilk yapılması gereken şey, anlamak. Hem çağı, hem de kendimizi anlamak.
Sonra başımıza ne geldiğini anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak.
Son olarak da, yaşadığımız sorunları ve bu sorunları üreten çağı nasıl aşabileceğimiz meselesi üzerinde kafa patlatmak.
Tanzimat’tan bu yana iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet buhranı, hayatımızı, medeniyet iddiamızı sürdürmemizi mümkün kılan -3Z Formülü olarak özetlediğim- üç temel, varoluşsal sütunu yıktı:
- • Müslüman Zihni çöktü,
- • Müslümanca yaşama zemini yerle bir oldu,
- • Müslüman Zamanı buharlaştı, sırra kadem bastı.
Çağı ve kendimizi anlama, yaşadığımız köklü, varoluşsal sorunları anlamlandırma ve bunları aşma konusunda zihnimizi açacak anahtar işlevi görecek medeniyet tasavvuru meselesini Gerçek Hayat'ın önceki sayılarında ayrıntılı olarak yazmıştım. O yüzden bu medeniyet tasavvuru meselesine burada girmeyeceğim bir kez daha, bu kadarcık kısa ve özlü bir tarifle yetineceğim.
Bu yazıda bizim önümüzü açacak bir maârif sisteminin nasıl inşa edilebileceğini, bunun için gerekli olan maârif inkılabının nasıl gerçekleştirilebileceğini yazacağım. Burada, köklü bir maârif sistemi geliştirme sürecinde bir hadis-i şerif üzerinden bu “maârif” sistemini nasıl inşa edebileceğimizin özlü bir şekilde yol haritasını vereceğim, sütunlarını dikmeye çalışacağım...
‘Eğitim’ kelimesini çöpe atmadığımız sürece...
Ama önce bir alan temizliği yapmamızda yarar var. Meselenin en temelinden, “eğitim” kelimesinden başlamak gerekiyor bu temizliğe.
“Eğitim” kelimesi, “maârif” kelimesinin anlam dünyasının zenginliğine ve derinliğine sahip değil. Maârif sisteminde bulunmaması gereken negatif çağrışımlar yüklü bir kelime. Yapılması gereken, bir okuma / anlama çabası ve bu çerçevede kapsamlı bir sistem inşası.
“Maârif” kelimesinde var olan, kişinin kendini, dünyayı, hayatı, Yaratıcı'yı bilme, okuma, anlama çabası veya anlamı, “eğitim” kelimesinde yok, maalesef.
İrfan, marifet, maârif kelimeleri aynı kökten ve aynı mânâ dünyasına ait kelimeler. Bu kelimelerin hepsinde de bir şeyin hem iç hem dış yüzü ve boyutlarını idrak imkânı ve anlamı var.
“Eğitim” kelimesi, hem dayatmacı çağrışımlar ihtiva ettiği hem de maârif kelimesinin felsefî derinliğinin yanından yöresinden geçemediği için lügatten bile çıkarılmalı, sistem yeniden “maârif” üzerinden inşa edilmelidir.
Yaşadığımız zihnî fukaralığımızın, entelektüel körlüğümüzün, ufuk darlığımızın en önemli sebepleri burada gizli, bence.
Bu kısa ama gerekli alan temizliğinden sonra bilme çabasının Batı'daki sürevenine, oradan bizim medeniyetimizdeki görünümüne geçebiliriz yavaş yavaş...
Kuru bilgi, bilinci linç eder!
Önce zihin açıcı iki aforizma:
• Birinci aforizma: Okumak'tan maksat, bilmek değil, olmak'tır. Bilmek, İlim yolculuğunun, olmak'sa Hikmet yolculuğunun meyvesidir.
• İkinci aforizma: Kuru bilgi, zihni dondurur, kalbi durdurur, ruhu soldurur...
Bize zihni açacak ilim, kalbi arındıracak irfan, ruhu kanatlandıracak hikmet pınarları gerek...
Batı'da bilim tavan yaptı: Genetik mühendisliği ve yapay zekâ transhumanizm olarak tanımlanan robotların, makinaların hayatımıza çeki düzen vereceği ruhsuz bir dünyanın eşiğine doğru sürükleniyor insanlık...
Bilgiyi, kişinin kendini, dünyayı, doğayı, eşyayı, hakikati bilme, idrak etme yolculuğu olarak değil, tabiata ve insana hâkim olma saldırısı olarak gören Batı uygarlığı, gelinen noktada, araçların amaçların önüne geçtiği, hayatın anlamını yitirdiği, orman kanunlarının güç üreten teknolojik silahların tehdidiyle dünyayı cehenneme çevirdiği bir çıkmaz sokağın eşiğine getirip bıraktı hepimizi.
Bilim, düşünemez, demişti büyük düşünür Heidegger.
Bilim araçtır çünkü.
Aracı, amacın önüne geçirirseniz, insan düşer, düştüğü yerden de kalkamaz kolay kolay.
Avam, havass ve havassü'l-havass
Gazâlî'nin Cevâhirü'l-Kur'ân isimli son dönemi yani olgunluk devrine ait kitabında okumuştum:
“Âlim, aslında avam'dır” diyordu Gazâlî
Bir anda irkildiğimi hatırlıyorum bu kısacık ama kitaplar dolusu mânâ yüklü hikmetli cümleyi okuduğumda.
Nasıl yani, diye soracak oldum kendi kendime; ama hemen model insan karakterlerini hatırlayınca, zihnimde şimşekler çaktı, yerimden fırladım, “eyvallah üstad!” diyerek...
Tasavvuf fikriyatımızın ve hayatımızın üç mertebeden oluşan model insan tasnifi ve tarifi vardır.
• İlk sırada, “avam” yer alır.
• İkinci sırada “havass”.
• Üçüncü sırada ise “havassü'l-havass”. Model insan tipolojimizin zirvesidir bu.
Bunlar, sırasıyla ilim, irfan ve hikmet yolculuklarına denk gelir.
- Gazâlî, en temel düzlemde
- • İlimle uğraşan kişiyi avam,
- • İrfan'la hemhâl olan kişiyi havass;
- • Hikmet mertebesine ulaşan kişiyi ise havassü'l-havass olarak tarif ediyordu.
İlmiyle amel edene hikmet lûtfedilir...
Burada hem zihnimizi hem de önümüzü ve ufkumuzu açacak, insanlığın insanca bir hayat sürdürmesini mümkün kılacak yegâne yol haritasının sütunlarıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Bizim geleneğimizde, tefekkür tarihimizde, kişi, irfan mertebesine vasıl olmak için önce ilim talim eder.
İlim mertebesi, kişinin eşyayı bilme, eşyanın, hâdiselerin mahiyetini öğrenme yolculuğudur. Eşyanın, maddenin, dünyanın tasallutundan kurtulma yolculuğu yani.
İrfan mertebesi, ilmin amele dönüştürülmesi, hayata aktarılması, kişinin kendisinin ve muhitinin hayatında karşılık bulması için gayret sarf edilmesi sürecidir.
• Kişi, irfan mertebesinde, Rabbine ve iç dünyasına yönelerek eşyanın, maddenin, dünyanın tasallutundan kurtulur, bu konuda müşahhas mesafe kateder, özüne, dolayısıyla özgürlüğüne kavuşur
• Kişi, ilmini, irfan'la amele dönüştürdüğü zaman, bilgi, kuru bilgi olmaktan çıkar, kurucu, koruyucu ve hatta kurtarıcı bilgiye dönüşmeye başlar.
Önce kişinin kendisi için geçerlidir bilginin kuru bilgiden kurtarılıp, kurucu, koruyucu ve kurtarıcı kuşatıcı bir bilgiye dönüşmesi, dolayısıyla hayat hâline gelmesi.
- Hikmet mertebesi, Rahmet Peygamberi Efendimiz'in (sav), “kişi, ilmiyle amel ederse, Allah (cc), o kişiye bilmediklerini de öğretir / lûtfeder” diye buyurduğu, bu son aşamaya tekabül eder.
• Hikmet mertebesinde kişi, Allah'ın lütfu ve keremiyle, eşyaya, maddeye, dünyaya tasarrufta bulunmaya başlar.
Eğer AK Parti hükümetleri, bize, bu ilkeler ışığında, sadece bizim değil insanlığın önünü açacak yeniden
- • Gazâlî, Râzî gibi ilim adamları;
- • İbn Arabî, İmam Rabbânî gibi irfan adamları;
• Yunus, Mevlânâ, Fuzûlî, Sinan, Itrî ve Şeyh Galip gibi hikmet adamları yetiştirmemizi, bunun için de pergelin sâbit ayağını İslâm'a basacak, pergelin hareketli ayağıyla bütün dünyalara, bütün medeniyetlere, bütün düşünce, sanat ve bilgelik birikimlerine açılmamızı sağlayacak köklü, güçlü ve özgüveni yüksek bir “maârif sistemi”nin her düzeyde tohumlarını ekecek esaslı bir işe imza atmış olsaydı, hem kendi geleceğimizi kurtarırdık, hem de insanlığa umut ışığı olurduk.
Bütün bunlara rağmen her şey bitmiş değil. Biz, hakikate teslim olmuş insanlar, vâkî olanda hayır vardır, diye inanırız.
O yüzden şikâyet etmek yerine, bir hikâye, bir gelecek inşa edecek zorlu ama umut dolu yolculuğun yapıtaşlarının neler olduğunu göstermekle ve bu yapıtaşlarını hayata geçirecek kısa, orta ve uzun vadeli adımlar atmakla mükellefiz karınca kaderince...
Biz besmele'yi çekelim, rahmet tecellî edecektir...
İşte tam da Gazâlî'nin ‘âlim’i ‘avam’ olarak gördüğü, irfan'dan, hikmet’ten nasibini almayan kuru bilginin, kör bilinç ürettiği, kör bilincin insanı linç ettiği, dünyayı çölleştirdiği bir cehennemin ortasında, bizim inşa edeceğimiz ve insanlığa hediye edeceğimiz muhkem ilim, irfan ve hikmet sütunları üzerinden geliştireceğimiz hakikat medeniyeti tasavvuruna, medeniyet tasavvuru yolculuğuna, insanlığın ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde, daha fazla geç olmadan bu üç sütun üzerinden kendi kuşatıcı ve kucaklayıcı, hayata anlam ve ruh katıcı, insanlığın zihnini ve ufkunu açıcı o muazzez ve leziz maârif modelimizi adım adım hayata geçirmek zorundayız.
- İnsanı insanın kurdu yapan seküler-kapitalist saldırının inşa ettiği Darwinyen orman kanunlarının bütün insanlığı eşiğine sürüklediği cehennemden çıkaracak, insanı insanın kurdu değil, insanı insanın yurdu, umudu ve ufku olarak gören hakikat medeniyetinin maârif sisteminin tohumlarını, model okullarla hayata geçirmek için kollarımızı sıvamak zorundayız...
Biz niyetlenelim, besmeleyi çekelim, rahmet tecellî edecek, tohum toprağa düşecek ve meyve verecektir Allah'ın izniyle.