Bilim bir puttur
Günümüzde bilim, ümmetin başındaki en büyük belâ. Bu hakikati kabullenmekte dahi taraftar bulmanız zor. Bilimin putlaştırılmasında ne yazık ki bazı ulemanın da parmağı var; esef ederek kabullenmek mecburiyetindeyiz. Ama bütün müslümanların nezdinde bilimin bu kadar kudretli bir put hâline getirilmesinde ulemadan çok daha fazla günah sahibi olan kimseler intelijansiya mensupları. Modernitenin doğurduğu ve onu en fazla besleyen bu sınıf, beklenileceği gibi hakiki manâsıyla modernitenin de taşıyıcısı. Fakat kaderin cilvesine bakın ki dedelerinin inşa veya iman ettiği bu putu yerle yeksan edebilecek biricik seçkin zümre de yine aynı.
Sıradan zihinlerle öyle olmayanları birbirinden ayırmak için elimizde zannettiğimizden çok daha fazla imkân bulunduğunu görmezden gelmeyi tercih ederiz.
Derinlerimizde sakladığımız beklenti ile dışa vurduğumuz tavırlarımız arasındaki tezadı örtmek için gösterdiğimiz maharetlerden biri de, içten içe istediğimizin zıddını, içinde bulunduğumuz çevrenin isteği doğrultusunda yerine getirme yanılgısı. Bu yanılgının yoldan çıkmışına misal moda iken, makul kabul edilenine misal genel-geçer görgü kuralları. Kabullenilmesi pek zoruna misal ise bilim. Beherinin de bir ortak paydası var: geçicilik.
İnsanlığın binlerce yılla ölçülen ama şimdilik en çok 15-20 bin yılına dair sarih bilgi edindiğimiz tarihinin pek az bir bölümünde okumanın bir itiyad hâline dönüştürüldüğünü dikkate almayız pek. Hâlbuki düşünsenize, insanlık bütün o onbinlerce yılını, kâhir ekseriyetini okutarak değil, ancak pek az bir kısmını okutarak sürdürdü ve bugünlere geldi.
Demek ki insanın tekâmülü için, modernitenin alttan alta dayattığı gibi herkesin okuması değil, belli bir seçkin zümrenin okuması, bilimle, felsefeyle ve sanatla iştigal etmesi, hakiki manâsıyla ömrünü tefekküre vakfetmesi yetmekte. Hatta şöyle ifade etsek, günümüz insanının kabullenmekte zorlanacağı bir hakikati daha anlaşılır bir ifadeye kavuştururuz: Zihni ifadelerimizin daha sarih, daha etkileyici, daha kuşatıcı, daha işlevsel ve daha az hatalı tebellürü için büyük kitlelerin bu sahalarla iştigal etmesi değil, etmemesi şart.
Hele hele bilimle.
Modern Okumanın Gayesi
Bu okuma ve kendini yetiştirme gayreti hakikatiyle neye hizmet ediyor peki? Ekseriyetle bilime, nadiren de felsefe veya sanata.
- İstediğimiz kadar dini, dilediğimiz kadar içtimai delillerle bu iddiayı çürütmeye yeltenebiliriz. Böyle davranmakta da mazuruz. Öyle ya, aldığımız eğitim doğrultusunda yüzyıllardır böyle düşündürüldük; daha acısı buna inandırıldık: İntelijansiya kemmiyet bakımından arttıkça bu keyfiyete de tesir eder.
Gelgelelim hiç de böyle olmadı. Yaşanan gerçek bunun tam zıddı hatta.
Bırakalım bilimi, bilimin nesneye uyarlanmış hâli diyebileceğimiz teknoloji sahasında bile bilgiler, devlet sırlarından bile iyi muhafaza ediliyor. Bilginin kendisi değil, reklâmı ve dedikodusu büyük kitlelerle paylaşılıyor.
Hayli şaşırtıcı yol da alınıyor bu sahada. Düşünsenize, son 150-200 yıllık tarih dilimimizde sadece ülkemizde değil, İslâm dünyasının her yerinde bilim ve teknolojiye iman, A...h’a imanla yarışır duruma gelmiş durumda. Ne içler acısı bir durum bu: Müslümanlar imanlarına merkeziyet teşkil eden Kur’an’ı Kerim’in ayetlerinin hakikatini de, o imanı gündelik hayata tatbik ettiren Hadis-i Şerifler’in hakikatini de, hiç utanmadan ve sıkılmadan gerçekliği ve geçerliliği bugün var, yarın yok bilimsel bilgilerle payandaladıktan sonra kabullenmekte.
- Hâlbuki kendilerine alıştırılan bu sakat mekanizmayı şöyle bir duraklatıp birazcık düşünebilseler, farkedecekler: Ezeli ve ebedi olan, fani olanla tahkim edilir mi hiç?
Hem bu tahkim anlayışının, yani bilimsel bilgileri imana delil kabul etme anlayışının, yeri geldiğinde güya yerden yere vurdukları Avrupa’daki tarihine bir göz atsalar ne ibretengiz bir hakikatle karşılaşırlar.
Bilim ve Kilisenin İlişkisi
Bilindiği gibi Katolik Kilisesi, gerek bizzat Kitabı Mukaddes’e dahil ederek, gerekse Kitabı Mukaddes’in tevil ve tefsiri aşamalarında ve hatta dinin tatbikine taallûk eden meselelerde o günlerde geçerli bilimsel bilgilerden yararlandı. En çok da Hristiyan kozmolojisini de, kozmogonisi de mevcut astronomi anlayışı üzerine bina etti. Yukarıdaki tabirlerle bu meramı yeniden ifade edersek, Hıristiyan itikadını bilimsel bilgilerle payandaladı.
- Avrupa karşısında askeri sahada yenilmeye başladığımız dönemden itibaren, güya düşmanın silâhıyla silâhlanmaya çalıştığımızı zannettik ama aslında farkına varmadan geçmişte Avrupa’nın bilimi putlaştırma çıkmazına saptık.
Dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın, her Müslüman artık bir karar vermek mecburiyetinde. Kime, neye ve nasıl inanıyor? Kadiri Mutlak A...h-ü Tealâ’ya mı, yoksa gerçekleri bugün var, yarın yok bilime mi? Bu soruyu hangi müslümana sorarsanız sorun, göğsünü gere gere ve gür bir sesle “Şüphesiz ki A...h-ü Tealâ’ya!” cevabını alırsınız; şükür ki. Gelgelelim o bilim putunun araya girdiğini ona göstermekte pek zorlanırsınız.
Belli ki geçmiş toplumların da, Mekkeli müşriklerin de totem şeklinde tecessüm ettirdikleri gözle görünür putlardan, göze görünmeyen kavram putları evresine geçmiş durumdayız. Putlar artık meydan yerine dikili değil; zihnimize ve kalbimize çakılı.
Bilim Putu da Devrilir
Bilimin putlaştırılmasında ne yazık ki bazı ulemanın da parmağı var; esef ederek kabullenmek mecburiyetindeyiz. Ama bütün müslümanların nezdinde bilimin bu kadar kudretli bir put hâline getirilmesinde ulemadan çok daha fazla günah sahibi olan kimseler intelijansiya mensupları. Adı ister münevver olsun, ister aydın, farketmiyor; modernitenin doğurduğu ve onu en fazla besleyen bu sınıf, beklenileceği gibi hakiki manâsıyla modernitenin de taşıyıcısı. Üstelik dünyanın neresinde ve hangi kültürde, hangi inançlarla yaşıyorsa yaşasın, farketmiyor; maksadı bu değilse bile temel hizmeti moderniteye ve dolayısıyla da onun müteahhidi durumundaki teknolojiye ve elbette bu teknolojinin sistematik ve teorik çerçevesi durumundaki bilime.
- Belli ki son 200 yıldır bilimi müslümanların nezdinde putlaştıran, avamın ‘okumuş-yazmış kesim’ diye sarakaya sardığı intelijansiya zümresi. Fakat kaderin cilvesine bakın ki dedelerinin inşa veya iman ettiği bu putu yerle yeksan edebilecek biricik seçkin zümre de yine aynı.
Başka bir ifadeyle aydınımız, okumanın maksudunu ifa etmek mecburiyetinde: put kırmak!